Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

57

Sûredeki Ayet No: 

27

Ayet No: 

5102

Sayfa No: 

541

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلَىٰ آثَارِهِم بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَآتَيْنَاهُ الْإِنجِيلَ وَجَعَلْنَا فِي قُلُوبِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةً وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاءَ رِضْوَانِ اللَّهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا ۖ فَآتَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا مِنْهُمْ أَجْرَهُمْ ۖ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ

Çeviriyazı: 

ŝümme ḳaffeynâ `alâ âŝârihim birusülinâ veḳaffeynâ bi`îse-bni meryeme veâteynâhü-l'incîle vece`alnâ fî ḳulûbi-lleẕîne-ttebe`ûhü ra'fetev veraḥmeh. verahbâniyyeten-btede`ûhâ mâ ketebnâhâ `aleyhim ille-btigâe riḍvâni-llâhi femâ ra`avhâ ḥaḳḳa ri`âyetihâ. feâteyne-lleẕîne âmenû minhüm ecrahüm. vekeŝîrum minhüm fâsiḳûn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Sonra bunların izinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik, ona İncil'i verdik ve ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Uydurdukları ruhbanlığa gelince onu, biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır.

Diyanet İşleri: 

Onların izleri üzerinden peygamberlerimizi ard arda gönderdik; Meryem oğlu İsa'yı da ardlarından gönderdik ve ona İncil'i verdik; ona uyanların gönüllerine şefkat ve merhamet duyguları koyduk; üzerlerine bizim gerekli kılmadığımız fakat kendilerinin güya Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya attıkları ruhbaniyete bile gereği gibi riayet etmediler; içlerinde inanmış olan kimselere ecirlerini verdik; ama çoğu yoldan çıkmışlardır.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Sonra izlerinden peygamberler gönderdik ve onların izince de Meryem oğlu İsa'yı yolladık ve ona İncil'i verdik ve ona uyanların gönüllerinde fazla bir yumuşaklık ve merhamet yarattık; ve rahipliği, onlara biz farzetmediysek de onlar ancak Allah rızasını kazanmak için icat ettiler, derken onun hakkına da gereği gibi riayet edemediler, derken onlardan inananlara, mükafatlarını verdik ve onların çoğuysa buyruktan çıkmış olanlardır.

Şaban Piriş: 

Sonra onların izi sıra peygamberlerimizi ard arda gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik. Ona İncil’i verip, ona tabi olanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Onların uydurdukları ruhbanlığı ise biz farz kılmadık. Bunu Allah’ın rızasını kazanmak için yaptılar. Fakat ona da hakkıyla riayet etmediler. Biz de onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik. Onlardan çoğu yoldan çıkmıştır.

Edip Yüksel: 

Sonra onların peşinden, ard arda elçilerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da gönderdik ve ona İncil'i verdik. Onu izleyenlerin gönüllerine şefkat ve merhamet koyduk. Fakat, bizim kendileri için onaylamadığımız bir ruhbanlık uydurdular. Halbuki onlardan sadece ALLAH'ı hoşnut edecek hususlara uymalarını istemiştik. Üstelik ruhbanlığa hakkıyla da uymadılar. Aralarından inananlara ödüllerini verdik; ancak çokları yoldan çıkmışlardı.

Ali Bulaç: 

Sonra onların izleri üzerinde elçilerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik; ona İncil'i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık. (Bir bid'at olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah'ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır.

Suat Yıldırım: 

Sonra bunların ardından peş peşe peygamberlerimizi gönderdik. Özellikle Meryem'in oğlu Îsâ’yı arkalarından gönderdik, kendisine İncîl’i verdik ve ona uyanların kalplerine şefkat, ve merhamet yerleştirdik. Uydurdukları ruhbanlığı ise Biz kendilerine farz kılmadık, lâkin Allah’ın rızasına nail olmak için kendileri icad ettiler. Kaldı ki ona gereği gibi de riâyet etmediler. Biz de onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik, onların çoğu ise büsbütün yoldan çıkmışlardır.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Sonra onların izleri üzerine peygamberlerimizi yolladık ve Meryem´in oğlu İsâ´yı da gönderdik ve O´na İncil´i verdik ve O´na tâbi olanların kalblerinde bir şefkat ve merhamet vücuda getirdik ve bir ruhbaniyet ihdas ettiler ki, onu onların üzerlerine yazmamıştık, ancak Allah´ın rızasını aramak için onu iltizam ettiler. Sonra ona bihakkın riâyette bulunmadılar, artık onlardan imân edenlere mükâfaatlarını verdik ve onlardan birçokları ise fâsık kimselerdir.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Sonra onların eserleri üzere, resullerimizi art arda gönderdik. Meryem'in oğlu İsa'yı da onların ardınca gönderdik. Ona İncil'i verdik; ona uyanların gönüllerine şefkat ve merhamet koyduk. Bir bid'at olarak ortaya çıkardıkları ruhbaniyeti, onlar üzerine biz yazmamıştık. Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya çıkardılar. Ama ona gerektiği şekilde saygılı olmadılar. Onların, iman edenlerine ödüllerini verdik. Onlardan çoğu yoldan çıkmış olanlardır.

Bekir Sadak: 

Azad edecek kole bulamiyanin, ailesiyle temastan once iki ay birbiri pesinden oruc tutmasi gerekir. Buna gucu yetmeyen, altmis duskunu doyurur. Bu kolaylik, Allah´a ve peygamberine inanmis olmanizdan oturudur

İbni Kesir: 

Sonra onların izleri üzerinde, peygamberlerimizi ard arda gönderdik. Meryem oğlu İsa´yı da arkalarından gönderdik. Ona İncil´i verdik ve ona uyanların kalblerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Onların uydurdukları rehbaniyyete gelince

Adem Uğur: 

Sonra bunların izinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa´yı da arkalarından gönderdik, ona İncil´i verdik

İskender Ali Mihr: 

Sonra onların izleri üzerine resûllerimizi ardarda gönderdik. Ve Meryemoğlu İsa (A.S)´ı gönderdik ve O´na İncil´i verdik. Ve O´na tâbî olanların kalplerinde refet (şefkat) ve rahmet kıldık. Ve onlar, O´na ruhbanlık ihdas ettiler. Biz, Allah´ın rızasını ibtiga etmekten başkasını onlara farz kılmadık. Oysa O´na hakkıyla riayet etmediler. Böylece onlardan, âmenû olanların ecirlerini verdik ve onlardan çoğu fasıklardı.

Celal Yıldırım: 

Sonra onların izleri üzerine peygamberlerimizi birbiri ardınca gönderdik. Ve Meryem oğlu İsa´yı da onların ardından gönderdik ve ona İncîl´i verdik

Tefhim ul Kuran: 

Sonra onların izleri üzerinde peygamberlerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa´yı da arkalarından gönderdik

Fransızca: 

Ensuite, sur leurs traces, Nous avons fait suivre Nos [autres] messagers, et Nous les avons fait suivre de Jésus fils de Marie et lui avons apporté l'évangile, et mis dans les cœurs de ceux qui le suivirent douceur et mansuétude. Le monachisme qu'ils inventèrent, Nous ne le leur avons nullement prescrit. [Ils devaient] seulement rechercher l'agrément d'Allah. Mais ils ne l'observèrent pas (ce monachisme) comme il se devait. Nous avons donné leur récompense à ceux d'entre eux qui crurent. Mais beaucoup d'entre eux furent des pervers.

İspanyolca: 

Tras ellos, mandamos a Nuestros otros enviados, así como Jesús, hijo de María, a quien dimos el Evangelio. Pusimos en los corazones de quienes le siguieron mansedumbre, misericordia y monacato. Este último fue instaurado por ellos -no se lo prescribimos Nosotros- sólo por deseo de satisfacer a Alá, pero no lo observaron como debían. Remuneramos a quienes de ellos creyeron, pero muchos de ellos fueron unos perversos.

İtalyanca: 

Mandammo poi sulle loro orme i Nostri messaggeri e mandammo Gesù figlio di Maria, al quale demmo il Vangelo. Mettemmo nel cuore di coloro che lo seguirono dolcezza e compassione; il monachesimo, invece, lo istituirono da loro stessi, soltanto per ricercare il compiacimento di Allah. Non fummo Noi a prescriverlo. Ma non lo rispettarono come avrebbero dovuto. Demmo la loro ricompensa a quanti fra loro credettero, ma molti altri furono empi.

Almanca: 

Dann schickten WIR Unsere Gesandten auf ihren Spuren nach und schickten 'Isa Ibnu-Maryam nach und ließen ihm Alindschil zuteil werden. Und WIR legten in die Herzen derjenigen, die ihm folgten, Barmherzigkeit und Gnade und Mönchtum, das sie erfanden, das WIR ihnen nicht auferlegten außer im Streben nach ALLAHs Wohlgefallen. Doch sie hielten es nicht ein, wie es ihm gebührt. Dann ließen WIR denjenigen von ihnen, die den Iman verinnerlichten, ihre Belohnung zuteil werden. Und viele von ihnen sind Fasiq.

Çince: 

在他们之后,我曾继续派遣我的众使者,我又继续派遣麦尔彦之子尔撒,我赏赐他《引支勒》,我使他的信徒们心怀仁爱和慈悯。他们自创出家制--我未曾以出家为他们的定制--他们创设此制,以求真主的喜悦;但他们未曾切实的遵守它,故我把报酬赏赐他们中的信道者。他们中有许多人是悖逆的。

Hollandaca: 

Daarna deden wij onze gezanten in hunne voetstappen treden, en wij deden hen door Jezus, den zoon van Maria, opvolgen, wien wij het evangelie gaven, en wij stortten medelijden en liefderijkheid in de harten van degenen, die hen volgden. Maar wat den monnikenstand betreft, zij stelden dien zelven in, wij schreven hun dien niet voor; wij schreven alleen de begeerte voor, Gode te behagen; maar zij namen het niet in acht, zooals het in acht genomen moest worden. En wij gaven hun, die geloofden, hunne belooning; maar velen van hen waren zondaren.

Rusça: 

Потом Мы отправили по их следам Наших посланников, и отправили Ису (Иисуса), сына Марьям (Марии), и даровали ему Инджил (Евангелие). В сердца тех, которые последовали за ним, Мы вселили сострадание и милосердие, а монашество они выдумали сами. Мы не предписывали им этого, но они поступили таким образом, дабы снискать довольство Аллаха (или Мы предписали им только стремиться к довольству Аллаха). Но они не соблюли его должным образом. Тем из них, которые уверовали, Мы даровали их награду, но многие из них являются нечестивцами.

Somalice: 

Markaasaan raacinnay Raadkoodii Rasuulladanadii, waxaana raacinnay Ciise Binu maryama, waxaana siinay Injiil, waxaana yeellay Quluubta kuwii raacay isudanqasho iyo naxariis iyo Ruhbaaniyad (Adduun ka jeedsi) ay iyagu billawdeen oonaan ku faral yeelin, doonidda raalli ahaanshaha Eebe dartiis yayna u faleen, mase ayna ilaalinin ilaalin xaq ah, waxaana siinnay kuwii rumeeyay oo ka mid ah ajrigoodii, wax badan oo ka mid ahna waa faasiqiin.

Swahilice: 

Tena tukafuatisha nyuma yao Mitume wengine, na tukamfuatisha Isa bin Mariamu, na tukampa Injili. Na tukajaalia katika nyoyo za walio mfuata upole na rehema. Na umonaki (utawa wa mapadri) wameuzua wao. Sisi hatukuwaandikia hayo, ila kutafuta radhi za Mwenyezi Mungu. Lakini hawakuufuata inavyo takiwa kuufuata. Basi wale walio amini katika wao tuliwapa ujira wao. Na wengi wao ni wapotovu.

Uygurca: 

ئۇلاردىن كېيىن پەيغەمبەرلىرىمىزنى داۋاملىق ئەۋەتتۇق، ئارقىدىن مەريەم ئوغلى ئىسانى ئەۋەتتۇق، ئۇنىڭغا ئىنجىلنى ئاتا قىلدۇق، ئۇنىڭغا ئەگەشكەنلەرنىڭ دىللىرىغا شەپقەت ۋە مېھرىبانلىقنى سالدۇق، رەھبانىيەتنى ئۇلار ئۆزلىرى پەيدا قىلدى، ئۇلارغا ئۇنى بىز بېكىتمىدۇق، ئۇلار ئۇنى پەقەت اﷲ نىڭ رازىلىقىنى تىلەپ (پەيدا قىلدى)، لېكىن ئۇلار ئۇنىڭغا لايىق دەرىجىدە ئەمەل قىلمىدى، ئۇلاردىن ئىمان ئېيتقانلارنىڭ ئەجرىنى ھەسسىلەپ بەردۇق، ئۇلاردىن نۇرغۇنى اﷲ نىڭ ئىتائىتىدىن چىققۇچىلاردۇر

Japonca: 

それからわが使徒を,かれらの足跡に従わせ,更にマルヤムの子イーサーを遣わし,福音を授け,またかれらに従う者の胸に博愛と慈悲の情を持たせた。だが禁欲の修道院制は,かれらが自分で作ったもので,われがかれらにそれを指示してはいない。アッラーの喜びを得たいばかりにしたことだが,かれらはそれも守らねばならないようには守っていなかった。それでわれは,かれらの中の信仰する者には報奨を与えた。だがかれらの多くの者はアッラーの掟に背く者たちであった。

Arapça (Ürdün): 

«ثم قفينا على آثارهم برسلنا وقفينا بعيسى ابن مريم وآتيناه الإنجيل وجعلنا في قلوب الذين اتبعوه رأفة ورحمة ورهبانية» هي رفض النساء واتخاذ الصوامع «ابتدعوها» من قبل أنفسهم «ما كتبناها عليهم» ما أمرناهم بها «إلا» لكن فعلوها «ابتغاء رضوان» مرضاة «الله فما رعوْها حق رعايتها» إذ تركها كثير منهم وكفروا بدين عيسى ودخلوا في دين ملكهم وبقي على دين عيسى كثير منهم فآمنوا بنبينا «فآتينا الذين آمنوا» به «منهم أجرهم وكثير منهم فاسقون».

Hintçe: 

फिर उनके पीछे ही उनके क़दम ब क़दम अपने और पैग़म्बर भेजे और उनके पीछे मरियम के बेटे ईसा को भेजा और उनको इन्जील अता की और जिन लोगों ने उनकी पैरवी की उनके दिलों में यफ़क्क़त और मेहरबानी डाल दी और रहबानियत (लज्ज़ात से किनाराकशी) उन लोगों ने ख़ुद एक नयी बात निकाली थी हमने उनको उसका हुक्म नहीं दिया था मगर (उन लोगों ने) ख़ुदा की ख़ुशनूदी हासिल करने की ग़रज़ से (ख़ुद ईजाद किया) तो उसको भी जैसा बनाना चाहिए था न बना सके तो जो लोग उनमें से ईमान लाए उनको हमने उनका अज्र दिया उनमें के बहुतेरे तो बदकार ही हैं

Tayca: 

แล้วเราก็ได้ส่งบรรดาร่อซูลของเราติดตามร่องรอยของพวกเขา และเราได้ส่งอีซาอิบนฺ มัรยัม ตามมา และเราได้ประทานอินญีลให้แก่เขา และเราได้บันดาลความสงสารและความเมตตาให้เกิดขึ้นในจิตใจของบรรดาผู้ที่เชื่อฟังปฏิบัติตามเขา ส่วนการถือสันโดษนั้น เรามิได้บัญญัติมันขึ้นมาแก่พวกเขา (เว้นแต่) พวกเขาประดิษฐ์มันขึ้นมา เพื่อแสวงหาความโปรดปรานของอัลลอฮฺ แต่พวกเขามิได้เอาใจใส่เท่าที่ควรจะกระทำมัน กระนั้นก็ดีเราก็ได้ประทานรางวัลของพวกเขาแก่บรรดาผู้ศรัทธาในหมู่พวกเขา แต่ส่วนมากของพวกเขาเป็นผู้ฝ่าฝืน

İbranice: 

אחר-כך שלחנו שליחים בעקבותיהם, ושלחנו את ישוע בן מרים אחריהם, נתנו לו את הבשורה, ונטענו בלב ההולכים אחריו חמלה ורחמים. הם הנהיגו לעצמם התנזרות אשר לא ציווינו עליהם, אלא הייתה זאת המצאה שלהם. כי מצווה היא עליהם לבקש את חסדו ורצונו המתנצחת של אלוהים, והם ל

Hırvatça: 

Zatim smo, njihovim tragovima, jednog za drugim poslanike Naše slali, dok nismo Isaa, sina Merjemina, poslali. Njemu smo Indžil dali, i učinili da u srcima sljedbenika njegovih blagost i samilost budu. A isposništvo su oni sami kao novotariju uveli u želji za Allahovim zadovoljstvom - Mi im ga nismo propisali; već smo im propisali traganje za Allahovim zadovoljstvom, ali oni o njemu nisu vodili brigu onako kako bi trebalo, pa ćemo one među njima koji budu ispravno vjerovali nagraditi, a mnogi od njih su buntovnici.

Rumence: 

Noi am trimis pe urmele lor alţi trimişi de-ai Noştri. Noi l-am trimis pe Iisus, fiul Mariei. Noi i-am dat lui Evanghelia şi am pus în inimile celor care îl urmau blândeţea şi milostenia, însă călugăria pe care ei au întemeiat-o, Noi nu le-am scris-o dec

Transliteration: 

Thumma qaffayna AAala atharihim birusulina waqaffayna biAAeesa ibni maryama waataynahu alinjeela wajaAAalna fee quloobi allatheena ittabaAAoohu rafatan warahmatan warahbaniyyatan ibtadaAAooha ma katabnaha AAalayhim illa ibtighaa ridwani Allahi fama raAAawha haqqa riAAayatiha faatayna allatheena amanoo minhum ajrahum wakatheerun minhum fasiqoona

Türkçe: 

Sonra onların eserleri üzere, resullerimizi art arda gönderdik. Meryem'in oğlu İsa'yı da onların ardınca gönderdik. Ona İncil'i verdik; ona uyanların gönüllerine şefkat ve merhamet koyduk. Bir bid'at olarak ortaya çıkardıkları ruhbaniyeti, onlar üzerine biz yazmamıştık. Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya çıkardılar. Ama ona gerektiği şekilde saygılı olmadılar. Onların, iman edenlerine ödüllerini verdik. Onlardan çoğu yoldan çıkmış olanlardır.

Sahih International: 

Then We sent following their footsteps Our messengers and followed [them] with Jesus, the son of Mary, and gave him the Gospel. And We placed in the hearts of those who followed him compassion and mercy and monasticism, which they innovated; We did not prescribe it for them except [that they did so] seeking the approval of Allah. But they did not observe it with due observance. So We gave the ones who believed among them their reward, but many of them are defiantly disobedient.

İngilizce: 

Then, in their wake, We followed them up with (others of) Our messengers: We sent after them Jesus the son of Mary, and bestowed on him the Gospel; and We ordained in the hearts of those who followed him Compassion and Mercy. But the Monasticism which they invented for themselves, We did not prescribe for them: (We commanded) only the seeking for the Good Pleasure of Allah; but that they did not foster as they should have done. Yet We bestowed, on those among them who believed, their (due) reward, but many of them are rebellious transgressors.

Azerbaycanca: 

Sonra onların ardınca (Musa, İlyas, Davud, Süleyman, Yunis və başqa) peyğəmbərlərimizi yolladıq. (Onlardan sonra) Məryəm oğlu İsanı göndərib ona İncil verdik. Onun ardınca gedənlərin qəlblərində bir-birinə şəfqət, mərhəmət oyatdıq. Onlar özlərindən rahiblik (tərki-dünyalıq) icad etdilər. Biz onu (rahibliyi) onlara vacib buyurmamışdıq. Onlar bunu Allah rizasını qazanmaq üçün etdilər, lakin ona layiqincə əməl (riayət) etmədilər (İncili təhrif edib İsanı Allah bildilər, Muhəmməd əleyhissəlamın peyğəmbərliyini dandılar). Biz onlardan iman gətirənlərin mükafatlarını verdik. Onların çoxu isə (Allaha asi olan) fasiqlərdir.

Süleyman Ateş: 

Sonra bunların peşinden ardarda elçilerimizi gönderdik. Meryem oğlu Îsa'yı da onların ardına kattık; ona İncil'i verdik ve ona uyanların kalblerine şefkat ve merhamet koyduk. İcadettikleri ruhbanlığı, biz onlara yazmamıştık, yalnız Allah'ın rızasını kazanmak için kendiliklerinden uyguladılar ama ona gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik. Fakat onlardan birçoğu da yoldan çıkmıştır.

Diyanet Vakfı: 

Sonra bunların izinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik, ona İncil'i verdik; ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet vermiştik. Uydurdukları ruhbanlığa gelince, onu biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır.

Erhan Aktaş: 

Sonra onların izleri üzerinde art arda Resûllerimizi gönderdik. Ve Meryem Oğlu Îsâ’yı gönderdik ve ona İncil’i verdik. Ona uyan kimselerin kalplerine şefkat ve merhamet koyduk. Allah’ın rızasını kazanmak için uydurdukları ve fakat gereği gibi de uymadıkları ruhbanlık(1) Bizim buyruğumuzdan kaynaklanmış değildir. Onlardan îmân edenlere ödüllerini verdik. Ne var ki onların çoğu doğru yoldan çıkmış kimselerdi.

Kral Fahd: 

Sonra bunların izinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik, ona İncil'i verdik; ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet vermiştik. Uydurdukları ruhbanlığa gelince, onu biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır.

Hasan Basri Çantay: 

Sonra bunların izleri üzerinde, ardı ardınca peygamberlerimizi yolladık. Arkalarından da Meryem oğlu îsâyı gönderdik. Ona incîli verdik. Kendisine tâbi olanların yüreklerine bir şefekat ve merhamet koyduk. Onların (yeni bir âdet olmak üzere) ihdas etdikleri rehbanlığa (gelince:) Onu üzerlerine biz farzetmedik. Ancak (onlar bunu sırf) Allahın rızaasını aramak için yapdılar. Fakat buna hakkıyle riaayet de etmediler. Biz de içlerinden (gerçek) îman edenlere mükâfatlarını verdik. Onlardan bir çoğu ise (doğru yoldan) çıkanlardı.

Muhammed Esed: 

Ve sonra onların ardından öteki elçilerimizi gönderdik; ve (zaman içinde) arkalarından kendisine İncil verdiğimiz Meryem oğlu İsa´yı gönderdik; o´na (sadık bir şekilde) uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Ruhbanca riyazete gelince, Biz onlara bunu emretmedik, Allah´ın rızasını kazanmak arzusuyla onu kendileri uydurdu. Ama sonra ona, (her zaman) gerektiği gibi uymadılar, böylece Biz, (gerçekten) iman etmiş olanlara karşılığını verdik, ama onların çoğu yoldan çıkmışlardı.

Gültekin Onan: 

Sonra onların izleri üzerinde elçilerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa´yı da arkalarından gönderdik

Ali Fikri Yavuz: 

Sonra (Nûh ile İbrahîm’in) arkalarından peygamberlerimizi ard arda gönderdik. Bir de arkalarından Meryem’in oğlu İsa’yı yolladık

Portekizce: 

Então, após eles, enviamos outros mensageiros Nossos e, após estes, enviamos Jesus, filho de Maria, a quemconcedemos o Evangelho; e infundimos nos corações daqueles que o seguem compaixão e clemência. No entanto, seguem avida monástica, que inventaram, mas que não lhes prescrevemos; (Nós lhes prescrevemos) apenas compraz a Deus; porém,não o observaram devidamente. E recompensamos os fiéis, dentre eles; porém, a maioria é depravada.

İsveççe: 

Och Vi lät [andra av] Våra sändebud följa i deras spår och Vi sände Jesus, Marias son, och gav honom Evangeliet; och Vi lät hjärtana hos dem som följde honom fyllas av ömhet och medkänsla. Men själva införde de munkväsendet - Vi föreskrev det inte för dem - och med dess [späkningar och försakelser] strävade de efter att uppnå Guds välbehag. Men de följde inte dess [regler] så som de borde ha följt dem. Vi belönade dem bland efterföljarna [till Jesus] som var [sanna] troende, men många av dem visade trots [mot Gud].

Farsça: 

سپس به دنبال آنان پیامبران خود را پی در پی آوردیم و پس از آنان عیسی پسر مریم را [به رسالت] فرستادیم و به او انجیل عطا کردیم و در قلب کسانی که از او پیروی می کردند رأفت و رحمت قرار دادیم، و رهبانیتی که از نزد خود ساخته بودند ما بر آنان مقرّر نکرده بودیم، ولی [خود آنان آن را] برای طلب خشنودی خدا [بر خود واجب کرده بودند] ، اما آنگونه که باید حدود خودساخته را رعایت نکردند؛ پس پاداش کسانی از آنان را که ایمان آورده اند، عطا کردیم و بسیاری از آنان نافرمانند.

Kürtçe: 

لە پاشان بەشوێن ئەواندا دیسان پێغەمبەرانی خۆمانمان نارد وە دواتر عیسای کوڕی مەریەممان نارد وەئینجیلمان پێ بەخشی وە لە دڵی ئەوانەدا کەشوێنی کەوتن سۆز وبەزەییمان دروست کرد وە گۆشە گیرییەك کە خۆیان دایان ھێنا بوو کە ئێمە ئەوەمان لەسەر پێویست نەکردبوون بەڵام خۆیان دایان ھێنا بۆ ڕەزامەندی خوا، کەچی وەك پێویست پارێزگاری ئەو گۆشەگیرییەیان نەکرد، ئێمەش بەخشیمان بەوانەیان کەباوەڕیان ھێنا بوو پاداشتی خۆیان. وە زۆریشیان لە سنوور دەرچوون

Özbekçe: 

Сўнгра уларнинг ортидан Пайғамбарларимизни кетма-кет юбордик ва Исйо ибн Марямни ҳам ортларидан юбордик ҳамда унга Инжилни бердик. Унга эргашганларнинг қалбларига меҳрибонлик ва раҳмдилликни солдик. Роҳибликни ўзлари чиқариб олдилар, Биз буни уларга фарз қилмаган эдик, фақат ўзлари Аллоҳнинг розилигини тилаб қилдилар, лекин ҳақиқий риоясини қила олмадилар. Бас, улардан иймон келтирганларига ажрларини бердик, лекин уларнинг кўпи фосиқлардир. (Роҳиблик, таркидунёчиликдан иборат бўлиб, ўрисларда, монахлик, дейилади. Монахликни ихтиёр қилган эркак эркаклар монастирида, аёл эса аёллар монастирида, оила қурмай, дунёни тарк этиб ҳаёт кечирадилар. Қуръони карим бундай роҳибликни Аллоҳ Ийсо алайҳиссаломга эргашувчиларга буюрмаганини, балки улар ўзлари бидъат сифатида кейинчалик ўйлаб топиб одат қилишганини эслатмоқда.)

Malayca: 

Kemudian Kami iringi sesudah - mereka: Rasul-rasul Kami silih berganti, dan Kami iringi lagi dengan Nabi Isa ibni Maryam, serta Kami berikan kepadanya: Kitab Injil; dan Kami jadikan dalam hati orang-orang yang mengikutnya perasaan belas kasihan (sesama sendiri). Dan (perbuatan mereka beribadat secara) "Rahbaniyyah" - merekalah sahaja yang mengadakan dan merekanya; Kami tidak mewajibkannya atas mereka; (mereka berbuat demikian) kerana mencari keredaan Allah; dalam pada itu mereka tidak menjaga dan memeliharanya menurut yang sewajibnya. Oleh itu, orang-orang yang beriman (kepada Nabi Muhammad) di antara mereka, kami berikan pahalanya, dan (sebaliknya) banyak di antara mereka yang fasik - derhaka.

Arnavutça: 

Pastaj pas gjurmëve të tyre – ju kemi dërguar profetët Tonë, dhe pastaj kemi dërguar Isanë, të birin e Merjemës, të cilit ia dhamë Inxhilin, kurse në zemrat e ithtarëve të tij kemi mbjellë (frymëzuar) butësi dhe mëshirë, ndërsa, ata vetë e kanë trilluar jetën (lutëse – të tërhequr prej shoqërisë dhe jetës normale), për të arritur kënaqësinë e Perëndisë. Ne nuk i kemi obliguar ata për këtë, por ata nuk u kujdesën për atë si duhet. Ata të cilët kanë besuar si duhet – i shpërblejmë, e shumë prej tyre janë ngatërrestarë.

Bulgarca: 

Сетне проводихме по стъпките им Нашите пратеници, и проводихме след тях Иса, сина на Мариам, и му дадохме Евангелието, и вложихме в сърцата на онези, които го последваха, състрадание и милосърдие. Но монашеството го измислиха те, не сме им го предписали

Sırpça: 

Затим смо, њиховим траговима, једног за другим слали Наше посланике, док нисмо Исуса, Маријиног сина, послали. Њему смо дали Јеванђеље, и учинили смо да у срцима његових следбеника буду благост и самилост. А монаштво су они сами као новотарију увели у жељи за Аллаховим задовољством - Ми им га нисмо прописали; већ смо им прописали трагање за Аллаховим задовољством, али они о њему нису водили бригу онако како би требало, па ћемо оне међу њима који буду исправно веровали да наградимо, а многи од њих су неверници.

Çekçe: 

A potom jsme vypravili v jejich stopách jiné posly své a vypravili jsme Ježíše, syna Mariina, a dali jsme mu Evangelium a vložili do srdcí těch, kdož jej následovali, mírnost a slitování; a mnišství si oni zavedli jako novotu - a nepředepsali jsme jim je

Urduca: 

اُن کے بعد ہم نے پے در پے اپنے رسول بھیجے، اور ان سب کے بعد عیسیٰؑ ابن مریم کو مبعوث کیا اور اُس کو انجیل عطا کی اور جن لوگوں نے اس کی پیروی اختیار کی اُن کے دلوں میں ہم نے ترس اور رحم ڈال دیا اور رہبانیت انہوں نے خود ایجاد کرلی، ہم نے اُسے اُن پر فرض نہیں کیا تھا، مگر اللہ کی خوشنودی کی طلب میں انہوں نے آپ ہی یہ بدعت نکالی اور پھر اس کی پابندی کرنے کا جو حق تھا اسے ادا نہ کیا اُن میں سے جو لوگ ایمان لائے ہوئے تھے اُن کا اجر ہم نے ان کو عطا کیا، مگر ان میں سے اکثر لوگ فاسق ہیں

Tacikçe: 

Сипас паёмбаронамонро пас аз онҳо фиристодем. Ва Исо бинни Марямро аз паи онҳо равона кардем ва ба ӯ Инҷилро додем ва дар дили пайравонаш раъфату (шафқату) раҳмат ниҳодем. Ва руҳбонияте (узлат; гӯшанншинӣ), ки ба бидъат овардаанд, Мо бар онҳо муқаррар накардаем, аммодар он хушнудии Худо меҷӯстанд, вале ҳаққи, онро ба ҷо нагузориданд. Мо аз он миён ба касоне, ки имон оварда буданд, мукофот додем, вале бештаринашон нофармон буданд.

Tatarca: 

Соңра Нух вә Ибраһимның дини эшләренә рәсүлебезне иярттек, дәхи аларга Мәрьям угълы Гыйсаны иярттек вә аңа Инҗил бирдек, вә Гыйсага ияргән мөэминнәргә бер-берсенә күңел йомшаклыгын вә шәфкатьне бер кылдык, вә алар раһбаниятне, ягъни гыйбадәт өчен дөнья эшләреннән һәм кешеләрдән киселүне уйлап чыгардылар һәм үзләренә йөкләделәр, Без аларга раһбаниятне өйрәтмәдек вә аларга аны йөкләмәдек, мәгәр Без аларга Аллаһ вә пәйгамбәр өйрәткәнчә генә эш кылырга, итагать итеп Аллаһуның ризалыгын кәсеп итәргә өйрәттек вә шуны йөкләдек, алар Аллаһуның өйрәтүен хак ригая белән ригая кылмадылар, ягъни диндә ихлас тәкъва булып Аллаһуга якын булуны Аллаһ өйрәткәнчә кылмадылар, бәлки үзләре теләгәнчә эш кылып хаталандылар. Мәсәлән: ишан булуны вә ишанга мөрид булуны Аллаһ һичбер кавемгә өйрәтмәгән. Алар үзләре уйлап чыгарганнар, алар үз белдекләре белән кыланып Аллаһу тәгаләнең ризалыгын таба алмаслар. Алардан иман китереп Аллаһуга итагать иткәннәренә әҗерләр бирдек, вә аларның күберәге Аллаһуга итагать итмичә фасыйклардыр.

Endonezyaca: 

Kemudian Kami iringi di belakang mereka dengan rasul-rasul Kami dan Kami iringi (pula) dengan Isa putra Maryam; dan Kami berikan kepadanya Injil dan Kami jadikan dalam hati orang-orang yang mengikutinya rasa santun dan kasih sayang. Dan mereka mengada-adakan rahbaniyyah padahal kami tidak mewajibkannya kepada mereka tetapi (mereka sendirilah yang mengada-adakannya) untuk mencari keridhaan Allah, lalu mereka tidak memeliharanya dengan pemeliharaan yang semestinya. Maka Kami berikan kepada orang-orang yang beriman di antara mereka pahalanya dan banyak di antara mereka orang-orang fasik.

Amharca: 

ከዚያም በዱካዎቻቸው ላይ መልክተኞቻችንን አስከታተልን፡፡ የመርየምን ልጅ ዒሳንም አስከተልን፡፡ ኢንጂልንም ሰጠነው፡፡ በእነዚያም በተከተሉት (ሰዎች) ልቦች ውሰጥ መለዘብንና እዝነትን፣ አዲስ የፈጠሩዋትንም ምንኩስና አደረግን፡፡ በእነርሱ ላይ (ምንኩስናን) አልጻፍናትም፡፡ ግን የአላህን ውዴታ ለመፈለግ ሲሉ (ፈጠሩዋት)፡፡ ተገቢ አጠባበቋንም፤ አልጠበቋትም፡፡ ከእነርሱም ለእነዚያ ላመኑት ምንዳቸውን ሰጠናቸው፡፡ ከእነርሱም ብዙዎቹ አመጸኞች ናቸው፡፡

Tamilce: 

பிறகு, அவர்களின் அடிச்சுவடுகளில் (இஸ்ரவேலர்களில்) நமது தூதர்களை நாம் தொடர்ந்து அனுப்பினோம். (இறுதியாக அவர்களை தொடர்ந்து) மர்யமுடைய மகன் ஈஸாவை அனுப்பினோம். அவருக்கு இன்ஜீலை கொடுத்தோம். அவரை (உண்மையாக) பின்பற்றியவர்களின் உள்ளங்களில் இரக்கத்தையும் கருணையையும் நாம் ஏற்படுத்தினோம். அவர்கள் துறவரத்தை மார்க்கத்தில் புதுமையாக ஏற்படுத்திக் கொண்டனர். நாம் அவர்கள் மீது அதை கடமையாக்கவில்லை. அல்லாஹ்வின் பொருத்தத்தை நாடியே தவிர (வேறு ஒன்றுக்காக அவர்கள் அதை ஏற்படுத்தவில்லை). ஆனால், அ(ந்த துறவறத்)தை பேண வேண்டிய முறையில் அதை அவர்கள் பேணவில்லை. அவர்களில் இருந்து எவர்கள் (இந்த நபியையும் இந்த வேதத்தையும்) நம்பிக்கை கொள்வார்களோ அவர்களின் கூலியை நாம் அவர்களுக்குக் கொடுப்போம். இன்னும், அவர்களில் அதிகமானவர்கள் (அல்லாஹ்வின் கட்டளையை மீறக்கூடிய) பாவிகள் ஆவார்கள்.

Korece: 

하나님은 그분의 선지자들로하여금 그들의 발자취를 따르도록 하였으니 마리아의 아들 예수를 보내어 그에게 신약을 주었고 그 를 따르는 모든 자들의 심중에 사 랑과 자비를 주었노라 그러나 그 들은 하나님이 묘사하지 아니한 그들만을 위한 수도 생활을 창안 하였으나 하나님은 그분의 기쁨만 을 추구하라 했을 뿐이라 그러나 그들은 그들이 해야 할 것을 준수 하지 못했더라 그리하여 하나님은 믿는 자들에게 그들의 보상을 주 었으나 그들 대다수는 사악한 자 중에 있었노라

Vietnamca: 

Sau đó TA phái các Thiên Sứ khác nối gót theo họ. TA đã cử phái Ysa con trai Maryam và ban cho Y Kinh Injil (Tân Ước), TA đã đặt vào trái tim những người đi theo Y lòng trắc ẩn và sự thương xót. Nhưng nguyên tắc tu hành (không lập gia đình) là do họ tự đặt ra chứ TA không qui định cho họ, ngoại trừ việc làm hài lòng Allah; họ đã không làm tròn bổn phận mà đáng lẽ ra họ phải làm. Mặc dù vậy TA đã ban thưởng cho những ai có đức tin trong số họ, tuy nhiên, đa số đều là những kẻ bất tuân dấy loạn.