Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

41

Sûredeki Ayet No: 

17

Ayet No: 

4235

Sayfa No: 

478

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَأَمَّا ثَمُودُ فَهَدَيْنَاهُمْ فَاسْتَحَبُّوا الْعَمَىٰ عَلَى الْهُدَىٰ فَأَخَذَتْهُمْ صَاعِقَةُ الْعَذَابِ الْهُونِ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

Çeviriyazı: 

veemmâ ŝemûdü fehedeynâhüm festeḥabbü-l`amâ `ale-lhüdâ feeḫaẕethüm ṣâ`iḳatü-l`aẕâbi-lhûni bimâ kânû yeksibûn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu gösterdik. Fakat onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bunun üzerine kazandıkları kötülük yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarpıverdi.

Diyanet İşleri: 

Semud milletine, doğru yolu göstermiştik, ama onlar körlüğü, doğru yolda gitmeye tercih ettiler. Kazandıklarının karşılığı olarak onları alçaltıcı azabın yıldırımı çarptı.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Semud'aysa doğru yolu gösterdik de onlar, körlüğü, hidayetten üstün görüp sevdiler, onları da, kazandıklarına karşılık aşağılatıcı bir azabın gelip çatıvermesiyle helak ettim.

Şaban Piriş: 

Semûd’a gelince, onlara doğru yolu göstermiştik. Onlar ise körlüğü/küfrü hidayete tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları tutmuştu.

Edip Yüksel: 

Semud'a gelince, onlara yolu gösterdik. Ne var ki onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Sonunda, kazandıklarına karşılık, onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakaladı.

Ali Bulaç: 

Semud'a gelince; Biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazandıkları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.

Suat Yıldırım: 

Semûd halkına gelince Biz onlara da doğru yolu gösterdik; fakat onlar körlüğü hidâyete tercih ettiler.Derken işledikleri işler sebebiyle alçaltıcı bir azap yıldırımı onları alıverdi.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Semûd´a gelince, Biz onlara doğru yolu gösterdik, onlar ise hidâyet üzerine körlüğü seviverdiler. Artık onları kazanır oldukları şey sebebiyle o zelil edici yıldırım azap yakaladı.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Semûd'a gelince, biz onlara kılavuzluk ettik ama onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Bunun üzerine, kazandıkları yüzünden, alçaltıcı azabın yıldırımı onları yakaladı.

Bekir Sadak: 

Iste Rabbinizi boyle sanmaniz sizi mahvetti de husrana ugrayanlardan oldunuz.

İbni Kesir: 

Semud´a gelince

Adem Uğur: 

Semûd´a gelince onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı.

İskender Ali Mihr: 

Ve Semud (kavmine) gelince, o zaman onları hidayete erdirdik. Buna rağmen hidayete karşı âmâ olmayı sevdiler (tercih ettiler). Bu sebeple kazanmış olduklarından dolayı onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakaladı.

Celal Yıldırım: 

Semûd kavmine gelince Kendilerine doğru yolu gösterdikse de onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bu sebeple kazanıp elde ettiklerine karşılık aşağılayıcı azâb (olarak) yıldırım onları yakalayıver di.

Tefhim ul Kuran: 

Semûd´a da gelince

Fransızca: 

Et quant aux Tamud, Nous les guidâmes; mais ils ont préféré l'aveuglement à la guidée. C'est alors qu'ils furent saisis par la foudre du supplice le plus humiliant pour ce qu'ils avaient acquis.

İspanyolca: 

Y en cuanto a los tamudeos, les dirigimos, pero prefirieron la ceguera a la Dirección, y el Rayo del castigo degradante les sorprendió por lo que habían cometido.

İtalyanca: 

Guidammo i Thamûd, ma preferirono l'accecamento alla guida. La folgore del castigo umiliante li colpì per quel che si erano meritati.

Almanca: 

Und hinsichtlich Thamud, so leiteten WIR sie recht, dann bevorzugten sie die Verblendung vor der Rechtleitung, dann richtete sie der Blitzschlag der erniedrigenden Peinigung für das, was sie zu erwerben pflegten.

Çince: 

至于赛莫德人,则我曾引导他们,但他们舍正道而取迷误,故凌辱的刑罚的霹雳因他们的行为而轰击了他们。

Hollandaca: 

En wat Thamoed betreft wij leidden hen, maar zij beminden de blindheid meer dan de ware richting; daarom overviel hen het vreeselijk gedruisch van eene schandelijke straf, om hetgeen zij hadden verdiend.

Rusça: 

Что же касается самудян, то Мы указали им на прямой путь, но они предпочли слепоту верному руководству, и их поразила молния унизительных мучений за то, что они приобретали.

Somalice: 

Ree thamuud waxaantusinay xaqa, waxayna ka jeeclaadeen indho la'aan (baadi) hanuunkii, waxaana qabtay qaylo cadaab wax dulleeya, waxay kasbanayeen darteed.

Swahilice: 

Na ama Thamudi tuliwaongoza, lakini walipenda upofu kuliko uwongofu. Basi uliwachukua moto wa adhabu ya kuwafedhehi kwa sababu ya yale waliyo kuwa wakiyachuma.

Uygurca: 

سەمۇدقا بولسا توغرا يولنى كۆرسەتتۇق، ئۇلار ھىدايەتتىن كورلۇق (يەنى گۇمراھلىق) نى ئارتۇق بىلدى. قىلمىشلىرى تۈپەيلىدىن، ئۇلارنى خار قىلغۇچى چاقماق ئازابى ھالاك قىلدى

Japonca: 

またわれはサムード(の民)を,導いた。だがかれらは導きよりも,盲目の方を良いとした。それで,かれらが稼いでいた(行いの)ために,不面目な懲罰の落雷がかれらを襲った。

Arapça (Ürdün): 

«وأما ثمود فهديناهم» بيّنا لهم طريق الهدى «فاستحبوا العمى» اختاروا الكفر «على الهدى فأخذتهم صاعقة العذاب الهون» المهين «بما كانوا يكسبون».

Hintçe: 

और रहे समूद तो हमने उनको सीधा रास्ता दिखाया, मगर उन लोगों ने हिदायत के मुक़ाबले में गुमराही को पसन्द किया तो उन की करतूतों की बदौलत ज़िल्लत के अज़ाब की बिजली ने उनको ले डाला

Tayca: 

และส่วนพวกซะมูดนั้นเราได้ชี้แนะทางให้แก่พวกเขา แต่พวกเขาชอบเลือกเอาการตาบอดมากกว่าการอยู่ในแนวทางที่ถูกต้อง ดังนั้นความหายนะแห่งการลงโทษที่น่าอดสูก็ได้คร่าพวกเขาตามที่พวกเขาได้แสวงหาเอาไว้

İbranice: 

ואת בני ת'אמוד ניסינו להדריך, והם בחרו בעיוורון במקום בהדרכה, אז היכה בהם הברק של העונש המשפיל בעבור מה שהם עשו

Hırvatça: 

A Semud kad je posrijedi, njih smo bili uputili, ali njima je bila milija sljepoća od upute, pa ih je stigao udar ponižavajuće patnje, prema onome kako su zaslužili,

Rumence: 

Şi tamudiţii pe care i-am călăuzit, au preferat călăuzirii orbecăiala. Trăsnetul osândei umilitoare i-a luat pentru ceea ce agonisiseră.

Transliteration: 

Waamma thamoodu fahadaynahum faistahabboo alAAama AAala alhuda faakhathathum saAAiqatu alAAathabi alhooni bima kanoo yaksiboona

Türkçe: 

Semûd'a gelince, biz onlara kılavuzluk ettik ama onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Bunun üzerine, kazandıkları yüzünden, alçaltıcı azabın yıldırımı onları yakaladı.

Sahih International: 

And as for Thamud, We guided them, but they preferred blindness over guidance, so the thunderbolt of humiliating punishment seized them for what they used to earn.

İngilizce: 

As to the Thamud, We gave them Guidance, but they preferred blindness (of heart) to Guidance: so the stunning Punishment of humiliation seized them, because of what they had earned.

Azerbaycanca: 

Səmud qövmünə gəlincə, Biz onlara haqq yolu göstərdik, amma onlar korluğu (küfrü) doğru yoldan üstün tutdular. Beləliklə, onları qazandıqları günahların ucbatından zəliledici ildırım əzabı yaxaladı.

Süleyman Ateş: 

Semud(kavmin)e gelince onlara yol gösterdik; fakat onlar, körlüğü doğru yolu bulmağa yeğlediler. Böylece yaptıkları yüzünden alçaltıcı azab yıldırımı onları yakaladı.

Diyanet Vakfı: 

Semud'a gelince onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı.

Erhan Aktaş: 

Semûd halkına gelince, onlara doğru yolu göstermiştik. Fakat onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bunun üzerine, yaptıkları şeyler nedeniyle, alçaltıcı azâbın yıldırımı onları yakaladı.

Kral Fahd: 

Semûd’a gelince onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı.

Hasan Basri Çantay: 

Semuuda gelince: Biz onlara da doğru yolu gösterdik. Amma onlar körlüğü hidâyete tercîh etdiler. Onun için kendilerini, kazanageldikleri (şirk ve meaasî) yüzünden, o horlayıcı azâb yıldırımı tutuverdi.

Muhammed Esed: 

Semud (kavmine) gelince, onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Ve böylece, yaptıkları (kötülükler)in bir karşılığı olarak onların üzerine alçaltıcı bir azap yıldırımı düştü.

Gültekin Onan: 

Semud´a gelince

Ali Fikri Yavuz: 

Semûd kavmine gelince: Biz onlara doğru yolu gösterdik de onlar, körlüğü hidayete tercih ettiler. Onun için, kazandıkları günah yüzünden kendilerini, o şiddetli azab yıldırımı yakalayıverdi.

Portekizce: 

E orientamos o povo de Samud; porém, preferiram a cegueira à orientação. E fulminou-os a centelha do castigoignominioso, pelo que lucraram.

İsveççe: 

Och vad [stammen] Thamud beträffar gav Vi dem vägledning, men de valde att förbli blinda hellre än att vägledas, och till straff för de [onda] handlingar de begick drabbades de av ett förödmjukande och förkrossande slag.

Farsça: 

و اما ثمودیان، پس آنان را هدایت کردیم، ولی آنان کوردلی را بر هدایت ترجیح دادند، پس به کیفر اعمالی که همواره مرتکب می شدند، بانگ عذاب خوارکننده آنان را فراگرفت؛

Kürtçe: 

وە (ھۆزی) سەمودمان ڕێنمونی کرد بەڵام ئەوان زیاتر حەزیان لەکوێری وگومڕایی کرد تا شارەزایی و ڕێنمونی جا بۆیە ھەورە بروسکەی سزای ڕیسواکەر لێی دان بەھۆی ئەو (خراپانەوە) کەدەیانکرد

Özbekçe: 

Аммо Самуд бўлса, бас, Биз уларни ҳидоят қилдик. Улар эса, ҳидоятдан кўра кўрликни афзал кўрдилар. Бас, касб қилган нарсалари туфайли уларни хорлик азоби чақмоғи урди.

Malayca: 

Adapun kaum Thamud, maka Kami beri petunjuk kepadanya, lalu mereka mengutamakan kesesatan dari hidayah petunjuk; mereka pun disambar oleh petir azab yang menghina dengan sebab apa yang mereka telah lakukan.

Arnavutça: 

Dhe, Themudit, Ne ia kemi treguar rrugën e drejtë, por ata e deshën (preferuan) verbërimin e jo rrugën e drejtë, andaj ata i goditi dënimi i stuhishëm, poshtërues, për atë që kanë punuar;

Bulgarca: 

И самудяните напътихме, но те предпочетоха слепотата пред напътствието. Тогава ги обхвана мълнията на унизителното мъчение заради онова, което са придобили.

Sırpça: 

А што се тиче народа Семуд, њих смо били упутили истини, али њима је била дража слепоћа од упуте, па их је стигао понижавајући удар, онако како су заслужили,

Çekçe: 

A pokud pak se Thamúdovců týká, těm dali jsme správné vedení, však oni více slepotu než vedení milovali a zasáhlo je hromobití trestu potupného za to, co si vysloužili.

Urduca: 

رہے ثمود، تو ان کے سامنے ہم نے راہ راست پیش کی مگر انہوں نے راستہ دیکھنے کے بجائے اندھا بنا رہنا پسند کیا آخر اُن کے کرتوتوں کی بدولت ذلت کا عذاب اُن پر ٹوٹ پڑا

Tacikçe: 

Аммо қавми Самуд, ҳидояташон кардем. Ва онҳо куриро аз ҳидоят бештар дӯст медоштанд, то он ки ба хотири амалҳое, ки мекарданд, соъиқаи азоби хоркунанда онҳоро фурӯ гирифт.

Tatarca: 

Әмма Сәмуд кавеменә һидәятне ачык бәян иттек, алар исә иманлы булудан кәфер булуны артык күрделәр, аларны кәсеб иткән явызлыклары сәбәпле хур итүче каты ґәзаб тотты.

Endonezyaca: 

Dan adapun kaum Tsamud, maka mereka telah Kami beri petunjuk tetapi mereka lebih menyukai buta (kesesatan) daripada petunjuk, maka mereka disambar petir azab yang menghinakan disebabkan apa yang telah mereka kerjakan.

Amharca: 

ሰሙዶችማ መራናቸው ዕውርነትንም በቅንነት ላይ መረጡ፡፡ ይሠሩትም በነበሩት ኃጢኣት አሳናሽ የኾነችው የመብረቅ ቅጣት ያዘቻቸው፡፡

Tamilce: 

ஆக, ஸமூது சமுதாயம், நாம் அவர்களுக்கு நேர்வழிகாட்டினோம். ஆனால், அவர்கள் நேர்வழியை விட (வழிகேடான) குருட்டுத் தனத்தைத்தான் அதிகம் விரும்பினார்கள். ஆகவே, அவர்கள் செய்து கொண்டிருந்தவற்றின் காரணமாக அவர்களை இழிவான தண்டனையின் பேரழிவு பிடித்தது.

Korece: 

하나님께서 사무드 백성에게 도 옳은 길을 제시하였지만 그들 은 옳은길 보다는 소경의 길을 택하였으며 그들이 얻은 것으로 인하여 치욕스러운 벌이 그들위 에 있었노라

Vietnamca: 

Còn đối với Thamud (đám dân của Saleh). TA đã hướng dẫn chúng nhưng chúng thích sự mù quáng (lầm lạc) hơn sự hướng dẫn. Vì vậy, tia sét của hình phạt ô nhục đã đánh chúng bởi những tội lỗi mà chúng đã làm.