Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

21

Sûredeki Ayet No: 

40

Ayet No: 

2523

Sayfa No: 

325

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

بَلْ تَأْتِيهِم بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ

Çeviriyazı: 

bel te'tîhim bagteten fetebhetühüm felâ yesteṭî`ûne raddehâ velâ hüm yünżarûn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Doğrusu bu azap onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık ne geri çevrilmesine güçleri yetecek, ne de kendilerine mühlet verilecektir.

Diyanet İşleri: 

Belki aniden gelecek de onları şaşırtacaktır. Artık onu geri çeviremezler; kendileri de ertelenmez.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Hatta o gün, onlara birdenbire geliverecek de şaşırtacak onları ve onu reddetmeye güçleri yetmeyeceği gibi mühlet de verilmeyecek onlara.

Şaban Piriş: 

(Azap) onlara aniden gelecek ve onları dehşete düşürecektir. Onu geri çevirmeye asla güçleri yetmeyecek ve onlara mühlet de verilmeyecektir.

Edip Yüksel: 

Nitekim, onlara ansızın gelecek ve onları şaşkına çevirecektir. Ne onu geri çevirmeye güçleri yeter, ne de kendilerine süre verilir.

Ali Bulaç: 

Hayır, onlara apansız gelecek de, böylece onları şaşkına çevirecek; artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ve ne onlara süre tanınacak.

Suat Yıldırım: 

Onların beklentilerinin hilafına, o ateş öyle apansız gelecek ki, kendileri birden donakalacaklar. Artık ne onu geri çevirecek güçleri olacak, ne de kendilerine süre verilecek!

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Belki onlara ansızın gelecek, hemen onları hayrette bırakacak, artık onu ne redde takat getirebileceklerdir ve ne de onlara mühlet verilecektir.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Doğrusu şu ki, o onlara ansızın gelecek de onları şaşkınlıktan donduracak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ne de yüzlerine bakılacak.

Bekir Sadak: 

Rabbinin azasindan onlara bir esinti dokunsa: «Vah bize! Dogrusu biz haksizdik» derler.

İbni Kesir: 

Doğrusu o aniden gelecek ve onları şaşırtacaktır. Artık onu geri çevirmeye güçleri yetmeyecektir. Ve onlara mühlet de verilmeyecektir.

Adem Uğur: 

Bilâkis kendilerine o (kıyamet) öyle âni gelir ki, onları şaşırtır. Artık, ne reddedebilirler onu, ne de kendilerine mühlet verilir.

İskender Ali Mihr: 

Hayır, onlara (azap) ansızın gelecek. Böylece onları dehşette bırakacak. Artık onu reddetmeye (geri çevirmeye) güçleri yetmeyecek. Ve de onlara bakılmayacak.

Celal Yıldırım: 

Hayır, o onlara aniden gelecek de kendilerini şaşırtacak ve artık onu geri çevirmeye güç getiremiyecekler ve onlara süre de tanınmıyacak..

Tefhim ul Kuran: 

Hayır, onlara apansız gelecek de, böylece onları şaşkına çevirecek

Fransızca: 

Mais non, cela leur viendra subitement et ils seront alors stupéfaits; ils ne pourront pas le repousser et on ne leur donnera pas de répit.

İspanyolca: 

Pero ¡no! Les vendrá de repente y les dejará aturdidos. No podrán ni rechazarla ni retardarla.

İtalyanca: 

E invece giungerà loro all'improvviso, e ne saranno sbalorditi. Non potranno allontanarlo e non sarà dato loro un rinvio.

Almanca: 

Nein, sondern sie (die Stunde) bricht über sie plötzlich herein, dann macht sie sie sprachlos verwundert, dann werden sie diese weder aufhalten können, noch wird ihnen eine Frist gewährt.

Çince: 

但复活时将突然来临,而使他们惊慌失措,他们不能抵抗它,也不蒙展缓。

Hollandaca: 

Maar de dag der wraak zal plotseling over hen komen en hen met verbazing treffen: zij zullen niet in staat zijn het te voorkomen, noch om uitstel te verkrijgen.

Rusça: 

Он (Ад или День воскресения) настигнет их внезапно и ошеломит их. Они не смогут избавиться от него, и им не будет предоставлена отсрочка.

Somalice: 

waxayse ugu imaan (naartu) si kada ah wayna wareerin mana karayaan Celinteeda lamana Sugo.

Swahilice: 

Bali utawafikia kwa ghafla, na utawashitua na wala hawataweza kuurudisha, wala hawatapewa muhula!

Uygurca: 

لېكىن قىيامەت ئۇلارغا تۇيۇقسىز كېلىدۇ - دە، ئۇلارنى ھەيرەتتە قالدۇرىدۇ، ئۇلار قىيامەتكە قارشىلىق كۆرسىتەلمەيدۇ، ئۇلارغا (تەۋبە قىلىۋېلىش ۋە ئۆزرە بايان قىلىش ئۈچۈن) مۆھلەتمۇ بېرىلمەيدۇ

Japonca: 

いや,それは突然かれらを襲って,驚き慌てさせよう。かれらはそれを避ける力もなく,猶予されないであろう。

Arapça (Ürdün): 

«بل تأتيهم» القيامة «بغتة فتبهتهم» تحيرهم «فلا يستطيعون ردها ولا هم ينظرون» يمهلون لتوبة أو معذرة.

Hintçe: 

(क़यामत कुछ जता कर तो आने से रही) बल्कि वह तो अचानक उन पर आ पड़ेगी और उन्हें हक्का बक्का कर देगी फिर उस वक्त उसमें न उसके हटाने की मजाल होगी और न उन्हें ही दी जाएगी

Tayca: 

แต่ว่ามันจะมาถึงพวกเขาโดยฉับพลันไม่รู้ตัว แล้วจะทำให้พวกเขาตกใจ ดังนั้น พวกเขาจึงไม่สามารถที่จะผลักดันให้พ้นไปได้ และพวกเขาก็ไม่อาจจะประวิงเวลาต่อไปได้

İbranice: 

שעת הדין תבוא עליהם לפתע ותדהים אותם מבלי שיוכלו למנוע אותה ולא יקבלו השהיה

Hırvatça: 

Naprotiv, ona će im nenadano doći i zaprepastiti ih i oni je neće moći odagnati, a neće im se ni vremena dati.

Rumence: 

Ba nu! Va veni deodată asupra lor şi îi va tulbura. Ei nu i se vor putea împotrivi şi nici nu vor fi păsuiţi.

Transliteration: 

Bal tateehim baghtatan fatabhatuhum fala yastateeAAoona raddaha wala hum yuntharoona

Türkçe: 

Doğrusu şu ki, o onlara ansızın gelecek de onları şaşkınlıktan donduracak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ne de yüzlerine bakılacak.

Sahih International: 

Rather, it will come to them unexpectedly and bewilder them, and they will not be able to repel it, nor will they be reprieved.

İngilizce: 

Nay, it may come to them all of a sudden and confound them: no power will they have then to avert it, nor will they (then) get respite.

Azerbaycanca: 

Xeyr, (qiyamət) onları gözlənilmədən yaxalayar və şaşırdar (mat-məbhut edər). (Kafirlər) onu əsla geri qaytara bilməzlər və onlara (tövbə, üzrxahlıq üçün) möhlət də verilməz!

Süleyman Ateş: 

Doğrusu o, onlara ansızın gelecek, onları şaşırtacak, ne onu reddedebilecekler, ne de kendilerine süre verilecek.

Diyanet Vakfı: 

Bilakis kendilerine o (kıyamet) öyle ani gelir ki, onları şaşırtır. Artık, ne reddedebilirler onu, ne de kendilerine mühlet verilir.

Erhan Aktaş: 

Aslında, onlara ansızın gelecek ve onları şaşkına çevirecek. Artık onu geri çevirmeye güçleri yetmeyecek ve onlara süre de verilmeyecek.

Kral Fahd: 

Oysa azâp onlara aniden gelecek ve onları dehşete düşürecektir. Fakat onu ne geri çevirebileceklerdir, ne de kendilerine bir süre tanınacaktır.

Hasan Basri Çantay: 

Belki (bu), onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacakdır. Artık onu redde muktedir olamayacaklar (ı gibi), onlara mühlet de verilmeyecekdir.

Muhammed Esed: 

Yoo, (o Son Saat) apansız gelip çatacak ve onları şaşkına çevirecek; öyle ki, ne onu geri çevirmeye güçleri yeter, ne de kendilerine soluk alacak zaman verilir.

Gültekin Onan: 

Hayır, onlara apansız gelecek de, böylece onları şaşkına çevirecek

Ali Fikri Yavuz: 

Doğrusu bu azab (kıyamet), onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık ne geri çevrilmesine güçleri yetecek, ne de kendilerine mühlet verilecektir.

Portekizce: 

Pelo contrário, surpreendê-los-á (o fogo) inopinadamente e os aniquilará. Não poderão desviá-lo, nem serão tolerados.

İsveççe: 

Ja, den [Yttersta stunden] skall komma över dem plötsligt och de skall stå där förvirrade och förstummade; de kan inte hejda dess [ankomst] och de kommer inte att beviljas uppskov.

Farsça: 

بلکه ناگهان به آنان می رسد، پس چنان مبهوتشان می کند که نه قدرت دارند آن را بازگردانند، و نه [برای به تأخیر افتادنش] مهلت می یابند.

Kürtçe: 

بەڵکو لەناکاودا تووشیان دێت وسەرسامیان دەکات (بەشێوەیەک) نەدەتوانن بیگێڕنەوە (ڕێگری بکەن) وە نەمۆڵەتیشیان دەدرێت (تەوبە بکەن)

Özbekçe: 

Йўқ! У уларга тўсатдан келиб, ҳайрату даҳшатга солур. Бас, уни рад қилишга қодир бўлмаслар ва уларга муҳлат ҳам берилмас.

Malayca: 

(Mereka tidak diberitahu akan masa itu) bahkan (yang dijanjikan) itu akan datang kepada mereka secara mengejut, serta terus membingungkan mereka; maka mereka tidak akan terdaya menolaknya, dan tidak akan diberi tempoh bertaubat.

Arnavutça: 

por, atyre do t’u arrijë Kijameti papritmas, e do t’i trullosë ata dhe nuk do të mund ta kthejnë atë, as nuk do t’u jepet afat atyre!

Bulgarca: 

А Огънят ще ги връхлети внезапно и ще ги слиса, и нито ще могат да го избегнат, нито ще бъдат изчакани.

Sırpça: 

Напротив, казна ће изненада да им дође и они неће моћи да је отклоне, и неће им се дати прилика за покајање.

Çekçe: 

Ba, Hodina přikvačí na ně znenadání a v úžas je uvede a nebudou schopni ji zadržet a ani odklad nedostanou.

Urduca: 

وہ بلا اچانک آئے گی اور اِنہیں اِس طرح یک لخت دبوچ لے گی کہ یہ نہ اس کو دفع کر سکیں گے اور نہ اِن کو لمحہ بھر مُہلت ہی مل سکے گی

Tacikçe: 

Аммо қиёмат ба ногаҳон биояд ва ҳайронашон созад ва аз ӯҳдаи бозгардонидани он барнаёянд ва мӯҳлаташон надиҳанд.

Tatarca: 

Бәлки кыямәт искәрмәстән килер, аларны хәйран калдырыр һәм кыямәтне кире җибәрергә кадир булмаслар, һәм аларга аз гына да вакыт бирелмәс.

Endonezyaca: 

Sebenarnya (azab) itu akan datang kepada mereka dengan sekonyong-konyong lalu membuat mereka menjadi panik, maka mereka tidak sanggup menolaknya dan tidak (pula) mereka diberi tangguh.

Amharca: 

ይልቁንም (ሰዓቲቱ) በድንገት ትመጣቸዋለች፤ ታዋልላቸዋለችም፡፡ መመለሷንም አይችሉም፡፡ እነሱም አይቆዩም፡፡

Tamilce: 

மாறாக, அ(ந்த நரக நெருப்பான)து அவர்களிடம் திடீரென வரும். ஆக, அது அவர்களை திடுக்கிடச் செய்யும். அவர்கள் (தங்களை விட்டும்) அதை தடுப்பதற்கு இயல மாட்டார்கள். இன்னும், அவர்கள் (மன்னிப்புத் தேட) கால அவகாசம் கொடுக்கப்பட மாட்டார்கள்.

Korece: 

그렇지 못하리라 그것이 갑 자기 그들에게 도래하여 그들을 혼란케 하니 그들은 그것을 막을 힘이 없으며 유예되지도 않노라

Vietnamca: 

Chắc chắn (sự trừng phạt) sẽ xảy đến với họ một cách bất ngờ khiến họ bàng hoàng không kịp trở tay và chắc chắn họ không được trì hoãn thêm bất cứ thời khắc nào nữa.