Arapça:
إِن تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ ۖ وَإِن تُصِبْكَ مُصِيبَةٌ يَقُولُوا قَدْ أَخَذْنَا أَمْرَنَا مِن قَبْلُ وَيَتَوَلَّوا وَّهُمْ فَرِحُونَ
Çeviriyazı:
in tüṣibke ḥasenetün tesü'hüm. vein tüṣibke müṣîbetüy yeḳûlû ḳad eḫaẕnâ emranâ min ḳablü veyetevellev vehüm feriḥûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer sana bir iyilik dokunursa fenalarına gider. Eğer sana bir musibet gelirse "Biz zaten tedbirimizi önceden almıştık." derler ve sevine sevine dönüp giderler.
Diyanet İşleri:
Sana bir iyilik gelince onların fenasına gider; bir kötülük gelse, "Biz önceden ihtiyatlı davrandık" derler, sevinerek dönüp giderler.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Sana bir iyilik geldi mi kötüleşir onlar; bir musibete uğrarsan biz derler, daha önce tedbir aldık, ihtiyata riayet ettik ve güvenle, gururla yüz çevirip giderler.
Şaban Piriş:
Sana bir iyilik gelirse onların fenasına gider. Sana bir musibet gelirse; "Biz tedbirimizi önceden aldık" deyip sevinerek dönüp giderler.
Edip Yüksel:
Sana bir iyilik dokunsa onları üzer, sana bir kötülük dokunsa, "Biz önceden önlem almıştık," derler ve sevinç içinde dönüp giderler.
Ali Bulaç:
Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır, bir musibet isabet edince ise: "Biz önceden tedbirimizi almıştık" derler ve sevinç içinde dönüp giderler.
Suat Yıldırım:
Sana bir iyilik gelirse onlar üzülürler ve eğer başına bir musîbet gelirse içlerinden, “Neyse ki biz daha önce tedbirimizi almıştık. Sorununuzu nasıl çözerseniz çözünüz!” deyip senin başına gelen felaketten dolayı keyifli keyifli arkalarını döner giderler.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Sana bir güzellik nâsip olunca onları mahzun eder. Ve eğer sana bir musibet dokunsa, «Biz muhakkak ki, tedbirimizi evvelce almış bulunduk» derler. Ve onlar sevinir bir halde geri dönerler.
Yaşar Nuri Öztürk:
Sana bir iyilik isabet etse bu onları üzer. Sana bir musibet dokunsa: "İşimizi önceden sağlam tutmuşuz." derler ve kibirli bir sevinçle dönüp giderler.
Bekir Sadak:
Artik onlarin mallari ve cocuklari seni imrendirmesin. Allah bunlarla onlara dunya hayatinda azabetmek ve canlarinin inkarci olarak cikmasini ister.
İbni Kesir:
Eğer sana bir iyilik erişirse
Adem Uğur:
Eğer sana bir iyilik erişirse, bu onları üzer. Ve eğer başına bir musibet gelirse, "
İskender Ali Mihr:
Eğer sana bir hasene isabet ederse (bu), onları üzer ve eğer sana bir musîbet isabet ederse: “Biz daha önce tedbirimizi almıştık.” derler ve sevinerek dönüp giderler.
Celal Yıldırım:
Sana bir iyilik dokunursa, onları üzüp tasalandırır. Sana bir musîbet (kötülük) dokunursa. «Biz işimizi önceden yoluna koyup önlem aldık» derler ve buna sevindikleri halde dönüp giderler.
Tefhim ul Kuran:
Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır, sana bir musibet isabet edince ise: «Biz önceden tedbirimizi almıştık» derler ve sevinç içinde dönüp giderler.
Fransızca:
Qu'un bonheur t'atteigne, ça les afflige. Et que t'atteigne un malheur, ils disent : "Heureusement que nous avions pris d'avance nos précautions." Et ils se détournent tout en exultant.
İspanyolca:
Si te sucede algo bueno, les duele, y, si te aflige una desgracia, dicen: «¡Ya hemos tomado nuestras precauciones!» Y se van tan contentos...
İtalyanca:
Se ti giunge un bene, ne soffrono; se ti colpisce sventura, dicono: «Meno male che abbiamo preso le nostre precauzioni». E si allontanano esultanti.
Almanca:
Wenn dich Gutes trifft, mißfällt es ihnen. Und wenn dich Unglück trifft, sagen sie: "Bereits haben wir vorher für uns Vorkehrungen getroffen." Dann wenden sie sich ab, während sie glücklich sind.
Çince:
如果你获得胜利,他们就觉得难过;如果你遭到失败,他们就说:我们事先早已提防了。他们洋洋得意地转回去。
Hollandaca:
Indien gij met geluk wordt bedeeld, bedroeft het hun, maar indien u een ongeluk overkomt, zeggen zij: Wij hebben onze maatregelen vooraf genomen, en zij wenden zich af, en verheugen zich, dat gij ongelukkig zijt.
Rusça:
Если тебе перепадает благо, это огорчает их. Если же тебя постигает беда, они говорят: "Мы заранее приняли меры предосторожности для себя". И они уходят, забавляясь.
Somalice:
hadduu wanaag ku soo gaadho wuu walbahaarinayaa Munaafiqiinta, hadday ku hesho dibaatana waxay dhahayaan waan ka dadaalay raaciddiisa, mar hore, wayna jeedsadaan iyagoo faraxsan.
Swahilice:
Ukikupata wema unawachukiza, na ukikusibu msiba, wao husema: Sisi tuliangalia mambo yetu vizuri tangu kwanza. Na hugeuka kwenda zao nao wamefurahi.
Uygurca:
ئەگەر سەن بىرەر ياخشىلىققا ئېرىشسەڭ، ئۇلارنىڭ كۆڭلى يېرىم بولىدۇ؛ ئەگەر ساڭا بىرەر مۇسىبەت كەلسە: «ئىشنىڭ ئالدىنى ئالغان ئىكەنمىز» دېيىشىپ خۇشال قايتىشىدۇ
Japonca:
もしあなたに良いことが下れば,かれらを悲しませる。また災厄があなたを襲えば,かれらは,「わたしたちはもう,以前から用心していたのだ。」と言い,喜んで背き去る。
Arapça (Ürdün):
«إن تصبك حسنة» كنصر وغنيمة «تسؤهم وإن تصبك مصيبة» شدة «يقولوا قد أخذنا أمرنا» بالحزم حين تخلفنا «من قبل» قبل هذه المعصية «ويتولَّوا وهم فرحون» بما أصابك.
Hintçe:
तुमको कोई फायदा पहुंचा तो उन को बुरा मालूम होता है और अगर तुम पर कोई मुसीबत आ पड़ती तो ये लोग कहते हैं कि (इस वजह से) हमने अपना काम पहले ही ठीक कर लिया था और (ये कह कर) ख़ुश (तुम्हारे पास से उठकर) वापस लौटतें है
Tayca:
“หากมีความดีใด ๆ ประสบแก่เจ้าก็ทำให้พวกเขาไม่สบายใจ และหากมีอันตรายใด ๆ ประสบแก่เจ้า พวกเขาก็กล่าวว่า แท้จริงพวกเราได้เอากิจการของเราไว้ก่อน แล้ว และพวกเขาก็ผินหลังให้ โดยที่พวกเขาเป็นผู้ปิติยินดี
İbranice:
ואם משהו טוב יקרה לך, זה יפריע להם מאוד. ואם יפגע בך אסון, הם יאמרו, 'טוב שדאגנו לעצמנו ולעניינינו,' ויתרחקו ממך כשהם שמחים (בגלל מה שפגע בך)
Hırvatça:
Ako te zadesi dobro, to ih ojadi, a kad te pogodi nesreća - oni govore: "Mi smo i ranije bili oprezni", i odlaze veseli.
Rumence:
Dacă ai o bucurie, ei se posomorăsc, iar dacă o nenorocire te loveşte, ei spun: “Noi am prevăzut acesta.” Şi întorc spatele plini de bucurie.
Transliteration:
In tusibka hasanatun tasuhum wain tusibka museebatun yaqooloo qad akhathna amrana min qablu wayatawallaw wahum farihoona
Türkçe:
Sana bir iyilik isabet etse bu onları üzer. Sana bir musibet dokunsa: "İşimizi önceden sağlam tutmuşuz." derler ve kibirli bir sevinçle dönüp giderler.
Sahih International:
If good befalls you, it distresses them; but if disaster strikes you, they say, "We took our matter [in hand] before," and turn away while they are rejoicing.
İngilizce:
If good befalls thee, it grieves them; but if a misfortune befalls thee, they say, "We took indeed our precautions beforehand," and they turn away rejoicing.
Azerbaycanca:
Sənə bir yaxşılıq (zəfər, qənimət) nəsib olsa, onların halı pis olar. Sənə bir müsibət üz versə: “Biz tədbirimizi qabaqcadan görmüşük!” deyər və sevincək halda dönüb gedərlər.
Süleyman Ateş:
Sana bir iyilik ulaşsa (bu,) onların hoşuna gitmez ve eğer sana bir kötülük ulaşsa: "Biz önceden (sefere katılmamakla) başımızın çaresine bakmışız" derler, sevinerek döner(gider)ler.
Diyanet Vakfı:
Eğer sana bir iyilik erişirse, bu onları üzer. Ve eğer başına bir musibet gelirse, "İyi ki biz daha önce tedbirimizi almışız" derler ve böbürlenerek dönüp giderler.
Erhan Aktaş:
Eğer sana bir iyilik isabet ederse, bu onları üzer. Fakat sana bir kötülük dokunursa, “Biz daha önceden önlemimizi almıştık.(1)” derler ve sevinç içinde arkalarına dönüp giderler.
Kral Fahd:
Eğer sana bir iyilik erişirse, bu onları üzer. Ve eğer başına bir musibet gelirse, «İyi ki biz daha önce tedbirimizi almışız» derler ve böbürlenerek dönüp giderler.
Hasan Basri Çantay:
Eğer sana bir iyilik isaabet ederse bu, (müdhiş hasedlerinden dolayı) onların fenasına gider. Şâyed sana bir musîybet erişirse «Biz derler, daha önceden (ihtiyat) tedbirimizi almışızdır» ve onlar böbürlene böbürlene dönüb giderler.
Muhammed Esed:
Senin başına iyi bir hal gelse, (Ey Peygamber), bu onları eseflendirir; ama başına bir musibet gelse, (kendi kendilerine): "Biz önceden bizim (için gerekli) tedbirleri almıştık!" derler; ve sevinç içinde dönüp giderler.
Gültekin Onan:
Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır, bir musibet isabet edince ise: "
Ali Fikri Yavuz:
Sana bir iyilik (ganimet ve zafer) gelirse, fenalarına gider ve eğer sana bir musibet gelirse derler ki, biz tedbirimizi önceden almıştık
Portekizce:
Quanto logras um triunfo, isso os desgosta; por outra, quando te açoita uma desgraça, dizem: Já nos tínhamos precavido!e retiram-se jubilosos.
İsveççe:
Om du har framgång kommer de att gräma sig; och om du drabbas av motgångar kommer de att säga: "Det är vad vi förutsåg och var förberedda på", och så går de sin väg, glada och nöjda.
Farsça:
اگر [در میدان نبرد] پیروزی و غنیمت به تو رسد، غمگینشان می کند، و اگر تو را آسیب و زیانی رسد، می گویند: ما پیش از این تصمیم خود را [بر شرکت نکردن در جنگ] گرفته بودیم [و احتیاط را از دست ندادیم] و در حالی که خوشحال و شادمانند [به خانه و زندگی و به سوی امور مادی] بازمی گردند.
Kürtçe:
ئەگەر بەھرە و چاکە و سەرکەوتن بێـتە ڕێگات ناڕەحەت و غەمبار دەبن وە ئەگەر ناڕەحەتی و تێشکانت تووش بێت (بەکەشخەوە) دەڵێن بەڕاستی ئێمە کاری خۆمان کرد لەمەو پێش جا ڕوو وەردەگێڕن بەخۆشحاڵی و شادمانیەوە
Özbekçe:
Агар сенга яхшилик етса, уларни хафа қиладир. Агар сенга мусибат етса: «Олдиндан ишнинг олдини олган эдик», деб хурсанд бўлиб юз ўгириб кетарлар. (Аҳли Исломга етган яхшилик мунофиқлар учун мусибатдир. Аммо аҳли Исломга мусибат етса, мунофиқлар хурсанд бўладилар. Яхшиям уларга қўшилмаганимиз, уларнинг гапига кирмай, ишнинг олдини олган эканмиз, соғ-саломат қолдик, дейишади.)
Malayca:
Jika engkau (wahai Muhammad) beroleh sesuatu kebaikan, (maka) kebaikan itu menyebabkan mereka sakit hati; dan jika engkau ditimpa sesuatu bencana, mereka berkata: "Sesungguhnya kami telahpun mengambil keputusan (tidak turut berperang) sebelum itu", dan mereka berpaling (meninggalkanmu) sambil mereka bergembira.
Arnavutça:
Nëse të gjen ty ndonjë e mirë, ata hidhërohen, e nëse të godet ndonjë e keqe, ata thonë: “Na, edhe më parë kemi qenë të matur, dhe kthehen te të vetët me gëzim.
Bulgarca:
Ако те достигне добрина, ги огорчава, а ако те застигне беда, казват: “Навреме се заехме със своето дело.” И се разотиват весели.
Sırpça:
Ако те задеси добро, то их ражалости, а кад те погоди несрећа - они говоре: „Ми смо и раније били опрезни“, и одлазе весели.
Çekçe:
Jestliže se ti dostane něčeho dobrého, působí jim to bolest, ale když tě postihne nějaké neštěstí, říkají: 'My jsme se o věci své jíž dříve postarali!' a obracejí se zády, radujíce se.
Urduca:
تمہارا بھلا ہوتا ہے تو انہیں رنج ہوتا ہے اور تم پر کوئی مصیبت آتی ہے تو یہ منہ پھیر کر خوش خوش پلٹتے ہیں اور کہتے جاتے ہیں کہ اچھا ہوا ہم نے پہلے ہی اپنا معاملہ ٹھیک کر لیا تھا
Tacikçe:
Агар хайре ба ту расад, андӯҳгинашон созад ва агар ба ту мусибате расад, мегӯянд: «Мо чораи кори худ пеш аз ин андешидаем». Он гоҳ шодмон бозмегарданд.
Tatarca:
Әгәр сиңа Раббыңнан ярдәм, табыш кеби нәрсә ирешсә, аларны кайгыга сала, әгәр сиңа сугышта кайгы ирешсә, алар әйтәләр: "Әле дә ярый без алдан үзебезгә кирәк эшне кылдык, әгәр сугышка чыккан булсак, безгә дә бу кайгы ирешкән булыр иде", – дип һәм сөйләшкән урыннарыннан шатланышып китәрләр.
Endonezyaca:
Jika kamu mendapat suatu kebaikan, mereka menjadi tidak senang karenanya; dan jika kamu ditimpa oleh sesuatu bencana, mereka berkata: "Sesungguhnya kami sebelumnya telah memperhatikan urusan kami (tidak pergi perang)" dan mereka berpaling dengan rasa gembira.
Amharca:
መልካም ነገር ብታገኝህ ታስከፋቸዋለች፡፡ መከራም ብታገኝህ «ከዚህ በፊት በእርግጥ ጥንቃቄያችንን ይዘናል» ይላሉ፡፡ እነርሱም ተደሳቾች ኾነው ይሸሻሉ፡፡
Tamilce:
(நபியே!) உமக்கு ஒரு நன்மை ஏற்பட்டால் அது அவர்களைத் துக்கப்படுத்துகிறது. இன்னும், உமக்கு ஒரு சோதனை ஏற்பட்டால், “முன்னரே எங்கள் காரியத்தை (எச்சரிக்கையுடன்) நாங்கள் (முடிவு) எடுத்துக் கொண்(டு போருக்கு வராமல் தங்கி விட்)டோம்” என்று அவர்கள் கூறுகிறார்கள்; இன்னும், அவர்களோ மகிழ்ச்சியடைந்தவர்களாக இருக்கும் நிலையில் (உம்மை விட்டு) திரும்பி செல்கிறார்கள்.
Korece:
기쁨이 그대에게 깃들 때 그들을 슬프게 할 것이요 그대에 게 불행이 있다면 그리하여 우리 는 이미 주의를 하였음이라 라고 말하며 그들은 기뻐하며 돌아서리라
Vietnamca:
Nếu Ngươi (Thiên Sứ Muhammad) gặp điều tốt thì chúng buồn rầu, còn nếu Ngươi gặp điều xấu thì chúng nói: “Thật ra, chúng tôi đã xử trí vấn đề của chúng tôi từ trước (nên không gặp phải điều xấu nào)”, rồi chúng quay đi trong niềm vui sướng.
Ayet Linkleri: