Arapça:
وَإِذَا غَشِيَهُم مَّوْجٌ كَالظُّلَلِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ فَمِنْهُم مُّقْتَصِدٌ ۚ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا كُلُّ خَتَّارٍ كَفُورٍ
Çeviriyazı:
veiẕâ gaşiyehüm mevcün keżżuleli de`avu-llâhe muḫliṣîne lehü-ddîn. felemmâ neccâhüm ile-lberri feminhüm muḳteṣid. vemâ yecḥadü biâyâtinâ illâ küllü ḫattârin kefûr.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onları kara bulutlar gibi bir dalga sardığı zaman, dini yalnız kendisine has kılarak Allah'a yalvarırlar. Onları kurtarıp karaya çıkardığı zaman ise içlerinden doğru giden de bulunur. Bizim âyetlerimizi öyle nankör gaddarlardan başkası inkâr etmez.
Diyanet İşleri:
Dağlar gibi dalgalar insanları kuşattığı zaman, dini tamamen Allah'a has kılarak O'na yalvarırlar; onları karaya çıkararak kurtardığında, içlerinden bir kısmı doğru yolda kalır. Zaten ayetlerimizi bilerek ancak hain nankörler inkar eder.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Onları, gölgeler yapan, dağlar gibi dalgalar sardı mı dini, yalnız ona ait bilerek ve özlerini yalnız ona bağlayarak Allah'ı çağırırlar; onları kurtarınca içlerinde aşırı gitmeyen, geri kalmayan ve vaadine vefa eden kişiler bulunur ve zaten de ahdine hiç vefa etmeyen nankör kişilerden başkası bilebile inkar etmez delillerimizi.
Şaban Piriş:
Onları dağlar gibi dalgalar kuşattığı zaman, dini tamamen Allah’a halis kılarak O’na dua ederler. Allah onları karaya çıkararak kurtardığı vakit içlerinden bir kısmı (tam, hakkıyla değil) ortada kalırlar. Ayetlerimizi (sözünden) cayan ve nankör olanlardan başkası bile bile inkâr etmez.
Edip Yüksel:
Onları koca dalgalar sardığında, dini sadece ALLAH'a has kılarak O'na yalvarmaya başlarlar. Onları karaya çıkarıp kurtardığımız zaman bir kısmı orta bir yol tutar. Hain nankörlerden başkası ayetlerimizi reddetmez.
Ali Bulaç:
Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O'na 'halis kılan gönülden bağlılar' olarak Allah'a yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp-kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkar etmez.
Suat Yıldırım:
Denizde iken onları dağlar gibi dalgalar kapladığında, bütün kalpleriyle yalnız Allah'a yalvarırlar. Fakat O, onları kurtarıp karaya çıkarınca bir kısmı işi gevşetir, imanla inkâr arasında ortada kalır. Bizim âyetlerimizi gaddar ve nankör olandan başkası inkâr etmez. [17,67; 29,65; 35,32]
Ömer Nasuhi Bilmen:
Ve onları kara bulutlar gibi dalgalar sardığı zaman, onlar Allah´a dini ona tahsis ediciler olarak yalvarmaya başlamış olurlar. Sonra onları karaya selâmetle çıkardığı zaman onlardan mutedil olan vardır ve Bizim âyetlerimizi ise pek çok gaddar ve pek nankör olandan başkası inkar etmez.
Yaşar Nuri Öztürk:
Kara bulutlar gibi dalga kendilerini kuşattığı zaman; Allah'a, dini O'na özgüleyerek yalvarırlar. Fakat onları karaya çıkarıp kurtarınca, içlerinden sadece bir kısmı doğru yolu tutar. Bizim ayetlerimize, gaddar nankörlerin tümünden başkası karşı çıkmaz.
Bekir Sadak:
Gokleri, yeri ve ikisinin arasinda bulunanlari alti gunde yaratan, sonra arsa hukmeden Allah´tir. O´ndan baska bir dostunuz ve sefaatciniz yoktur. Dusunmuyor musunuz?
İbni Kesir:
Onları dağlar gibi dalgalar sardığı vakit
Adem Uğur:
Dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dini tamamen Allah´a has kılarak (ihlâsla) O´na yalvarırlar. Allah onları karaya çıkararak kurtardığı vakit içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Zaten bizim âyetlerimizi, ancak nankör hâinler bilerek inkâr eder.
İskender Ali Mihr:
Ve karanlık gölgeler gibi dalgalar onları sardığı zaman, dîni ona halis kılarak Allah´a yalvarırlar. Böylece onları karaya (çıkarıp) kurtardığımız zaman, bundan sonra onların bir kısmı mutedil davranırlar (aşırı gitmezler). Çok gaddar ve çok nankör olanlardan başkası ayetlerimizi ısrarla (bilerek) inkâr etmez.
Celal Yıldırım:
Onları dağlar gibi (veya gölge salan bulutlar gibi) dalgalar sarıp kapladığında, dini Allah´a has kılıp samimiyetle O´na duâ edip yalvarırlar. Kendilerini kurtarıp karaya çıkardığı vakit, onlardan bir kısmı sâdık kalıp verdiği söze bağlılık gösterir. Zaten bizim âyetlerimizi ancak cok nankör gaddar olanlar inadla İnkâr ederler.
Tefhim ul Kuran:
Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O´na ´halis kılan gönülden bağlılar´ olarak Allah´a yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkâr etmez.
Fransızca:
Quand une vague les recouvre comme des ombres, ils invoquent Allah, vouant leur Culte exclusivement à Lui; et lorsqu'Il les sauve, en les ramenant vers la terre ferme, certains d'entre eux deviennent réticents; mais, seul le grand traître et le grand ingrat renient Nos signes.
İspanyolca:
Y, cuando las olas les cubren cual pabellones, invocan a Alá rindiéndole culto sincero. Pero, en cuanto les salva, llevándolos a tierra firme, algunos de ellos vacilan. Nadie niega Nuestros signos sino todo aquél que es pérfido, desagradecido.
İtalyanca:
Quando li copre un'onda come fosse tenebra, invocano Allah e Gli rendono un culto puro; quando poi [Allah] li mette al sicuro sulla terra ferma, alcuni di loro seguono una via intermedia. Solo il peggior traditore, il peggior ingrato rinnegherà i Nostri segni.
Almanca:
Und wenn Wogen wie Schattenwerfende sie umhüllen, richten sie Bittgebete an ALLAH als Aufrichtige im Din Ihm gegenüber, und nachdem ER sie ans Land errettet hatte, waren manche von ihnen gemäßigt. Und ALLAHs Ayat leugnet niemand außer jedem äußerst kufr-betreibenden Hinterhältigen.
Çince:
当山岳般的波涛笼罩他们的时候,他们虔诚地祈祷真主, 当他使他们平安登陆的时候, 他们中有中和的人; 只有每个狡猾的、孤恩的人,否认我的迹象。
Hollandaca:
Als de golven hen bedekken, zooals schaduw afwerpende wolken, roepen zij God aan, en bekeeren zich tot den zuiveren godsdienst: maar als hij hen ongedeerd aan land brengt, zijn er van hen, die tusschen het ware geloof en de afgoderij twijfelen. Niemand verwerpt echter onze teekenen, behalve de trouweloozen en de ondankbaren.
Rusça:
Когда волна накрывает их, словно тень, они взывают к Аллаху, очищая перед Ним свою веру. Когда же Он спасает их и выводит на сушу, то среди них находится тот, кто проявляет умеренность (проявляет покорность или уклоняется от должной благодарности). Но отвергают Наши знамения только неблагодарные изменники.
Somalice:
marka hirku daboolo dadka oo Hoos la moodo waxay baryaan Eebe iyagoo u kali yeeli Diinta (Cibaadada) markuu u koriyo xagga Barrigana waxaa ka mid noqon Dadka mid dhexdexeysan, mana diido aayadkanaga mid khaa'in ah oo gaalimo badan mooyee.
Swahilice:
Na wimbi linapo wafunika kama wingu, wao humwomba Mwenyezi Mungu kwa kumsafia dini. Lakini anapo waokoa wakafika nchi kavu, wapo baadhi yao huenda mwendo wa sawa. Wala hazikanushi Ishara zetu ila aliye khaini kafiri mkubwa.
Uygurca:
(دېڭىزدا) ئۇلارنى تاغلاردەك دولقۇنلار ئورىۋالغان چاغدا، ئۇلار كامالى ئىخلاس بىلەن اﷲ قا ئىلتىجا قىلىدۇ، اﷲ ئۇلارنى (دېڭىز خەتەرلىرىدىن) قۇتۇلدۇرۇپ قۇرۇقلۇققا چىقارغان چاغدا، ئۇلارنىڭ بەزىسى توغرا يولدا بولىدۇ. بىزنىڭ ئايەتلىرىمىزنى پەقەت خىيانەتكار (اﷲ نىڭ نېمەتلىرىدىن تانغان) ئادەملا ئىنكار قىلىدۇ
Japonca:
大波が天蓋のようにかれらを覆う時は,アッラーに祈り,誠を尽くしてかれに傾倒しなさい。だが,かれらを無事陸地に着かせると,かれらの中の或る者は,(善と悪の中間の)あやふやな状態になる。だが二心ある者,不信心な者の外は,誰もわれの印を否定しない。
Arapça (Ürdün):
«وإذا غشيهم» أي علا الكفار «موجٌ كالظلل» كالجبال التي تُظل من تحتها «دعوا الله مخلصين له الدين» أي الدعاء بأن ينجيهم أي لا يدعون معه غيره «فلما نجاهم إلى البر فمنهم مقتصد» متوسط بين الكفر والإيمان، ومنهم باق على كفره «وما يجحد بآياتنا» ومنها الإنجاء من الموج «إلا كل ختارٍ» غدار «كفورٍ» لنعم الله تعالى.
Hintçe:
और जब उन्हें मौज (ऊँची होकर) साएबानों की तरह (ऊपर से) ढॉक लेती है तो निरा खुरा उसी का अक़ीदा रखकर ख़ुदा को पुकारने लगते हैं फिर जब ख़ुदा उनको नजात देकर खुश्की तक पहुँचा देता है तो उनमें से बाज़ तो कुछ देर एतदाल पर रहते हैं (और बाज़ पक्के काफिर) और हमारी (क़ुदरत की) निशानियों से इन्कार तो बस बदएहद और नाशुक्रे ही लोग करते हैं
Tayca:
และเมื่อลูกคลื่นซัดมาท่วมมิดตัวพวกเขาคล้ายฝาที่ครอบคลุม พวกเขาก็วิงวอนขอต่ออัลลอฮฺด้วยความบริสุทธิ์ใจต่อพระองค์ ครั้นเมื่อพระองค์ได้ช่วยให้พวกเขาได้ขึ้นบกในหมู่พวกเขามีผู้อยู่ในสายกลาง และไม่มีผู้ปฏิเสธสัญญาณต่าง ๆ ของเรา นอกจากทุกผู้ทรยศผู้เนรคุณ
İbranice:
וכאשר הגלים יקיפו אותם כמו צלמוות, קוראים לאלוהים, בכנות, כשהם מאמינים בו אמונה מלאה, אך כאשר הוא מציל אותם ומוביל אותם בבטחה אל היבשה, חלק מהם מתפשר באמונה. אולם אין מי שכופר באותותינו חוץ מבוגד כפוי טובה
Hırvatça:
A kad ih talas, kao oblak, prekrije, mole se Allahu, iskreno Mu vjeru ispovijedajući; a čim ih On do kopna dovede, među njima osrednjih bude. A ajete i znakove Naše samo izdajnik, nezahvalnik poriče.
Rumence:
Când un val asemenea întunecimilor îi acoperă, oamenii îl cheamă pe Dumnezeu curaţi Lui în credinţă După ce îi mântuie Dumnezeu ducându-i pe uscat, unii vor fi chibzuiţi, însă numai schimbătorul nemulţumitor se va lepăda de semnele Noastre.
Transliteration:
Waitha ghashiyahum mawjun kaalththulali daAAawoo Allaha mukhliseena lahu alddeena falamma najjahum ila albarri faminhum muqtasidun wama yajhadu biayatina illa kullu khattarin kafoorin
Türkçe:
Kara bulutlar gibi dalga kendilerini kuşattığı zaman; Allah'a, dini O'na özgüleyerek yalvarırlar. Fakat onları karaya çıkarıp kurtarınca, içlerinden sadece bir kısmı doğru yolu tutar. Bizim ayetlerimize, gaddar nankörlerin tümünden başkası karşı çıkmaz.
Sahih International:
And when waves come over them like canopies, they supplicate Allah, sincere to Him in religion. But when He delivers them to the land, there are [some] of them who are moderate [in faith]. And none rejects Our signs except everyone treacherous and ungrateful.
İngilizce:
When a wave covers them like the canopy (of clouds), they call to Allah, offering Him sincere devotion. But when He has delivered them safely to land, there are among them those that halt between (right and wrong). But none reject Our Signs except only a perfidious ungrateful (wretch)!
Azerbaycanca:
(Kafirləri) ətrafına kölgə salan uca dağlar (yaxud qara buludlar) kimi dalğalar bürüdüyü zaman onlar dini (ibadəti) Allaha məxsus edərək yalnız Ona dua edərlər. Allah onları sağ-salamat quruya çıxartdıqda içərilərindən bə’ziləri (küfrlə iman arasında) orta mövqe tutar. (Bə’ziləri isə öz küfründə qalar). Bizim ayələrimizi yalnız çox xain, nankor olanlar danarlar!
Süleyman Ateş:
(Denizde) onları, gölgeler gibi dalga(lar) sardığı zaman, dini yalnız kendisine has kılarak Allah'a yalvarırlar. Fakat O, onları kurtarıp karaya çıkarınca içlerinden bir kısmı iktisad eder (Allah'a yönelmeyi kısar, gevşetir); zaten bizim ayetlerimizi (öyle) nankör gaddarlardan başkası inkar etmez.
Diyanet Vakfı:
Dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dini tamamen Allah'a has kılarak (ihlasla) O'na yalvarırlar. Allah onları karaya çıkararak kurtardığı vakit içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Zaten bizim ayetlerimizi, ancak nankör hainler bilerek inkar eder.
Erhan Aktaş:
Ve karanlık gölgeler gibi dalgalar onları sardığı zaman, dini O’na has kılarak Allah’a yalvarırlar. Ama onları karaya çıkarıp kurtardığı zaman, onlardan bir kısmı orta bir yol tutar. Ve Biz’im âyetlerimize ancak, tam hain ve tam nankör olanlardan başkası bile bile ilgisiz kalmaz.
Kral Fahd:
Onları dağlar gibi dalgalar örttüğü zaman, dîni Allah'a hâs kılarak O'na yalvarırlar. Onları karaya çıkarıp kurtarınca, içlerinden bir kısmı doğru yolu tutar. Zaten ayetlerimizi gaddar ve nankör olanlardan başkası inkâr etmez.
Hasan Basri Çantay:
Onları altında gölgeler yapan (dağlar) gibi dalga sardığı vakit dîn (i) yalınız Kendisine (Ya´nî Allaha) tahsıys etmek suretiyle (ve haalis ve) muhlis (insan) lar olarak Allahı çağırırlar. Sonra (Allah) onları selâmetle karaya çıkardığı zaman içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Âyetlerimizi gaddar, nankör olan (lar) ın her birinden başkası bilerek inkâr etmez.
Muhammed Esed:
Nitekim, dalgalar onları (ölümün) gölgeleri gibi kuşattığında, (o anda) bütün içtenlikleriyle yalnız ve sadece Allah´a bağlanarak O´na sığınırlar fakat Allah onları sağ salim kıyıya ulaştırdığında da bir kısmı yolun ortasında (inanmak ile inkar etmek arasında) kalıverirler. Ama hiç kimse, haince bir nankörlüğe kapılmadıkça mesajlarımızı bile bile reddetmez.
Gültekin Onan:
Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman dini yalnızca O´na ´halis kılan gönülden bağlılar´ olarak Tanrı´ya yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimize gaddar ve (çok) kafirlerden başkası kafa tutmaz (cehadü).
Ali Fikri Yavuz:
O kâfirleri, kara bulutlar gibi dalga sardığı vakit, dini Allah’a halis kılarak (tam bir ihlâs ile) O’na yalvarırlar, dua ederler. Vakta ki, (Allah denizden) onları karaya çıkarır, içlerinden doğru giden de bulunur, (diğerleri ise, eski küfürlerine devam eder). Ayetlerimizi ancak gaddar, nankör olanlar inkâr eder.
Portekizce:
E quando as ondas montanhas tenebrosas, os envolvem, invocam sinceramente Deus e, tão logo Ele os põe a salvo, emterra, eis que alguns deles vacilam; entretanto, ninguém nega os Nossos versículos, além do pérfido, ingrato.
İsveççe:
När människorna [färdas på havet] och ser vågorna häva sig över dem som ett tak, anropar de Gud med ren och uppriktig tro, men när Han har fört dem [oskadda] i land försöker några av dem gå en väg mellan tro och otro. Men bara den alltigenom falske, den som inte vet vad tacksamhet vill säga, avvisar Våra budskap.
Farsça:
و چون آنان را [در دریا] موجی [به دنبال موجی] مانند ابرهای سایه انداز فرو پوشد، خدا را در حالی که ایمان و عبادت را برای او [از هرگونه شرکی] خالص می کنند، می خوانند، و زمانی که آنان را به خشکی می رساند برخی از آنان به راه میانه و معتدل [که راه توحید است] می روند [و برخی پیمان می شکنند] و آیات ما را جز هر پیمان شکن خائن و کفر پیشه ای انکار نمی کند.
Kürtçe:
وە ھەرکاتێك (لەدەریادا) شەپۆلێکی وەك ھەورەکان دایان پۆشێ (ترسی خنکان و نوقم بوونیان ببێت) ھاوار لەخوا دەکەن، دڵسۆزانە ھەر بۆ ئەو ملکەچ دەبن ئەمجا کاتی (خوا) ڕزگاری کردن بۆ ووشکانی ئەوسا ھەندێکیان مام ناوەندیە (ھەندێکی تریان کافرە، وەدان نانێ بەچاکەی خوادا) کەس نیشانەکانی ئێمە ئینکار ناکات جگە لە پەیمان شکێنانی ناشوکر و (سپڵە) نەبێت
Özbekçe:
Қачон уларни тоғ каби тўлқин ўраб қолса, Аллоҳнинг динига ихлос этароқ, дуо қилурлар. Нажот бериб, уларни қуруқликка чиқарса, баъзилари тежамкор бўлур. Бизнинг оятларимизни фақат ўта хоин ва ўта кофирларгина инкор этурлар. (Ўлим кўзига кўринган чоғда, минган кемаси қаттиқ довулга учраб, денгизда хасдек у ён-бу ён отилаётган бир пайтда ҳамма нарсани унутиб, ёлғиз Аллоҳнинг Ўзига ёлбориб илтижо қилишга тушади. Аллоҳдан бошқа нарса ёдига келмайди. Аллоҳга, Унинг динига ихлос қилиб қолади. Эсон-омон қутулиб олса, доимо Аллоҳга шукр этиб, ибодат қилиб юришга ваъдалар беради. Улар тўлқинга учраган пайтларида, бундан буён Аллоҳга иймон-эътиқодда бўлиб, ибодат қилиб юраман, деб ваъдалар берган эдилар, ўша ваъдаларига хиёнат қиладилар. Аллоҳнинг неъмати ила ўлимдан топган нажотларига ношукрлик қиладилар. Кемага минган ва довулда қолган пайтда кўрган оят-белгиларини инкор этадилар.)
Malayca:
Dan (orang-orang yang tidak bersifat demikian) apabila mereka dirempuh serta diliputi oleh ombak yang besar seperti kelompok-kelompok awan menyerkup, pada saat itu mereka semua berdoa kepada Allah dengan mengikhlaskan kepercayaan mereka kepadaNya semata-mata. Kemudian bila sahaja Allah menyelamatkan mereka ke darat maka sebahagian sahaja di antara mereka yang bersikap adil (lalu bersyukur kepada Allah serta mengesakanNya). Dan sememangnya tiada yang mengingkari bukti-bukti kemurahan Kami melainkan tiap-tiap orang yang bersifat pemungkir janji, lagi amat tidak mengenang budi.
Arnavutça:
E, kur ata t’i mbulojë vala – si bjeshkë, e thërrasin Perëndinë me lutje të sinqerta; e, posa t’i shpëtojë ata në tokë, një pjesë e tyre e mbajnë mesataren; e ajetet Tona i mohon vetëm mshtruesi dhe jomirënjohësi.
Bulgarca:
И щом ги покрият вълни като сенчести планини, те зоват Аллах, предани Нему в религията. А щом Той ги спаси на сушата, някои от тях са въздържани. Отрича Нашите знамения не друг, а всеки изменник, неблагодарник.
Sırpça:
А кад их талас, као облак, прекрије, моле се Аллаху, искрено Му исповедајући веру; а чим их Он доведе до копна, само Му неки захвални остају. А Наше речи и доказе само издајник, незахвалник пориче.
Çekçe:
A když zahalí je vlny jako temnota, vzývají Boha a zasvěcují mu upřímnou svou víru, a když zachrání je na souši, tu někteří z nich k Němu směřují... A popírat znamení Naše může jedině nevděčník proradný!
Urduca:
اور جب (سمندر میں) اِن لوگوں پر ایک موج سائبانوں کی طرح چھا جاتی ہے تو یہ اللہ کو پکارتے ہیں اپنے دین کو بالکل اسی کے لیے خالص کر کے، پھر جب وہ بچا کر انہیں خشکی تک پہنچا دیتا ہے تو ان میں سے کوئی اقتصاد برتتا ہے، اور ہماری نشانیوں کا انکار نہیں کرتا مگر ہر وہ شخص جو غدّار اور ناشکرا ہے
Tacikçe:
Ва чун мавҷҳои азим монанди абрҳо онҳоро фурӯ пӯшад, Худоро аз рӯи ихлос дар дил бихонанд. Ва чун наҷоташон диҳад ва ба хушкӣ барад, баъзе ба аҳди худ вафо кунанд. Ва ҷуз ғаддорони (бевафоёни) кофири неъмат оёти Моро инкор накунанд.
Tatarca:
Әгәр кәферләрне диңгездә таулар кеби дулкын капласа, гүя ихлас дин тотучылар кеби Аллаһуга дога кылалар, әгәр дулкыннан коткарып корыга чыгарса, кайберләре хак юлда булып вә кайберләре һаман ямансызлыкта калырлар, Безнең аятьләребезне инкяр итмәс, мәгәр ґәһедне бозып ялган сөйләүче вә нигъмәткә көферлек кылучы гына инкяр итәр.
Endonezyaca:
Dan apabila mereka dilamun ombak yang besar seperti gunung, mereka menyeru Allah dengan memurnikan ketaatan kepada-Nya maka tatkala Allah menyelamatkan mereka sampai di daratan, lalu sebagian mereka tetap menempuh jalan yang lurus. Dan tidak ada yang mengingkari ayat-ayat Kami selain orang-orang yang tidak setia lagi ingkar.
Amharca:
እንደ ጥላዎችም የሆነ ማዕበል በሸፈናቸው ጊዜ አላህን ሃይማኖትን ለእርሱ ብቻ ያጠሩ ሆነው ይጠሩታል፡፡ ወደ የብስም ባዳናቸው ጊዜ ከእነሱ ትክክለኛም አልለ፡፡ (ከእነርሱም የሚክድ አለ)፡፡ በአንቀጾቻችንም አታላይ ከዳተኛ ሁሉ እንጂ ሌላው አይክድም፡፡
Tamilce:
(பெரும்) நிழல்களைப் போன்ற ஓர் அலை அவர்களை சூழ்ந்துகொண்டால் அல்லாஹ்வை (மட்டும் உதவிக்கு) அழைக்கிறார்கள், - வழிபாடுகளை அவனுக்கு மட்டும் தூய்மைப்படுத்தியவர்களாக இருக்கும் நிலையில். ஆக, அவர்களை அவன் கரைக்கு காப்பாற்றியபோது அவர்களில் சிலர் (சொல்லால் மட்டும்) நல்லவர்களாக இருக்கிறார்கள். (உள்ளத்தில் நிராகரிப்பை மறைத்துக் கொள்கிறார்கள். மற்றும் அதிகமானவர்களோ வெளிப்படையாக நிராகரிப்புக்கே திரும்பி விடுகிறார்கள்.) வாக்குறுதிகளை அதிகம் மீறக் கூடியவர்கள், நன்றி கெட்டவர்கள் தவிர நமது அத்தாட்சிகளை மறுக்க மாட்டார்கள்.
Korece:
산과 같은 파도가 그들을 덮 칠 때 그들은 하나님께 구원을 청 하고 그분께 성실히 복종하매 하 나님이 그들을 육지로 구출하니 그들 중에는 중간에 있는자 있고 또 거역하는자 있도다 그러나 어 느 누구도 하나님의 예증을 거역 하지 아니하나 은혜를 망각한 불 신자들은 제외더라
Vietnamca:
Khi những con sóng to giống như những quả núi kéo đến bao phủ họ, họ thành tâm van vái riêng một mình Allah. Nhưng khi họ được đưa vào bờ an toàn thì trong bọn họ có kẻ trở nên lưỡng lự (giữa đức tin và vô đức tin). Quả thật, chỉ có những kẻ cao ngạo ngông cuồng mới phủ nhận những lời mặc khải của TA.
Ayet Linkleri: