Cuz 5

velâ tehinû fi-btigâi-lḳavm. in tekûnû te'lemûne feinnehüm ye'lemûne kemâ te'lemûn. vetercûne mine-llâhi mâ lâ yercûn. vekâne-llâhü `alîmen ḥakîmâ.

Türkçe:
Düşman topluluğu izlemekte gevşeklik göstermeyin. Siz sıkıntıya düşüyorsanız, hiç kuşkusuz tıpkı sizin gibi onlar da sıkıntıya düşüyorlar; ama siz, Allah'tan onların umamayacağı şeyleri umuyorsunuz. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.
İngilizce:
And slacken not in following up the enemy: If ye are suffering hardships, they are suffering similar hardships; but ye have Hope from Allah, while they have none. And Allah is full of knowledge and wisdom.
Fransızca:
Ne faiblissez pas dans la poursuite du peuple [ennemi]. Si vous souffrez, lui aussi souffre comme vous souffrez, tandis que vous espérez d'Allah ce qu'il n'espère pas. Allah est Omniscient et Sage.
Almanca:
Und werdet nicht schwach im Ergreifen der (feindlichen) Leute. Solltet ihr leiden, so leiden sie gewiß ebenso wie ihr leidet. Doch ihr erhofft euch von ALLAH, was sie sich nicht erhoffen. Und ALLAH bleibt immer allwissend, allweise.
Rusça:
Не проявляйте слабости при преследовании врага. Если вы страдаете, то они тоже страдают так, как страдаете вы. Но вы надеетесь получить от Аллаха то, на что они не надеются. Аллах - Знающий, Мудрый.
Arapça:
وَلَا تَهِنُوا فِي ابْتِغَاءِ الْقَوْمِ ۖ إِن تَكُونُوا تَأْلَمُونَ فَإِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَ ۖ وَتَرْجُونَ مِنَ اللَّهِ مَا لَا يَرْجُونَ ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Düşman topluluğunu takip etmede gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz Allah'tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Kuşkusuz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
Diyanet Vakfı:
O (düşman) topluluğu takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız onlar da, sizin çektiğiniz gibi acı çekmektedirler. Üstelik siz Allah'tan, onların ümit etmedikleri şeyleri umuyorsunuz. Allah ilim ve hikmet sahibidir.

innâ enzelnâ ileyke-lkitâbe bilḥaḳḳi litaḥküme beyne-nnâsi bimâ erâke-llâh. velâ tekül lilḫâinîne ḫaṣîmâ.

Türkçe:
Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma!
İngilizce:
We have sent down to thee the Book in truth, that thou mightest judge between men, as guided by Allah: so be not (used) as an advocate by those who betray their trust;
Fransızca:
Nous avons fait descendre vers toi le Livre avec la vérité, pour que tu juges entre les gens. selon ce qu'Allah t'a appris. Et ne te fais pas l'avocat des traîtres.
Almanca:
Gewiß, WIR haben dir die Schrift mit der Wahrheit hinabgesandt, damit du zwischen den Menschen richtest mit dem, was ALLAH dir erklärt hat. Und sei den Untreuen kein Mitstreiter!
Rusça:
Мы ниспослали тебе Писание истинно, чтобы ты разбирал тяжбы между людьми так, как тебе показал Аллах. Посему не препирайся за изменников.
Arapça:
إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللَّهُ ۚ وَلَا تَكُن لِّلْخَائِنِينَ خَصِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz sana Kitab (Kur'ân)ı hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma!
Diyanet Vakfı:
Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma!

vestagfiri-llâh. inne-llâhe kâne gafûrar raḥîmâ.

Türkçe:
Allah'tan af dile; Allah çok affedici, çok merhametlidir.
İngilizce:
But seek the forgiveness of Allah; for Allah is Oft-forgiving, Most Merciful.
Fransızca:
Et implore d'Allah le pardon car Allah est certes Pardonneur et Miséricordieux.
Almanca:
Und bitte ALLAH um Vergebung! Gewiß, ALLAH bleibt immer allvergebend, allgnädig.
Rusça:
Проси прощения у Аллаха, ведь Аллах - Прощающий, Милосердный.
Arapça:
وَاسْتَغْفِرِ اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'tan bağışlanmanı dile. Şüphesiz, Allah bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
Diyanet Vakfı:
Ve Allah'tan mağfiret iste, çünkü Allah, çok yarlığayıcı, ziyadesiyle esirgeyicidir.

velâ tücâdil `ani-lleẕîne yaḫtânûne enfüsehüm. inne-llâhe lâ yüḥibbü men kâne ḫavvânen eŝîmâ.

Türkçe:
Öz benliklerine hainlik edenler için didinip durma. Çünkü Allah, sürekli hainlik eden günahkârı sevmez.
İngilizce:
Contend not on behalf of such as betray their own souls; for Allah loveth not one given to perfidy and crime:
Fransızca:
Et ne dispute pas en faveur de ceux qui se trahissent eux-mêmes. Allah vraiment, n'aime pas le traître et le pécheur.
Almanca:
Und führe keine Streitgespräche stellvertretend für diejenigen, die sich selbst untreu verhalten. Gewiß, ALLAH liebt keinen, der als Untreuer, Verfehlender bleibt.
Rusça:
Не препирайся за тех, которые предают самих себя (ослушаются Аллаха), ведь Аллах не любит того, кто является изменником, грешником.
Arapça:
وَلَا تُجَادِلْ عَنِ الَّذِينَ يَخْتَانُونَ أَنفُسَهُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ مَن كَانَ خَوَّانًا أَثِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendilerine hainlik edenleri savunma. Muhakkak Allah hain günahkârları sevmez.
Diyanet Vakfı:
Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkarları sevmez.

yestaḫfûne mine-nnâsi velâ yestaḫfûne mine-llâhi vehüve me`ahüm iẕ yübeyyitûne mâ lâ yerḍâ mine-lḳavl. vekâne-llâhü bimâ ya`melûne müḥîṭâ.

Türkçe:
İnsanlardan gizleniyorlar/gizliyorlar da Allah'tan gizlenmiyorlar/gizlemiyorlar. Oysaki O, O'nun hoşlanmadığı sözü gece boyu sarfederlerken onlarla beraberdir. Allah, onların yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatmıştır.
İngilizce:
They may hide (Their crimes) from men, but they cannot hide (Them) from Allah, seeing that He is in their midst when they plot by night, in words that He cannot approve: And Allah Doth compass round all that they do.
Fransızca:
Ils cherchent à se cacher des gens, mais ils ne cherchent pas à se cacher d'Allah. Or, Il est avec eux quand ils tiennent la nuit des paroles qu'Il (Allah) n'agrée pas. Et Allah ne cesse de cerner (par Sa science) ce qu'ils font.
Almanca:
Sie verstecken sich vor den Menschen, und nicht verstecken sie sich vor ALLAH, obwohl ER mit ihnen ist, wenn sie sich nachts das ausdenken, was Ihm an Reden nicht gefällt. Und ALLAH bleibt alledem, was sie tun, allumfassend.
Rusça:
Они укрываются от людей, но не укрываются от Аллаха, тогда как Он находится с ними, когда они произносят по ночам слова, которыми Он не доволен. Аллах объемлет то, что они совершают.
Arapça:
يَسْتَخْفُونَ مِنَ النَّاسِ وَلَا يَسْتَخْفُونَ مِنَ اللَّهِ وَهُوَ مَعَهُمْ إِذْ يُبَيِّتُونَ مَا لَا يَرْضَىٰ مِنَ الْقَوْلِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunlar, insanlardan (hainliklerini) gizlerler de, Allah'tan gizlemezler. Oysa O, geceleyin istemediği şeyi kurarlarken onların yanı başlarındadır. Allah, onların yaptıklarını (ilmiyle) kuşatmıştır.
Diyanet Vakfı:
İnsanlardan gizler de Allah'tan gizlemezler. Halbuki geceleyin, O'nun razı olmadığı sözü düzüp kurarken O, onlarla beraber idi. Allah yaptıklarını kuşatıcıdır (O'nun ilminden hiçbir şeyi gizleyemezler).

hâentüm hâülâi câdeltüm `anhüm fi-lḥayâti-ddünyâ femey yücâdilü-llâhe `anhüm yevme-lḳiyâmeti em mey yekûnü `aleyhim vekîlâ.

Türkçe:
Diyelim, siz onlar için dünya hayatında mücadele verdiniz. Peki, kıyamet günü Allah'a karşı onlar için kim mücadele verir, onlar hakkında kim vekillik yapar?
İngilizce:
Ah! These are the sort of men on whose behalf ye may contend in this world; but who will contend with Allah on their behalf on the Day of Judgment, or who will carry their affairs through?
Fransızca:
Voilà les gens en faveur desquels vous disputez dans la vie présente. Mais qui va disputer pour eux devant Allah au Jour de la Résurrection ? Ou bien qui sera leur protecteur ?
Almanca:
Da habt ihr selbst stellvertretend für sie im diesseitigen Leben disputiert, wer wird denn stellvertretend für sie vor ALLAH am Tag der Auferstehung disputieren, oder wer wird für sie ein Wakil sein?!
Rusça:
Вот вы препираетесь за них в этом мире. Но кто станет препираться за них с Аллахом в День воскресения? Или кто будет их защитником?
Arapça:
هَا أَنتُمْ هَٰؤُلَاءِ جَادَلْتُمْ عَنْهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فَمَن يُجَادِلُ اللَّهَ عَنْهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَم مَّن يَكُونُ عَلَيْهِمْ وَكِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Haydi siz dünya hayatında onları savunuverdiniz (diyelim). Peki kıyamet gününde Allah'ın huzurunda onları kim savunacaktır? Yahut onlara kim vekil olacaktır?
Diyanet Vakfı:
Haydi siz dünya hayatında onlara taraf çıkıp savundunuz, ya kıyamet günü Allah'a karşı onları kim savunacak yahut onlara kim vekil olacak?

vemey ya`mel sûen ev yażlim nefsehû ŝümme yestagfiri-llâhe yecidi-llâhe gafûrar raḥîmâ.

Türkçe:
Kim bir kötülük yapar yahut öz benliğine zulmeder de sonra Allah'tan af dilerse Allah'ı çok affedici, çok merhametli bulur.
İngilizce:
If any one does evil or wrongs his own soul but afterwards seeks Allah's forgiveness, he will find Allah Oft-forgiving, Most Merciful.
Fransızca:
Quiconque agit mal ou fait du tort à lui-même, puis aussitôt implore d'Allah le pardon, trouvera Allah Pardonneur et Miséricordieux.
Almanca:
Und wer Verwerfliches tut oder sich selbst Unrecht antut, dann ALLAH um Vergebung bittet, der wird ALLAH als allvergebend, allgnädig finden.
Rusça:
Если кто-либо совершит злодеяние или будет несправедлив по отношению к себе, а затем попросит у Аллаха прощения, то он найдет Аллаха Прощающим и Милосердным.
Arapça:
وَمَن يَعْمَلْ سُوءًا أَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللَّهَ يَجِدِ اللَّهَ غَفُورًا رَّحِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kim bir kötülük işler, yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan bağışlanmasını dilerse, Allah'ı bağışlayıcı ve esirgeyici bulur.
Diyanet Vakfı:
Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok yarlığayıcı ve esirgeyici bulacaktır.

vemey yeksib iŝmen feinnemâ yeksibühû `alâ nefsih. vekâne-llâhü `alîmen ḥakîmâ.

Türkçe:
Günah kazanan onu kendi nefsi aleyhine kazanır. Allah Alîm ve Hakîm'dir.
İngilizce:
And if any one earns sin. he earns it against His own soul: for Allah is full of knowledge and wisdom.
Fransızca:
Quiconque acquiert un péché, ne l'acquiert que contre lui-même. Et Allah est Omniscient et Sage.
Almanca:
Und wer sich eine Verfehlung erwirbt, der belastet damit nur sich selbst. Und ALLAH bleibt immer allwissend, allweise.
Rusça:
Кто совершил грех, тот совершил его во вред себе. Аллах - Знающий, Мудрый.
Arapça:
وَمَن يَكْسِبْ إِثْمًا فَإِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلَىٰ نَفْسِهِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kim bir kötülük işlerse, kendi nefsine kötülük etmiş olur. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, hikmet sahibidir.
Diyanet Vakfı:
Kim bir günah kazanırsa onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah her şeyi bilicidir, büyük hikmet sahibidir.

vemey yeksib ḫaṭîeten ev iŝmen ŝümme yermi bihî berîen feḳadi-ḥtemele bühtânev veiŝmem mübînâ.

Türkçe:
Kim bir hata yahut günah işler de sonra onunla bir suçsuzu itham ederse hiç kuşkusuz, büyük bir iftira ve açık bir günah yüklenmiş olur.
İngilizce:
But if any one earns a fault or a sin and throws it on to one that is innocent, He carries (on himself) (Both) a falsehood and a flagrant sin.
Fransızca:
Et quiconque acquiert une faute ou un péché puis en accuse un innocent, se rend coupable alors d'une injustice et d'un péché manifeste.
Almanca:
Und wer sich einen Fehler oder eine Verfehlung erwirbt und dann einen Unschuldigen damit belastet, der hat bereits eine große Unterstellung und eine klare Verfehlung begangen.
Rusça:
А кто совершил ошибку или грех и обвинил в этом невиновного, тот взвалил на себя бремя клеветы и очевидного греха.
Arapça:
وَمَن يَكْسِبْ خَطِيئَةً أَوْ إِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِهِ بَرِيئًا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُّبِينًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kim bir hata veya bir günah işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.
Diyanet Vakfı:
Kim kasıtlı veya kasıtsız bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak ki, büyük bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.

velevlâ faḍlü-llâhi `aleyke veraḥmetühû lehemmeṭ ṭâifetüm minhüm ey yüḍillûk. vemâ yüḍillûne illâ enfüsehüm vemâ yeḍurrûneke min şey'. veenzele-llâhü `aleyke-lkitâbe velḥikmete ve`allemeke mâ lem tekün ta`lem. vekâne faḍlü-llâhi `aleyke `ażîmâ.

Türkçe:
Eğer Allah'ın senin üzerindeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir grup seni şaşırtmaya mutlaka yeltenecekti. Ama onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar. Ve sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah sana Kitap'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın senin üzerindeki lütfu çok büyüktür.
İngilizce:
But for the Grace of Allah to thee and his Mercy, a party of them would certainly have plotted to lead thee astray. But (in fact) they will only Lead their own souls astray, and to thee they can do no harm in the least. For Allah hath sent down to thee the Book and wisdom and taught thee what thou Knewest not (before): And great is the Grace of Allah unto thee.
Fransızca:
Et n'eût été la grâce d'Allah sur toi (Muhammad) et Sa miséricorde, une partie d'entre eux t'aurait bien volontiers égaré. Mais ils n'égarent qu'eux-mêmes, et ne peuvent en rien te nuire. Allah a fait descendre sur toi le Livre et la Sagesse, et t'a enseigné ce que tu ne savais pas. Et la grâce d'Allah sur toi est immense.
Almanca:
Und gäbe es nicht ALLAHs Gunst für dich und Seine Gnade, hätte eine Gruppe von ihnen dich beinahe in die Irre geführt. Doch sie führen nur sich selbst in die Irre und sie schaden dir dabei in keiner Weise. Und ALLAH hat dir die Schrift hinabgesandt und die Weisheit und hat dich gelehrt, was du nicht wußtest. Und ALLAHs Gunst dir gegenüber ist gewiß unermeßlich.
Rusça:
Если бы не милосердие и милость Аллаха к тебе, то группа из них вознамерилась бы ввести тебя в заблуждение, однако они вводят в заблуждение только самих себя и ничем не вредят тебе. Аллах ниспослал тебе Писание и мудрость и научил тебя тому, чего ты не знал. Милость Аллаха к тебе велика!
Arapça:
وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّت طَّائِفَةٌ مِّنْهُمْ أَن يُضِلُّوكَ وَمَا يُضِلُّونَ إِلَّا أَنفُسَهُمْ ۖ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِن شَيْءٍ ۚ وَأَنزَلَ اللَّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُن تَعْلَمُ ۚ وَكَانَ فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكَ عَظِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer Allah'ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir güruh seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah, sana Kitab (Kur'an)ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın sana olan lütfu büyüktür.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın sana lütfu ve esirgemesi olmasaydı, onlardan bir güruh seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana Kitab'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın lütfusana gerçekten büyük olmuştur.

Sayfalar

Cuz 5 beslemesine abone olun.