Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

6

Sûredeki Ayet No: 

109

Ayet No: 

898

Sayfa No: 

141

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِن جَاءَتْهُمْ آيَةٌ لَّيُؤْمِنُنَّ بِهَا ۚ قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِندَ اللَّهِ ۖ وَمَا يُشْعِرُكُمْ أَنَّهَا إِذَا جَاءَتْ لَا يُؤْمِنُونَ

Çeviriyazı: 

veaḳsemû billâhi cehde eymânihim lein câethüm âyetüh leyü'minünne bihâ. ḳul inneme-l'âyâtü `inde-llâhi vemâ yüş`iruküm ennehâ iẕâ câet lâ yü'minûn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Müşrikler, kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka iman edeceklerine dair en ağır yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: "Mucizeler ancak Allah katındadır". Onlara mucizeler geldiğinde de iman etmeyeceklerini siz nerden bileceksiniz?

Diyanet İşleri: 

Kendilerine bir mucize gösterilirse, mutlaka ona inanacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin ederler. De ki: "Mucizeler, ancak Allah katındadır"; onların, mucize geldiği zaman da inanmayacaklarını anlamıyor musunuz?

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Onlar, kendilerine bir delil gelirse inanacaklarına dair çok sıkı yemin ettiler. De ki: Deliller, Allah katındadır, fakat delil gelse de inanmayacaklarını anlamaz mısınız?

Şaban Piriş: 

(Müşrikler), kendilerine bir mucize gelirse, ona mutlaka iman edeceklerine dair bütün güçleriyle Allah’ın adına yemin etmişlerdi. De ki: Mucizeler ancak Allah’ın katındandır. Mucize geldiği zaman da onların inanmayacağını bilmez misiniz?

Edip Yüksel: 

Kendilerine bir mucize gelse ona mutlaka inanacaklarına dair tüm güçleriyle ALLAH'a yemin ederler. De ki: "Mucizeler ALLAH'ın yanındadır." Mucize geldiği zaman da onların inanmıyacağını bilmez misiniz?

Ali Bulaç: 

Olanca yeminleriyle, eğer kendilerine bir ayet gelse, kesin olarak ona inanacaklarına dair Allah'a yemin ettiler. De ki: "Ayetler, ancak Allah Katındadır; onlara (mucizeler) gelse de kuşkusuz inanmayacaklarının şuurunda değil misiniz?

Suat Yıldırım: 

Kendilerine bambaşka bir mûcize geldiği takdirde mutlaka ona inanacaklarına dair vargüçleriyle Allah'a yemin ettiler.De ki: “Mûcizeler ancak Allah’ın yanındadır.” O istedikleri mûcize geldiği zaman onların yine de iman etmeyeceklerinin siz farkında değil misiniz? [17,59]

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Ve Allah Teâlâ´ya olanca yeminleriyle kasem ettiler ki, eğer onlara bir âyet gelirse elbette O´na imân edecekler. De ki: «Âyetler ancak Allah´ın indindedir.» Size ne bildirecektir ki, o âyet geldiği vakit de yine imân etmeyeceklerdir.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Tüm yeminleriyle Allah'a yemin ettiler ki, eğer kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklar. Söyle onlara: "Mucizeler ancak Allah'ın katındadır." Mucize geldiğinde de iman etmeyeceklerini anlamıyor musunuz?

Bekir Sadak: 

Allah size Kitap´i acik acik indirmisken O´ndan baska bir hakem mi isteyeyim? Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun gercekten Rableri katindan indirilmis oldugunu bilirler. Oyleyse, sen supheye dusenlerden olma!

İbni Kesir: 

Onlar, bütün güçleriyle Allah´a yemin ettiler ki

Adem Uğur: 

Kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklarına dair kuvvetli bir şekilde Allah´a and içtiler. De ki: Mucizeler ancak Allah katındandır. Ama mucize geldiğinde de inanmayacaklarının farkında mısınız?

İskender Ali Mihr: 

Ve eğer onlara bir âyet (mucize) gelirse, ona mutlaka inanacaklarına dair, Allah´a en kuvvetli yeminleri ile yemin ettiler. “Muhakkak ki

Celal Yıldırım: 

Eğer kendilerine (arzuları doğrultusunda) bir mu´cize gelirse, herhalde ona inanacaklarına dair olanca yeminleriyle yemin ettiler. De ki: Mu´cizeler ancak Allah katındadır. Farkında değilsiniz, onlara mu´cize gelse yine de inanmazlar.

Tefhim ul Kuran: 

Olanca yeminleriyle, eğer kendilerine bir ayet gelse, kesin olarak ona inanacaklarına dair Allah´a yemin ettiler. De ki: «ayetler, ancak Allah katındadır»

Fransızca: 

Et ils jurent par Allah de toute la force de leurs serments, que s'il leur venait un miracle, ils y croiraient (sans hésiter,) Dis : "En vérité, les miracles ne dépendent que d'Allah." Mais qu'est ce qui vous fait penser que quand cela (le signe) arrivera, ils n'y croiront pas ?

İspanyolca: 

Han jurado solemnemente por Alá que si les viene un signo creerán, ciertamente, en él. Di: «Sólo Alá dispone de los signos». Y ¿qué es lo que os hace prever que, si ocurre, vayan a creer?

İtalyanca: 

E hanno giurato con solenni giuramenti che, se giungesse loro un segno, certamente crederebbero. Di': «In verità i segni sono presso Allah». Ma chi vi dà la certezza che se questo avvenisse crederebbero?

Almanca: 

Sie legten bei ALLAH nachdrückliche Eide ab, daß sie, wenn ihnen eine Aya zuteil würde, daran den Iman verinnerlichen würden. Sag: "Über die Ayat verfügt nur ALLAH." Und was läßt euch annehmen, daß sie, wenn diese (Ayat) kämen, daran den Iman verinnerlichen würden?!

Çince: 

他们指真主而发出最严重的盟誓,如果有一种迹象降临他们,那末,他们必定确信它。你说:一切迹象,只在真主那里。你们怎么知道呢?当迹象降临的时候,他们或许不信它。

Hollandaca: 

Zij hebben bij God gezworen, met den meest plechtigen eed, dat indien hun een teeken werd geopenbaard, zij zekerlijk daaraan zouden gelooven. Zeg: Waarlijk, de teekens staan alleen in Gods macht, en hij veroorlooft u niet te begrijpen, dat, als die komen, zij niet zullen gelooven.

Rusça: 

Именем Аллаха они принесли величайшие клятвы о том, что если к ним явится знамение, они непременно уверуют в него. Скажи: "Знамения находятся у Аллаха. И откуда вам знать, что они не уверуют, если даже оно придет к ним?"

Somalice: 

Waxay ku Dhaarteen Gaaladii Dhaar Adag, Hadday soo Gaadho Aayadi inay Rumaynayaan, waxaad Dhahdaa Aayaadku waxay Jiraan Eebe Agtiisa, Miyeyse Ogyihiin Hadday Aayaddu soo Gaadho inayna Rumaynayn.

Swahilice: 

Na waliapa kwa Mwenyezi Mungu kwa ukomo wa viapo vyao, kuwa ikiwafikia Ishara wataiamini. Sema: Ishara ziko kwa Mwenyezi Mungu. Na nyinyi hamjui kuwa zitapo kuja hawato amini.

Uygurca: 

ئەگەر ئۇلارغا بىرەر مۆجىزە كەلسە، ئۇنىڭغا چوقۇم ئىشىنىدىغانلىقلىرىنى (بىلدۈرۈپ) اﷲ نىڭ نامى بىلەن قاتتىق قەسەم ئىچىشىدۇ. (ئى مۇھەممەد!) مۆجىزىلەر (مېنىڭ ئەمەس)، اﷲ نىڭ دەرگاھىدىكى ئىش، دېگىن. (ئى مۆمىنلەر!) سىلەر نېمىنى بىلىسىلەر؟ مۆجىزىلەر كەلسە، ئۇلار، ئېھتىمال، ئۇنىڭغا ئىشەنمەسلىكلىرى مۇمكىن

Japonca: 

かれらは,非常に厳かにアッラーにかけて誓い,「もし印がかれらに下るならば,必ずそれを信仰するのに。」と言う。言ってやるがいい。「すべての印は,ただアッラーの御許にある」。だが,たとえ印が来ても,かれらが信じないことを,どのようにしてあなたがたに分からせようか。

Arapça (Ürdün): 

«وأقسموا» أي كفار مكة «بالله جهد أيمانهم» أي غاية اجتهادهم فيها «لئن جاءتهم آية» مما اقترحوا «ليؤمنن بها قل» لهم «إنما الآيات عند الله» ينزلها كما يشاء وإنما أنا نذير «وما يشعركم» يدريكم بإيمانهم إذا جاءت: أي أنتم لا تدرون ذلك «إنهَّا إذا جاءت لا يؤمنون» لما سبق في علمي، وفي قراءة بالتاء خطابا للكفار وفي أخر بفتح أن بمعنى لعل أو معمولة لما قبلها.

Hintçe: 

और उन लोगों ने ख़ुदा की सख्त सख्त क़समें खायीं कि अगर उनके पास कोई मौजिजा आए तो वह ज़रूर उस पर ईमान लाएँगे (ऐ रसूल) तुम कहो कि मौजिज़े तो बस ख़ुदा ही के पास हैं और तुम्हें क्या मालूम ये यक़ीनी बात है कि जब मौजिज़ा भी आएगा तो भी ये ईमान न लाएँगे

Tayca: 

และพวกเขาได้สาบานต่ออัลลอฮ์หนักแน่นอย่างยิ่งว่า ถ้าหากมีสัญญาหนึ่ง มายังพวกเขา แน่นอนพวกเขาจะศรัทธา เนื่องด้วยสัญญาณนั้น จงกล่าวเถิด(มุอัมมัด) ว่า แท้จริงสัญญาณทั้งหลายนั้นอยู่ที่อัลลอฮ์เท่านั้น ซึ่งการงานของพวกเขาและยังพระเจ้าของพวกเขานั้น คือการกลับไปของพวกเขา แล้วพระองค์ก็จะทรงบอกแก่พวกเขาในสิ่งที่พวกเขาจะทำกัน”

İbranice: 

הם נשבעו באלוהים והדגישו את שבועתם כי אם יבוא אליהם אות יאמינו בו, אמור, 'כי אם האותות אצל אלוהים,' אולי אינכם יודעים שאם יבוא האות אליהם, גם אז הם לא יאמינו

Hırvatça: 

Oni se zaklinju Allahom, najjačom zakletvom, da će, ako im dođe kakvo znamenje, sigurno zbog njega vjernici postati. Reci: "Sva su znamenja samo u Allaha!" A šta vi znate, možda bi oni, kada bi im ona došla, vjernici postali?

Rumence: 

Ei au jurat pe Dumnezeu în jurămintele lor solemne că dacă le-ar veni vreun semn, atunci ar crede. Spune: “Semnele sunt doar la Dumnezeu!” Ce vă face însă să daţi seama că vor crede, dacă le vor veni?

Transliteration: 

Waaqsamoo biAllahi jahda aymanihim lain jaathum ayatun layuminunna biha qul innama alayatu AAinda Allahi wama yushAAirukum annaha itha jaat la yuminoona

Türkçe: 

Tüm yeminleriyle Allah'a yemin ettiler ki, eğer kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklar. Söyle onlara: "Mucizeler ancak Allah'ın katındadır." Mucize geldiğinde de iman etmeyeceklerini anlamıyor musunuz?

Sahih International: 

And they swear by Allah their strongest oaths that if a sign came to them, they would surely believe in it. Say, "The signs are only with Allah." And what will make you perceive that even if a sign came, they would not believe.

İngilizce: 

They swear their strongest oaths by Allah, that if a (special) sign came to them, by it they would believe. Say: "Certainly (all) signs are in the power of Allah: but what will make you (Muslims) realise that (even) if (special) signs came, they will not believe."?

Azerbaycanca: 

(Məkkə müşrikləri) Allaha ürəkdən and içdilər ki, əgər onlara bir ayə gəlsə, ona mütləq inanacaqlar. (Onlara) de: “Ayələr ancaq Allahın yanındadır. (Ey müşriklərin imana gəlməsini istəyən müsəlmanlar!) Siz nədən bilirsiniz ki, onlara (istədikləri) ayə (mö’cüzə) gəldikdə yenə də iman gətirməyəcəklər!”

Süleyman Ateş: 

Eğer kendilerine bir mu'cize gelirse ona mutlaka inanacaklarına olanca güçleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: "Mu'cizeler ancak Allah'ın yanındadır." Hem bilir misiniz o (mu'cize) gelmiş olsa da onlar yine inanmazlar?

Diyanet Vakfı: 

Kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklarına dair kuvvetli bir şekilde Allah'a andiçtiler. De ki: Mucizeler ancak Allah katındandır. Ama mucize geldiğinde de inanmayacaklarının farkında mısınız?

Erhan Aktaş: 

Eğer kendilerine bir âyet(1) gelirse, ona(2) inanacaklarına dair kesin bir yeminle(3) Allah’a yemin ettiler. De ki: “Âyetler(4) ancak Allah’ın yanındadır.” O âyet gelmiş olsa da onların yine de îmân etmeyeceklerinin bilincinde değil misiniz?

Kral Fahd: 

Müşrikler, kendilerine bir mucize gelirse, ona mutlaka iman edeceklerine dâir bütün güçleriyle Allah'a yemin etmişlerdi. (Ey Muhammed! Onlara) de ki: "Mucizeler ancak Allah'ın yanındadır." Hem, mucize geldiğinde, onların yine de iman etmeyeceklerini siz nereden bileceksiniz?

Hasan Basri Çantay: 

Allaha yeminlerinin bütün hızıyla andetdiler ki eğer kendilerine (istedikleri gibi) bir âyet (bir mu´cize) gelirse her halde ona inanacaklar. De ki: «Âyetler ancak Allahın nezdindedir». O (âyet) geldiği zaman da onların yine îman etmeyeceklerinin siz farkında değil misiniz?

Muhammed Esed: 

Şimdi en emin ve kararlı şekilde Allaha yemin ediyorlar ki eğer kendilerine bir mucize gösterilmiş olsaydı bu (ilahi kelam)a gerçekten inanmış olacaklardı. De ki: "Mucizeler yalnız Allahın elindedir!" Ve hepinizin bildiği gibi, onlara bir mucize gösterilmiş olsaydı bile ona inanmazlardı

Gültekin Onan: 

Olanca yeminleriyle, eğer kendilerine bir ayet gelse, kesin olarak ona inanacaklarına dair Tanrı´ya yemin ettiler. De ki: &quot

Ali Fikri Yavuz: 

Müşrikler, kuvvetli olarak Allah’a yemin ettiler ki, eğer kendilerine istedikleri gibi bir âyet (mûcize) gelirse, muhakkak ona iman edeceklerdir. De ki: “-Âyetler ancak Allah katındadır.” Ey müminler ! Siz farkında değilsiniz

Portekizce: 

Juraram solenemente por Deus que, se lhes chegasse um sinal, creriam nele. Dize-lhes: Os sinais só estão em poder deDeus. Porém, quem poderá fazer-vos compreender que, ainda que isto se verificasse, não creriam?

İsveççe: 

De svär högtidliga eder vid Gud att om de fick ett tecken skulle de sannerligen tro på det. Säg: "Gud ensam råder över tecken och under." Men vad kan få er att inse att de inte skulle tro även om de fick [ett tecken].

Farsça: 

با سخت ترین سوگندهایشان به خدا سوگند خوردند که اگر معجزه دلخواهشان برای آنان آید، قطعاً به آن ایمان می آورند، بگو: معجزات فقط در اختیار خداست، و شما [ای مردم مؤمن!] چه می دانید [که حقیقت چیست؟] حقیقت این است که اگر آن معجزه هم بیاید، ایمان نمی آورند.

Kürtçe: 

وە بەھێزترین سوێندیان بەخوا دەخوارد سوێند بەخوا ئەگەر موعجیزەیەکیان بۆ بێت (لەوانەی کەخۆیان داوایان دەکرد) بێگومان بڕوا دەھێنن پێی بڵێ بەڕاستی موعجیزەکان ھەر لای خوایە وە ئێوە نازانن ئەی بڕواداران ئەگەر ئەو بەڵگانەش بێتەکایەوە ھەر بڕوا ناھێنن

Özbekçe: 

Улар агар бирон оят-мўъжиза келса, албатта иймон келтиришлари ҳақида Аллоҳнинг номи билан жон-жаҳдлари ила қасам ичадилар. Сен: «Албатта, оятлар фақат Аллоҳнинг ҳузурида», деб айт. Сизга нима билдирди? Эҳтимол оят келса ҳам, улар иймон келтирмаслар.

Malayca: 

Dan mereka pula bersumpah dengan nama Allah, dengan menegaskan sumpah mereka bersungguh-sungguh, bahawa sesungguhnya jika datang kepada mereka sesuatu mukjizat (sebagaimana yang mereka minta itu), tentulah mereka akan beriman kepadanya. Katakanlah (wahai Muhammad): "Bahawa soal mendatangkan mukjizat- mukjizat itu hanyalah Allah yang menentukannya, dan kamu tidak menyedari (wahai orang-orang Islam), bahawa apabila mukjizat-mukjizat (yang mereka minta) itu datang, mereka juga tidak akan beriman.

Arnavutça: 

Ata betohen në Perëndinë, me betimin më të rëndë, se nëse ju vjen një dokument, ata me siguri do të besojnë. Thuaj: “Dokumentet janë vetëm te Perëndia!” E kush ua bënë me dije juve, se ata, kur t’ju vie dokumenti, nuk do të besojnë?

Bulgarca: 

И се заклеха в Аллах с най-усърдните си клетви, че ако дойде при тях знамение, непременно ще му повярват. Кажи: “Знаменията са от Аллах, но кое ще ви накара да осъзнаете, че дори и да дойдат, те не ще повярват?”

Sırpça: 

Они се заклињу Аллахом, најјачом заклетвом, да ће, ако им дође какво знамење, сигурно због њега верници да постану. Реци: „Сва су знамења само код Аллаха!“ А да ли ви мисилите, да би они, када би им она дошла, верници постали?

Çekçe: 

A přísahali při Bohu svou přísahou nejslavnostnější, že dostane-li se jim znamení, skutečně v ně uvěří. Rci: 'Jedině Bůh může znamení učinit. Ale i kdyby k nim přišla, jak poznáte, že oni uvěří?'

Urduca: 

یہ لوگ کڑی کڑی قسمیں کھا کھا کر کہتے ہیں کہ اگر کوئی نشانی ہمارے سامنے آ جائے تو ہم اس پر ایمان لے آئیں گے اے محمدؐ! ان سے کہو کہ "نشانیاں تو اللہ کے پاس ہیں" اور تمہیں کیسے سمجھایا جائے کہ اگر نشانیاں آ بھی جائیں تو یہ ایمان لانے والے نہیں

Tacikçe: 

То он ҷо, ки тавонистанд, ба сахттарин қасамҳо ба Худо савганд ёд карданд, ки агар мӯъҷизае бар онҳо нозил шавад, ба он имон оварданд. Бигӯ: «Ҳамаи мӯъҷизаҳо назди Худост ва шумо аз куҷо медонед, ки агар мӯъҷизае нозил шавад, имон намеоваранд».

Tatarca: 

Мөшрикләр, әгәр аларга Аллаһудан бер могҗиза килсә, иман китерер идек дип, Аллаһ исеме белән бик каты ант итәләр. Әйт: "Могҗиза Аллаһ ихтыярында, теләсә бирер", – дип. Ий мөэминнәр! Әгәр аларга могҗиза бирелгәч иман китерәчәкләрен ничек беләсез? Юк, могҗиза бирелсә дә иман китерәчәк түгелләр.

Endonezyaca: 

Mereka bersumpah dengan nama Allah dengan segala kesungguhan, bahwa sungguh jika datang kepada mereka sesuatu mu jizat, pastilah mereka beriman kepada-Nya. Katakanlah: "Sesungguhnya mukjizat-mukjizat itu hanya berada di sisi Allah". Dan apakah yang memberitahukan kepadamu bahwa apabila mukjizat datang mereka tidak akan beriman.

Amharca: 

ተዓምርም ብትመጣላቸው በእርሷ በቁርጥ ሊያምኑ ጥብቅ መሐሎቻቸውን በአላህ ማሉ፡፡ «ተዓምራት ሁሉ አላህ ዘንድ ናት» በላቸው፡፡ እርሷ በመጣች ጊዜም አለማመናቸውን (ወይም ማመናቸውን) ምን አሳወቃችሁ

Tamilce: 

(அவர்கள் விருப்பப்படி) ஓர் அத்தாட்சி அவர்களிடம் வந்தால், “நிச்சயமாக அதை நம்பிக்கை கொள்வோம்” என அவர்கள் அல்லாஹ்வின் மீது உறுதியாக சத்தியம் செய்தனர். (நபியே!) “அத்தாட்சிகள் எல்லாம் அல்லாஹ்விடமே இருக்கின்றன.’’ என்று கூறுவீராக. (அவர்கள் விரும்பியவாறே) நிச்சயமாக அவை வந்தால், அவர்கள் நம்பிக்கை கொள்ளமாட்டார்கள் என்பது (நம்பிக்கையாளர்களே!) உங்களுக்கு தெரியாதா?

Korece: 

그들은 하나님께 크게 맹 세하였으니 그들에게 예증이 이르 렀을때 그들은 그것으로 믿었으리 라 일러 가로되 실로 모든 예증은 오직 하나님 안에 있노라 그러나 그들에게 예증이 있으나 믿지 아 니하니 무엇으로 그대들을 알게 하리요

Vietnamca: 

(Những kẻ đa thần) đã thề thốt bằng sự thề thốt trịnh trọng rằng nếu như (Muhammad) mang một dấu hiệu lạ đến cho họ thì chắc chắn họ sẽ có đức tin. Ngươi (hỡi Thiên Sứ) hãy nói với họ: “Quả thật, các dấu hiệu lạ đều ở nơi Allah.” (Hỡi những người có đức tin), các ngươi có biết không ngay cả khi các dấu hiệu lạ xuất hiện, họ cũng sẽ không có đức tin.