
velev şâe rabbüke lece`ale-nnâse ümmetev vâḥidetev velâ yezâlûne muḫtelifîn.
Türkçe:
Eğer Rabbin dileseydi insanları elbette ki bir tek ümmet yapardı. Ama birbirleriyle çekişmeye devam edeceklerdir.
İngilizce:
If thy Lord had so willed, He could have made mankind one people: but they will not cease to dispute.
Fransızca:
Et si ton Seigneur avait voulu, Il aurait fait des gens une seule communauté . Or, ils ne cessent d'être en désaccord (entre eux,)
Almanca:
Und hätte dein HERR es gewollt, hätte ER doch die Menschen zu einer einzigen Umma gemacht - sie aber bleiben uneins
Rusça:
Если бы твой Господь захотел, то Он сделал бы человечество единой общиной верующих. Однако они не перестают вступать в противоречия,
Arapça:
وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً ۖ وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer Rabbin dileseydi elbette bütün insanları tek bir ümmet yapardı. Halbuki yine de ihtilaf edip duracaklardı.
Diyanet Vakfı:
Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler.

illâ mer raḥime rabbük. veliẕâlike ḫaleḳahüm. vetemmet kelimetü rabbike leemleenne cehenneme mine-lcinneti vennâsi ecme`în.
Türkçe:
Rabbinin rahmet ettikleri müstesna. O, onları işte bunun için yaratmıştır. Rabbinin, "Yemin olsun ben cehennemi, tümden insanlar ve cinlerle dolduracağım!" sözü tamamlanacaktır.
İngilizce:
Except those on whom thy Lord hath bestowed His Mercy: and for this did He create them: and the Word of thy Lord shall be fulfilled: "I will fill Hell with jinns and men all together."
Fransızca:
sauf ceux à qui ton Seigneur a accordé miséricorde. C'est pour cela qu'Il les a créés. Et la parole de ton Seigneur s'accomplit : "Très certainement, Je remplirai l'Enfer de djinns et d'hommes, tous ensemble".
Almanca:
außer denjenigen, welchen dein HERR Gnade erwies - und dafür erschuf ER sie. Und die Bestimmung deines HERRN ist vollendet: "Gewiß, ICH werde Dschahannam mit Dschinn und Menschen, von beiden füllen.
Rusça:
за исключением тех, над кем смилостивился твой Господь. Он сотворил их для этого. Исполнится Слово твоего Господа: "Я непременно заполню Геенну джиннами и людьми - всеми вместе".
Arapça:
إِلَّا مَن رَّحِمَ رَبُّكَ ۚ وَلِذَٰلِكَ خَلَقَهُمْ ۗ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ancak Rabbinin rahmetle yarlığadığı kimseler başka. Onun içindir ki, onları yarattı. Ve Rabbinin "Andolsun ki cehennemi cinlerden ve insanlardan tamamen dolduracağım" sözü böylece tamam oldu.
Diyanet Vakfı:
Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesnadır. Zaten Rabbin onları bunun için yarattı. Rabbinin, "Andolsun ki cehennemi tümüyle insanlar ve cinlerle dolduracağım" sözü yerini buldu.

veküllen neḳuṣṣu `aleyke min embâi-rrusüli mâ nüŝebbitü bihî füâdek. vecâeke fî hâẕihi-lḥaḳḳu vemev`iżatüv veẕikrâ lilmü'minîn.
Türkçe:
Resullerin haberlerinden, kendisiyle kalbini destekleyip sağlamlaştıracağımız her şeyi sana anlatıyoruz. Bunun içinde sana hak gelmiştir. Bunda, inananlar için bir öğüt ve hatırlatma da vardır.
İngilizce:
All that we relate to thee of the stories of the messengers,- with it We make firm thy heart: in them there cometh to thee the Truth, as well as an exhortation and a message of remembrance to those who believe.
Fransızca:
Et tout ce que Nous te racontons des récits des messagers, c'est pour en raffermir ton cur. Et de ceux-ci t'est venue la vérité ainsi qu'une exhortation et un appel aux croyants.
Almanca:
Und alles berichten WIR dir von den Berichten über die Gesandten, um damit dein Herz zu festigen. Und darin kam zu dir die Wahrheit, Ermahnung und Erinnerung für dieMumin.
Rusça:
Мы рассказываем тебе повествования о посланниках для того, чтобы укрепить ими твое сердце. В этой суре к тебе явились истина, увещевание и напоминание для верующих.
Arapça:
وَكُلًّا نَّقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ ۚ وَجَاءَكَ فِي هَٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Peygamberlere ait haberlerden kalbini yatıştıracak olanlardan her türlüsünü sana kıssa olarak anlatıyoruz. Bunda da sana bir hakikat, müminlere de bir öğüt ve ibret gelmiştir.
Diyanet Vakfı:
Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz. Bunda sana gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir.

veḳul lilleẕîne lâ yü'minûne-`melû `alâ mekânetiküm. innâ `âmilûn.
Türkçe:
İnanmayanlara de ki: "Yapabildiğinizi yapın, biz de işimizi yapıyoruz."
İngilizce:
Say to those who do not believe: "Do what ever ye can: We shall do our part;
Fransızca:
Et dis à ceux qui ne croient pas : "Oeuvrez autant que vous pouvez. Nous aussi, nous oeuvrons.
Almanca:
Und sag zu denjenigen, die den Iman nicht verinnerlichen: "Handelt euren Standpunkten entsprechend, wir handeln doch auch!
Rusça:
Скажи тем, которые не веруют: "Действуйте по своему усмотрению, и мы тоже будем действовать.
Arapça:
وَقُل لِّلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنَّا عَامِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İmana gelmeyen o kâfirlere de ki: "Elinizden geleni geri koymayın! Biz de yapacağımızı yapacağız."
Diyanet Vakfı:
İman etmeyenlere de ki: Elinizden geleni yapın! Biz de (gerekeni) yapmaktayız!

venteżirû. innâ münteżirûn.
Türkçe:
"Bekleyin, biz de bekliyoruz!"
İngilizce:
And wait ye! We too shall wait.
Fransızca:
Et attendez. Nous aussi nous attendons ! "
Almanca:
Und wartet nur ab, wir warten doch auch ab!"
Rusça:
Выжидайте, и мы тоже будем выжидать".
Arapça:
وَانتَظِرُوا إِنَّا مُنتَظِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz bekleyin görün, biz de bekleyip göreceğiz.
Diyanet Vakfı:
Bekleyin! Şüphesiz biz de beklemekteyiz!

velillâhi gaybü-ssemâvâti vel'arḍi veileyhi yürce`u-l'emru küllühû fa`büdhü vetevekkel `aleyh. vemâ rabbüke bigâfilin `ammâ ta`melûn.
Türkçe:
Göklerin ve yerin gizli bilgileri Allah'a aittir. Tüm iş ve oluş O'na döndürülür. O halde O'na kulluk et, O'na dayanıp güven! Rabbin, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.
İngilizce:
To Allah do belong the unseen (secrets) of the heavens and the earth, and to Him goeth back every affair (for decision): then worship Him, and put thy trust in Him: and thy Lord is not unmindful of aught that ye do.
Fransızca:
A Allah appartient l'Inconnaissable des cieux et de la terre, et c'est à Lui que revient l'ordre tout entier. Adore-Le donc et place ta confiance en Lui. Ton Seigneur n'est pas inattentif à ce que vous faites.
Almanca:
Und ALLAH gehört das Verborgene der Himmel und der Erde und Ihm unterliegen die Angelegenheiten - allesamt. So diene Ihm und übe Tawakkul Ihm gegenüber. Dein HERR ist nicht achtlos dem gegenüber, was ihr tut.
Rusça:
Аллаху ведомо сокровенное на небесах и на земле, и к Нему возвращаются дела. Посему поклоняйся Ему и уповай на Него, ибо Господь твой не находится в неведении о том, что вы совершаете.
Arapça:
وَلِلَّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ الْأَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ ۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerin ve yerin gaybını bilmek yalnızca Allah'a mahsustur. Her iş O'na döndürülür. Sen yalnızca O'na ibadet et ve yalnızca O'na dayan. Rabbin yaptıklarınızın hiçbirinden gafil değildir.
Diyanet Vakfı:
Göklerin ve yerin gaybı (sırrı) yalnız Allah'a aittir. Her iş O'na döndürülür. Öyle ise O'na kulluk et ve O'na dayan! Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir.

elif-lâm-râ. tilke âyâtü-lkitâbi-lmübîn.
Türkçe:
Elif, Lâm, Râ. O apaçık, apaydınlık Kitap'ın ayetleridir bunlar.
İngilizce:
A.L.R. These are the symbols (or Verses) of the perspicuous Book.
Fransızca:
Alif, Lam, Ra . Tels sont les versets du Livre explicite.
Almanca:
Alif-lam-raa . Diese sind die Ayat der deutlichen Schrift.
Rusça:
Алиф. Лам. Ра. Это - аяты ясного Писания.
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الر ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar sana o açık seçik kitabın âyetleridir.
Diyanet Vakfı:
Elif. Lam. Ra. Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir.

innâ enzelnâhü ḳur'ânen `arabiyyel le`alleküm ta`ḳilûn.
Türkçe:
Biz onu sana, aklınızı çalıştırasınız diye, Arapça bir Kur'an olarak indirdik.
İngilizce:
We have sent it down as an Arabic Qur'an, in order that ye may learn wisdom.
Fransızca:
Nous l'avons fait descendre, un Coran en [langue] arabe, afin que vous raisonniez.
Almanca:
Gewiß, WIR sandten sie als einen arabischen Quran hinab, damit ihr euch besinnt.
Rusça:
Воистину, Мы ниспослали его в виде Корана на арабском языке, чтобы вы могли понять его.
Arapça:
إِنَّا أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Muhakkak ki, biz onu anlayasınız diye Arapça bir kitap olarak indirdik.
Diyanet Vakfı:
Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik.

naḥnü neḳuṣṣu `aleyke aḥsene-lḳaṣaṣi bimâ evḥaynâ ileyke hâẕe-lḳur'ân. vein künte min ḳablihî lemine-lgâfilîn.
Türkçe:
Biz bu Kur'an'ı sana vahyederek, hikâyelerin en güzelini anlatıyoruz. Oysaki sen, bundan önce bunlardan tamamen habersiz olanlardandın.
İngilizce:
We do relate unto thee the most beautiful of stories, in that We reveal to thee this (portion of the) Qur'an: before this, thou too was among those who knew it not.
Fransızca:
Nous te racontons le meilleur récit, grâce à la révélation que Nous te faisons dans le Coran même si tu étais auparavant du nombre des inattentifs (à ces récits).
Almanca:
WIR berichten dir von den schöneren Begebenheiten, indem WIR dir diesen Quran durch Wahy zuteil werden ließen. Und sicherlich warst du vor ihm einer der Achtlosen!
Rusça:
Мы рассказываем тебе самое прекрасное повествование, внушая тебе в откровении этот Коран, хотя прежде ты был одним из тех, кто ничего не ведал об этом.
Arapça:
نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ هَٰذَا الْقُرْآنَ وَإِن كُنتَ مِن قَبْلِهِ لَمِنَ الْغَافِلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sana bu Kur'ân'ı vahyetmekle biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Gerçek şu ki, daha önce senin bundan hiç haberin yoktu.
Diyanet Vakfı:
(Ey Muhammed!) Biz, sana bu Kur'an'ı vahyetmekle geçmiş milletlerin haberlerini sana en güzel bir şekilde anlatıyoruz. Gerçek şu ki, sen bundan önce (bu haberleri) elbette bilmeyenlerden idin.

iẕ ḳâle yûsüfü liebîhi yâ ebeti innî raeytü eḥade `aşera kevkebev veşşemse velḳamera raeytühüm lî sâcidîn.
Türkçe:
Bir vakit Yûsuf babasına şöyle demişti: "Babacığım, ben rüyada on bir yıldızla, Güneş'i ve Ay'ı gördüm; onları bana secde ediyorlar gördüm."
İngilizce:
Behold! Joseph said to his father: "O my father! I did see eleven stars and the sun and the moon: I saw them prostrate themselves to me!"
Fransızca:
Quand Joseph dit à son père : "ô mon père, j'ai vu [en songe], onze étoiles, et aussi le soleil et la lune; je les ai vus prosternés devant moi".
Almanca:
(Erinnere daran) als Yusuf seinem Vater sagte: "Mein Vater! Gewiß, ich hatte ein Traumgesicht mit elf Planeten, der Sonne und dem Mond ich sah sie alle - sie vollzogen vor mir Sudschud."
Rusça:
Вот Йусуф (Иосиф) сказал своему отцу: "О мой отец! Я видел одиннадцать звезд, солнце и луну. Я видел, как они поклонились мне".
Arapça:
إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَا أَبَتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hani bir vakitler Yusuf, babasına demişti ki: "Babacığım, ben rüyada onbir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm."
Diyanet Vakfı:
Bir zamanlar Yusuf, babasına (Ya'kub'a) demişti ki: Babacığım! Ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederlerken gördüm.
