Arapça:
وَلَوْ أَنَّهُمْ رَضُوا مَا آتَاهُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ سَيُؤْتِينَا اللَّهُ مِن فَضْلِهِ وَرَسُولُهُ إِنَّا إِلَى اللَّهِ رَاغِبُونَ
Çeviriyazı:
velev ennehüm raḍû mâ âtâhümü-llâhü verasûlühû veḳâlû ḥasbüne-llâhü seyü'tîne-llâhü min faḍlihî verasûlühû innâ ile-llâhi râgibûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ne olurdu bunlar, Allah ve Resulünün kendilerine verdiğine razı olsalar da "Bize Allah yeter. Allah bize lütuf ve ihsanından yine lutfeder, verir. Bizim bütün rağbetimiz Allah'adır" deselerdi.
Diyanet İşleri:
Eğer onlar, Allah ve Peygamberinin kendilerine vermiş oldukları şeylere razı olsalar ve "Allah bize yeter, O ve Peygamberi bol nimetinden bize verecektir; doğrusu biz Allah'a gönül bağlayanlardanız" deselerdi daha hayırlı olurdu.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Ne olurdu şüpheden sıyrılıp Allah'ın ve Peygamberinin verdiğine hoşnut olsalardı ve Allah yeter bize, yakında lutfeder bize de Allah da verir, Peygamberi de, şüphe yok ki biz, ümidimizi Allah'a bağlamışız deselerdi.
Şaban Piriş:
Eğer onlar, Allah ve Rasûlü'nün kendilerine verdiğinden hoşnut olup: "Allah bize yeter, Allah bize bol nimetinden verecektir. Rasûlü de (Allah'ın verdiklerinden verecektir) ve biz gerçekten ancak Allah'a rağbet edenleriz” deselerdi daha hayırlı olurdu.
Edip Yüksel:
Onlar, ALLAH'ın ve elçisinin kendilerine verdikleri paya razı olmalı ve "ALLAH bize yeter. ALLAH elçisi yoluyla kendi lütfundan bize verecektir. Biz sadece ALLAH'ı arzularız," demeliydiler.
Ali Bulaç:
Eğer onlar, Allah'ın ve elçisinin verdiklerine hoşnut olsalardı ve: "Bize Allah yeter; Allah pek yakında bize fazlından verecek, O'nun elçisi de. Biz gerçekten ancak Allah'a rağbet edenleriz" deselerdi (ya).
Suat Yıldırım:
Eğer onlar Allah'ın ve Resûlünün kendilerine verdiklerine razı olsalar ve: “Allah’ın lütfu bize yeter. Allah bize lütfundan yine verir, Resûlü de. Bizim isteğimiz sadece Allah’ın rızasıdır!” deselerdi, kendileri için elbette daha iyi olurdu.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Ve eğer onlar Allah Teâlâ´nın ve Peygamberinin kendilerine verdiğine razı olsalardı ve «Şüphe yok ki, Allah Teâlâ bize yeter. Allah Teâlâ fazlından bize verecektir. Resûlü de. Muhakkak ki, bizler Cenâb-ı Hakk´a rağbetkar kimseleriz» (deselerdi) elbette haklarında hayırlı olurdu.
Yaşar Nuri Öztürk:
Ne olurdu, bunlar, Allah ve resulünün kendilerine verdiklerine razı olsalardı da şöyle deselerdi: "Allah bize yeter. Allah bize lütfundan verecektir; resulü de. Zaten biz, gönlümüzü yalnız Allah'a bağlamışız."
Bekir Sadak:
Iki yuzluler, kalblerinde olani haber verecek bir surenin inmesinden cekiniyorlar. De ki: «Alay edin bakalim, Allah cekindiginiz seyi ortaya koyacaktir.»
İbni Kesir:
Şayet onlar, Allah´ın ve peygamberinin kendilerine verdiklerinden hoşnud olsalardı da: Bize Allah yeter, yakında bize bol nimetinden verir, Rasulü´ de. Biz, ancak Allah´a rağbet edenleriz, demiş olsalardı.
Adem Uğur:
Eğer onlar Allah ve Resûlünün kendilerine verdiğine razı olup, "
İskender Ali Mihr:
Ve eğer onlar, gerçekten Allah´ın ve O´nun resûlünün onlara verdiği şeye (ganimet payına) razı olsalardı: “Allah bize kâfidir, Allah ve O´nun resûlü bize yakında fazlından verecek. Muhakkak ki
Celal Yıldırım:
Eğer onlar Allah ve Peygamberinin kendilerine verdiğine razı olsalardı ve «Allah bize yeter
Tefhim ul Kuran:
Eğer onlar, Allah´ın ve Resulünün verdiklerine hoşnut olsalardı ve: «Bize Allah yeter
Fransızca:
S'ils s'étaient contentés de ce qu'Allah leur avait donné ainsi que Son messager et avaient dit : "Allah nous suffit. Bientôt Allah nous accordera Sa faveur de même que Son messager ! ... C'est vers Allah que va tout notre désir ".
İspanyolca:
Si quedaran satisfechos de lo que Alá y Su Enviado les han dado y dijeran: «¡Alá nos basta! Alá nos dará de Su favor y Su Enviado también. ¡Deseamos ardientemente a Alá!»...
İtalyanca:
Se davvero fossero soddisfatti di quello che ricevono da Allah e dal Suo Messaggero, direbbero: «Ci basta Allah! Allah ci darà della Sua grazia, e così il Suo Messaggero ancora. I nostri desideri tendono a Allah».
Almanca:
Und wären sie doch zufrieden damit, was ALLAH und Sein Gesandter ihnen zuteil werden ließen, und hätten sie doch gesagt: "Uns genügt ALLAH. ALLAH wird uns von Seiner Gunst zuteil werden lassen sowie Sein Gesandter. Wir sind ALLAH gegenüber Bittsteller." (So wäre dies gewiß besser für sie).
Çince:
如果他们满意真主及其使者给予他们的,并且说:真主及其使者将以别的恩惠给予我们,我们确是祈求真主的。那对于他们是更有益的。
Hollandaca:
Maar indien zij tevreden waren geweest met datgene, wat God en zijn apostel hun hebben gegeven, en zoo zij gezegd hadden: God is onze steun; God zal ons van zijn overvloed geven, evenals zijn Profeet, en wij begeeren slechts God: waarlijk het zou beter voor hen geweest zijn.
Rusça:
Лучше бы они довольствовались тем, что дали им Аллах и Его Посланник, и сказали: "Нам достаточно Аллаха. Аллах одарит нас из Своей милости, а также Его Посланник. Воистину, мы устремляемся к Аллаху!"
Somalice:
hadday ku raalli noqdaan waxay siin Eebe iyo rasuulkiisu oy dhahaan waxaana nagu filan Eebe wuxuu naga siin Eebe fadligiisa rasuulkiisuna wuu nasiin Anaguna Eebe unbaan wax ka doonaynaa (saasaa u khayroon).
Swahilice:
Na laiti wao wangeli ridhia kile alicho wapa Mwenyezi Mungu na Mtume wake, na wakasema: Mwenyezi Mungu anatutosheleza, Mwenyezi Mungu atatupa katika fadhila yake - na pia Mtume wake; hakika sisi ni wenye kumtaka Mwenyezi Mungu!
Uygurca:
ئەگەر ئۇلار اﷲ نىڭ ۋە اﷲ نىڭ پەيغەمبىرىنىڭ ئۇلارغا بەرگىنىگە رازى بولسا ۋە: «اﷲ بىزگە. كۆرىدۇ قىلىدۇ، اﷲ ۋە ئۇنىڭ پەيغەمبىرى بىزگە ئۆز پەزلىدىن ئاتا قىلىدۇ، بىز ھەقىقەتەن اﷲ تىن (اﷲ نىڭ پەزلىنى، ئېھسانىنى) ئۆتۈنۈپ سورىغۇچىلارمىز» دېسە، ئەلۋەتتە، ئۇلار ئۈچۈن ياخشى بولاتتى
Japonca:
もしかれらがアッラーと使徒から自分たちに与えられたものに満足するならば,こう言うべきであった。「アッラーは,わたしたちにとって万全であられます。アッラーと使徒は,その恵みにより(更に多くを)わたしたちに与えられるでしょう。わたしたちは(正しい道を踏むよう)アッラーに嘆願します。」
Arapça (Ürdün):
«ولو أنهم رضوا ما آتاهم الله ورسوله» من الغنائم ونحوها «وقالوا حسبنا» كافينا «الله سيؤتينا الله من فضله ورسوله» من غنيمة أخرى ما يكفينا «إنا إلى الله راغبون» أن يغنينا وجواب لو لكان خيرا لهم.
Hintçe:
और जो कुछ ख़ुदा ने और उसके रसूल ने उनको अता फरमाया था अगर ये लोग उस पर राज़ी रहते और कहते कि ख़ुदा हमारे वास्ते काफी है (उस वक्त नहीं तो) अनक़रीब ही खुदा हमें अपने फज़ल व करम से उसका रसूल दे ही देगा हम तो यक़ीनन अल्लाह ही की तरफ लौ लगाए बैठे हैं
Tayca:
“และหากพวกเขายินดีต่อสิ่ง ที่อัลลอฮ์และร่อซูลของพระองค์ได้ให้แก่พวกเขา และกล่าวว่า อัลลอฮ์นั้นทรงพอเพียงแก่เรา แล้วโดยที่อัลลอฮ์จะทรงประทานแก่เราจากความกรุณาของพระองค์และร่อซูลของพระองค์ (ก็จะให้ด้วย) แท้จริงแด่อัลลอฮ์เท่านั้นพวกเราเป็นผู้วิงวอนขอ”
İbranice:
לו רק היו מסתפקים במה שאלוהים ושליחו נותנים להם, והיו אומרים, 'דיינו באלוהים, הוא ייתן לנו מחסדו, וגם שליחו ייתן לנו, ורק את אלוהים אנחנו מבקשים
Hırvatça:
A da se zadovolje onim što im daju Allah i Poslanik Njegov i da kažu: "Dovoljan nam je Allah, Allah će nam dati iz obilja Svoga, a i Poslanik Njegov, i mi, zaista, ka Allahu žudimo".
Rumence:
Dacă sunt mulţumiţi cu ce le dă Dumnezeu şi trimisul Său, vor spune: “Dumnezeu ne este de ajuns! Dumnezeu ne va dărui curând din harul Său şi, de asemenea, trimisul. Da, noi către Dumnezeu căutăm!”
Transliteration:
Walaw annahum radoo ma atahumu Allahu warasooluhu waqaloo hasbuna Allahu sayuteena Allahu min fadlihi warasooluhu inna ila Allahi raghiboona
Türkçe:
Ne olurdu, bunlar, Allah ve resulünün kendilerine verdiklerine razı olsalardı da şöyle deselerdi: "Allah bize yeter. Allah bize lütfundan verecektir; resulü de. Zaten biz, gönlümüzü yalnız Allah'a bağlamışız."
Sahih International:
If only they had been satisfied with what Allah and His Messenger gave them and said, "Sufficient for us is Allah; Allah will give us of His bounty, and [so will] His Messenger; indeed, we are desirous toward Allah," [it would have been better for them].
İngilizce:
If only they had been content with what Allah and His Messenger gave them, and had said, "Sufficient unto us is Allah! Allah and His Messenger will soon give us of His bounty: to Allah do we turn our hopes!" (that would have been the right course).
Azerbaycanca:
Kaş münafiqlər Allahın və Peyğəmbərinin onlara verdiklərindən razı qalıb: “Allah bizə kifayətdir. Allah bizə Öz ne’mətindən bəxş edəcək, Peyğəmbəri də (sədəqədən). Biz, həqiqətən, Allaha ürəkdən bağlananlarıq!” – deyəydilər!
Süleyman Ateş:
(Ne olur) onlar, Allah'ın ve Elçisinin kendilerine verdiğine razı olup: "Allah bize yeter, yakında Allah da bize bol lutfundan verecek, Elçisi de; biz sadece Allah'a rağbet ederiz (yalnız O'ndan umarız)." deselerdi!
Diyanet Vakfı:
Eğer onlar Allah ve Resulünün kendilerine verdiğine razı olup, "Allah bize yeter, yakında bize Allah da lütfundan verecek, Resulü de. Biz yalnız Allah'a rağbet edenleriz" deselerdi (daha iyi olurdu).
Erhan Aktaş:
Ne olurdu! Onlar, Allah’ın ve Resûl’ünün verdiklerine razı olsalar ve: “Allah’ın lütfu(1) bize yeter, Allah bize lütfundan yine verir, Resûl’ü de. Bizim isteğimiz yalnızca Allah’ın rızasıdır.” deselerdi.
Kral Fahd:
Eğer onlar Allah ve Rasûlünün kendilerine verdiğine razı olup, «Allah bize yeter, yakında bize Allah da lütfundan verecek, Rasûlü de. Biz yalnız Allah'a rağbet edenleriz» deselerdi (daha iyi olurdu).
Hasan Basri Çantay:
Eğer onlar — Allah ve Resulü kendilerine ne verdiyse — buna raazî olsalardı da «Bize Allah yeter, yakında bize lütf-ü kereminden Allah da verir, Resulü de. Biz ancak Allaha rağbet edicileriz (ümidimiz hep Ona bağlıdır)» deselerdi (ne olurdu)?
Muhammed Esed:
Oysa, Allahın kendilerine verdiği Onun Elçisinin de verilmesini (sağladığı) şeylerle yetinip hoşnut olsalardı ve "Allah bize yeter! Allah, bolluk ve bereketinde bize (dilediğini) verecektir; Onun Elçisi ise bize verilmesini (sağlayacaktır); doğrusu, biz umutla ve yürekten Allaha yönelmişiz," deselerdi, (bu onlar için elbette daha iyi olurdu.)
Gültekin Onan:
Eğer onlar, Tanrı´nın ve elçisinin verdiklerine hoşnut olsalardı ve: ´Bize Tanrı yeter
Ali Fikri Yavuz:
Ne olur, bunlar, Allah ve Rasûlü kendilerine ne verdiyse razı olaydılar da şöyle diyeydiler
Portekizce:
Tivessem eles ficado satisfeitos com o que Deus e Seu Mensageiro lhes concederam e tivessem dito: Deus nos ésuficiente; Ele nos concederá de Sua graça e o mesmo fará Seu Mensageiro, e em Deus confiamos! (teria sido preferível).
İsveççe:
Det vore bättre om de nöjde sig med vad Gud och Hans Sändebud ger dem och sade: "Vi litar till Gud för våra behov och Gud skall av godhet ge oss [vad vi behöver - ge oss det] genom Sitt Sändebud. Vi sätter vårt hopp till Gud.
Farsça:
و اگر آنان به آنچه خدا و پیامبرش به ایشان عطا کرده اند، خشنود می شدند و می گفتند: خدا ما را بس است؛ خدا و پیامبرش به زودی از فضل و احسان خود به ما عطا می کنند [و] ما فقط به سوی خدا مایل و علاقمندیم [برای آنان بهتر بود.]
Kürtçe:
وە بەڕاستی ئەگەر ئەوانە ڕازی بوونایە بەوەی خواو پێغەمبەرەکەی ﷺ پێی دابوون وە بیانووتایە خوامان بەسە لەمەو پاش خوا پێمان دەبەخشێت لە فەزڵ ومیھرەبانی خۆی ھەروەھا پێغەمبەرەکەشی (بەشمان دەدات) بەڕاستی ئێمە بەسۆز و پەرۆشین بۆ لای خوا
Özbekçe:
Агар Аллоҳ ва Унинг Расули уларга берган нарсаларидан рози бўлганларида ва Аллоҳ бизга кифоя қилур, бизга тезда Аллоҳ ва Унинг Расули Ўз фазлидан беради, албатта, биз Аллоҳга рағбат қилувчилармиз, деганларида, яхши бўларди.
Malayca:
Dan (amatlah baiknya) kalau mereka berpuas hati dengan apa yang diberikan oleh Allah dan RasulNya kepada mereka, sambil mereka berkata: "Cukuplah Allah bagi kami; Allah akan memberi kepada kami dari limpah kurniaNya, demikian juga RasulNya; sesungguhnya kami sentiasa berharap kepada Allah"
Arnavutça:
Sikur të kënaqeshin ata, me atë që u ka dhënë Perëndia dhe Pejgamberi i Tij (do t’ishte më mirë për ta), dhe të thonin: “Na mjafton neve Perëndia; Perëndia do të na japë nga mirësitë e Veta, dhe Pejgamberi i Tij. Na, me të vërtetë, vetëm Perëndinë e dëshirojmë”.
Bulgarca:
А ако ли да бяха доволни от това, което им дари Аллах, и Неговият Пратеник, и кажеха: “Достатъчен ни е Аллах, ще ни дари Аллах от Своята благодат, и Неговият Пратеник... Към Аллах се стремим.”
Sırpça:
А да су задовољни оним што им дају Аллах и Његов Посланик и да кажу: „Довољан нам је Аллах, Аллах ће нам дати из Свога обиља, а и Његов Посланик, и ми, заиста, за сусрет са Аллахом жудимо“.
Çekçe:
Kéž jsou spokojeni s tím, co jim Bůh a posel Jeho dali, a nechť řeknou: 'Bůh nám postačí a Bůh nám uštědří ze Své laskavosti a taktéž i posel Jeho. A my toužíme jen po Bohu!'
Urduca:
کیا اچھا ہوتا کہ اللہ اور رسولؐ نے جو کچھ بھی انہیں دیا تھا اس پر وہ راضی رہتے اور کہتے کہ "اللہ ہمارے لیے کافی ہے، وہ اپنے فضل سے ہمیں بہت کچھ دے گا اور اس کا رسول بھی ہم پر عنایت فرمائے گا، ہم اللہ ہی کی طرف نظر جمائے ہوئے ہیں"
Tacikçe:
Чӣ мешавад, агар ба он чӣ Худову паёмбараш ба онон ато мекунад, хушнуд бошанд ва бигӯянд: «Худо моро бас аст ва Худову паёмбараш моро аз фазли худ бенасиб нахоҳанд гузошт ва мо ба Худо рағбат мекунем?»
Tatarca:
Әгәр алар Аллаһ вә Аның расүле биргән нәрсәгә разый булсалар иде вә әйтсәләр иде: "Безгә Аллаһ җитә, Аның хөкеменә без разыйларбыз, әлбәттә, Аллаһ үзенең юмартлыгыннан вә Аның расүле безгә бирерләр, без Аллаһуга бирелеп Аңардан өмет итәбез" – дип, әлбәттә, хәерле булыр иде.
Endonezyaca:
Jikalau mereka sungguh-sungguh ridha dengan apa yang diberikan Allah dan Rasul-Nya kepada mereka, dan berkata: "Cukuplah Allah bagi kami, Allah akan memberikan sebagian dari karunia-Nya dan demikian (pula) Rasul-Nya, sesungguhnya kami adalah orang-orang yang berharap kepada Allah," (tentulah yang demikian itu lebih baik bagi mereka).
Amharca:
እነሱም አላህና መልክተኛው የሰጣቸውን በወደዱ፣ «አላህም በቂያችን ነው፤ አላህ ከችሮታው በእርግጥ ይሰጠናል፣ መልክተኛውም (ይሰጠናል)፣ እኛ ወደ አላህ ከጃዮች ነን» ባሉ ኖሮ (ለነሱ በተሻላቸው ነበር)፡፡
Tamilce:
இன்னும், அல்லாஹ்வும், அவனுடைய தூதரும் அவர்களுக்குக் கொடுத்ததை நிச்சயமாக அவர்கள் திருப்தியடைந்திருக்க வேண்டுமே! இன்னும், “அல்லாஹ் எங்களுக்குப் போதுமானவன். அல்லாஹ் தனது அருளிலிருந்து(ம்) இன்னும், அவனுடைய தூதர் (தன் தர்மத்திலிருந்தும்) எங்களுக்குக் கொடுப்பார்கள். நிச்சயமாக நாங்கள் அல்லாஹ்வின் பக்கம்தான் ஆசையுள்ளவர்கள்” என்று அவர்கள் கூறி இருக்க வேண்டுமே!
Korece:
그들이 하나님과 선지자께서그들에게 베푼 것으로 만족하였다면 우리는 하나님 만으로 충분 함이라 말했을 것이며 하나님과 선 지자께서 그분의 풍성함을 우리에게 더하여 주시리니 우리는 하나 님께 소망하느니라
Vietnamca:
Phải chi chúng biết hài lòng với những gì mà Allah và Thiên Sứ của Ngài đã chia phần cho chúng và nói: “Allah đã đủ cho chúng ta, rồi đây Allah sẽ ban thêm cho chúng ta thiên lộc nơi Ngài và Thiên Sứ của Ngài (cũng vậy, Người sẽ chia cho chúng ta những thiên lộc mà Allah ban cho Người). Quả thật, chúng ta đặt niềm hy vọng nơi Allah.” (Nếu chúng làm thế là đã tốt cho chúng).
Ayet Linkleri: