Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

30

Sûredeki Ayet No: 

47

Ayet No: 

3456

Sayfa No: 

409

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَانتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا ۖ وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ

Çeviriyazı: 

veleḳad erselnâ min ḳablike rusülen ilâ ḳavmihim fecâûhüm bilbeyyinâti fenteḳamnâ mine-lleẕîne ecramû. vekâne ḥaḳḳan `aleynâ naṣru-lmü'minîn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Andolsun ki biz, senden önce birçok peygamberleri kavimlerine gönderdik de, onlara apaçık delillerle vardılar. Onun üzerine günah işleyenlerden intikam aldık. Müminlere yardım ise, bizim nezdimizde bir hak oldu.

Diyanet İşleri: 

And olsun ki! Senden önce, birçok peygamberleri ümmetlerine gönderdik, onlara belgeler getirdiler; dinlemeyip suç işleyenlerden öç aldık, zira inananlara yardım etmek bize hak olmuştu.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Ve andolsun ki senden önce de kavimlerine peygamberler gönderdik de apaçık delillerle geldiler onlara; derken cürmettiklerinden dolayı öç aldık onlardan ve inananlara yardım, bir haktır bize.

Şaban Piriş: 

Senden önce de nice peygamberleri toplumlarına göndermiştik de onlara apaçık deliller getirmişlerdi. Suç işleyenlerden intikam almıştık. Müminlere yardım etmek üzerimize bir haktır.

Edip Yüksel: 

Senden önce elçileri halklarına apaçık delillerle gönderdik. Suç işleyenleri de cezalandırdık. İnananlara yardım etmek görevimizdir.

Ali Bulaç: 

Andolsun, Biz senden önce kendi kavimlerine elçiler gönderdik de onlara apaçık belgeler getirdiler; böylece Biz de suçlu günahkarlardan intikam aldık. İman edenlere yardım etmek ise, Bizim üzerimizde bir haktır.

Suat Yıldırım: 

Ey Resulüm! Biz senden önceki ümmetlere de resuller gönderdik.O peygamberler ümmetlerine parlak deliller getirdiler, ama çoğu iman etmedi.Biz de o suçlulardan intikam aldık. Çünkü müminleri desteklemek, Bize düşen bir borç idi. [10,103; 6,12]

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Celâlim hakkı için senden evvel kavimlerine peygamberler gönderdik de onlara açık açık deliller ile gelmişlerdi. Artık günahkâr olanlardan intikam almış idik. Mü´minlere yardım etmek ise Bizim üzerimize bir hak olmuştur.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Yemin olsun biz, senden önce de resulleri toplumlarına gönderdik, onlara açık kanıtlar getirdiler. Nihayet, günah işleyenlerden öc aldık. İnananlara yardım etmek bizim üzerimizde bir haktı.

Bekir Sadak: 

Korleri sapiklikalrindan vazgecirip dogru yola donduremezsin

İbni Kesir: 

Andolsun ki

Adem Uğur: 

Andolsun ki, biz senden önce kendi kavimlerine nice peygamberler gönderdik de onlara açık deliller getirdiler. (Onları dinlemeyip) günaha dalanların ise cezalarını hakkıyla vermişizdir. Müminlere yardım etmek de bize düşer.

İskender Ali Mihr: 

Ve andolsun ki, senden önce onların kavmine resûller gönderdik. Böylece onlara beyyineler (kesin deliller) getirdiler. Bunun üzerine mücrimlerden intikam aldık. Mü´minlere yardım, Bizim üzerimize hak oldu.

Celal Yıldırım: 

And olsun ki senden önce kendi milletlerine peygamberler gönderdik, onlara açık belgelerle, mu´cizelerle geldiler. (Çoğu inanmadı). Biz de günah işleyen suçlulardan intikam aldık. Zaten mü´minlere yardım edip onları başarıya eriştirmek bize düşen bir haktır.

Tefhim ul Kuran: 

Andolsun, biz senden önce kendi kavimlerine peygamberler gönderdik de onlara apaçık belgeler getirdiler

Fransızca: 

Nous avons effectivement envoyé avant toi des Messagers vers leurs peuples et ils leur apportèrent les preuves. Nous Nous vengeâmes de ceux qui commirent les crimes [de la négation]; et c'était Notre devoir de secourir les croyants.

İspanyolca: 

Antes de ti, hemos mandado enviados a su pueblo. Les aportaron las pruebas claras. Nos vengamos de los que pecaron, era deber Nuestro auxiliar a los creyentes.

İtalyanca: 

Già mandammo prima di te messaggeri ai loro popoli. E vennero loro con prove evidenti. Poi ci vendicammo di quelli che commettevano crimini: Nostra cura è soccorrere i credenti. XXX Sura "Ar-Rûm"

Almanca: 

Und gewiß, bereits schickten WIR vor dir Gesandte zu ihren Leuten, dann kamen sie zu ihnen mit den klaren Zeichen, dann übten WIR Vergeltung an denjenigen, die schwere Verfehlungen begingen. Und es obliegt Uns die Unterstützung der Mumin.

Çince: 

在你之前,我确已派遣了许多使者,去教化他们的宗族,那些使者就昭示他们许多明证,然后,我惩治犯罪的人。援助信士,原是我的责任。

Hollandaca: 

Vóór u zonden wij gezanten onder die verschillende volkeren; zij kwamen met duidelijke bewijzen tot hen en wij namen wraak op degenen die zondig handelden. Het was onze plicht de ware geloovigen te ondersteunen.

Rusça: 

Мы уже отправляли до тебя посланников к их народам, и они приносили им ясные знамения. Мы отомстили грешникам, и Нашим долгом было помогать верующим.

Somalice: 

waxaan dhab ahaan ugu diray hortaa Rasuulo qoomkoodii, waxayna ulayimaadeen xujooyin waana ka aarsanay kuwii dambi Falay, waxaana korkanaga ah u gargaarka Mu'miniinta.

Swahilice: 

Na hakika tulikwisha watuma Mitume kwa kaumu zao, na wakawajia kwa hoja zilizo wazi. Tukawaadhibu wale walio fanya ukosefu. Na ilikuwa ni haki juu yetu kuwanusuru Waumini.

Uygurca: 

(ئى مۇھەممەد!) شۈبھىسىزكى، سەندىن ئىلگىرى نۇرغۇن پەيغەمبەرلەرنى قەۋمىگە (پەيغەمبەر قىلپ) ئەۋەتتۇق، ئۇ پەيغەمبەرلەر ئۇلارغا (ئۆزلىرىنىڭ راست پەيغەمبەرلىكلىرىنى ئىسپاتلايدىغان) نۇرغۇن روشەن مۆجىزىلەرنى ئېلىپ كەلدى (ئۇلار مۆجىزىلەرنى ئىنكار قىلىپ ئاسىيلىق قىلدى)، ئاسىيلىق قىلغانلارنى جازالىدۇق، مۆمىنلەرگە ياردەم قىلىش بىزگە تېگىشلىك بولدى

Japonca: 

本当にわれはあなた以前にも,使徒たちを(それぞれの)民族に遣わし,かれら(使徒)は,かれらに明証を(西?)した。そしてわれは,罪を犯した者に報復した。だが信仰する者を助けるのは,われの務めである。

Arapça (Ürdün): 

ولقد أرسلنا من قبلك رسلاً إلى قومهم فجاؤوهم بالبينات» بالحجج الواضحات على صدقهم في رسالتهم إليهم فكذبوهم «فانتقمنا من الذين أجرموا» أهلكنا الذين كذبوهم «وكان حقاً علينا نصر المؤمنين» على الكافرين بإهلاكهم وإنجاء المؤمنين.

Hintçe: 

औ (ऐ रसूल) हमने तुमसे पहले और भी बहुत से पैग़म्बर उनकी क़ौमों के पास भेजे तो वह पैग़म्बर वाज़ेए व रौशन लेकर आए (मगर उन लोगों ने न माना) तो उन मुजरिमों से हमने (खूब) बदला लिया और हम पर तो मोमिनीन की मदद करना लाज़िम था ही

Tayca: 

และโดยแน่นอน เราได้ส่งบรรดาร่อซูลก่อนหน้าเจ้าไปยังหมู่ชนของพวกเขา และเขาเหล่านั้นได้นำหลักฐานต่าง ๆ มาให้ พวกเขาแล้ว ดังนั้น เราได้ตอบแทนบรรดาผู้กระทำความผิดอย่างสาสม และหน้าที่ของเราคือการช่วยเหลือบรรดาผู้ศรัทธา

İbranice: 

וכבר לפניך שלחנו שליחים אל בני עמם, והם באו אליהם עם הוכחות. ואז נקמנו מאלה אשר פשעו, כי חובה עלינו לעזור למאמינים

Hırvatça: 

I prije tebe smo poslanike narodima njihovim slali i oni su im jasne dokaze donosili, pa smo one koji su griješili kažnjavali, a uistinu Nam je dužnost bila vjernike pomoći.

Rumence: 

Am trimis înaintea ta trimişi la poporul lor aducând dovezi vădite. Apoi ne-am răzbunat pe cei care săvârşeau nelegiuiri şi, precum se cuvenea, i-am ajutat pe credincioşi.

Transliteration: 

Walaqad arsalna min qablika rusulan ila qawmihim fajaoohum bialbayyinati faintaqamna mina allatheena ajramoo wakana haqqan AAalayna nasru almumineena

Türkçe: 

Yemin olsun biz, senden önce de resulleri toplumlarına gönderdik, onlara açık kanıtlar getirdiler. Nihayet, günah işleyenlerden öc aldık. İnananlara yardım etmek bizim üzerimizde bir haktı.

Sahih International: 

And We have already sent messengers before you to their peoples, and they came to them with clear evidences; then We took retribution from those who committed crimes, and incumbent upon Us was support of the believers.

İngilizce: 

We did indeed send, before thee, messengers to their (respective) peoples, and they came to them with Clear Signs: then, to those who transgressed, We meted out Retribution: and it was due from Us to aid those who believed.

Azerbaycanca: 

(Ya Rəsulum!) Biz səndən əvvəl də onların tayfalarına (neçə-neçə) peyğəmbərlər göndərmişdik. (Peyğəmbərlər) onlara açıq-aşkar mö’cüzələr gətirmişdilər. Biz (peyğəmbərləri təkzib edən) günahkarlardan intiqam aldıq. Mö’minlərə kömək etmək Bizə vacibdir! (Biz Öz və’dimizə əməl edərək mö’minlərə yardım etməliyik!)

Süleyman Ateş: 

Andolsun ki, biz senden önce de elçileri kavimlerine gönderdik; onlara deliller getirdiler ve biz, (onları dinlemeyip) suç işleyenlerden öc aldık. (Elbette alırız, çünkü) mü'minlere yardım etmek, üzerimize borç idi.

Diyanet Vakfı: 

Andolsun ki, biz senden önce kendi kavimlerine nice peygamberler gönderdik de onlara açık deliller getirdiler. (Onları dinlemeyip) günaha dalanların ise cezalarını hakkıyla vermişizdir. Müminlere yardım etmek de bize düşer.

Erhan Aktaş: 

Ant olsun ki, senden önce, birçok Resûl’ü halklarına gönderdik. Onlara beyyinât(1) getirdiler. Ardından suçlulardan intikam aldık. Mü’min kimselere yardım etmek Biz’e hak oldu.

Kral Fahd: 

Andolsun ki, biz senden önce kendi kavimlerine nice peygamberler gönderdik de onlara açık deliller getirdiler. (Onları dinlemeyip) günaha dalanların ise cezalarını hakkıyla vermişizdir. Müminlere yardım etmek de bize düşer.

Hasan Basri Çantay: 

Andolsun ki biz senden evvel kendi kavmlerine (nice) peygamberler göndermişizdir de onlara açık açık bürhanlar getirmişlerdir. Fakat (îman etmedikleri için) biz o günâh işleyenlerden intikaam almışızdır. Mü´minlere yardım etmek ise üstümüzde bir hakdır.

Muhammed Esed: 

(Ey Muhammed,) senden önceki toplumlara da kendi içlerinden peygamberler göndermiştik ve onlar hakikatin her türlü kanıtını getirmişlerdi ve sonra (müminleri zafere ulaştırmak suretiyle,) (kasden) kötülük işleyenlerden öcümüzü almıştık, zaten inananlara yardım etmeyi üstümüzde bir sorumluluk olarak görmüştük.

Gültekin Onan: 

Andolsun, biz senden önce kendi kavimlerine elçiler gönderdik de onlara apaçık belgeler getirdiler

Ali Fikri Yavuz: 

(Ey Rasûlüm), gerçekten biz, senden evvel bir çok peygamberleri kavimlerine gönderdik de, onlara, (hak peygamber olduklarını isbat eden apaçık) delillerle vardılar. Fakat (onlar iman etmedikleri için) o günah işliyenlerden biz intikâm aldık. Müminlere, (kendilerini peygamberlerle beraber kurtarmak suretiyle) yardım etmek üzerimize bir hak oldu.

Portekizce: 

Antes de ti, enviamos mensageiros aos seus povos, que lhes apresentaram as evidências. Vingamo-Nos dos pecadores, eera Nosso dever socorrer os fiéis.

İsveççe: 

Före dig har Vi sänt [Våra] sändebud, vart och ett till sitt folk, och de kom till [dem] med klara bevis [för sanningen]; men [de beskyllde sändebuden för lögn] och Vi lät Vår hämnande vrede drabba dem som var skyldiga till denna orätt, eftersom Vi har påtagit Oss att ge de troende hjälp.

Farsça: 

و به راستی پیش از تو پیامبرانی را به سوی قومشان فرستادیم که برای آنان دلایل روشن آوردند، سپس ما از آنان که مرتکب گناه شدند، انتقام گرفتیم [و مؤمنان را یاری دادیم]؛ و یاری مؤمنان حقّی بر عهده ماست.

Kürtçe: 

سوێند بەخوا بەڕاستی پێش تۆ (ئەی موحەممەد ﷺ) ناردومانە پێغەمبەرانێك بۆ لای گەلەکانیان ئەمجا موعجیزە و بەڵگە ڕوونەکانیان بۆ ھێنان (بەڵام باوەڕیان نەھێنا) ئەمجا تۆڵەمان سەند لەوانەیان تاوانیان کرد وە یارمەتیدانی باوەڕداران وسەرخستنیان ھەق ومافێکە لەسەرمان

Özbekçe: 

Батаҳқиқ, Биз сендан олдин ҳам Пайғамбарларни қавмларига юбордик. Бас, улар (қавмларига) очиқ-ойдин ҳужжатлар келтирганлар. Сўнг Биз жиноят қилганлардан интиқом олганмиз. Мўминларга нусрат бериш Бизнинг зиммамиздаги ҳақ бўлган.

Malayca: 

Dan demi sesungguhnya, Kami telah mengutuskan sebelummu (wahai Muhammad) Rasul- rasul kepada kaum masing-masing, lalu mereka membawa kepada kaumnya keterangan- keterangan yang jelas nyata; kemudian Kami menyeksa orang-orang yang berlaku salah (mengingkarinya); dan sememangnya adalah menjadi tanggungjawab Kami menolong orang-orang yang beriman.

Arnavutça: 

Dhe, me të vërtetë, Na, kemi dërguar pejgamber para teje – te popujt e tyre, e ata u kanë ardhur atyre me argumente të qarta, e i kemi ndëshkuar ata që kanë bërë mëkate, - e për ne, është që t’i ndihmojmë besimtarët.

Bulgarca: 

И преди теб изпращахме Ние пратеници при техните народи и им донасяха ясните знаци, и отмъстихме на онези, които престъпваха, и Наш дълг бе да подкрепим вярващите.

Sırpça: 

И пре тебе смо слали посланике њиховим народима и они су им доносили јасне доказе, па смо кажњавали оне који су грешили, а била нам је дужност да помогнемо вернике.

Çekçe: 

A již před tebou jsme vyslali posly k lidu jejich a přišli k nim s jasnými znameními. A pomstili jsme se těm, kdož hřešili, a povinností Naší je, abychom pomohli věřícím.

Urduca: 

اور ہم نے تم سے پہلے رسُولوں کو ان کی قوم کی طرف بھیجا اور وہ ان کے پاس روشن نشانیاں لے کر آئے، پھر جنہوں نے جرم کیا اُن سے ہم نے انتقام لیا اور ہم پر یہ حق تھا کہ ہم مومنوں کی مدد کریں

Tacikçe: 

Ва пеш аз ту паёмбаронеро бар қавмашон фиристодем. Онон бо далелҳои равшани худ наздашон омаданд. Ва Мо аз касоне, ки гуноҳ карданд, интиқом гирифтем ва ёрӣ додани мӯъминон бар ӯҳдаи Мо буд.

Tatarca: 

Тәхкыйк Без синнән элек пәйгамбәрләрне үзләренең кавемнәренә җибәрдек, алар ачык аңлатмалар белән килделәр, ләкин – кавемнәре ышанмады, Без аларны һәлак иттек, ґәһедебездә мөэминнәргә ярдәм итмәк Безгә лязем булды.

Endonezyaca: 

Dan Sesungguhnya Kami telah mengutus sebelum kamu beberapa orang rasul kepada kaumnya, mereka datang kepadanya dengan membawa keterangan-keterangan (yang cukup), lalu Kami melakukan pembalasan terhadap orang-orang yang berdosa. Dan Kami selalu berkewajiban menolong orang-orang yang beriman.

Amharca: 

ከአንተ በፊትም መልክተኞችን ወደየሕዝቦቻቸው በእርግጥ ላክን፡፡ በግልጽ ማስረጃዎችም መጡባቸው፡፡ ከእነዚያ ካመጹትም ተበቀልን፡፡ ምእመኖቹንም መርዳት በእኛ ላይ ተገቢ ሆነ፡፡

Tamilce: 

திட்டவட்டமாக உமக்கு முன்னர் பல தூதர்களை அவர்களுடைய மக்களுக்கு நாம் அனுப்பினோம். ஆக, அவர்களிடம் அவர்கள் தெளிவான அத்தாட்சிகளுடன் வந்தனர். ஆக, குற்றமிழைத்தவர்களிடம் நாம் பழிவாங்கினோம். இன்னும், (தூதர்களை நம்பிக்கை கொண்டவர்களுக்கு நாம் உதவினோம்.) நம்பிக்கைக் கொண்டவர்களுக்கு உதவுவது நம்மீது கடமையாக இருக்கிறது.

Korece: 

실로 하나님이 그대 이전의 백성들에게 선지자들을 보내매 그 들 선지자는 분명한 예증을 가지 고 그들에게 왔노라 죄지은 백성 들에게 벌을 내렸고 믿는 백성들 을 돕는 것은 하나님의 권리라

Vietnamca: 

Quả thật, TA (Allah) đã cử phái các Sứ Giả trước Ngươi (Thiên Sứ Muhammad) đến với người dân của Họ. Họ đã đến gặp người dân với những bằng chứng rõ rệt, (nhưng đám dân của Họ đã phủ nhận Họ) nên TA trừng phạt những kẻ tội lỗi. Tuy nhiên, TA phải có trách nhiệm giúp đỡ những người có đức tin.