Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

7

Sûredeki Ayet No: 

101

Ayet No: 

1055

Sayfa No: 

163

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

تِلْكَ الْقُرَىٰ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَائِهَا ۚ وَلَقَدْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا مِن قَبْلُ ۚ كَذَٰلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِ الْكَافِرِينَ

Çeviriyazı: 

tilke-lḳurâ neḳuṣṣu `aleyke min embâihâ. veleḳad câethüm rusülühüm bilbeyyinât. femâ kânû liyü'minû bimâ keẕẕebû min ḳabl. keẕâlike yaṭbe`u-llâhü `alâ ḳulûbi-lkâfirîn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

İşte o ülkeler ki, sana onların haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz Andolsun ki, peygamberleri onlara apaçık deliller (mucizeler) getirmişlerdi. Fakat önceden yalanladıkları gerçeklere iman edecek değillerdi. İşte o kâfirlerin kalplerini Allah böyle mühürler.

Diyanet İşleri: 

İşte o kentlerin haberlerini sana anlatıyoruz. And olsun ki onlara peygamberler belgeler getirdi; önceleri yalanladıklarından ötürü inanamadılar. Allah kafirlerin kalblerini böylece kapatıp mühürler.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

İşte bu yurtlara ait bazı vukuatı anlatmadayız sana. Andolsun ki peygamberleri, apaçık delillerle geldi onlara, fakat önce inkar ettikleri, yalan saydıkları şeylere inanmadılar. İşte Allah, kafirlerin gönüllerini böyle mühürler.

Şaban Piriş: 

İşte bu sana haberlerini anlattığımız memleketlerdir. Onlara elçilerimiz apaçık delillerle gelmişlerdi de daha önce yalanladıklarına iman etmeye yanaşmadılar. İşte Allah, kâfirlerin kalplerini bu şekilde damgalar.

Edip Yüksel: 

Bunlar, sana haberlerini aktardığımız toplumlardır. Elçileri, onlara apaçık delillerle gitmişlerdi. Ama daha önceden yalanladıklarına inanacak değillerdi. ALLAH kafirlerin kalplerini böyle damgalar.

Ali Bulaç: 

İşte bu ülkeler, sana onların 'haberlerinden aktarmalar yapıyoruz.' Gerçekten, onlara elçileri apaçık belgelerle gelmişlerdi. Ama daha önceden yalanlamaları nedeniyle iman eder olmadılar. İşte Allah, inkar edenlerin kalplerini böyle damgalar.

Suat Yıldırım: 

İşte o ülkelerin haberlerinden bir kısmını sana böylece anlatıyoruz. Oraların halklarına peygamberlerimiz açık deliller, mûcizeler getirdiler.Fakat onlar iman etmediler. Çünkü ondan önce tekzip ve inkâr etmeyi âdet haline getirmişlerdi. Allah kâfirlerin kalplerini işte böyle mühürler! [17,15; 11,101-102]

Ömer Nasuhi Bilmen: 

İşte o ülkeler, sana onların haberlerinden bazılarını hikaye ediyoruz. Muhakkak ki, onlara peygamberlerimiz beyyineler ile geldiler. Evvelce tekzîp etmiş oldukları şeylere yine imân eder olmadılar. İşte Allah Teâlâ kâfirlerin kalblerini böylece mühürler.

Yaşar Nuri Öztürk: 

İşte o kentler/medeniyetler! Haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz sana. Yemin olsun, resulleri onlara açık-seçik deliller getirmişti. Ama daha önce yalanlamış oldukları için inanamadılar. Küfre sapanların kalplerini Allah işte böyle mühürler.

Bekir Sadak: 

Firavun: «Bir mucize getirdiysen ortaya koy bakalim, dogru sozlulerden isen bunu yaparsin» dedi.

İbni Kesir: 

İşte o kasabaların haberlerinin bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun ki

Adem Uğur: 

İşte o ülkeler... Onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun ki, peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişlerdi. Fakat önceden yalanladıkları gerçeklere iman edecek değillerdi. İşte kâfirlerin kalplerini Allah böyle mühürler.

İskender Ali Mihr: 

Sana haberlerini anlattığımız (durumlarından bahsettiğimiz) ülkeler işte bunlar. Andolsun ki

Celal Yıldırım: 

İşte bu kasabaların haberlerinden ve durumlarından bir kısmını sana anlatıyoruz. And olsun ki peygamberleri, onlara açık belgelerle (mu´cizelerle) geldiler, ama daha önce yalanladıkları şeye inanmak istemediler. İşte böylece Allah inkâra saplanıp kalanların kalblerini mühürler.

Tefhim ul Kuran: 

İşte bu ülkeler, sana onların ´haberlerinden aktarmalar yapıyoruz.´ Gerçekten, onlara peygamberleri apaçık belgelerle gelmişlerdi. Ama daha önceden yalanlamaları nedeniyle iman eder olmadılar. İşte Allah, küfre sapanların kalplerini böyle damgalar.

Fransızca: 

Voilà les cités dont Nous te racontons certaines de leurs nouvelles. [A ceux-là,] en vérité, leurs messagers leur avaient apporté les preuves, mais ils n'étaient pas prêts à accepter ce qu'auparavant ils avaient traité de mensonge. C'est ainsi qu'Allah scelle les coeurs des mécréants.

İspanyolca: 

Ésas son las ciudades de las que te hemos contado algunas cosas. Vinieron a ellas sus enviados con las pruebas claras, pero no estaban para creer en lo que antes habían desmentido. Así sella Alá los corazones de los infieles.

İtalyanca: 

Ecco le città di cui con verità, ti raccontiamo la storia. Giunsero loro messaggeri con prove evidenti, ma essi non potevano credere in quello che prima avevano tacciato di menzogna. Così Allah sigilla i cuori dei miscredenti.

Almanca: 

Dies sind die Ortschaften, von deren Begebenheiten WIR dir (einen Teil) berichtet haben. Und gewiß, bereits kamen zu ihnen ihre Gesandten mit den deutlichen Zeichen, so würden sie nicht den Iman an das verinnerlichen, was sie vorher abgeleugnet haben. Solcherart versiegelt ALLAH die Herzen der Kafir.

Çince: 

这些城市,我已把它们的部分故事告诉了你。各民族的使者,确已用许多明证昭示本族的人;但他们不会相信自己以前所否认的。真主就这样封闭不信道者的心。

Hollandaca: 

Wij zullen u eenige verhalen van die steden vertellen. Hunne apostelen waren met duidelijke wonderen tot hen gekomen; doch zij waren niet geneigd te gelooven in datgene wat zij vroeger voor leugens hielden. Zoo zegelt God de harten der ongeloovigen dicht.

Rusça: 

Мы рассказываем тебе повествования об этих селениях. Их посланники приходили к ним с ясными знамениями. Однако они не хотели уверовать в то, что они сочли ложью прежде. Так Аллах запечатывает сердца неверующих.

Somalice: 

Taasi waa Magaalooyinkii waxaana kaaga qisoonaynaa warkoodii, waxayna ula timid Rasuuladii Xujooyin mana ayan Rumayn Beenintooda darteed horay, saasuuna u Daabacaa Eebe quluubta Gaalada.

Swahilice: 

Miji hiyo, tunakusimulia baadhi ya khabari zake. Na hapana shaka Mitume wao waliwafikia kwa hoja zilizo waziwazi. Lakini hawakuwa wenye kuamini waliyo yakanusha zamani. Namna hivi Mwenyezi Mungu anazipiga muhuri nyoyo za makafiri.

Uygurca: 

ئاشۇ شەھەرلەر (ئاھالىسى) نىڭ بەزى خەۋەرلىرىنى (ئى مۇھەممەد!) ساڭا ھېكايە قىلىپ بېرىمىز، شەك - شۈبھىسىزكى، ئۇلارنىڭ پەيغەمبەرلىرى ئۇلارغا مۆجىزىلەر ئېلىپ كەلگەن ئىدى، ئۇلار ئىلگىرى (ھەقنى) ئىنكار قىلغانلىقلىرى ئۈچۈن (ئۇ مۆجىزىلەرگە) ئىمان ئېيتمىدى. اﷲ كاپىرلارنىڭ دىللىرىنى ئەنە شۇنداق پېچەتلەيدۇ

Japonca: 

これらは,われがある消息に就いて,あなたに述べた町や村である。使徒たちは,証をかれらに(湾?)した。だがかれらは以前に拒否したので,信じようとはしなかったのである。このようにアッラーは,不信者の心を封じられる。

Arapça (Ürdün): 

«تلك القرى» التي مرَّ ذكرها «نقصُّ عليك» يا محمد «من أنبائها» أخبار أهلها «ولقد جاءتهم رسلهم بالبينات» المعجزات الظاهرات «فما كانوا ليؤمنوا» عند مجيئهم «بما كذبوا» كفروا به «من قبل» قبل مجيئهم بل استمروا على الكفر «كذلك» الطبع «يطبع الله على قلوب الكافرين».

Hintçe: 

(ऐ रसूल) ये चन्द बस्तियाँ हैं जिन के हालात हम तुमसे बयान करते हैं और इसमें तो शक़ ही नहीं कि उनके पैग़म्बर उनके पास वाजेए व रौशन मौजिज़े लेकर आए मगर ये लोग जिसके पहले झुठला चुके थे उस पर भला काहे को ईमान लाने वाले थे ख़ुदा यूं काफिरों के दिलों पर अलामत मुकर्रर कर देता है (कि ये ईमान न लाएँगें)

Tayca: 

“บรรดาเมืองเหล่านั้นหละ เรากำลังเล่าให้เจ้า ทราบถึงข่าวคราวของมัน และแท้จริงนั้นบรรดาร่อซูลของพวกเขาได้นำบรรดาหลักฐานอันชัดแจ้งมายังพวกเขาแล้ว แต่แล้วใช่ว่าพวกเขาจะศรัทธาต่อสิ่งที่พวกเขาปฏิเสธมาก่อนก็หาไม่ ในทำนองนั้นแหละ อัลลอฮ์จะทรงประทับตราบนหัวใจของผู้ปฏิเสธศรัทธาทั้งหลาย

İbranice: 

אלו הערים אשר סיפרנו לך על קורותיהן, ששליחיהן באו אליהן עם הוכחות, אך הם לא רצו להאמין למה שהתכחשו לפני זה. כך אוטם אלוהים את לבבות הכופרים

Hırvatça: 

O tim naseljima Mi ti neke događaje kazujemo. Poslanici njihovi jasne su im dokaze donosili, ali oni nisu povjerovali zato što ni prije nisu vjerovali. Eto, tako Allah srca nevjernika zapečati.

Rumence: 

Acestea sunt cetăţile ale căror istorii ţi le povestim. Trimişii lor le-au adus dovezi vădite, însă ei nu au crezut în ceea ce odinioară socotiseră minciuni. Astfel Dumnezeu pecetluieşte inimile tăgăduitorilor.

Transliteration: 

Tilka alqura naqussu AAalayka min anbaiha walaqad jaathum rusuluhum bialbayyinati fama kanoo liyuminoo bima kaththaboo min qablu kathalika yatbaAAu Allahu AAala quloobi alkafireena

Türkçe: 

İşte o kentler/medeniyetler! Haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz sana. Yemin olsun, resulleri onlara açık-seçik deliller getirmişti. Ama daha önce yalanlamış oldukları için inanamadılar. Küfre sapanların kalplerini Allah işte böyle mühürler.

Sahih International: 

Those cities - We relate to you, [O Muhammad], some of their news. And certainly did their messengers come to them with clear proofs, but they were not to believe in that which they had denied before. Thus does Allah seal over the hearts of the disbelievers.

İngilizce: 

Such were the towns whose story We (thus) relate unto thee: There came indeed to them their messengers with clear (signs): But they would not believe what they had rejected before. Thus doth Allah seal up the hearts of those who reject faith.

Azerbaycanca: 

(Ya Rəsulum!) O məmləkətlərin bə’zi xəbərlərini (əhvalatlarını) sənə söylədik. Peyğəmbərləri onlara açıq-aşkar dəlillər (mö’cüzələr) gətirmişdilər. (Həmin məmləkətlərin əhalisi) əvvəlcə yalan hesab etdiklərinə (mö’cüzələrə, dəlillərə) yenə də inanmadılar. Allah kafirlərin ürəklərini belə möhürləyər.

Süleyman Ateş: 

İşte o ülkeler; sana onların haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz. Andolsun, elçileri onlara açık deliller getirmişlerdi. Fakat önceden yalanladıklarından ötürü, inanmak istemediler. İşte Allah, kafirlerin kalblerini böyle mühürler.

Diyanet Vakfı: 

İşte o ülkeler... Onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun ki, peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişlerdi. Fakat önceden yalanladıkları gerçeklere iman edecek değillerdi. İşte kafirlerin kalplerini Allah böyle mühürler.

Erhan Aktaş: 

İşte o beldeler ki sana bazı haberlerini anlatıyoruz. Resûlleri onlara beyyinât(1) getirmişlerdi. Ancak onlar, daha önce yalanlamış oldukları şeye inanmak istemediler. Allah Kâfirlerin kalplerini işte böyle mühürler.(2)

Kral Fahd: 

İşte o ülkeler... Onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun ki, peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişlerdi. Fakat önceden yalanladıkları gerçeklere iman edecek değillerdi. İşte kâfirlerin kalplerini Allah böyle mühürler.

Hasan Basri Çantay: 

İşte o memleketler (in haali! Habîbim) sana onların haberlerinden bir kısmını naklediyoruz. Andolsun ki peygamberleri onlara apaçık alâmetler (mu´cizeler) getirmişdir. Fakat daha evvelden yalanlamış oldukları şeylere îman etmediler. İşte kâfirlerin yüreklerine Allah böyle mühür basar. .

Muhammed Esed: 

Sana içlerinden bazılarının kıssalarını anlattığımız bu (önceki) toplumlara kendi içlerinden çıkan elçiler, gerçekten de hakkın ne olduğu yolunda apaçık belgeler, burhanlar getirmişlerdi; ama onlar, bir kere yalan saydıkları şeye (bir daha) inanmak istemediler. İşte bunun içindir ki, Allah, hakikati inkar edenlerin kalplerine mühür vuruyor.

Gültekin Onan: 

İşte bu ülkeler, sana onların ´haberlerinden aktarmalar yapıyoruz´. Gerçekten, onlara elçileri apaçık belgelerle gelmişlerdi. Ama daha önceden yalanlamaları nedeniyle inanır olmadılar. İşte Tanrı kafirlerin kalplerini böyle mühürler.

Ali Fikri Yavuz: 

İşte o memleketlerin durumu ki, ey Rasûlüm, Biz sana onların haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz. Andolsun, O memleketlerin halkına, peygamberleri açık mûcizeler getirmişti. Öyle iken iman etmek istemediler. Çünkü ondan önce inkâr etmeyi âdet edinmişlerdi. Allah kâfirlerin kalblerini işte böyle mühürler.

Portekizce: 

Tais eram as cidades, de cujas histórias te narramos algo: sem dúvida que seus mensageiros lhes haviam apresentadoas evidências; porém, era impossível que cressem no que haviam desmentido anteriormente. Assim, Deus sigila os coraçõesos incrédulos.

İsveççe: 

Vi berättar för dig något om vad som hände dessa folk; när sändebuden kom till dem med klara vittnesbörd, ville de nämligen inte tro på vad de tidigare hade avvisat som lögn. På detta sätt förseglar Gud förnekarnas hjärtan.

Farsça: 

این شهرهاست که بخشی از داستان هایش را برای تو بیان می کنیم، و یقیناً پیامبرانشان برای آنان دلایل روشن آوردند، ولی آنان بر آن نبودند که به حقایقی که پیش از آمدن آن دلایل تکذیب کرده بودند ایمان بیاورند؛ این گونه خدا بر دل های کافران [به سزای لجاجت وعنادشان] مُهر می زند.

Kürtçe: 

ئەو شار وگوندانانەی (کە وێرانمان کردن) ھەندێک لە ھەواڵەکانی دەگێڕینەوە بۆت سوێند بەخوا بەڕاستی پێغەمبەرانیان بۆھات بە بەڵگە و نیشانەی ڕوونەوە بەڵام باوەڕیان نەھێنا بەوەی کەلەپێش دا بە درۆیان دەزانی ئا بەو جۆرە خوا مۆر دەنێت بەسەر دڵی بێ باوەڕاندا

Özbekçe: 

Биз сенга ана ўша қишлоқларнинг хабарларини қисқа қилиб айтиб бермоқдамиз. Батаҳқиқ, уларга Пайғамбарлари очиқ-ойдин ҳужжатлар билан келдилар. Аммо улар олдин ёлғонга чиқарган нарсаларига иймон келтирмадилар. Аллоҳ шундай қилиб кофирлар қалбига муҳр босди.

Malayca: 

Negeri-negeri (yang telah Kami binasakan) itu, Kami ceritakan sebahagian dari khabar beritanya kepadamu (wahai Muhammad); dan sesungguhnya telah datang kepada mereka Rasul-rasul mereka dengan keterangan-keterangan yang nyata (mukjizat), sesudah itu mereka tidak juga beriman kepada apa yang mereka telah mendustakannya dahulu. Demikianlah Allah meteraikan di atas hati orang-orang yang kafir.

Arnavutça: 

Për ato vendbanime, Na t’i kemi treguar ty disa ngjarje të tyre. Me të vërtetë, u erdhën atyre pejgamberë që u sollën argumente të qarta, por ata nuk besuan atë që më parë e konsideronin gënjeshtër. Kështu, Perëndia ua vulosi zemrat mohuesve, -

Bulgarca: 

За тези селища ти съобщаваме някои вести. Техните пратеници им донесоха ясните знаци, но не повярваха те в онова, което преди взимаха за лъжа. Така запечатва Аллах сърцата на неверниците.

Sırpça: 

О тим насељима Ми ти неке догађаје казујемо. Њихови посланици доносили су им јасне доказе, али они нису поверовали зато што ни пре нису веровали. Ето, тако је Аллах запечатио срца неверника.

Çekçe: 

A vyprávíme ti příběhy těchto měst: přicházeli k nim poslové jejich s jasnými důkazy, avšak oni nebyli sto uvěřit tomu, co dříve za lež prohlásili. A takto Bůh zapečeťuje srdce nevěřících.

Urduca: 

یہ قومیں جن کے قصے ہم تمہیں سنا رہے ہیں (تمہارے سامنے مثال میں موجود ہیں) ان کے رسول ان کے پا س کھلی کھلی نشانیاں لے کر آئے، مگر جس چیز کو وہ ایک دفعہ جھٹلا چکے تھے پھر اُسے وہ ماننے والے نہ تھے دیکھو اس طرح ہم منکرین حق کے دلوں پر مہر لگا دیتے ہیں

Tacikçe: 

Инхо деҳаҳоест, ки мо ахборашонро бар ту ҳиконт кунем. Паёмбаронашон бо далелҳои равшан омаданд. Ва ба он чизҳо, ки аз он пеш дурӯғ хонда буданд, имон наёварданд. Ва Худо бар дилҳои кофирон инчунин мӯҳр мениҳад!

Tatarca: 

Ий Мухәммәд г-м! Ошбу үзебез һәлак иткән шәһәр хәбәрләрен сиңа сөйлибез. Тәхкыйк рәсүлләре аларга ачык дәлилләр вә могҗизалар белән килделәр, иман китерер булмадылар әүвәлдә Аллаһ аятьләрен ялган дигәннәре өчен. Әнә шулай Аллаһ кәферләрнең күңелләрен мөһерләр, һичнәрсә аңламаслар.

Endonezyaca: 

Negeri-negeri (yang telah Kami binasakan) itu, Kami ceritakan sebagian dari berita-beritanya kepadamu. Dan sungguh telah datang kepada mereka rasul-rasul mereka dengan membawa bukti-bukti yang nyata, maka mereka (juga) tidak beriman kepada apa yang dahulunya mereka telah mendustakannya. Demikianlah Allah mengunci mata hati orang-orang kafir.

Amharca: 

እነዚህ ከተሞች (ከኑሕ እስከ ሹዓይብ ሰዎች የተነገሩት) ከወሬዎቻቸው ባንተ ላይ እንተርካለን፡፡ መልክተኞቻቸውም በግልጽ ተዓምራት በእርግጥ መጥተዋቸዋል፡፡ ከመምጣታቸው በፊት ባስተባበሉትም ነገር የሚያምኑ አልኾኑም፡፡ እንደዚሁ አላህ በከሓዲያን ልቦች ላይ ያትማል፡፡

Tamilce: 

(நபியே!) அந்த ஊர்கள், - அவற்றின் செய்திகளிலிருந்து உமக்கு (எடுத்துக் கூறி) விவரிக்கிறோம். இன்னும், அவர்களுடைய தூதர்கள் திட்டவட்டமாக அத்தாட்சிகளை அவர்களிடம் கொண்டுவந்தனர். எனினும், முன்னர் அவர்கள் எதை பொய்ப்பித்து விட்டார்களோ அதை (இப்போது) அவர்கள் நம்பிக்கை கொள்பவர்களாக இருக்கவில்லை. இவ்வாறே, நிராகரிப்பாளர்களின் உள்ளங்கள் மீது அல்லாஹ் முத்திரையிடுகிறான்.

Korece: 

하나님이 그대에게 그 고 을에 관해 이야기 하리라 실로 선지자들이 애증을 가지고 그들에 게 도래하였으나 이전에 거역하였 듯이 그들은 믿지 아니하였으매 하나님은 믿음을 거역한 이들의 마음을 봉하셨더라

Vietnamca: 

Đó là những thị trấn (của Nuh, Hud, Saleh, Lut, Shu’aib) mà TA đã kể cho Ngươi (hỡi Thiên Sứ) về thông tin của họ. Quả thật, các Sứ Giả xuất thân từ họ đã đến gặp họ với bằng chứng rõ ràng nhưng họ đã không có đức tin nơi những điều mà họ đã phủ nhận trước đó. Như thế đó, Allah đã niêm kín con tim của đám người vô đức tin.