Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

6

Sûredeki Ayet No: 

20

Ayet No: 

809

Sayfa No: 

130

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمُ ۘ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

Çeviriyazı: 

elleẕîne âteynâhümü-lkitâbe ya`rifûnehû kemâ ya`rifûne ebnâehüm. elleẕîne ḫasirû enfüsehüm fehüm lâ yü'minûn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler, Peygamber'i, kendi oğullarını bildikleri gibi, bilirler. Kendilerine yazık edenler var ya! İşte onlar iman etmezler.

Diyanet İşleri: 

Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi) çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar; fakat kendilerine yazık ettiler, çünkü onlar inanmazlar.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Kendilerine kitap verdiklerimiz, Peygamberi, oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar, fakat kendilerine zarar verenlerdir inanmayanlar.

Şaban Piriş: 

Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler onu, oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana sokanlar, işte onlar iman etmezler.

Edip Yüksel: 

Kendilerine kitap verdiklerimiz, çocuklarını tanır gibi bunu tanır. Kişiliklerini yitirenler inanmıyanlardır

Ali Bulaç: 

Bizim kendilerine kitap verdiklerimiz, onu, çocuklarını tanır gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana uğratanlar; işte onlar inanmayanlardır.

Suat Yıldırım: 

Kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin bilginleri o Peygamberi, kendi öz evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar. Ama kendilerine acımayıp kendi kendilerini en büyük hüsrana uğratanlardır ki iman etmezler. [3,81; 26,196; 61,6]

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Kendilerine kitap vermiş olduğumuz kimseler, O´nu kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanır bilirler. O kimseler ki nefislerini hüsrâna uğratmışlardır, işte onlar imân etmezler.

Yaşar Nuri Öztürk: 

O kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, onu, öz oğullarını tanıdıkları gibi tanıyıp bilirler. Ama öz benliklerini hüsrana uğratan bunlar, iman etmezler.

Bekir Sadak: 

Kendilerine karsi nasil yalan soylediklerine bak

İbni Kesir: 

Kendilerine kitab verdiklerimiz

Adem Uğur: 

Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Resûlullah´ı) kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyan edenler var ya, işte onlar inanmazlar.

İskender Ali Mihr: 

Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu kendi oğullarını tanır gibi tanırlar. Artık mü´min olmayanlar, nefslerini hüsrana düşürdüler.

Celal Yıldırım: 

Kendilerine kitap verdiğimiz (ümmetler), Onu (Peygamber Muhammed´i) öz çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerine yazık edenler (var ya) onlardır ki inanmazlar.

Tefhim ul Kuran: 

Bizim kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu, çocuklarını tanır gibi tanırlar kendilerini hüsrana uğratanlar işte onlar inanmayanlardır.

Fransızca: 

Ceux à qui Nous avons donné le Livre reconnaissent (le Messager Muhammad) comme ils reconnaissent leurs propres enfants. Ceux qui font leur propre perte sont ceux qui ne croient pas.

İspanyolca: 

Aquéllos a quienes hemos dado la Escritura la conocen como conocen a sus propios hijos varones. Quienes se hayan perdido, no creerán.

İtalyanca: 

Quelli che hanno ricevuto la Scrittura, riconoscono il Messaggero come riconoscono i loro figli. Coloro che non credono preparano la loro rovina.

Almanca: 

Diejenigen, denen WIR die Schrift zuteil werden ließen, kennen ihn (den Gesandten), wie sie ihre eigenen Kinder kennen. Diejenigen, die sich selbst zum Scheitern brachten, diese werden den Iman nicht verinnerlichen

Çince: 

蒙我赏赐经典的人,认识他,犹如认识自己的儿女一样。亏折自身的人,是不信他的。

Hollandaca: 

Zij, wie wij de schrift hebben gegeven, kennen onzen apostel zooals zij hunne eigene kinderen kennen: maar zij, die hunne eigene zielen verwoesten, zullen niet gelooven.

Rusça: 

Те, кому Мы даровали Писание, знают его, как знают своих сыновей. Те, которые потеряли самих себя, никогда не уверуют.

Somalice: 

Kuwaan Siinnay Kitaabka Waxay u Yaqaannaan Nabiga (Xaqnimadiisa) Siday u Yaqaanaan Caruurtooda kuwa Khasaariyey Naftoodana ma Rumeeyaan (Xaqa).

Swahilice: 

Wale Tulio wapa Kitabu wanayajua haya kama wanavyo wajua watoto wao. Wale walio zikhasiri nafsi zao hawaamini.

Uygurca: 

بىز كىتاب بەرگەن كىشىلەر (يەنى يەھۇدىيلار ۋە ناسارالار) ئۇنى (يەنى مۇھەممەد ئەلەيھىسسالامنى) (تەۋرات ۋە ئىنجىلدىكى سۈپىتى بويىچە) خۇددى ئۆزلىرىنىڭ ئوغۇللىرىنى تونۇغاندەك تونۇيدۇ، ئۆزلىرىگە ئۆزلىرى زىيان سالغانلار (ئېنىق پاكىتلار تۇرسىمۇ مۇھەممەد ئەلەيھىسسالامغا) ئىمان ئېيتمايدۇ

Japonca: 

われが啓典を授けた者たちは,自分の子を認めるようにこれを認める。だが,自分の魂を滅ぼした者は信じない。

Arapça (Ürdün): 

«الذين آتيناهم الكتاب يعرفونه» أي محمدا بنعته في كتابهم «كما يعرفون أبناءهم الذين خسروا أنفسهم» منهم «فهم لا يؤمنون» به.

Hintçe: 

मै तो उनसे बेज़र हूँ जिन लोगों को हमने किताब अता फरमाई है (यहूद व नसारा) वह तो जिस तरह अपने बाल बच्चों को पहचानते है उसी तरह उस नबी (मोहम्मद) को भी पहचानते हैं (मगर) जिन लोगों ने अपना आप नुक़सान किया वह तो (किसी तरह) ईमान न लाएंगें

Tayca: 

บรรดาผู้ที่เราได้ให้คัมภีร์แก่พวกเขา นั่น พวกเขารู้จักเขา เช่นเดียวกับที่พวกเขารู้จักลูก ๆ ของพวกเขาเอง บรรดาผู้ที่ทำให้ตัวของพวกเขาขาดทุนนั้น พวกเขาจะไม่ศรัทธา

İbranice: 

אלה אשר נתנו להם את הספר מכירים אותו (הנביא המקנה מוחמד) כשם שהם מכירים את בניהם, ורק אלה המאבדים את עצמם (בדרך התעייה) לא יאמינו בו

Hırvatça: 

Oni kojima smo Knjigu dali poznaju Poslanika kao što poznaju sinove svoje. Oni koji su sebe upropastili, pa - oni ne vjeruju.

Rumence: 

Cei cărora le-am dat Cartea îl cunosc (pe profet) precum îşi cunosc copiii. Cei care se pierd pe ei înşişi sunt cei care nu cred.

Transliteration: 

Allatheena ataynahumu alkitaba yaAArifoonahu kama yaAArifoona abnaahum allatheena khasiroo anfusahum fahum la yuminoona

Türkçe: 

O kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, onu, öz oğullarını tanıdıkları gibi tanıyıp bilirler. Ama öz benliklerini hüsrana uğratan bunlar, iman etmezler.

Sahih International: 

Those to whom We have given the Scripture recognize it as they recognize their [own] sons. Those who will lose themselves [in the Hereafter] do not believe.

İngilizce: 

Those to whom We have given the Book know this as they know their own sons. Those who have lost their own souls refuse therefore to believe.

Azerbaycanca: 

Kitab verilmiş şəxslər onu (Muhəmməd peyğəmbəri) öz oğullarını tanıdıqları kimi tanıyırlar. Özlərinə zərər edənlər, əlbəttə, iman gətirməzlər!

Süleyman Ateş: 

Kendilerine Kitap verdiklerimiz, oğullarını tanıdıkları gibi onu tanırlar (onun Allah tarafından vahyedildiğini bilirler), ama kendilerini ziyana sokanlar inanmazlar.

Diyanet Vakfı: 

Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Resulullah'ı) kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyan edenler var ya, işte onlar inanmazlar.

Erhan Aktaş: 

Kendilerine kitâp verdiklerimiz, onu çocuklarını tanır gibi tanırlar. O kimseler, kendi nefislerine hüsran(1) ettiler, işte onlar îmân etmezler.

Kral Fahd: 

Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Rasûlullah'ı ve O'nun risaletinin doğruluğunu) kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyan edenler var ya, işte onlar inanmazlar.

Hasan Basri Çantay: 

Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler onu (o hak peygamberi) öz oğullarını nasıl tanıyorlarsa öyle tanırlar. Nefislerini hüsrana uğratanlar (yok mu?) işte onlardır ki (peygambere) inanmazlar.

Muhammed Esed: 

Daha önce vahiy verdiklerimiz, bunu, kendi çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar; ama (onlar arasından) kendilerine yazık edenler (var ya), işte onlardır inanmayı reddedenler.

Gültekin Onan: 

Bizim kendilerine kitap verdiklerimiz, onu çocuklarını tanır gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana uğratanlar

Ali Fikri Yavuz: 

Kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin bilginleri, o Peygamberi (Hazreti Muhammed Aleyhisselâmı), oğullarını tanıdıkları gibi bilir ve tanırlar. Küfre varmakla nefislerine ziyan edenler, işte onlar iman etmezler...

Portekizce: 

Quanto àqueles a quem concedemos o Livro, conhecem isso, tal como conheceram seus filhos; só os desventurados nãocrêem.

İsveççe: 

De som [förr] fick del av [Vår] uppenbarelse känner denna [sanning], så som de känner sina söner; de som inte tror är de som har förverkat sina själar.

Farsça: 

کسانی که به آنان کتاب آسمانی دادیم، همان گونه که پسرانشان را می شناسند [بر اساس اوصافی که در کتاب هایشان بیان شده] پیامبر را می شناسند؛ فقط کسانی که سرمایه وجودشان را تباه کردند، ایمان نمی آورند.

Kürtçe: 

ئەوانەی کە نامەمان پێ بەخشین (لەگاورو جولەکەکان) ئەم پێغەمبەرە دەناسن (کە پێغەمبەری خوایە بەھۆی باسکردنی نیشانەکانی لە تەورات و ئینجیلدا) وەک چۆن کوڕەکانیان ئەناسن ئەوانەی خۆیان دۆڕاندو خەسارۆمەند بوون ئەوە ئەوانن بڕوا ناھێنن

Özbekçe: 

Биз китоб берганлар уни ўз фарзандларини танигандек танирлар. Улар ўзларига зиён қилганлардир, ана ўшалар иймон келтирмаслар.

Malayca: 

Orang-orang (Yahudi dan Nasrani) yang telah Kami berikan kitab kepada mereka, mereka mengenalinya (Nabi Muhammad), sebagaimana mereka mengenali anak-anak mereka sendiri. Orang-orang yang merugikan diri sendiri (dengan mensia-siakan pengurniaan Allah), maka mereka (dengan sebab yang tersebut) tidak beriman.

Arnavutça: 

Atyre që u kemi dhënë Librin, e njohin (Muhammedin), ashtu si i njohin fëmijët e tyre. E, nuk do të besojnë ata që e kanë shkatërruar veten.

Bulgarca: 

Онези, на които дарихме Писанието, го знаят, както знаят синовете си. Онези, които погубиха души си, те не вярват.

Sırpça: 

Они којима смо дали Књигу познају Посланика као што познају своје синове; они који су себе упропастили, па – они не верују.

Çekçe: 

Ti, jimž jsme dali Písmo, znají je tak dobře, jako znají syny své. Ti, kteří sami sobě ztrátu způsobili, jsou ti, kdož nevěří.

Urduca: 

جن لوگوں کو ہم نے کتاب دی ہے وہ اس بات کو اس طرح غیر مشتبہ طور پر پہچانتے ہیں جیسے ان کو اپنے بیٹوں کے پہچاننے میں کوئی اشتباہ پیش نہیں آتا مگر جنہوں نے اپنے آپ کو خود خسارے میں ڈال دیا ہے وہ اِسے نہیں مانتے

Tacikçe: 

Аҳли китоб ӯро чунон мешиносанд, ки фарзандони худро, инҳо, ки ба худ зиён мерасонанд, имон намеоваранд.

Tatarca: 

Китап бирелгән яһүд вә насара Мухәммәдне үз балаларын белгән кеби беләләр. Алар үзләрен хәсрәткә салдылар, инде иман китермәсләр.

Endonezyaca: 

Orang-orang yang telah Kami berikan kitab kepadanya, mereka mengenalnya (Muhammad) seperti mereka mengenal anak-anaknya sendiri. Orang-orang yang merugikan dirinya, mereka itu tidak beriman (kepada Allah).

Amharca: 

እነዚያ መጽሐፍን የሰጠናቸው ልጆቻቸውን እንደሚያውቁ (ሙሐመድን) ያውቁታል፡፡ እነዚያ ከእነርሱ ውስጥ ነፍሶቻቸውን ያከሰሩት እነርሱ አያምኑም፡፡

Tamilce: 

(முன்னர்) வேதத்தை நாம் எவர்களுக்கு கொடுத்தோமோ அவர்கள் தங்கள் குழந்தைகளை அறிவதைப் போல் அ(ல்லாஹ் ஒருவன்தான் வணங்கத்தகுதியானவன்; இன்னும் முஹம்மத் நபி உண்மையானவர் என்ப)தை அறிவார்கள். எவர்கள் தங்களுக்கு தாமே நஷ்டம் விளைவித்துக் கொண்டார்களோ அவர்கள் நம்பிக்கை கொள்ளமாட்டார்கள்.

Korece: 

하나님으로부터 성서를 받은그들이 그들 자손들을 알듯이 그 를 알고 있노라 그러나 그들은 영흔을 잃은 자들로 믿으려 함을 거절하더라

Vietnamca: 

Những ai mà TA đã ban cho Kinh Sách (Do Thái và Thiên Chúa) biết rõ về Y (Muhammad) giống như họ biết rõ ràng về con cái của họ. (Đó là) những người gây thiệt cho bản thân (vì đã đưa bản thân vào Hỏa Ngục), và họ không hề có đức tin.