
vaṣbir feinne-llâhe lâ yüḍî`u ecra-lmuḥsinîn.
Türkçe:
Sabret! Allah, güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmez.
İngilizce:
And be steadfast in patience; for verily Allah will not suffer the reward of the righteous to perish.
Fransızca:
Et sois patient. Car Allah ne laisse pas perdre la récompense des gens bienfaisants.
Almanca:
Und übe dich in Geduld, denn ALLAH läßt die Belohnung für die Muhsin doch nicht verloren gehen.
Rusça:
Терпи, ибо Аллах не теряет вознаграждения творящих добро.
Arapça:
وَاصْبِرْ فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve sabret! Çünkü Allah iyilik edenlerin mükafatını yitirmez.
Diyanet Vakfı:
(Ey Muhammed!) Sabırlı ol, çünkü Allah güzel iş yapanların mükafatını zayi etmez.

felevlâ kâne mine-lḳurûni min ḳabliküm ülû beḳiyyetiy yenhevne `ani-lfesâdi fi-l'arḍi illâ ḳalîlem mimmen enceynâ minhüm. vettebe`a-lleẕîne żalemû mâ ütrifû fîhi vekânû mücrimîn.
Türkçe:
Sizden önceki kuşakların söz ve eser sahibi olanları, yeryüzünde bozgunculuktan alıkoymalı değiller miydi? Ama içlerinden kurtarmış olduklarımızın az bir kısmı dışında hiçbiri bunu yapmadı. Zulme sapanlar ise içine gömüldükleri servet şımarıklığının ardına düşüp suçlular haline geldiler.
İngilizce:
Why were there not, among the generations before you, persons possessed of balanced good sense, prohibiting (men) from mischief in the earth - except a few among them whom We saved (from harm)? But the wrong-doers pursued the enjoyment of the good things of life which were given them, and persisted in sin.
Fransızca:
Si seulement il existait, dans les générations d'avant vous, des gens vertueux qui interdisent la corruption sur terre ! (Hélas) Il n'y en avait qu'un petit nombre que Nous sauvâmes, alors que les injustes persistaient dans le luxe (exagéré) dans lequel ils vivaient, et ils étaient des criminels.
Almanca:
Hätte es doch aus den Generationen vor euch manche gegeben, die einsichtig waren, welche Verderben auf Erden verboten! Ausgenommen davon sind die Wenigen aus denen, die WIR erretteten. Diejenigen, die Unrecht begingen, folgten jedoch dem, worin sie Luxus fanden, und sie waren schwer Verfehlende.
Rusça:
Если бы только среди поколений, живших до вас, были мудрые люди, которые выступали бы против нечестия на земле. Такими были лишь немногие из числа тех, кого Мы спасли. А беззаконники последовали за тем, что было даровано им, и стали грешниками.
Arapça:
فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِن قَبْلِكُمْ أُولُو بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْأَرْضِ إِلَّا قَلِيلًا مِّمَّنْ أَنجَيْنَا مِنْهُمْ ۗ وَاتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَا أُتْرِفُوا فِيهِ وَكَانُوا مُجْرِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sizden önceki devirlerden bakıyye sahipleri (kitap ehli) yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışsalardı ne iyi olurdu. Fakat onların içinden kurtardığımız pek az kimse bunu yaptı. O zulmedenler ise şımartıldıkları refahın peşine düştüler ve hepsi de suçlu oldular.
Diyanet Vakfı:
Sizden önceki asırlarda yeryüzünde (insanları) bozgunculuktan alıkoyacak faziletli kimseler bulunsaydı ya! Fakat onlardan, kurtuluşa erdirdiğimiz az bir kısmı müstesnadır (bunlar görevlerini yaptılar). Zulmedenler ise, kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Zaten günahkar idiler.

vemâ kâne rabbüke liyühlike-lḳurâ biżulmiv veehlühâ muṣliḥûn.
Türkçe:
Halkı iyilik ve barış sevenler olsaydı, Rabbin o kentleri/medeniyetleri zulümle helâk edecek değildi ya!
İngilizce:
Nor would thy Lord be the One to destroy communities for a single wrong-doing, if its members were likely to mend.
Fransızca:
Et ton Seigneur n'est point tel à détruire injustement des cités dont les habitants sont des réformateurs.
Almanca:
Und deinem HERRN gebührt es nicht, eine Ortschaft wegen Unrecht zugrunde zu richten, solange ihre Bewohner gottgefällig Gutes tun.
Rusça:
Твой Господь не станет губить города по несправедливости, если они праведны.
Arapça:
وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرَىٰ بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا مُصْلِحُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Senin Rabbin, halkları iyi ve ıslahatçı iken, o memleketleri haksız yere helak edecek değildir.
Diyanet Vakfı:
Halkı iyi olduğu halde Rabbin, haksızlıkla memleketleri helak etmez.

velev şâe rabbüke lece`ale-nnâse ümmetev vâḥidetev velâ yezâlûne muḫtelifîn.
Türkçe:
Eğer Rabbin dileseydi insanları elbette ki bir tek ümmet yapardı. Ama birbirleriyle çekişmeye devam edeceklerdir.
İngilizce:
If thy Lord had so willed, He could have made mankind one people: but they will not cease to dispute.
Fransızca:
Et si ton Seigneur avait voulu, Il aurait fait des gens une seule communauté . Or, ils ne cessent d'être en désaccord (entre eux,)
Almanca:
Und hätte dein HERR es gewollt, hätte ER doch die Menschen zu einer einzigen Umma gemacht - sie aber bleiben uneins
Rusça:
Если бы твой Господь захотел, то Он сделал бы человечество единой общиной верующих. Однако они не перестают вступать в противоречия,
Arapça:
وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً ۖ وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer Rabbin dileseydi elbette bütün insanları tek bir ümmet yapardı. Halbuki yine de ihtilaf edip duracaklardı.
Diyanet Vakfı:
Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler.

illâ mer raḥime rabbük. veliẕâlike ḫaleḳahüm. vetemmet kelimetü rabbike leemleenne cehenneme mine-lcinneti vennâsi ecme`în.
Türkçe:
Rabbinin rahmet ettikleri müstesna. O, onları işte bunun için yaratmıştır. Rabbinin, "Yemin olsun ben cehennemi, tümden insanlar ve cinlerle dolduracağım!" sözü tamamlanacaktır.
İngilizce:
Except those on whom thy Lord hath bestowed His Mercy: and for this did He create them: and the Word of thy Lord shall be fulfilled: "I will fill Hell with jinns and men all together."
Fransızca:
sauf ceux à qui ton Seigneur a accordé miséricorde. C'est pour cela qu'Il les a créés. Et la parole de ton Seigneur s'accomplit : "Très certainement, Je remplirai l'Enfer de djinns et d'hommes, tous ensemble".
Almanca:
außer denjenigen, welchen dein HERR Gnade erwies - und dafür erschuf ER sie. Und die Bestimmung deines HERRN ist vollendet: "Gewiß, ICH werde Dschahannam mit Dschinn und Menschen, von beiden füllen.
Rusça:
за исключением тех, над кем смилостивился твой Господь. Он сотворил их для этого. Исполнится Слово твоего Господа: "Я непременно заполню Геенну джиннами и людьми - всеми вместе".
Arapça:
إِلَّا مَن رَّحِمَ رَبُّكَ ۚ وَلِذَٰلِكَ خَلَقَهُمْ ۗ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ancak Rabbinin rahmetle yarlığadığı kimseler başka. Onun içindir ki, onları yarattı. Ve Rabbinin "Andolsun ki cehennemi cinlerden ve insanlardan tamamen dolduracağım" sözü böylece tamam oldu.
Diyanet Vakfı:
Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesnadır. Zaten Rabbin onları bunun için yarattı. Rabbinin, "Andolsun ki cehennemi tümüyle insanlar ve cinlerle dolduracağım" sözü yerini buldu.

veküllen neḳuṣṣu `aleyke min embâi-rrusüli mâ nüŝebbitü bihî füâdek. vecâeke fî hâẕihi-lḥaḳḳu vemev`iżatüv veẕikrâ lilmü'minîn.
Türkçe:
Resullerin haberlerinden, kendisiyle kalbini destekleyip sağlamlaştıracağımız her şeyi sana anlatıyoruz. Bunun içinde sana hak gelmiştir. Bunda, inananlar için bir öğüt ve hatırlatma da vardır.
İngilizce:
All that we relate to thee of the stories of the messengers,- with it We make firm thy heart: in them there cometh to thee the Truth, as well as an exhortation and a message of remembrance to those who believe.
Fransızca:
Et tout ce que Nous te racontons des récits des messagers, c'est pour en raffermir ton cur. Et de ceux-ci t'est venue la vérité ainsi qu'une exhortation et un appel aux croyants.
Almanca:
Und alles berichten WIR dir von den Berichten über die Gesandten, um damit dein Herz zu festigen. Und darin kam zu dir die Wahrheit, Ermahnung und Erinnerung für dieMumin.
Rusça:
Мы рассказываем тебе повествования о посланниках для того, чтобы укрепить ими твое сердце. В этой суре к тебе явились истина, увещевание и напоминание для верующих.
Arapça:
وَكُلًّا نَّقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ ۚ وَجَاءَكَ فِي هَٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Peygamberlere ait haberlerden kalbini yatıştıracak olanlardan her türlüsünü sana kıssa olarak anlatıyoruz. Bunda da sana bir hakikat, müminlere de bir öğüt ve ibret gelmiştir.
Diyanet Vakfı:
Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz. Bunda sana gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir.

veḳul lilleẕîne lâ yü'minûne-`melû `alâ mekânetiküm. innâ `âmilûn.
Türkçe:
İnanmayanlara de ki: "Yapabildiğinizi yapın, biz de işimizi yapıyoruz."
İngilizce:
Say to those who do not believe: "Do what ever ye can: We shall do our part;
Fransızca:
Et dis à ceux qui ne croient pas : "Oeuvrez autant que vous pouvez. Nous aussi, nous oeuvrons.
Almanca:
Und sag zu denjenigen, die den Iman nicht verinnerlichen: "Handelt euren Standpunkten entsprechend, wir handeln doch auch!
Rusça:
Скажи тем, которые не веруют: "Действуйте по своему усмотрению, и мы тоже будем действовать.
Arapça:
وَقُل لِّلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنَّا عَامِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İmana gelmeyen o kâfirlere de ki: "Elinizden geleni geri koymayın! Biz de yapacağımızı yapacağız."
Diyanet Vakfı:
İman etmeyenlere de ki: Elinizden geleni yapın! Biz de (gerekeni) yapmaktayız!

venteżirû. innâ münteżirûn.
Türkçe:
"Bekleyin, biz de bekliyoruz!"
İngilizce:
And wait ye! We too shall wait.
Fransızca:
Et attendez. Nous aussi nous attendons ! "
Almanca:
Und wartet nur ab, wir warten doch auch ab!"
Rusça:
Выжидайте, и мы тоже будем выжидать".
Arapça:
وَانتَظِرُوا إِنَّا مُنتَظِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz bekleyin görün, biz de bekleyip göreceğiz.
Diyanet Vakfı:
Bekleyin! Şüphesiz biz de beklemekteyiz!

velillâhi gaybü-ssemâvâti vel'arḍi veileyhi yürce`u-l'emru küllühû fa`büdhü vetevekkel `aleyh. vemâ rabbüke bigâfilin `ammâ ta`melûn.
Türkçe:
Göklerin ve yerin gizli bilgileri Allah'a aittir. Tüm iş ve oluş O'na döndürülür. O halde O'na kulluk et, O'na dayanıp güven! Rabbin, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.
İngilizce:
To Allah do belong the unseen (secrets) of the heavens and the earth, and to Him goeth back every affair (for decision): then worship Him, and put thy trust in Him: and thy Lord is not unmindful of aught that ye do.
Fransızca:
A Allah appartient l'Inconnaissable des cieux et de la terre, et c'est à Lui que revient l'ordre tout entier. Adore-Le donc et place ta confiance en Lui. Ton Seigneur n'est pas inattentif à ce que vous faites.
Almanca:
Und ALLAH gehört das Verborgene der Himmel und der Erde und Ihm unterliegen die Angelegenheiten - allesamt. So diene Ihm und übe Tawakkul Ihm gegenüber. Dein HERR ist nicht achtlos dem gegenüber, was ihr tut.
Rusça:
Аллаху ведомо сокровенное на небесах и на земле, и к Нему возвращаются дела. Посему поклоняйся Ему и уповай на Него, ибо Господь твой не находится в неведении о том, что вы совершаете.
Arapça:
وَلِلَّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ الْأَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ ۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerin ve yerin gaybını bilmek yalnızca Allah'a mahsustur. Her iş O'na döndürülür. Sen yalnızca O'na ibadet et ve yalnızca O'na dayan. Rabbin yaptıklarınızın hiçbirinden gafil değildir.
Diyanet Vakfı:
Göklerin ve yerin gaybı (sırrı) yalnız Allah'a aittir. Her iş O'na döndürülür. Öyle ise O'na kulluk et ve O'na dayan! Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir.

elif-lâm-râ. tilke âyâtü-lkitâbi-lmübîn.
Türkçe:
Elif, Lâm, Râ. O apaçık, apaydınlık Kitap'ın ayetleridir bunlar.
İngilizce:
A.L.R. These are the symbols (or Verses) of the perspicuous Book.
Fransızca:
Alif, Lam, Ra . Tels sont les versets du Livre explicite.
Almanca:
Alif-lam-raa . Diese sind die Ayat der deutlichen Schrift.
Rusça:
Алиф. Лам. Ра. Это - аяты ясного Писания.
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الر ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar sana o açık seçik kitabın âyetleridir.
Diyanet Vakfı:
Elif. Lam. Ra. Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir.
Sayfalar
