Arapça:
۞ وَلَوْ يُعَجِّلُ اللَّهُ لِلنَّاسِ الشَّرَّ اسْتِعْجَالَهُم بِالْخَيْرِ لَقُضِيَ إِلَيْهِمْ أَجَلُهُمْ ۖ فَنَذَرُ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
Çeviriyazı:
velev yü`accilü-llâhü linnâsi-şşerra-sti`câlehüm bilḫayri leḳuḍiye ileyhim ecelühüm. feneẕeru-lleẕîne lâ yercûne liḳâenâ fî ṭugyânihim ya`mehûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer Allah, insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi, şerri de alelacele verseydi, onların hemen ecellerini getiriverirdi. Fakat bize kavuşmayı ummayanları kendi hallerine bırakırız da azgınlıkları içinde bocalayıp giderler.
Diyanet İşleri:
İyiliği acele isteyen kimselere Allah fenalığı da çarçabuk verseydi, süreleri hemen bitmiş olurdu. Bizimle karşılaşmayı ummayanları, azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken bırakırız.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Allah, insanların, hayrın çarçabuk oluvermesini istedikleri gibi şerri çarçabuk veriverseydi ecellerinin gelip çatmasına çoktan hükmedilmiş olurdu. Fakat biz, bize kavuşmayı ummayanları, azgınlıklarında sersem bir halde bırakırız.
Şaban Piriş:
Eğer Allah, insanlara hayrı çarçabuk istedikleri gibi şerri de acilen verseydi, hemen ecellerine hükmedilirdi (helak edilirlerdi.) Bizimle buluşmayı ümit etmeyenleri azgınlıkları içinde bocalar bir halde bırakırız.
Edip Yüksel:
İnsanların iyiliği acele istemeleri gibi, ALLAH da onlara azabı acele verse idi, süreleri bitirilmiş olurdu. Bizimle karşılaşmayı ummayanları, azgınlıkları içinde şaşkın durumda bırakırız.
Ali Bulaç:
Eğer Allah, onların hayra ulaşmak için çarçabuk davrandıkları gibi, insanlara şerri de çabuklaştırsaydı, mutlaka ecellerine hüküm verilirdi. İşte Bize kavuşmayı ummayanları Biz böylece taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakırız.
Suat Yıldırım:
Eğer Allah insanların faydalarına olan şeyleri çabucak elde etmek istemelerinde verdiği gibi, müstehak oldukları şerri de çarçabuk verseydi derhal sonları gelir, helâk edilirlerdi.Fakat Biz, huzurumuza çıkmayı arzu edip ummayanları, kendi hallerine bırakırız, azgınlıkları içinde bocalar, dururlar. [17,11]
Ömer Nasuhi Bilmen:
Eğer Allah Teâlâ, nâsa, hayrı çarçabuk istedikleri gibi şerri de alelacele verecek olsa idi elbette onlara ecellerini yitirivermiş olurdu. Artık Bize kavuşmalarını ummayanları, kendi azgınlıkları içinde şaşkın bir halde bırakırız.
Yaşar Nuri Öztürk:
Allah, insanlara şerri, onların hayrı acele istedikleri gibi çabucak verseydi, ecellerinin onlara ulaşmasına çoktan hükmedilmiş olurdu. Ama biz, bize kavuşmayı ummayanları kendi azgınlıkları içinde körü körüne bocalamaya bırakırız.
Bekir Sadak:
De ki: «Allah dileseydi ben onu size okumazdim, size de bildirmemis olurdu. Daha once yillarca aranizda bulundum, hic dusunmuyor musunuz?»
İbni Kesir:
Eğer Allah insanlara hayrı çarçabuk istedikleri gibi, şerri de süratle verseydi, süreleri hemen bitmiş olurdu. İşte Biz, Bize kavuşmayı ummayanları böyle azgınlıkları içinde bocalamaya terkederiz.
Adem Uğur:
Eğer Allah insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi şerri de acele verseydi, elbette onların ecelleri bitirilmiş olurdu. Fakat bize kavuşmayı beklemeyenleri biz, azgınlıkları içinde bocalar bir halde (kendi başlarına) bırakırız.
İskender Ali Mihr:
Ve eğer Allah onların hayrı acele istemeleri gibi insanlara şerr için acele etseydi, elbette onların ecelleri yerine getirilirdi (kaza edilirdi). Fakat (hayatta iken) Bize ulaşmayı dilemeyen kimseleri, isyanları içinde şaşkın bırakırız.
Celal Yıldırım:
Eğer Allah insanlara, hayrı hemen acele istedikleri gibi, şerri de onlara çabuklaştırsaydı, ecelleri hemen yerine gelip (her şey) bitmiş olurdu. Ne var ki, bize kavuşmayı arzu etmeyenleri azgınlıkları içinde bocaladıkları bir halde bırakıveririz.
Tefhim ul Kuran:
Eğer Allah, onların hayra ulaşmak için çarçabuk davrandıkları gibi, insanlara şerri de çabuklaştırsaydı, mutlaka ecellerine hüküm verilirdi. İşte bize kavuşmayı ummayanları biz böylece tuğyanları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakırız.
Fransızca:
Et si Allah hâtait le malheur des gens avec autant de hâte qu'ils cherchent le bonheur, le terme de leur vie aurait été décrété. Mais Nous laissons ceux qui n'espèrent pas Notre rencontre confus et hésitants dans leur transgression.
İspanyolca:
Si Alá precipitara el mal sobre los hombres con la misma premura con que éstos buscan su bienestar, habría ya llegado su fin. Dejamos, pues, a quienes no cuentan con encontrarnos que yerren ciegos en su rebeldía.
İtalyanca:
Se Allah affrettasse la disgrazia degli uomini con la stessa fretta con cui essi cercano il benessere, il loro termine sarebbe compiuto. Lasciamo [invece] procedere alla cieca, nella loro ribellione, coloro che non sperano nel Nostro incontro.
Almanca:
Und würde ALLAH den Forderungen der Menschen nach dem Unglück so schnell entsprechen wie ER ihren Forderungen nach dem Gutem entspricht, wäre ihre Zeit längst abgelaufen. Aber WIR lassen diejenigen, die Unsere Begegnung nicht erhoffen, in ihrer Maßlosigkeit verblenden.
Çince:
假若真主为世人速降灾害,犹如他们急于求福那样,他们的大限必已判定了。但我任随那些不希望与我相会的人徘徊于其残暴之中。
Hollandaca:
Indien God het kwade bij de menschen wilde verhaasten, zooals hunne begeerte is om het goede te zien bespoedigen, waarlijk, dan zou hun einde spoedig gekomen zijn; maar wij laten hen, die ons niet na hunnen dood hopen te zien, zich blindelings aan hunne dwalingen overgeven.
Rusça:
Если бы Аллах ускорил для людей наступление зла, которое они призывают в своих проклятиях, подобно тому, как Он ускорил для них наступление добра, о котором они просят в молитвах, то они непременно погибли бы. Но Мы оставляем тех, которые не надеются на встречу с Нами, слепо скитаться в своем беззаконии.
Somalice:
Haddu Eebe u Dedejiyo Dadka Xumaanta siday khayrka u Dedejistaan waxaa loo Dhamayn lahaa Ajashooda, Waanuse ku Dayn Kuwaan Rajaynayn la kulank nanaga Fasaadkooda iyagoo ku Wareersan.
Swahilice:
Na lau kama Mwenyezi Mungu angeli wafanyia watu haraka kuwaletea shari kama wanavyo jihimizia kuletewa kheri, bila ya shaka wangelisha timiziwa ajali yao. Lakini tunawaacha wale wasio tumainia kukutana nasi wakihangaika katika upotovu wao.
Uygurca:
ئەگەر اﷲ كىشىلەر تەلەپ قىلغان يامانلىقنى ئىشقا ئاشۇرۇشقا ئۇلار تەلەپ قىلغان ياخشىلىقىنى ئىشقا ئاشۇرۇشقا ئالدىرىغاندەك ئالدىرىسا ئىدى، ئۇلارنىڭ ئەجىلى چوقۇم يەتكەن بولاتتى (يەنى ھالاك بولاتتى). بىز بىلەن مۇلاقات بولۇشنى ئۈمىد قىلمايدىغانلارنى گۇمراھلىقتا تېڭىرقاپ يۈرۈشكە قويۇپ بېرىمىز
Japonca:
かれらが幸福へと急ぐよう,もしアッラーが人びとに対して悪を急がれるならば,(猶予の)期間はきっと終らされたであろう。われとの会見を望まない者には,法外の混乱の中で当てもなくさ迷わせることであろう。
Arapça (Ürdün):
«ولو يُعَجِل الله للناس الشر استعجالهم» أي كاستعجالهم «بالخير لقضي» بالبناء للمفعول وللفاعل «إليهم أجلُهم» بالرفع والنصب، بأن يهلكهم ولكن يمهلهم «فَنَذَرُ» نترك «الذين لا يرجون لقاءنا في طغيانهم يعمهون» يترددون متحيرين.
Hintçe:
और जिस तरह लोग अपनी भलाई के लिए जल्दी कर बैठे हैं उसी तरह अगर ख़ुदा उनकी शरारतों की सज़ा में बुराई में जल्दी कर बैठता है तो उनकी मौत उनके पास कब की आ चुकी होती मगर हम तो उन लोगों को जिन्हें (मरने के बाद) हमारी हुज़ूरी का खटका नहीं छोड़ देते हैं कि वह अपनी सरकशी में आप सरग़िरदा रहें
Tayca:
และหากอัลลอฮ์ทรงเร่งตอบรับความชั่วของมนุษย์ เช่นเดียวกับการเร่งของพวกเขาเพื่อขอความดีแล้ว แน่นอนความตายของพวกเขาก็คงถูกกำหนดแก่พวกเขา แล้วเราจะปล่อยบรรดาผู้ที่ไม่หวังจะพบเราให้อยู่ในความงงงวย เพราะการดื้อดึงของพวกเขา
İbranice:
ולו זירז אלוהים את הרעה לבני-האדם כשהם מבקשים אותה, כמו שהוא מזרז את הטוב כשמבקשים אותו, הסוף כבר היה בא אליהם, אבל אנו מניחים לאלה אשר אינם מקווים להיפגש עמנו (ביום הדין) לתעות בעיוורונם
Hırvatça:
Da Allah ljudima daje zlo onako brzo kao što im se odaziva kad traže dobro, oni bi, uistinu, stradali. A Mi, ipak, ostavljamo da u osionosti svojoj lutaju oni koji ne vjeruju da će pred Nas stati.
Rumence:
Dacă Dumnezeu ar grăbi răul oamenilor aşa cum aceştia se grăbesc să caute fericirea, sorocul vieţii lor ar fi fost încheiat, însă Noi îi lăsăm pe cei care nu aşteaptă întâlnirea Noastră să meargă orbeşte în ticăloşia lor.
Transliteration:
Walaw yuAAajjilu Allahu lilnnasi alshsharra istiAAjalahum bialkhayri laqudiya ilayhim ajaluhum fanatharu allatheena la yarjoona liqaana fee tughyanihim yaAAmahoona
Türkçe:
Allah, insanlara şerri, onların hayrı acele istedikleri gibi çabucak verseydi, ecellerinin onlara ulaşmasına çoktan hükmedilmiş olurdu. Ama biz, bize kavuşmayı ummayanları kendi azgınlıkları içinde körü körüne bocalamaya bırakırız.
Sahih International:
And if Allah was to hasten for the people the evil [they invoke] as He hastens for them the good, their term would have been ended for them. But We leave the ones who do not expect the meeting with Us, in their transgression, wandering blindly
İngilizce:
If Allah were to hasten for men the ill (they have earned) as they would fain hasten on the good,- then would their respite be settled at once. But We leave those who rest not their hope on their meeting with Us, in their trespasses, wandering in distraction to and fro.
Azerbaycanca:
Əgər Allah insanlara, xeyri tezliklə istədikləri kimi, şəri də o teliklə versəydi, şübhəsiz ki, əcəlləri çoxdan tamam olmuşdu. (Allah insanların yaxşı dualarını tez qəbul etdiyi kimi, qəzəbli halda etdikləri bəd duaları da dərhal qəbul buyursaydı, onlar çoxdan məhv olub gedərdilər. Allah bəndələrinə əzab verməkdə tələsməz, özlərini islah edib pis əməllərdən çəkinmək üçün möhlət verər). Bizimlə qarşılaşacaqlarına ümid etməyənləri öz azğınlıqları içərisində şaşqın bir vəziyyətdə qoyarıq!
Süleyman Ateş:
İnsanların, hayrı acele istemeleri gibi, Allah da onlara şerri acele verseydi, süreleri hemen bitirilmiş olurdu. Ama biz, bizimle buluşmayı ummayanları bırakırız, azgınlıkları içinde bocalar, dururlar.
Diyanet Vakfı:
Eğer Allah insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi şerri de acele verseydi, elbette onların ecelleri bitirilmiş olurdu. Fakat bize kavuşmayı beklemeyenleri biz, azgınlıkları içinde bocalar bir halde (kendi başlarına) bırakırız.
Erhan Aktaş:
İnsanların, hayrı acele istedikleri gibi, Allah da şerri onlara acele verseydi, muhakkak süreleri bitirilirdi. Ama Biz, Bizimle karşılaşmayı ummayanları, kendi hallerine bırakırız. Azgınlıkları içinde bocalar dururlar.
Kral Fahd:
Eğer Allah insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi şerri de acele verseydi, elbette onların ecelleri bitirilmiş olurdu. Fakat bize kavuşmayı beklemeyenleri biz, azgınlıkları içinde bocalar bir halde (kendi başlarına) bırakırız.
Hasan Basri Çantay:
Eğer Allah, insanlara hayrı çarçabuk istedikleri gibi şerri de alel´acele verseydi elbette onlara ecelleri hükmedilir, (hepsi helak olub gider) di. İşte biz, bize kavuşmayı ummayanları böyle azgınlıkları içinde serserî serserî dolaşmalarına meydan veriyoruz.
Muhammed Esed:
(İmdi), eğer, onların iyilik (olarak gördükleri şeyin kendilerine) ulaşmasını aceleyle istedikleri gibi, Allah da insanlara (günahları yüzünden hak ettikleri) şerri tezelden verseydi, onların sonu çarçabuk gelmiş olurdu! Ama Biz, Bizimle ergeç karşılaşacaklarına inanmayanları o kurumlu azgınlıkları içinde körcesine bocalayıp dururlarken kendi hallerine bırakırız.
Gültekin Onan:
Eğer Tanrı, onların hayra ulaşmak için çarçabuk davrandıkları gibi, insanlara şerri de çabuklaştırsaydı, mutlaka ecellerine hüküm verilirdi. İşte bize kavuşmayı ummayanları biz böylece taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakırız.
Ali Fikri Yavuz:
Eğer Allah, insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi, fenalığı da hemen acele olarak verseydi, muhakkak ecelleri son bulur biterdi. Fakat karşımıza çıkıp hesap vermeyi ummayanları, azgınlıklarında bırakırız, körü körüne giderler.
Portekizce:
Se Deus apressasse o mal aos humanos, como eles apressam o bem para si, alcançariam rapidamente o seu destino.Porém, abandonaremos, vacilantes em sua transgressão, aqueles que não esperam comparecer perante Nós.
İsveççe:
OM GUD lät människor drabbas av det onda [de förtjänar] lika snabbt som de hoppas att goda ting [skall komma dem till del], skulle deras tid helt visst vara ute. Men Vi låter dem som inte ser fram mot mötet med Oss [fortsätta] i sitt trotsiga övermod, snubblande än hit än dit i blindo.
Farsça:
و اگر خدا برای مردم در عذاب و می ازات همان گونه که آنان در طلب خیر و خوشی شتاب دارند، شتاب می ورزید، قطعاً مدت عمرشان [با نزول عذاب و می ازات] پایان می یافت؛ پس کسانی که دیدارِ [قیامتِ] ما [و محاسبه شدن اعمالشان] را امید ندارند، وا می گذاریم تا در طغیانشان سرگردان بمانند.
Kürtçe:
وەئەگەر خوا پەلەی بکردایە لە (گیرا کردنی دوعای) شەڕ و خراپەدا بۆ خەڵکی وەک پەلەکردنی (گیرا کردنی دوعای) خێر وخۆشی ئەوە ماوەکەیان دوایی پێ دەھێنرا و (کاتی مردنیان دەھات) بۆیە مۆڵەتی ئەوانە دەدەین بەھیوای دیداری ئێمە نین (لەڕۆژی دواییدا) لە نێو گومڕایی و سەرکەشیی خۆیان دا بسوڕێنەوە و بتلێنەوە
Özbekçe:
Агар Аллоҳ одамларга яхшиликни тез келтиргани каби ёмонликни ҳам тезлатса эди, ажаллари битган бўлур эди. Бас, Биз ила мулоқотда бўлишдан умиди йўқларни туғёнларида ташлаб қўямиз, адашиб-улоқиб юраверадилар. (Аллоҳ таоло бандаларига яхшиликни доим, тез, сўраса-сўрамаса бериб келади. Бу ҳаётда кўрилаётган ҳақиқат. Аммо ёмонликни сўраган заҳоти бермайди. Чунки ёмонликни ҳам тезда берса, ҳаммалари ҳалок бўлиб кетадилар. Аллоҳ бандаларини бунинг учун яратмаган. Шу боис ҳам Пайғамбаримиз (с. а. в.) бир ҳадисларида насиҳат қилиб, кишиларни ўзларига қарши, моллари ва болаларига қарши дуо этишдан қайтарганлар.)
Malayca:
Dan kalau Allah menyegerakan bagi manusia azab sengsara yang mereka minta disegerakan, sebagaimana mereka minta disegerakan nikmat kesenangan, nescaya binasalah mereka dan selesailah ajal mereka. Oleh itu, (Kami tidak menyegerakan azab yang dimintanya), Kami biarkan orang-orang yang tidak menaruh ingatan menemui Kami itu meraba-raba dalam kesesatannya.
Arnavutça:
Sikur Perëndia, t’ua shpejtonte të keqen njerëzve, ashtu siç e dëshirojnë ata shpejt të mirën, ata me të vërtetë, do të zhdukeshin. E, Ne, megjithatë, ata që nuk shpresojnë takimin Tonë – i lëmë që të bredhin andej e këndej në humbjet e tyre.
Bulgarca:
И ако Аллах избързваше със злината за хората, както те бързат за добрината, вече щеше да им е приключен срокът. Но оставяме онези, които не допускат, че ще ни срещнат, в тяхната престъпност да се лутат.
Sırpça:
Када би се Бог одазивао молбама људи када траже зло онако брзо као што им се одазива када траже добро, они би, уистину, страдали. А Ми, ипак, остављамо да лутају у својој осионости они који не верују да ће пред Нама стати да одговарају за своја дела.
Çekçe:
Kdyby Bůh uspíšil lidem neštěstí, tak jak oni si přejí uspíšit pro sebe dobro, byla by již lhůta jejich rozhodnuta. My pak ponecháváme ty, kdož v setkání s Námi nedoufají, ve vzpurnosti jejich, v níž slepě se potácejí.
Urduca:
اگر کہیں اللہ لوگوں کے ساتھ برا معاملہ کرنے میں بھی اتنی ہی جلدی کرتا جتنی وہ دنیا کی بھلائی مانگنے میں جلدی کرتے ہیں تو ان کی مہلت عمل کبھی کی ختم کر دی گئی ہوتی (مگر ہمارا یہ طریقہ نہیں ہے) اس لیے ہم اُن لوگوں کو جو ہم سے ملنے کی توقع نہیں رکھتے اُن کی سرکشی میں بھٹکنے کے لیے چھُوٹ دے دیتے ہیں
Tacikçe:
Агар бо ҳамон шитоб, ки мардум барои худ хайр металабанд, Худо барояшон шарр металабид, маргашон фаро расида буд. Пас ононро, ки ба дидори Мо умед надоранд, вомегузорем, то дар гумроҳии худ саргардон бимонанд.
Tatarca:
Әгәр Аллаһу тәгалә бәндәләренең яхшы эшләре өчен савабны ашыктырган кеби, аларның бозык эшләре өчен ґәзабны да ашыктырса иде, әлбәттә, бозык эшне эшләү белән үлүләре хөкем ителер иде. Безнең хозурыбызга килүгә ышанмаган кешеләрне һәлак итмичә, азгынлыкларында хәйран итеп калдырырбыз.
Endonezyaca:
Dan kalau sekiranya Allah menyegerakan kejahatan bagi manusia seperti permintaan mereka untuk menyegerakan kebaikan, pastilah diakhiri umur mereka. Maka Kami biarkan orang-orang yang tidak mengharapkan pertemuan dengan Kami, bergelimangan di dalam kesesatan mereka.
Amharca:
አላህ ለሰዎች ደግን ነገር ለማግኘት እንደ መቻኮላቸው (አጥፋን ሲሉት) ክፉን ነገር ቢያስቸኩል ኖሮ ጊዜያቸው ወደነሱ በተፈጸመ ነበር፡፡ እነዚያንም መገናኘታችንን የማይፈሩትን በጥመታቸው ውስጥ የሚዋልሉ ሲኾኑ እንተዋቸዋለን፡፡
Tamilce:
நன்மையை (கேட்டு) அவர்கள் அவசரப்படுவது போல் அல்லாஹ்வும் மனிதர்களுக்கு (அவர்களின் பாவத்திற்குரிய)த் தீங்கை (-தண்டனையை) விரைவாகக் கொடுத்தால் அவர்களுக்கு அவர்களுடைய தவணைக் காலம் (முன்பே) முடிக்கப்பட்டிருக்கும். ஆகவே, நம் சந்திப்பை பயப்படாதவர்களை, - அவர்களுடைய வழிகேட்டிலேயே கடுமையாக அட்டூழியம் செய்பவர்களாக – விட்டு விடுகிறோம்.
Korece:
사람들이 행운을 서둘러 바라는 것처럼 하나님이 그들에게 재앙을 서둘렀다면 그들의 운명은끝났으리라 그러나 하나님을 만 나려 하지 아니한 그들에게는 그 들의 죄악대로 그들을 방황케 하 여 고난을 주리라
Vietnamca:
Nếu như Allah vội vàng đáp lại điều xấu mà con người (yêu cầu) giống như việc con người muốn Ngài đáp lại điều tốt (khi họ cầu xin Ngài) thì chắc chắn tuổi thọ của họ đã phải kết thúc. Tuy nhiên, TA bỏ mặc những kẻ không mong đợi cuộc gặp gỡ với TA sống lang thang một cách mù quáng.
Ayet Linkleri: