Sayfa 574

 
00:00

veẕernî velmükeẕẕibîne üli-nna`meti vemehhilhüm ḳalîlâ.

Arapça:

وَذَرْنِي وَالْمُكَذِّبِينَ أُولِي النَّعْمَةِ وَمَهِّلْهُمْ قَلِيلًا

Türkçe:

Benimle, o nimete boğulmuş yalanlayıcıları baş başa bırak! Birazcık süre tanı onlara.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O yalanlayıcı zevk ve refah sahiplerini bana bırak, onlara biraz mühlet ver.

Diyanet Vakfı:

Nimet içinde yüzen o yalancıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.

İngilizce:

And leave Me (alone to deal with) those in possession of the good things of life, who (yet) deny the Truth; and bear with them for a little while.

Fransızca:

Et laisse-moi avec ceux qui crient au mensonge et qui vivent dans l'aisance; et accorde-leur un court répit :

Almanca:

Und laß Mich mit den reichen Ableugnern und gewähre ihnen ein wenig Zeit!

Rusça:

Оставь Меня с обвиняющими во лжи, которые пользуются мирскими благами, и предоставь им небольшую отсрочку.

Açıklama:
 
00:00

inne ledeynâ enkâlev veceḥîmâ.

Arapça:

إِنَّ لَدَيْنَا أَنكَالًا وَجَحِيمًا

Türkçe:

Bizim yanımızda bukağılar var, cehennem var!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Zira bizim yanımızda bukağılar var, bir cehennem var.

Diyanet Vakfı:

Hiç şüphesiz bizim nezdimizde (onlar için hazırlanmış) boyunduruklar, yakıcı bir ateş, var.

İngilizce:

With Us are Fetters (to bind them), and a Fire (to burn them),

Fransızca:

Nous avons [pour eux] lourdes chaînes et Enfer,

Almanca:

Gewiß, bei Uns gibt es schwere Fesseln und Hölle,

Rusça:

Воистину, есть у Нас оковы и Ад,

Açıklama:
 
00:00

veṭa`âmen ẕâ guṣṣativ ve`aẕâben elîmâ.

Arapça:

وَطَعَامًا ذَا غُصَّةٍ وَعَذَابًا أَلِيمًا

Türkçe:

Boğazdan zor geçen bir yiyecek, korkunç bir azap var,

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Boğaza duran bir yiyecek, elem verici bir azap var.

Diyanet Vakfı:

Boğazdan geçmez bir yiyecek ve elem verici bir azap var.

İngilizce:

And a Food that chokes, and a Penalty Grievous.

Fransızca:

et nourriture à faire suffoquer, et châtiment douloureux.

Almanca:

und erstickende Speise und qualvolle Peinigung,

Rusça:

еда, которой давятся, и мучительные страдания.

Açıklama:
 
00:00

yevme tercüfü-l'arḍu velcibâlü vekâneti-lcibâlü keŝîbem mehîlâ.

Arapça:

يَوْمَ تَرْجُفُ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ وَكَانَتِ الْجِبَالُ كَثِيبًا مَّهِيلًا

Türkçe:

O günde ki yer ve dağlar sarsılır ve dağlar eriyip akan bir kum yığınına dönüşür.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O gün yer ve dağlar sarsılacak, dağlar erimiş bir kum yığınına dönecek.

Diyanet Vakfı:

O gün (kıyamet günü) yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar çöküntü ile akıp giden kum yığınına döner.

İngilizce:

One Day the earth and the mountains will be in violent commotion. And the mountains will be as a heap of sand poured out and flowing down.

Fransızca:

Le jour où la terre et les montagnes trembleront, tandis que les montagnes deviendront comme une dune de sable dispersée.

Almanca:

an dem Tag, wenn die Erde und die Berge beben, und die Berge zu verstreuten Dünen werden.

Rusça:

В тот день земля и горы сотрясутся, и горы превратятся в холмы сыпучего песка.

Açıklama:
 
00:00

innâ erselnâ ileyküm rasûlen şâhiden `aleyküm kemâ erselnâ ilâ fir`avne rasûlâ.

Arapça:

إِنَّا أَرْسَلْنَا إِلَيْكُمْ رَسُولًا شَاهِدًا عَلَيْكُمْ كَمَا أَرْسَلْنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ رَسُولًا

Türkçe:

Biz size, üstünüze tanık olan bir resul gönderdik. Tıpkı Firavun'a bir resul gönderdiğimiz gibi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Doğrusu biz size tanıklık edecek bir elçi gönderdik. Nitekim Firavun'a da bir elçi göndermiştik.

Diyanet Vakfı:

Nasıl Firavun'a bir elçi göndermiş idiysek doğrusu size de, hakkınızda şahitlik edecek bir peygamber gönderdik.

İngilizce:

We have sent to you, (O men!) a messenger, to be a witness concerning you, even as We sent a messenger to Pharaoh.

Fransızca:

Nous vous avons envoyé un Messager pour être témoin contre vous, de même que Nous avions envoyé un Messager à Pharaon.

Almanca:

Gewiß, WIR entsandten zu euch einen gegen euch bezeugenden Gesandten, wie WIR zu Pharao einen Gesandten entsandten.

Rusça:

Мы отправили к вам Посланника свидетелем против вас, подобно тому, как отправили посланника к Фараону.

Açıklama:
 
00:00

fe`aṣâ fir`avnü-rrasûle feeḫaẕnâhü aḫẕev vebîlâ.

Arapça:

فَعَصَىٰ فِرْعَوْنُ الرَّسُولَ فَأَخَذْنَاهُ أَخْذًا وَبِيلًا

Türkçe:

Ama Firavun, resule isyan etti de biz onu korkunç bir tutuşla tutuverdik.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Firavun o elçiye isyan etmişti. Biz de onu ağır bir yakalayışla yakaladık.

Diyanet Vakfı:

Ama Firavun o peygambere karşı gelmiş, biz de onu ağır ve çetin bir şekilde muaheze etmiştik.

İngilizce:

But Pharaoh disobeyed the messenger; so We seized him with a heavy Punishment.

Fransızca:

Pharaon désobéit alors au Messager. Nous le saisîmes donc rudement.

Almanca:

Dann widersetzte sich Pharao den Gesandten, dann belangten WIR ihn mit einem schweren Belangen.

Rusça:

Фараон ослушался посланника, и Мы схватили его Хваткой суровой.

Açıklama:
 
00:00

fekeyfe tetteḳûne in kefertüm yevmey yec`alü-lvildâne şîbâ.

Arapça:

فَكَيْفَ تَتَّقُونَ إِن كَفَرْتُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيبًا

Türkçe:

Eğer inkâr ve nankörlüğe saparsanız, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çeviren o günden nasıl korunacaksınız?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Peki inkâr ederseniz, çocukları ihtiyarlatacak o günden (kıyamet gününden) kendinizi nasıl kurtaracaksınız?

Diyanet Vakfı:

Peki inkar ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o günden kendinizi nasıl koruyabileceksiniz?

İngilizce:

Then how shall ye, if ye deny (Allah), guard yourselves against a Day that will make children hoary-headed?-

Fransızca:

Comment vous préserverez-vous, si vous mécroyez, d'un jour qui rendra les enfants comme des vieillards aux cheveux blancs ?

Almanca:

Denn wie schützt ihr euch, wenn ihr Kufr betrieben habt, vor einem Tag, der den Kindern graue Haare bringt?!

Rusça:

Как же вы спасетесь, если не уверуете, в тот день, который заставит поседеть младенцев?

Açıklama:
 
00:00

essemâü münfeṭirum bih. kâne va`dühû mef`ûlâ.

Arapça:

السَّمَاءُ مُنفَطِرٌ بِهِ ۚ كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا

Türkçe:

Gök bile o yüzden parçalanır. O'nun vaadi gerçekleşmiştir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O günün dehşetinden gök yarılır. Allah'ın sözü kesinlikle gerçekleşmiştir.

Diyanet Vakfı:

Gökyüzü bile onunla (o günün dehşetiyle) yarılacaktır. Allah'ın vadi mutlaka yerine gelir.

İngilizce:

Whereon the sky will be cleft asunder? His Promise needs must be accomplished.

Fransızca:

[et] durant lequel le ciel se fendra. Sa promesse s'accomplira sans doute.

Almanca:

Der Himmel spaltet sich davon. Seine Androhung wird gewiß erfüllt.

Rusça:

Небо тогда будет расколото, и обещание Его непременно исполнится.

Açıklama:
 
00:00

inne hâẕihî teẕkirah. femen şâe-tteḫaẕe ilâ rabbihî sebîlâ.

Arapça:

إِنَّ هَٰذِهِ تَذْكِرَةٌ ۖ فَمَن شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ سَبِيلًا

Türkçe:

Bu, bir öğüt verici, düşündürücüdür. Dileyen, Rabbine doğru, bir yol edinir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İşte bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol tutar.

Diyanet Vakfı:

İşte bu (anlatılanlar), şüphesiz bir öğüttür. Artık kim dilerse Rabbine (varan) bir yol tutar.

İngilizce:

Verily this is an Admonition: therefore, whoso will, let him take a (straight) path to his Lord!

Fransızca:

Ceci est un rappel . Que celui qui veut prenne une voie [menant] à son Seigneur.

Almanca:

Gewiß, dies ist eine Ermahnung. Wer will, schlägt einen Weg zu seinem HERRN ein.

Rusça:

Воистину, это - Назидание, и всякий, кто пожелает, встанет на путь к своему Господу.

Açıklama:

Sayfalar

Sayfa 574 beslemesine abone olun.