Arapça:
أُولَٰئِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ۘ يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُ ۚ مَا كَانُوا يَسْتَطِيعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَ
Çeviriyazı:
ülâike lem yekûnû mü`cizîne fi-l'arḍi vemâ kâne lehüm min dûni-llâhi min evliyâ'. yüḍâ`afü lehümü-l`aẕâb. mâ kânû yesteṭî`ûne-ssem`a vemâ kânû yübṣirûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar yeryüzünde (herkesi) yıldıracak değillerdir. Kendilerini koruyacak Allah'dan başka kimseleri de yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Üstelik onlar hakkı işitmeye tahammül edemiyorlardı ve de görmüyorlardı.
Diyanet İşleri:
Bunlar yeryüzünde Allah'ı aciz bırakamazlar. Allah'dan başka kendilerini kurtaracak dostları da yoktur. Azab onlara kat kat verilir; işitemezler ve göremezlerdi.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Onlar, ne yeryüzünde azaptan kaçıp kurtulabilirler, ne de Allah'tan başka bir yardımcıları vardır. Azapları da katkat arttırılır. Çünkü onların işitmeye tahammülleri yoktu, görmezlerdi de.
Şaban Piriş:
Bunlar, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değillerdir. Onların Allah’tan başka bir velisi/yardımcısı da yoktur. Onlara kat kat azap vardır. Çünkü onlar, (hakkı) işitmezler ve görmezlerdi.
Edip Yüksel:
Onlar, yeryüzünde kaçamazlar ve ALLAH'tan başka dost ve sahipleri yoktur. Onlar için azap katlanır. Çünkü onlar işitemediler, göremediler.
Ali Bulaç:
Bunlar, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir ve bunların Allah'tan başka velileri yoktur. Azap onlar için kat kat artırılır. Bunlar (hakkı) işitmeye güç yetirmezlerdi ve görmezlerdi de.
Suat Yıldırım:
Allah onları azaba uğratmak isterse, onlar dünyadan kaçıp Allah'ın hükmünden kurtulamazlar. Allah’tan başka kendilerini koruyacak hâmiler de bulamazlar. Onların azabı kat kat olur.Çünkü hakkı işitmeye tahammül edemiyorlardı. Hem de gerçeği görmüyorlardı. [6,134; 67,10; 16,88]
Ömer Nasuhi Bilmen:
Onlar yerde aciz bırakır kimseler olmamışlardır. Ve onlar için Allah Teâlâ´nın gayrı yardımcılarından da yoktur. Onlar için azap, kat kat olacaktır. Onlar işitmeğe tahammül eder olmamışlardı ve görür kimseler de olmamışlardı.
Yaşar Nuri Öztürk:
Bunlar yeryüzünde kimseyi âciz bırakamazlar. Allah'tan başka hiçbir dostları da yoktur. Onlara azap kat kat verilecektir. Hem işitmeye güçleri yetmiyordu hem de göremiyorlardı.
Bekir Sadak:
(25-26) And olsun ki biz Nuh´u kendi milletine gonderdik
İbni Kesir:
Bunlar, yeryüzünde aciz bırakacak olanlar değillerdir. Allah´a karşı duracak yardımcıları da yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Onlar, işitmeye tahammül edemez ve göremezlerdi de.
Adem Uğur:
Onlar yeryüzünde (Allah´ı) âciz bırakacak değillerdir
İskender Ali Mihr:
İşte onlar, yeryüzünde (Allah´ı) aciz bırakacak değiller. Ve onların Allah´tan başka dostları olmadı. Onlara azap kat kat arttırılır. Onlar işitmeye güç yetiremediler (sem´î hassaları çalışmadı). Ve onlar göremediler (basar hassaları çalışmadı).
Celal Yıldırım:
Bunlar yeryüzünde (Allah´ı) âciz bırakıcı da değillerdir ve Allah´ tan başka kendilerine dostluk elini uzatacak (kendilerine sahip çıkacak) kimseleri de yoktur. Onlara azâb kat kat olup katmerleşecek. Aslında onlar ne (hakk´ın sesini) işitmeye güc getirebilmişlerdi, ne de (gerçeği) görebilmişlerdi.
Tefhim ul Kuran:
Bunlar, yeryüzünde (Allah´ı) aciz bırakacak değildir ve bunların Allah´tan başka velileri de yoktur. Azab onlar için kat kat arttırılır. Bunlar (hakkı) işitmeye güç yetirmezlerdi ve görmezlerdi de.
Fransızca:
Ceux-là ne peuvent réduire (Allah) à l'impuissance sur terre ! Pas d'alliés pour eux en dehors d'Allah et leur châtiment sera doublé. Ils étaient incapables d'entendre; ils ne voyaient pas non plus.
İspanyolca:
No pudieron escapar en la tierra ni tuvieron, fuera de Alá, amigos. Se les doblará el castigo. No podían oír y no veían.
İtalyanca:
Non sono loro ad avere potere sulla terra e non avranno patrono alcuno all'infuori di Allah. Il loro castigo sarà raddoppiato. Non sapevano ascoltare e neppure vedere.
Almanca:
diese machten ALLAH auf Erden nicht zu schaffen und hatten anstelle von ALLAH keine Wali. Ihnen wird die Peinigung verzweifacht. Sie pflegten nicht zuzuhören und sie pflegten nicht einzublicken.
Çince:
这等人在大地上绝不能逃避天谴。除真主外,他们绝无保护者。他们将受到加倍的惩罚。他们未能听从,也未观察。
Hollandaca:
Zij waren niet in staat om op aarde Gods macht tegen te gaan, noch om zijne straf te ontduiken; nimmer hadden zij eenigen schuts buiten God: hunne straf zal verdubbeld worden. Zij kunnen hooren noch zien.
Rusça:
Они не смогут спастись на земле, и не будет у них покровителей и помощников вместо Аллаха. Их мучения будут приумножены, ведь они не могли слышать и не видели.
Somalice:
kuwaasu ma aha kuwa ku daalin Eebe Dhulka dhexdiisa umana sugna wax Eebe ka soo hadhay oo u gargaari waxaana loo Iaablaabi cadaabka, mana karaan inay (Xaqa) maqlaan ama arkaan.
Swahilice:
Hao hawawezi kushinda katika ardhi, wala hawana walinzi isipo kuwa Mwenyezi Mungu. Watazidishiwa adhabu. Hawakuwa wakiweza kusikia wala hawakuwa wakiona.
Uygurca:
ئەنە شۇلار زېمىندا اﷲ نىڭ ئازابىدىن قېچىپ قۇتۇلالمايدۇ، ئۇلارغا اﷲ تىن باشقا (ئىگە بولىدىغان) ياردەمچىلەرمۇ بولمايدۇ، ئۇلار قاتمۇ قات ئازابقا دۇچار بولىدۇ، ئۇلار (ھەقنى) ئاڭلاشقا ۋە (ھەقنى) كۆرۈشكە قادىر بولالمايدۇ
Japonca:
これらの者は,地上において罰を逃れることもできず,またアッラーの外に守護者もないのである。かれらに対する懲罰は倍加されるであろう。かれらは聞くことも出来ず,また(明確に)見ることも出来なかった。
Arapça (Ürdün):
«أولئك لم يكونوا معجزين» الله «في الأرض وما كان لهم من دون الله» أي غيره «من أولياء» أنصار يمنعونهم من عذابه «يضاعف لهم العذاب» بإضلالهم غيرهم «وما كانوا يستطيعون السمع» للحق «وما كانوا يبصرونـ» ـه أي لفرط كراهتهم له كأنهم لم يستطيعوا ذلك.
Hintçe:
ये लोग रुए ज़मीन में न ख़ुदा को हरा सकते है और न ख़ुदा के सिवा उनका कोई सरपरस्त होगा उनका अज़ाब दूना कर दिया जाएगा ये लोग (हसद के मारे) न तो (हक़ बात) सुन सकते थे न देख सकते थे
Tayca:
ชนเหล่านี้จะไม่รอดพ้น(จากการลงโทษ)ในแผ่นดินนี้ และสำหรับพวกเขาไม่มีผู้คุ้มครองอื่นจากอัลลอฮ์ การลงโทษแก่พวกเขาจะถูกเพิ่มเป็นทวีคูณ พวกเขาไม่สามารถที่จะฟังได้และจะไม่เห็น
İbranice:
כל אלה לא יוכלו להימלט ממנו (אלוהים) בארץ, ואין להם אדונים מלבד אלוהים, העונש שלהם יוכפל. הם לא יכלו לשמוע (את הקוראן) ולא יכלו לראות (אותות אלוהים)
Hırvatça:
Oni na Zemlji ne mogu Allahu umaći, niti, osim Allaha, drugog zaštitnika imaju. Njihova patnja bit će umnogostručena. Oni nisu mogli čuti, i nisu vidjeli.
Rumence:
Aceştia sunt cei care nu I-au putut slăbi puterea lui Dumnezeu pe pământ. Nu au alţi oblăduitori afară de Dumnezeu, iar El le va îndoi osânda. Ei nu au putut auzi şi nici vedea.
Transliteration:
Olaika lam yakoonoo muAAjizeena fee alardi wama kana lahum min dooni Allahi min awliyaa yudaAAafu lahumu alAAathabu ma kanoo yastateeAAoona alssamAAa wama kanoo yubsiroona
Türkçe:
Bunlar yeryüzünde kimseyi âciz bırakamazlar. Allah'tan başka hiçbir dostları da yoktur. Onlara azap kat kat verilecektir. Hem işitmeye güçleri yetmiyordu hem de göremiyorlardı.
Sahih International:
Those were not causing failure [to Allah] on earth, nor did they have besides Allah any protectors. For them the punishment will be multiplied. They were not able to hear, nor did they see.
İngilizce:
They will in no wise frustrate (His design) on earth, nor have they protectors besides Allah! Their penalty will be doubled! They lost the power to hear, and they did not see!
Azerbaycanca:
Onlar yer üzündə (Allahı) aciz qoya (Allahın əzabından qaçıb canlarını qurtara) bilməzlər. Allahdan başqa onların köməyinə çata bilən də (əzabdan xilas etməyə qadir olan da) yoxdur. Onları ikiqat əzab gözləyir. Onlar (haqqı) eşidə bilməz və (onu) görməzlər!
Süleyman Ateş:
Onlar dünyada Allah'ı aciz bırakacak değillerdir. Ve onların Allah'tan başka dostları da yoktur. Onlar için azab kat kat yapılır. Çünkü (gerçeği) işitmeğe tahammül edemezlerdi ve (onu) görmezlerdi.
Diyanet Vakfı:
Onlar yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değillerdir; onların Allah'tan başka (yardım isteyecekleri) dostları da yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Çünkü onlar (gerçekleri) ne görebiliyorlar ne de kulak veriyorlardı.
Erhan Aktaş:
Onlar, yeryüzünde Allah’ı aciz bırakabilecek değillerdir. Kendilerini, Allah’a karşı koruyacak bir yardımcı da bulamayacaklardır. Onların azâpları kat kat olacaktır. Onlar, gerçeği duymaya ve görmeye tahammül edemiyorlardı.
Kral Fahd:
Bunlar, dünyada (mâruz kalacakları cezadan Allah'ı) aciz bırakacak değillerdir. Bunların Allah'tan başka (kendilerini yine Allah'ın azabından koruyacak) hiçbir dostları yoktur. Azâp, onlar için kat kat artırılacaktır. Zira onlar, (küfürleri dolayısıyla kalpleri mühürlendiği için, hakkı) işitemiyorlar ve göremiyorlardı.
Hasan Basri Çantay:
Onlar yer yüzünde (Allâhı) âciz bırakabilecek değillerdir. Kendilerini Allahdan (kurtaracak) hiç bir haamîleri de yokdur. Onların azabı kat kat olacakdır. (Çünkü) onlar (hakkı) işitmiye tehammül edemezlerdi, (onu) görmezlerdi de.
Muhammed Esed:
Böyleleri, yeryüzünde (yaptıkları yanlarına kalsa bile, nihai hesaptan) yakalarını kurtaramayacak, kendilerini Allaha karşı koruyacak bir dost da bulamayacaklar. (Hakkı) işitme yetilerini kullanmadıklarından ve görmek, fark etmek istemediklerinden ötürü (öte dünyada) azap kat kat artırılacaktır onlar için.
Gültekin Onan:
Bunlar, yeryüzünde (Tanrı´yı) aciz bırakacak değildir ve bunların Tanrı´dan başka velileri yoktur. Azab onlar için kat kat arttırılır. Bunlar (hakkı) işitmeye güç yetirmezlerdi ve görmezlerdi de.
Ali Fikri Yavuz:
Bunlar, Allah dünyada kendilerine azab etmek istediği zaman, onu âciz bırakacak değillerdir. Kendilerini azabdan kurtaracak, Allah’dan başka hiç bir yardımcıları da yoktur. Onlara kat kat azab edilir. Çünkü dünyada, hakkı işitmeğe tahammül etmezler ve gerçeği göremezlerdi.
Portekizce:
Estes jamais poderão frustrar (Seus desígnios) na terra, nem terão protetores, em vez de Deus. Ele lhes duplicará ocastigo. Eles já tinham perdido as faculdades da audição e da visão.
İsveççe:
[Om de än skonas] på jorden kan de inte uppresa sig mot [Guds dom] och de skall inte finna någon annan beskyddare än Gud; deras straff skall fördubblas, eftersom de inte kunde lyssna [till sanningen] och inte kunde urskilja [vägen].
Farsça:
اینان در زمین، عاجزکننده [خدا] نیستند تا [بتوانند از دسترس قدرت او بیرون روند] ، و برای آنان سرپرستان و یاورانی جز خدا نیست، عذابشان [در روز قیامت] دو چندان خواهد شد؛ آنان [به سبب بسیاریِ گناه] تاب وتوانِ شنیدنِ [حق را] نداشتند و [با چشم بصیرت، حقیقت را] نمی دیدند.
Kürtçe:
ئەو (نەفرەت لێکراوانە) ناتوانن (لەدەستی خوا) خۆیان قوتار بکەن لەوڵات و زەویدا و نیانە بێجگە لەخوا ھیچ پشتیوان و دۆستێک بۆیان دووقات دەکرێتەوە سزا توانای بیستنی (ئەو قورئانە) یان نەبوو (ھەقیشیان) نەدەبینی
Özbekçe:
Ана ўшалар ер юзида қочиб қутилувчи бўла олмадилар, уларга Аллоҳдан ўзга дўст ҳам бўлмади, азоб бир неча баробар қилинур. Улар эшитишга қодир бўла олмадилар ва кўра олмадилар ҳам.
Malayca:
Mereka itu tidak akan dapat melemahkan kekuasaan Allah daripada menimpakan mereka dengan azab di dunia, dan tidak ada pula bagi mereka, yang lain dari Allah, sesiapapun yang dapat menolong melepaskan mereka dari seksaNya. Azab untuk mereka akan digandakan (kerana mereka sangat bencikan jalan ugama Allah), sehingga mereka tidak tahan mendengarnya, dan tidak pula suka melihat tanda- tanda kebenarannya.
Arnavutça:
Të tillët nuk do të mund t’i ikin Perëndisë (nga dënimi) në Tokë, e këta as që kanë ndonjë mbrojtës, përveç Perëndisë. Atyre do t’u shumëfishohet dënimi, meqë nuk dëshironin as të dëgjojnë, as të shihnin,
Bulgarca:
Те са безсилни на земята и нямат покровители, освен Аллах. На тях ще им се удвои мъчението. Те не са могли да чуят и не са видели.
Sırpça:
Они на Земљи не могу да умакну Аллаховој казни, нити, осим Аллаха, имају другог заштитника. Њихова патња биће умногостручена. Они нису желели да чују истину, и нису желели да сагледају доказе.
Çekçe:
Tito nemohou nikterak uniknout zásahu Božímu na zemi a nenaleznou kromě Boha ochránce žádného. A trest pak bude jim zdvojnásoben, vždyť slyšet ani vidět schopni nebyli.
Urduca:
وہ زمین میں اللہ کو بے بس کرنے والے نہ تھے اور نہ اللہ کے مقابلہ میں کوئی ان کا حامی تھا انہیں اب دوہرا عذاب دیا جائے گا وہ نہ کسی کی سن ہی سکتے تھے اور نہ خود ہی انہیں کچھ سوجھتا تھا
Tacikçe:
Инҳо наметавонанд дар рӯи замин аз Худо бигурезанд ва ғайри Ӯ ҳеҷ ёваре надоранд, азобашон музоъаф (дучандон) мешавад. На тавони шунидан доштаанд ва на тавони дидан.
Tatarca:
Ул залимнәр җирдә Аллаһуга каршы эш кылып, яки качып Аллаһуны гаҗиз кыла алмаслар, Аллаһудан башка аларга ярдәмче, дуслар булмас. Аларга ґәзаб ике өлеш бирелер, чөнки алар Аллаһ сүзләренә колак салмадылар һәм Аллаһ эшләренә һич карамадылар.
Endonezyaca:
Orang-orang itu tidak mampu menghalang-halangi Allah untuk (mengazab mereka) di bumi ini, dan sekali-kali tidak adalah bagi mereka penolong selain Allah. Siksaan itu dilipat gandakan kepada mereka. Mereka selalu tidak dapat mendengar (kebenaran) dan mereka selalu tidak dapat melihat(nya).
Amharca:
እነዚያ በምድር ውስጥ (ከአላህ) የሚያመልጡ አልነበሩም፡፡ ከአላህም ሌላ ለእነርሱ ረዳቶች አልነበሯቸውም፡፡ ለእነሱ ቅጣቱ ይደራረብላቸዋል፡፡ (እውነትን) መስማትን የሚችሉ አልነበሩም የሚያዩም አልነበሩም፡፡
Tamilce:
அவர்கள் பூமியில் (அல்லாஹ்வை) பலவீனப்படுத்துபவர்களாக இருக்கவில்லை. இன்னும், அல்லாஹ்வையன்றி அவர்களுக்கு உதவியாளர்கள் எவரும் இருக்க மாட்டார்கள். அவர்களுக்கு தண்டனை பன்மடங்காக்கப்படும். (இவ்வுலகில்) அவர்கள் (உண்மையை) செவியேற்க சக்தி பெற்றவர்களாக இருக்கவில்லை. இன்னும், அவர்கள் (படிப்பினை பெறுகின்ற பார்வையால் இறை அத்தாட்சியைப்) பார்ப்பவர்களாகவும் இருக்கவில்லை.
Korece:
그들은 현세에서 도피할 수 없으며 하나님 외에는 보호자도 갖지 못하니라 또한 그들에게 벌 을 더하사 그들은 경청할 능력과 보는 시력을 상실하도다
Vietnamca:
Những kẻ đó không thể chạy trốn (khỏi hình phạt của Allah) trên trái đất này và ngoài Allah chúng chẳng có vị bảo hộ nào và hình phạt sẽ tăng lên gấp bội dành cho chúng. Quả thật, chúng đã không thể nghe và thấy được (chân lý).
Ayet Linkleri: