Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

56

Sûredeki Ayet No: 

16

Ayet No: 

4995

Sayfa No: 

534

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

مُّتَّكِئِينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلِينَ

Çeviriyazı: 

müttekiîne `aleyhâ müteḳâbilîn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Karşılıklı olarak onların üzerinde yaslanırlar.

Diyanet İşleri: 

Mücevheratla işlenmiş tahtlara karşılıklı olarak yaslanırlar.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Onlara yaslanırlar, birbirlerine karşı.

Şaban Piriş: 

Karşı karşıya oturup, arkalarına yaslanmışlardır.

Edip Yüksel: 

Karşılıklı yaslanmışlardır.

Ali Bulaç: 

Karşılıklı yaslanmışlardır.

Suat Yıldırım: 

Mücevheratla işlenmiş tahtlara yaslanarak karşılıklı otururlar.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Onların üzerine karşı karşıya olarak yaslanıcılardır.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Onlar üstünde karşılıklı yan gelip yaslanırlar.

Bekir Sadak: 

(22-24) Islediklerine karsilik olarak, sedefteki inciler gibi ceylan gozluler vardir. Orada bos ve gunaha sokacak bir soz duymazlar.

İbni Kesir: 

Karşılıklı olarak üzerinde yaslanırlar.

Adem Uğur: 

Onların üzerlerinde karşılıklı olarak oturup yaslanırlar.

İskender Ali Mihr: 

Onların üzerinde karşılıklı olarak yaslananlar onlardır (mukarrebun olanlardır).

Celal Yıldırım: 

Yaslanıp karşılıklı otururlar.

Tefhim ul Kuran: 

Üstlerinde karşılıklı olarak dayanıp yaslanmışlardır.

Fransızca: 

s'y accoudant et se faisant face.

İspanyolca: 

reclinados en ellos, unos enfrente de otros.

İtalyanca: 

sdraiati gli uni di fronte agli altri.

Almanca: 

angelehnt darauf einander gegenüber.

Çince: 

彼此相对地靠在上面。

Hollandaca: 

En tegenover elkander daarop zittende.

Rusça: 

друг против друга, прислонившись.

Somalice: 

Oy kuna dangiigsan korkeeda iyagoo is qaabili.

Swahilice: 

Wakiviegemea wakielekeana.

Uygurca: 

ئۇلار (ئالتۇندىن) توقۇلغان تەختلەر ئۈستىگە يۆلەنگەن ھالدا بىر - بىرىگە قارىشىپ ئولتۇرۇىشىدۇ

Japonca: 

向い合ってそれに寄り掛かる。

Arapça (Ürdün): 

«متكئين عليها متقابلين» حالان من الضمير في الخبر.

Hintçe: 

तख्ते पर एक दूसरे के सामने तकिए लगाए (बैठे) होंगे

Tayca: 

พวกเขานอนเอกเขนกอยู่บนนั้น โดยผินหน้าเข้าหากัน

İbranice: 

נשענים עליהם זה מול זה

Hırvatça: 

jedni prema drugima na njima će naslonjeni biti;

Rumence: 

întinşi pe ele faţă în faţă.

Transliteration: 

Muttakieena AAalayha mutaqabileena

Türkçe: 

Onlar üstünde karşılıklı yan gelip yaslanırlar.

Sahih International: 

Reclining on them, facing each other.

İngilizce: 

Reclining on them, facing each other.

Azerbaycanca: 

Onlara (o taxtlara) söykənib bir-biri ilə qarşı-qarşıya əyləşəcəklər.

Süleyman Ateş: 

Onların üzerinde karşılıklı yaslanırlar.

Diyanet Vakfı: 

Onların üzerlerinde karşılıklı olarak oturup yaslanırlar.

Erhan Aktaş: 

Onların üzerinde karşılıklı yaslanırlar.

Kral Fahd: 

karşılıklı olarak oturup yaslanırlar.

Hasan Basri Çantay: 

Üstlerinde karşı karşıya yaslanan (bahtiyar) lar olacak.

Muhammed Esed: 

(ve) birbirlerine (sevgi ile) bakarak uzanacaklar.

Gültekin Onan: 

Karşılıklı yaslanmışlardır.

Ali Fikri Yavuz: 

Onlara yaslanarak karşı karşıya kurulmuşlar...

Portekizce: 

Reclinados neles, frente a frente,

İsveççe: 

skall de vila mitt emot varandra

Farsça: 

در حالی که روبروی یکدیگر بر آنها تکیه دارند.

Kürtçe: 

پاڵ ئەدەنەوە لەسەری بەرامبەر بەیەکتری

Özbekçe: 

Бир-бирларига рўбарў бўлиб, ёнбошлаган ҳолларидалар. (Яъни, пешқадамлар жаннат дуру-ёқутларни аралаш қилиб тўқилган сўриларда бир-бирларига қараб, ёнбошлаб-ястаниб роҳатланишар экан.)

Malayca: 

Sambil berbaring di atasnya dengan berhadap-hadapan.

Arnavutça: 

të mbështetur në to dhe të kthyer njëri karshi tjetrit;

Bulgarca: 

облегнати там един срещу друг.

Sırpça: 

једни према другима на њима ће да буду наслоњени;

Çekçe: 

jeden proti druhému odpočívat budou:

Urduca: 

تکیے لگا ئے آمنے سامنے بیٹھیں گے

Tacikçe: 

рӯбарӯи ҳам бар онҳо такя задаанд.

Tatarca: 

Бер-берсенә каршы булыр ул диванга таянган хәлләрендә.

Endonezyaca: 

seraya bertelekan di atasnya berhadap-hadapan.

Amharca: 

በእርሷ ላይ የተመቻቹና ፊት ለፊት የተቅጣጩ ሲኾኑ፡፡

Tamilce: 

அவற்றின் மீது சாய்ந்தவர்களாக ஒருவரை ஒருவர் பார்த்தவர்களாக இருப்பார்கள்.

Korece: 

서로가 서로에게 얼굴을 마 주보며 기대니

Vietnamca: 

Họ ngồi tựa mình trên đó, mặt đối mặt.