Arapça:
۞ إِنَّمَا السَّبِيلُ عَلَى الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ وَهُمْ أَغْنِيَاءُ ۚ رَضُوا بِأَن يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِ وَطَبَعَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Çeviriyazı:
inneme-ssebîlü `ale-lleẕîne yeste'ẕinûneke vehüm agniyâ'. raḍû biey yekûnû me`a-lḫavâlifi veṭabe`a-llâhü `alâ ḳulûbihim fehüm lâ ya`lemûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kınamaya yol, ancak zengin oldukları halde geri kalmak için senden izin isteyenleredir. Bunlar geri kalanlarla beraber olmayı tercih ettiler. Allah da kalblerini mühürledi. Onlar, artık başlarına geleceği bilmezler.
Diyanet İşleri:
Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyen, geride kalan kadınlarla bulunmaya razı olanlara ve Allah kalblerini mühürlemiş olduğu için bilmeyenleredir.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Suçlu sayılanlar, ancak zengin oldukları halde gelip senden izin isteyenlerdir. Onlar, geri kalanlarla kalmaya razı olmuşlardır ve Allah, kalplerini mühürlemiştir, fakat anlamaz onlar.
Şaban Piriş:
Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyenlerin üzerinedir. Geride kalan kadınlarla beraber olmaya razı oldular. Kalpleri mühürlendi. Onlar (bu yüzden başlarına gelecekleri) bilmezler.
Edip Yüksel:
Yalnız, zengin oldukları halde senden izin isteyenler kınanabilir. Geride kalanlarla birlikte olmayı istediler, ALLAH da kalplerini damgaladı. Bunun için bilmezler.
Ali Bulaç:
Yol, ancak o kimseler aleyhinedir ki, zengin oldukları halde (savaşa çıkmamak için) senden izin isterler ve bunlar geride kalanlarla birlikte olmayı seçerler. Allah, onların kalplerini mühürlemiştir. Bundan dolayı onlar, bilmezler.
Suat Yıldırım:
Ayıplamak gerekirse, zengin ve imkânlı olmalarına rağmen savaşa katılmamak için bahaneler ileri sürenler ayıplanmalıdır.İşte onlar geride kalan güçsüz kadınlarla beraber kalmaya razı oldular.Allah da onların kalblerini mühürledi. Artık onlar işlerin gerçek mahiyetini bilemezler.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Ancak muaheze yolu o kimseler üzerinedir ki, onlar zengin kimseler oldukları halde senden izin isterler, geriye kalanlar ile beraber olmaya razı olmuş bulunurlar. Allah Teâlâ da onların kalpleri üzerini mühürlemiştir. Artık onlar bilmezler.
Yaşar Nuri Öztürk:
Ancak şu kimseler aleyhine yol vardır: Zengin oldukları halde senden izin isterler. Arkada kalan kadınlarla beraber oturmaya razı olmuştur bunlar. Ve Allah, kalplerine mühür basmıştır, artık bilemezler.
Bekir Sadak:
Bedevilerden, Allah yolunda sarfettitlerini angarya sayanlar ve sizin basiniza belalar gelmesini bekleyenler vardir. Belalar onlara olsun
İbni Kesir:
Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyen, geride kalan kadınlarla bulunmaya razı olanlara ve Allah kalblerini mühürlemiş olduğu için bilmeyenleredir.
Adem Uğur:
Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyenleredir. Çünkü onlar geri kalan kadınlarla beraber olmaya râzı oldular. Allah da onların kalplerini mühürledi, artık onlar (neyin doğru olduğunu) bilmezler.
İskender Ali Mihr:
Fakat zengin oldukları halde senden izin isteyip, geride kalanlarla beraber olmaya razı olan kimselere yol (günaha vesile) vardır. Ve Allah, onların kalplerinin üzerini tabetti (mühürledi). Artık onlar bilemezler.
Celal Yıldırım:
Kınama ve ayıplamaya yol, ancak zengin oldukları halde senden izin isteyip geriye kalanlar (kadınlarca beraber olmaya razı olanlardır. Allah da bunların kalblerini mühürledi
Tefhim ul Kuran:
Yol, ancak o kimseler aleyhinedir ki, zengin oldukları halde (savaşa çıkmamak için) senden izin isterler ve bunlar geride kalanlarla birlikte olmayı seçerler. Allah, onların kalplerini mühürlemiştir. Bundan dolayı onlar, bilmezler.
Fransızca:
Il n'y a de voie (de reproche à), vraiment, que contre ceux qui demandent d'être dispensés, alors qu'ils sont riches. Il leur plaît de demeurer avec celles qui sont restées à l'arrière. Et Allah a scellé leurs coeurs et ils ne savent pas.
İspanyolca:
Sólo hay motivo contra los que, siendo ricos, te piden permiso. Prefieren quedarse con las mujeres dejadas detrás. Alá ha sellado sus corazones, así que no saben.
İtalyanca:
Saranno biasimati solo coloro che ti chiedono dispensa nonostante non manchino di nulla: preferiscono rimanere indietro. Allah ha sigillato i loro cuori ed essi non sanno.
Almanca:
Etwas (zu mißbilligen), gibt es ausschließlich gegen diejenigen, die dich um Erlaubnis (zum Zurückbleiben) bitten, während sie reich sind. Sie waren einverstanden damit, unter den Zurückbleibenden zu sein, und ALLAH hat ihre Herzen versiegelt, so wissen sie nicht.
Çince:
家资富足,而向你请假的人们,才是该受非难的;他们愿与妇女们在一起,真主封闭了他们的心,故他们不知道。
Hollandaca:
Maar er bestaat reden van gisping voor hen, die u verlof vragen, te huis te mogen blijven, als zij rijk zijn. Het behaagt hun met degenen te zijn, die achterblijven, en God heeft hunne harten dichtgezegeld; daarom begrijpen zij niet.
Rusça:
Укора заслуживают только те, которые попросили тебя остаться дома, будучи богатыми. Они были рады оказаться среди тех, кто остался позади. Аллах запечатал их сердца, и они не знают истины.
Somalice:
waxaa uun jid laguleeyahay kuwa ku idan warsada iyagoo hodanna oo ka raati noqday inay ka midnoqdaan kuwa had hay (Xaaska) wuxuuna Eebe daabacay quluubtooda waxna ma oga.
Swahilice:
Ipo njia ya kuwalaumu wale wanao kuomba ruhusa wasende vitani na hali wao ni matajiri. Wameridhia kuwa pamoja na wanao bakia nyuma. Na Mwenyezi Mungu amewapiga muhuri juu ya nyoyo zao. Kwa hivyo hawajui.
Uygurca:
ئۆزلىرى باي تۇرۇپ، (جىھادقا چىقماسلىققا) رۇخسەت سورىغانلار ئەيىبلىنىشى كېرەك، ئۇلار (جىھادقا چىقمىغان ئاياللار، كېسەللەر، ئاجىزلار) بىلەن بىللە بولۇشقا رازى بولدى، اﷲ ئۇلارنىڭ دىللىرىنى پېچەتلىۋەتتى، (شۇنىڭ ئۈچۈن) ئۇلار (اﷲ نىڭ ئەمرىنى) بىلمەيدۇ
Japonca:
責められるべき筋は,富裕にも拘らずあなたに(出征の)免除を願い出る者たちだけである。かれらは背後に留まる者と,一緒にいるのを喜ぶ。アッラーはかれらの心を封じられた。従って(失うものを)知らないのである。
Arapça (Ürdün):
«إنما السَّبيل على الذين يستأذنوك» في التخلُّف «وهم أغنياء رضوا بأن يكونوا مع الخوالف وطبع الله على قلوبهم فهم لا يعلمون» تقدم مثله.
Hintçe:
उनकी ऑंखों से ऑंसू जारी थे (इल्ज़ाम की) सबील तो सिर्फ उन्हीं लोगों पर है जिन्होंने बावजूद मालदार होने के तुमसे (जिहाद में) न जाने की इजाज़त चाही और उनके पीछे रह जाने वाले (औरतों,बच्चों) के साथ रहना पसन्द आया और ख़ुदा ने उनके दिलों पर (गोया) मोहर कर दी है तो ये लोग कुछ नहीं जानते
Tayca:
“แท้จริงทางที่จะกล่าวโทษได้นั้น ก็เพียงแต่บรรดาผู้ที่อนุญาตต่อเจ้า ทั้ง ๆ ที่พวกเขาเป็นผู้มั่งมี ซึ่งยินดีที่จะอยู่ร่วมกับบรรดาผู้ที่อยู่เบื้องหลัง และอัลลอฮ์ได้ทรงประทับตราบนหัวใจของพวกเขาแล้ว ดังนั้นพวกเขาจึงไม่รู้อะไร”
İbranice:
האשמה היא על אלה השואלים את רשותך כשהם עשירים, הסכימו להיות עם הנשארים בבית. אלוהים אטם את לבבם, ואין הם יודעים (את חומרת מעשיהם.) החרטה הכנה
Hırvatça:
A ima razloga da se prigovara onima koji od tebe traže dozvolu da izostanu, a imućni su. Zadovoljavaju se da ostanu sa onima koji ne idu u boj, a Allah je njihova srca zapečatio, pa oni ne znaju.
Rumence:
Să te ridici însă asupra celor care-ţi cer îngăduinţa să nu lupte, căci ei sunt bogaţi şi ar fi bucuroşi să rămână cu cei lăsaţi în urmă. Dumnezeu le-a pecetluit inimile, de aceea nu ştiu nimic.
Transliteration:
Innama alssabeelu AAala allatheena yastathinoonaka wahum aghniyao radoo bian yakoonoo maAAa alkhawalifi watabaAAa Allahu AAala quloobihim fahum la yaAAlamoona
Türkçe:
Ancak şu kimseler aleyhine yol vardır: Zengin oldukları halde senden izin isterler. Arkada kalan kadınlarla beraber oturmaya razı olmuştur bunlar. Ve Allah, kalplerine mühür basmıştır, artık bilemezler.
Sahih International:
The cause [for blame] is only upon those who ask permission of you while they are rich. They are satisfied to be with those who stay behind, and Allah has sealed over their hearts, so they do not know.
İngilizce:
The ground (of complaint) is against such as claim exemption while they are rich. They prefer to stay with the (women) who remain behind: Allah hath sealed their hearts; so they know not (What they miss).
Azerbaycanca:
Ancaq varlı olduqları halda (döyüşə getməmək üçün) səndən izin istəyənlər məzəmmətə layiqdirlər. Onlar (cihada getməyib) arxada qalanlarla (qadınlar və uşaqlarla) bir yerdə qalmağa razı oldular. Allah onların ürəklərini (qazandıqları günaha görə) möhürləmişdir. Buna görə də onlar (başlarına gələcək müsibəti) bilməzlər!
Süleyman Ateş:
Ancak şu kimselerin kınanmasına yol vardır ki, zengin oldukları halde (geri kalmak için) senden izin isterler. Geri kalan kadınlarla beraber olmağa razı oldular. Allah da onların kalblerini mühürledi; artık onlar bilmezler.
Diyanet Vakfı:
Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyenleredir. Çünkü onlar geri kalan kadınlarla beraber olmaya razı oldular. Allah da onların kalplerini mühürledi, artık onlar (neyin doğru olduğunu) bilmezler.
Erhan Aktaş:
Ancak imkânları olduğu halde senden izin isteyenler kınanmalıdır. Onlar, geride kalanlarla beraber olmayı istediler. Allah da onların kalplerini mühürledi. Bu yüzden artık onlar yaptıkları yanlışı idrak etmezler.
Kral Fahd:
Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyenleredir. Çünkü onlar geri kalan kadınlarla beraber olmaya râzı oldular. Allah da onların kalplerini mühürledi, artık onlar (neyin doğru olduğunu) bilmezler.
Hasan Basri Çantay:
(Muâhazeye) yol ancak o kimselerdir ki zengin oldukları halde (yurdlarında kalmak için) senden izin isterler. Bunlar geri kalanlarla beraber olmıya rızaa gösterdiler. Allah da kalblerini mühürledi. Artık onlar (âkıbetlerindeki acılığı) bilmezler.
Muhammed Esed:
Yalnızca, (savaşa katılmak için) her bakımdan müsait ve varlıklı oldukları halde senden (katılmamak yönünde) izin isteyenler haklı olarak kınanıp sorumlu tutulabilir. Böyleleri evde kalanlarla birlikte oturmayı yeğlediler; Allah da bu yüzden onların kalplerini mühürledi; öyle ki, artık (ne yaptıklarını) bilmiyorlar.
Gültekin Onan:
Yol, ancak o kimseler aleyhinedir ki, zengin oldukları halde (savaşa çıkmamak için) senden izin isterler ve bunlar geride kalanlarla birtikte olmayı seçerler. Tanrı, onların kalplerini mühürlemiştir. Bundan dolayı onlar bilmezler.
Ali Fikri Yavuz:
Muahazeye yol, ancak o kimseleredir ki, zengin oldukları halde, savaştan geri kalmak için senden izin isterler. Bunlar, kadınlarla beraber olmağa razı oldular. Allah da kalblerini mühürledi. Artık başlarına gelecek felâketi bilmezler.
Portekizce:
Serão recriminados aqueles que, sendo ricos, pediram-te para serem eximidos, porque preferiram ficar com osincapazes. Mas Deus selou suas mentes, de sorte que não compreendem.
İsveççe:
De enda som med rätta kan klandras är de välbärgade som ber om ditt tillstånd [att utebli]. De var nöjda med att höra till dem som lämnades kvar, och Gud har förseglat deras hjärtan så att de inte vet [vilken väg de går].
Farsça:
راه مؤاخذه و سرزنش فقط بر ضد کسانی باز است که با آنکه توانگرند [باز هم برای ترک نبرد] از تو اجازه می خواهند؛ آنان راضی شدند که با خانه نشینان باشند، خدا بر دل هایشان مهر تیره بختی زد به همین سبب [حقایق را] نمی دانند.
Kürtçe:
تەنھا ڕێگە (بۆ تاوانبارکردن) لەسەر ئەوانەیە داوای مۆڵەتت لێ دەکەن لەکاتێکدا دەوڵەمەندن و (توانای ڕۆیشتن بۆ جیھادیشیان ھەیە) ڕازی بوون بەوەی کە لەگەڵ بەجماوەکاندا بن (لە جیھاد وەک ئافرەت و منداڵ و نەخۆش) وە خوا مۆری ناوە بەسەر دڵیاندا بەھۆیەوە ھیچ نازانن
Özbekçe:
Бой-бадавлат бўлиб туриб сендан изн сўрайдиганларни айблашга йўл бор. Улар хотин-халажлар билан бирга бўлишга рози бўлдилар. Аллоҳ уларнинг қалбларига муҳр босди. Бас, улар билмаслар.
Malayca:
Sesungguhnya jalan (untuk menyalahkan dan mengenakan seksa) hanyalah terhadap orang-orang yang meminta izin kepadamu sedang mereka kaya dan mampu. Mereka suka tinggal bersama-sama orang yang ditinggalkan (kerana uzur) dan (dengan sebab itu) Allah meteraikan atas hati mereka, sehingga mereka tidak dapat mengetahui (perkara yang baik).
Arnavutça:
e ka arsye t’u bëhet vërejtje vetëm atyre, të cilët kërkojnë leje nga ti, duke qenë të pasur. Ata, kënaqen të shoqërohen me ata që nuk shkojnë në luftë. Perëndia, ua ka vulosur zemrat e tyre, por ata nuk dijnë.
Bulgarca:
Вината е само за онези, които искат разрешение от теб, а са богати. Предпочетоха да са заедно с оставащите и Аллах запечата сърцата им, та не знаят.
Sırpça:
Заслужују казну они који од тебе траже дозволу да изостану из боја, а богати су. Задовољни су тиме да остану са онима који не иду у бој, а Аллах је запечатио њихова срца, па зато они не знају.
Çekçe:
Avšak je důvod proti těm, kdož tě žádají o dovolení neúčastnit se, ačkoliv jsou bohatí. Zalíbilo se jim, že byli s těmi, kdož zůstali vzadu, a Bůh již zapečetil srdce jejich, aniž o tom vědí.
Urduca:
البتہ اعتراض ان لوگوں پر ہے جو مالدار ہیں اور پھر بھی تم سے درخواستیں کرتے ہیں کہ انہیں شرکت جہاد سے معاف رکھا جائے انہوں نے گھر بیٹھنے والیوں میں شامل ہونا پسند کیا اور اللہ نے ان کے دلوں پر ٹھپہ لگا دیا، اس لیے اب یہ کچھ نہیں جانتے (کہ اللہ کے ہاں ان کی روش کا کیا نتیجہ نکلنے والا ہے)
Tacikçe:
Хашму азоби Худо бар касонест, ки дар айни тавонгарӣ аз ту рухсат мехоҳанд ва ба он хушнуданд, ки бо хонанишинон дар хона бимонанд. Худо дилҳояшонро мӯҳр барниҳода аст, ки намедонанд.
Tatarca:
Бай булып та сугыштан калу өчен рөхсәт сораган монафикъларны ґәзаб кылырга юл булыр. Алар өйдә калучылар белән калырга риза булдылар, Аллаһ аларның күңелләренә мөһер басты, инде алар Аллаһ хөкемнәренә хыянәт итүнең һәлакәтлек икәнен белмәсләр.
Endonezyaca:
Sesungguhnya jalan (untuk menyalahkan) hanyalah terhadap orang-orang yang meminta izin kepadamu, padahal mereka itu orang-orang kaya. Mereka rela berada bersama orang-orang yang tidak ikut berperang dan Allah telah mengunci mati hati mereka, maka mereka tidak mengetahui (akibat perbuatan mereka).
Amharca:
(የወቀሳ) መንገዱ በእነዚያ እነሱ ባለጸጋዎች ኾነው ሳሉ ለመቅረት ፈቃድ በሚጠይቁህ ሰዎች ላይ ብቻ ነው፡፡ ከቀሪዎቹ ጋር መኾናቸውን ወደዱ፡፡ አላህም በልቦቻቸው ላይ አተመባቸው፤ ስለዚህ እነሱ አያውቁም፡፡
Tamilce:
குற்றம் சுமத்த வழியெல்லாம் எவர்கள், அவர்கள் செல்வந்தர்களாக இருக்கும் நிலையில் உம்மிடம் அனுமதி கோருகிறார்களோ அவர்கள் மீதுதான். பின் தங்கிவிட்ட பெண்களுடன் அவர்கள் இருந்து விடுவதைக் கொண்டு திருப்திபடுகிறார்கள். இன்னும், அவர்களுடைய உள்ளங்கள் மீது அல்லாஹ் முத்திரையிட்டான். ஆகவே, அவர்கள் (தங்கள் தீய செயலின் கெட்ட பாதிப்பை) அறிய மாட்டார்கள்.
Korece:
실로 부유하면서도 남아있겠다고 그대에게 요구하는 그들이 비난을 받아야 되나니 그들은 여 성들과 함께 남아 있음을 기뻐하 고 또한 하나님께서 그들의 마음 을 봉하셨으니 그들은 알지 못할 뿐이라
Vietnamca:
Quả thật, chỉ những người giàu (có khả năng và phương tiện cho cuộc viễn chinh) nhưng lại đến gặp Ngươi (Thiên Sứ Muhammad) xin được miễn tham chiến mới là những kẻ đáng trách tội. Chúng hài lòng với việc chúng được ở lại cùng với những người ở lại nhà. Allah đã đóng dấu niêm phong trái tim của chúng nên chúng không biết được (điều gì là tốt cho chúng).
Ayet Linkleri: