Al-Araf-- الأعراف

felemmâ âtâhümâ ṣâliḥan ce`alâ lehû şürakâe fîmâ âtâhümâ. fete`âle-llâhü `ammâ yüşrikûn.

Türkçe:
Allah onlara iyi huylu, barışçıl bir çocuk verince, kendilerine verdiği nimette ikisi birden Allah'a ortak koşmaya başladılar. Allah onların ortak koştuğu şeylerden arınmıştır.
İngilizce:
But when He giveth them a goodly child, they ascribe to others a share in the gift they have received: but Allah is exalted high above the partners they ascribe to Him.
Fransızca:
Puis, lorsqu'Il leur eût donné un (enfant) sain, tous deux assignèrent à Allah des associés en ce qu'Il leur avait donné. Mais Allah est bien au-dessus des associés qu'on Lui assigne.
Almanca:
Und nachdem ER ihnen ein gesundes Kind gegeben hatte, haben sie Ihm Partner mit dem beigesellt, was ER ihnen gegeben hat. Immer gepriesen-erhaben ist ALLAH über das, was sie an Schirk betreiben.
Rusça:
Когда же Он даровал им обоим праведного ребенка, они стали приобщать к Нему сотоварищей в том, чем Он одарил их. Аллах превыше того, что они приобщают в сотоварищи.
Arapça:
فَلَمَّا آتَاهُمَا صَالِحًا جَعَلَا لَهُ شُرَكَاءَ فِيمَا آتَاهُمَا ۚ فَتَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat Allah, kendilerine salih bir evlat verince, her ikisi de tuttular verdiği evlatlar üzerine ona ortak koşmaya başladılar. Allah, onların koştukları şirkten münezzehtir.
Diyanet Vakfı:
Fakat (Allah) onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği bu çocuk hakkında (sonradan insanlar) Allah'a ortak koştular. Allah ise onların ortak koştuğu şeyden yücedir.

eyüşrikûne mâ lâ yaḫlüḳu şey'ev vehüm yuḫleḳûn.

Türkçe:
Hiçbir şey yaratmayan, bizzat kendileri yaratılmış olan şeyleri/kişileri mi ortak koşuyorlar?
İngilizce:
Do they indeed ascribe to Him as partners things that can create nothing, but are themselves created?
Fransızca:
Est-ce qu'ils assignent comme associés ce qui ne crée rien et qui eux-mêmes sont créés,
Almanca:
Betreiben sie etwa Schirk mit dem, was Nichts schafft, während sie alle doch erschaffen werden?!
Rusça:
Неужели они приобщают в сотоварищи к Аллаху тех, которые ничего не творят, тогда как сами были сотворены,
Arapça:
أَيُشْرِكُونَ مَا لَا يَخْلُقُ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hiçbir şey yaratmayan ve kendileri yaratılmış olan putları mı Allah'a ortak ediyorlar, ona eş koşuyorlar?
Diyanet Vakfı:
Kendileri yaratıldığı halde hiçbir şeyi yaratamayan varlıkları (Allah'a) ortak mı koşuyorlar?

velâ yesteṭî`ûne lehüm naṣrav velâ enfüsehüm yenṣurûn.

Türkçe:
Onlar, ne bunlara bir yardım sağlayabilirler ne de kendi benliklerine yardımcı olabilirler.
İngilizce:
No aid can they give them, nor can they aid themselves!
Fransızca:
et qui ne peuvent ni les secourir ni se secourir eux-mêmes ?
Almanca:
Und diese (Partner) können weder ihnen beistehen, noch sich selbst beistehen.
Rusça:
которые не способны оказать им поддержку и не способны помочь даже самим себе?
Arapça:
وَلَا يَسْتَطِيعُونَ لَهُمْ نَصْرًا وَلَا أَنفُسَهُمْ يَنصُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu putlar, ne o tapınanlara, ne de kendi kendilerine yardım edebilirler.
Diyanet Vakfı:
Halbuki (putlar) ne onlara bir yardım edebilirler ne de kendilerine bir yardımları olur.

vein ted`ûhüm ile-lhüdâ lâ yettebi`ûküm. sevâün `aleyküm ede`avtümûhüm em entüm ṣâmitûn.

Türkçe:
Onları, iyiye ve güzele çağırsanız sizi izlemezler. Ha onlara dua etmişsiniz ha sus-pus oturmuşsunuz; sizin için aynıdır.
İngilizce:
If ye call them to guidance, they will not obey: For you it is the same whether ye call them or ye hold your peace!
Fransızca:
Si vous les appelez vers le chemin droit, ils ne vous suivront pas. Le résultat pour vous est le même, que vous les appeliez ou que vous gardiez le silence.
Almanca:
Auch dann solltet ihr sie um Rechtleitung bitten, entsprechen sie euch nicht. Für euch bleibt es gleich, ob ihr sie bittet oder ob ihr schweigt.
Rusça:
Если вы призовете их на прямой путь, они не последуют за вами. Для вас все равно, будете вы их призывать или будете молчать.
Arapça:
وَإِن تَدْعُوهُمْ إِلَى الْهُدَىٰ لَا يَتَّبِعُوكُمْ ۚ سَوَاءٌ عَلَيْكُمْ أَدَعَوْتُمُوهُمْ أَمْ أَنتُمْ صَامِتُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer siz onları doğru yola çağırsanız, size uymazlar. Onları ha çağırmışsınız, ha çağırmayıp susmuşsunuz, hiç fark etmez.
Diyanet Vakfı:
Onları doğru yola çağırırsanız size uymazlar; onları çağırsanız da, sukut etseniz de sizin için birdir.

inne-lleẕîne ted`ûne min dûni-llâhi `ibâdün emŝâlüküm fed`ûhüm felyestecîbû leküm in küntüm ṣâdiḳîn.

Türkçe:
Allah dışındaki yakardıklarınız sizin gibi kullardır. Eğer iddianızda haklıysanız, hadi çağırın onları da size cevap versinler.
İngilizce:
Verily those whom ye call upon besides Allah are servants like unto you: Call upon them, and let them listen to your prayer, if ye are (indeed) truthful!
Fransızca:
Ceux que vous invoquez en dehors d'Allah sont des serviteurs comme vous. Invoquez-les donc et qu'ils vous répondent, si vous êtes véridiques.
Almanca:
Gewiß, diejenigen, an die ihr anstelle von ALLAH Bittgebete richtet, sind nur Diener genauso wie ihr. Also richtet nur an sie Bittgebete und sie sollen euch erhören, solltet ihr wahrhaftig sein.
Rusça:
Те, к кому вы взываете наряду с Аллахом, являются рабами, подобными вам самим. Взывайте к ним, и пусть они ответят вам, если вы говорите правду.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ عِبَادٌ أَمْثَالُكُمْ ۖ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَجِيبُوا لَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'ı bırakıp taptıklarınız da tıpkı sizin gibi kullardır. Eğer iddianızda doğru iseniz haydi onları çağırın da size cevap versinler.
Diyanet Vakfı:
(Ey kafirler!) Allah'ı bırakıp da taptıklarınız sizler gibi kullardır. (Onların tanrılığı hakkında iddianızda) doğru iseniz, onları çağırın da size cevap versinler!

elehüm ercülüy yemşûne bihâ. em lehüm eydiy yebṭişûne bihâ. em lehüm a`yünüy yübṣirûne bihâ. em lehüm âẕânüy yesme`ûne bihâ. ḳuli-d`û şürakâeküm ŝümme kîdûni felâ tünżirûn.

Türkçe:
Ayakları mı var onların ki, onlarla yürüsünler; ellerimi mi var onların ki onlarla tutsunlar; gözleri mi var onların ki, onlarla görsünler; kulaklarımı var onların ki, onlarla işitsinler!? De ki: "Ortaklarınızı çağırıp bana tuzak kurun. Hadi, göz açtırmayın bana!"
İngilizce:
Have they feet to walk with? Or hands to lay hold with? Or eyes to see with? Or ears to hear with? Say: "Call your 'god-partners', scheme (your worst) against me, and give me no respite!
Fransızca:
Ont-ils des jambes pour marcher ? Ont-ils de mains pour frapper ? Ont-ils des yeux pour observer ? Ont-ils des oreilles pour entendre ? Dis : "Invoquez vos associés, et puis, rusez contre moi; et ne me donnez pas de répit.
Almanca:
Haben sie etwa Beine, mit denen sie gehen können, oder etwa Hände, mit denen sie zuschlagen können, oder etwa Augen, mit denen sie sehen können, oder etwa Ohren, mit denen sie hören können?! Sag: "Richtet nur Bittgebete an eure Partner, dann führt eure List gegen mich durch und gewährt mir dabei keine Zeit!
Rusça:
Есть ли у них ноги, на которых они ходят? Или у них есть руки, которыми они хватают? Или у них есть глаза, которыми они видят? Или у них есть уши, которыми они слышат? Скажи: "Призовите своих сотоварищей, а затем ухитритесь против меня и не предоставляйте мне отсрочки.
Arapça:
أَلَهُمْ أَرْجُلٌ يَمْشُونَ بِهَا ۖ أَمْ لَهُمْ أَيْدٍ يَبْطِشُونَ بِهَا ۖ أَمْ لَهُمْ أَعْيُنٌ يُبْصِرُونَ بِهَا ۖ أَمْ لَهُمْ آذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا ۗ قُلِ ادْعُوا شُرَكَاءَكُمْ ثُمَّ كِيدُونِ فَلَا تُنظِرُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların yürüyecek ayakları, tutacak elleri, görecek gözleri veya işitecek kulakları mı var? De ki: "Haydi çağırın o ortaklarınızı, sonra bana istediğiniz tuzağı kurun ve elinizden gelirse göz açtırmayın."
Diyanet Vakfı:
Onların yürüyecekleri ayakları mı var, yoksa tutacakları elleri mi var veya görecekleri gözleri mi var yahut işitecekleri kulakları mı var (neleri var)? De ki: "Ortaklarınızı çağırın, sonra bana (istediğiniz) tuzağı kurun ve bana göz bile açtırmayın!"

inne veliyyiye-llâhü-lleẕî nezzele-lkitâb. vehüve yetevelle-ṣṣâliḥîn.

Türkçe:
"Benim Velî'm, o Kitap'ı indiren Allah'tır. O, hayır ve barışı seven kulları koruyup gözetir."
İngilizce:
For my Protector is Allah, Who revealed the Book (from time to time), and He will choose and befriend the righteous.
Fransızca:
Certes mon Maître, c'est Allah qui a fait descendre le Livre (le Coran). C'est Lui qui se charge (de la protection) des vertueux.
Almanca:
Gewiß, mein Wali ist ALLAH! ER ist Derjenige, Der die Schrift nach und nach hinabsandte und ER ist der Wali für die gottgefällig Guttuenden."
Rusça:
Воистину, моим Покровителем является Аллах, Который ниспослал Писание. Он покровительствует праведникам.
Arapça:
إِنَّ وَلِيِّيَ اللَّهُ الَّذِي نَزَّلَ الْكِتَابَ ۖ وَهُوَ يَتَوَلَّى الصَّالِحِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Zira benim velim, o kitabı indiren Allah'tır. Ve O, salih kullarına sahip çıkar.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz ki, benim koruyanım Kitab'ı indiren Allah'tır. Ve O bütün salih kullarını görüp gözetir.

velleẕîne ted`ûne min dûnihî lâ yesteṭî`ûne naṣraküm velâ enfüsehüm yenṣurûn.

Türkçe:
O'nun dışında yakardıklarınız, size yardım edemezler. Kendilerine de yardımcı olamazlar.
İngilizce:
But those ye call upon besides Him, are unable to help you, and indeed to help themselves.
Fransızca:
Et ceux que vous invoquez en dehors de Lui ne sont capables ni de vous secourir, ni de se secourir eux-mêmes."
Almanca:
Und diejenigen, an die ihr anstelle von Ihm Bittgebete richtet, können weder euch beistehen, noch sich selbst beistehen.
Rusça:
А те, к кому вы взываете вместо Него, не способны оказать вам поддержку и не способны помочь даже самим себе".
Arapça:
وَالَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِهِ لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَكُمْ وَلَا أَنفُسَهُمْ يَنصُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sizin Allah'tan başka taptıklarınız ise ne size yardım edebilirler, ne de kendi kendilerine yardımları dokunur.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın dışında taptıklarınızın ne size yardıma güçleri yeter ne de kendilerine yardım edebilirler.

vein ted`ûhüm ile-lhüdâ lâ yesme`û. veterâhüm yenżurûne ileyke vehüm lâ yübṣirûn.

Türkçe:
Onları, hidayete çağırsanız, duymazlar. Onların sana baktıklarını sanırsın. Oysaki, onlar görmezler.
İngilizce:
If thou callest them to guidance, they hear not. Thou wilt see them looking at thee, but they see not.
Fransızca:
Et si tu les appelles vers le chemin droit, ils n'entendent pas. Tu les vois qui te regardent, (mais) ils ne voient pas.
Almanca:
Und solltest du sie um Rechtleitung bitten, hören sie bestimmt nicht. Und du siehst sie dich anstarren, während sie doch nichts sehen.
Rusça:
Если ты призовешь их на прямой путь, они не услышат этого. Ты видишь, как они смотрят на тебя, но они ничего не видят.
Arapça:
وَإِن تَدْعُوهُمْ إِلَى الْهُدَىٰ لَا يَسْمَعُوا ۖ وَتَرَاهُمْ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ وَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz onları doğru yola çağıracak olsanız da duymazlar. Onların sana baktıklarını görürsün, bakarlar, ama görmezler.
Diyanet Vakfı:
Onları doğru yola çağırmış olsanız işitmezler. Ve onları sana bakar görürsün, oysa onlar görmezler.

ḫuẕi-l`afve ve'mür bil`urfi vea`riḍ `ani-lcâhilîn.

Türkçe:
Affetmeyi esas al! İyiyi ve güzeli emret, cahillerden yüz çevir!
İngilizce:
Hold to forgiveness; command what is right; But turn away from the ignorant.
Fransızca:
Accepte ce qu'on t'offre de raisonnable , commande ce qui est convenable et éloigne-toi des ignorants.
Almanca:
Nimm Al-'afu an, gebiete das Gebilligte und meide die Unwissenden.
Rusça:
Прояви снисходительность, вели творить добро и отвернись от невежд.
Arapça:
خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen yine de affa sarıl, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Sen afyolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.

Sayfalar

Al-Araf--  الأعراف beslemesine abone olun.