Arapça:
وَجَاءَ الْمُعَذِّرُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ لِيُؤْذَنَ لَهُمْ وَقَعَدَ الَّذِينَ كَذَبُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ سَيُصِيبُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Çeviriyazı:
vecâe-lmü`aẕẕirûne mine-l'a`râbi liyü'ẕene lehüm veḳa`ade-lleẕîne keẕebü-llâhe verasûleh. seyüṣîbü-lleẕîne keferû minhüm `aẕâbün elîm.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bedevilerden özür bahane edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah'a ve Resulüne yalan söyleyenler de oturdular kaldılar. Bunlardan kâfir olanlara acıklı bir azap isabet edecektir.
Diyanet İşleri:
Bedevilerden, izin almak üzere, özür beyan eden kimseler geldiler. Allah'a ve Peygamberine yalan söyleyenler ise, özür bile beyan etmeksizin geri kaldılar. Onlardan kafir olanlar can yakıcı azaba uğrayacaktır.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Bedevilerin bir kısmı özür dilemek ve izin almak için geldi, Allah'a ve Peygamberine yalan söyleyenler de oturup kaldı. İçlerinden kafir olanlar, elemli bir azaba uğrayacak.
Şaban Piriş:
Bedevilerden özür beyan eden kimseler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah’a ve Rasûlü’ne yalan söyleyenler öte oturup kaldılar. Onlardan kâfir olanlara acı bir azap dokunacaktır.
Edip Yüksel:
Araplardan özür uyduranlar, izin almak için sana geldiler. ALLAH ve elçisini yalanlayanlar böylece oturdular. İnkarcılarına acı bir azap dokunacaktır.
Ali Bulaç:
Bedevilerden özür belirtenler, kendilerine izin verilmesi için geldiler. Allah'a ve elçisine yalan söyleyenler de oturup kaldı. Onlardan inkar edenlere pek acı bir azap isabet edecektir.
Suat Yıldırım:
Bedevîlerden savaşa katılmamak için özürler uyduranlar, hiç değilse kendilerine izin verilsin diye geldiler.Allah'a ve Resulüne bağlılık iddiasında yalancı olanlar ise oturdular. Ne geldiler, ne de özür dilediler. O bedevîlerden kâfir olanlar, gayet acı bir azaba mâruz kalacaklardır.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Ve bedevilerden mazeret dermeyan edenler, kendilerine izin verilmesi için geldiler. Allah Teâlâ´ya ve Resûlüne yalanları söyleyenler de oturdular. Onlardan kâfir olanlara elbette ki pek acıklı bir azap isabet edecektir.
Yaşar Nuri Öztürk:
Göçebe Arapların özür bahane edenleri kendilerine izin verilmesi için geldiler; Allah'a ve resulüne yalan söyleyenler oturdular. Onların küfre sapanlarına korkunç bir azap erişecektir.
Bekir Sadak:
Dondugunuzde kendilerine cikismamaniz icin, Allah´a yemin edeceklerdir. Siz onlardan yuz cevirin
İbni Kesir:
Bedevilerden özür beyan edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah´a ve Rasulüne yalan söyleyenler ise oturup kaldı. İçlerinden küfretmiş olanlara elim bir azab isabet edecektir.
Adem Uğur:
Bedevîlerden, (mazeretleri olduğunu) iddia edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah ve Resûlüne yalan söyleyenler de oturup kaldılar. Onlardan kâfir olanlara elem verici bir azap erişecektir.
İskender Ali Mihr:
Ve bedevî Araplar´dan onlara izin verilmesi için özür beyan edenler ve Allah´a ve O´nun Resûl´üne yalan söyleyerek oturup, (geri) kalan kimseler geldiler. Onlardan kâfir olanlara elîm (acı) azap isabet edecek.
Celal Yıldırım:
Bedevilerden kendilerine izin verilsin diye özür beyân edenler geldiler
Tefhim ul Kuran:
Bedevilerden özür belirtenler, kendilerine izin verilmesi için geldiler. Allah´a ve Resulüne yalan söyleyenler de oturup kaldı. Onlardan küfre sapanlara pek acıklı bir azab isabet edecektir.
Fransızca:
Et parmi les Bédouins, certains sont venus demander d'être dispensés (du combat). Et ceux qui ont menti à Allah et à Son messager sont restés chez eux. Un châtiment douloureux affligera les mécréants d'entre eux.
İspanyolca:
Los beduinos que se excusan vienen a que se les dé permiso. Los que mienten a Alá y a Su Enviado se quedan en casa. Un castigo doloroso alcanzará a los que de ellos no crean.
İtalyanca:
Quei beduini che cercano scuse sono venuti per chiederti dispensa, mentre coloro che hanno mentito ad Allah e al Suo Messaggero non si sono mossi. Ben presto un castigo doloroso colpirà quelli di loro che sono miscredenti.
Almanca:
Und die mit einer Entschuldigung Täuschenden von den Wüstenarabern kamen, damit ihnen Erlaubnis erteilt wird. Und diejenigen, die ALLAH und Seinen Gesandten belogen, blieben (als Drückeberger) zurück. Diejenigen, die Kufr betrieben haben unter ihnen wird eine qualvolle Peinigung treffen.
Çince:
游牧人中有人托故来向你请假,他们对真主及其使者撒谎不肯来请假,他们中不信道者,将遭受痛苦的刑罚。
Hollandaca:
En zekere Arabieren van de woestijn kwamen om zich te verontschuldigen, en baden, dat zij achter mochten blijven. Zij die God en zijn gezant van logen hadden beschuldigd, bleven te huis. Maar eene pijnlijke straf zal hun worden opgelegd die niet gelooven.
Rusça:
Бедуины, которые уклонялись под благовидным предлогом, пришли для того, чтобы он позволил им остаться, и те из них, которые солгали Аллаху и Его Посланнику, остались сидеть. Тех из них, которые не уверовали, постигнут мучительные страдания.
Somalice:
waxaa yimid kuwii cudurdaaranayey oo Reebaadiyaha ahaa in loo idmo (Dib mar) waxaana iska fadhiistay kuwii beeniyey Eebe iyo Rasuulkiisa, waxaana ku dhici kuwii Gaaloobay oo ka mida cadaab daran.
Swahilice:
Na walikuja wenye kutoa udhuru katika Mabedui ili wapewe ruhusa, na wakakaa wale walio mwambia Mwenyezi Mungu na Mtume wake uwongo. Itawafika walio kufuru katika wao adhabu chungu.
Uygurca:
ئەئرابىلاردىن ئۆزرە بايان قىلغۇچىلار (جىھادقا چىقماسلىققا) رۇخسەت سوراپ كەلدى. (ئىماننى دەۋا قىلىپ) اﷲ قا ۋە ئۇنىڭ پەيغەمبىرىگە يالغانچىلىق قىلغانلار جىھادقا چىقمىدى (يەنى ئەئرابىلاردىن يەنە بىر تۈركۈمى جىھادقىمۇ چىقمىدى، ئۆزرە بايان قىلىپمۇ كەلمىدى). ئۇلاردىن كاپىر بولغانلار قاتتىق ئازابقا دۇچار بولىدۇ
Japonca:
また(遊牧の)アラビア人の中からも,許しを求め(出征免除の)弁解に来た者があった。これらアッラーとその使徒を偽わる者は皆,(只家に)居残っていた。これら不信心の者は,やがて痛ましい懲罰を受けるであろう。
Arapça (Ürdün):
«وجاء المعذِّرون» بإدغام التاء في الأصل في الدال أي المعتذرون بمعنى المعذورين وقرئ به «من الأعراب» إلى النبي صلى الله عليه وسلم «ليؤذن لهم» في القعود لعذرهم فأذن لهم «وقعد الذين كذبوا الله ورسوله» في ادعاء الإيمان من منافقي الأعراب عن المجيء للاعتذار «سيصيب الذين كفروا منهم عذاب أليم».
Hintçe:
और (तुम्हारे पास) कुछ हीला करने वाले गवार देहाती (भी) आ मौजदू हुए ताकि उनको भी (पीछे रह जाने की) इजाज़त दी जाए और जिन लोगों ने ख़ुदा और उसके रसूल से झूठ कहा था वह (घर में) बैठ रहे (आए तक नहीं) उनमें से जिन लोगों ने कुफ़्र एख्तेयार किया अनक़रीब ही उन पर दर्दनाक अज़ाब आ पहुँचेगा
Tayca:
“และบรรดาผู้ที่แก้ตัว ในหมู่อาหรับชนบทเหล่านั้นได้มา เพื่อจะได้ถูกอนุมัติให้แก่พวกเขา และบรรดาผู้ที่ปฏิเสธ อัลลอฮ์ และร่อซูลของพระองค์นั้นได้นั่งกันอยู่ การลงโทษอันเจ็บแสบจะประทานแก่บรรดาผู้ปฏิเสธศรัทธาในหมู่พวกเขา”
İbranice:
באו המשתמטים מבין שוכני המדבר שמבקשים להרשות להם (לא לצאת למען אלוהים) , ונשארו אלה המתכחשים לאלוהים ולשליחו, עונש כואב יפגע באלה אשר כפרו מביניהם
Hırvatça:
Dolazili su i neki beduini koji su se izvinjavali i tražili dopuštenje da ne idu, i tako su izostali oni koji su Allahu i Njegovu Poslaniku lagali, a teška patnja pogodit će one među njima koji nisu vjerovali.
Rumence:
Beduinii, care întotdeauna cer îngăduinţă, au venit să ceară să fie îngăduiţi. Cei care l-au hulit pe Dumnezeu şi pe trimisul Său au rămas acasă. O osândă dureroasă îi va lovi pe cei care au tăgăduit.
Transliteration:
Wajaa almuAAaththiroona mina alaAArabi liyuthana lahum waqaAAada allatheena kathaboo Allaha warasoolahu sayuseebu allatheena kafaroo minhum AAathabun aleemun
Türkçe:
Göçebe Arapların özür bahane edenleri kendilerine izin verilmesi için geldiler; Allah'a ve resulüne yalan söyleyenler oturdular. Onların küfre sapanlarına korkunç bir azap erişecektir.
Sahih International:
And those with excuses among the bedouins came to be permitted [to remain], and they who had lied to Allah and His Messenger sat [at home]. There will strike those who disbelieved among them a painful punishment.
İngilizce:
And there were, among the desert Arabs (also), men who made excuses and came to claim exemption; and those who were false to Allah and His Messenger (merely) sat inactive. Soon will a grievous penalty seize the Unbelievers among them.
Azerbaycanca:
Bədəvilərdən (Təbuk döyüşünə getməmək üçün) izin almağa üzrxahlar gəldi. Allaha və Onun Peyğəmbərinə yalan söyləyənlər isə (üzr belə istəməyib evlərində) oturdular. Onlardan kafir olanlara şiddətli bir əzab üz verəcəkdir.
Süleyman Ateş:
Özür bahane eden bedevi Araplar, kendilerin(in savaşa katılmamasın)a izin verilmesi için geldiler; Allah'a ve Elçisine yalan söyleyenler oturdular. Onlardan inkar edenlere, acı bir azab erişecektir.
Diyanet Vakfı:
Bedevilerden, (mazeretleri olduğunu) iddia edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah ve Resulüne yalan söyleyenler de oturup kaldılar. Onlardan kafir olanlara elem verici bir azap erişecektir.
Erhan Aktaş:
Özür beyan eden Bedevi Araplar, kendilerine izin verilmesi için geldiler. Allah’a ve Resûl’üne yalan söyleyenler ise oturup kaldılar. Onlardan Kâfir olanlara yakında can yakıcı bir azâp dokunacaktır.
Kral Fahd:
Bedevilerden, (mazeretleri olduğunu) iddia edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah ve Rasûlüne yalan söyleyenler de oturup kaldılar. Onlardan kâfir olanlara elem verici bir azap erişecektir.
Hasan Basri Çantay:
Bedevilerden özür dermiyan edenler kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allaha ve Resulüne yalan söyleyenler de oturub kaldılar). İçlerinden kâfir olanları pek acıklı bir azâb çarpacakdır.
Muhammed Esed:
Ve bu arada savaşta bağışık tutulmaları yönünde arzedilecek bir takım özürleri olan bedeviler (Elçiye) geldiler; Allahı ve Onun Elçisini yalanlamaya kalkışanlarsa (sadece) evde kalmakla yetindiler. Hakkı inkara yeltenen böylelerine pek çetin bir azap gelip çatacak.
Gültekin Onan:
Bedevilerden özür belirtenler, kendilerine izin verilmesi için geldiler. Tanrı´ya ve elçisine yalan söyleyenler de oturup kaldı. Onlardan küfredenlere pek acı bir azab isabet edecektir.
Ali Fikri Yavuz:
Bedevilerden özür ileri sürenler, Tebük savaşından geri kalmak için kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah’a ve Rasûlüne yalan söyliyenler de (Yerlerinden kıpırdamayıp) oturdular. Şüphe yok ki, bunlardan kâfir olanlara çok acıklı bir azab isabet edecek.
Portekizce:
Alguns beduínos, com desculpas, apresentaram-se, pedindo para serem eximidos (da luta). E os que mentiram a Deus eao Seu Mensageiro permaneceram em seus lares. Logo um castigo doloroso açoitará os incrédulos, entre eles.
İsveççe:
[ÄVEN] BLAND ökenaraberna fanns de som kom [med olika skäl] varför de ville befrias [från deltagande], men de som ville vilseleda Gud och Hans Sändebud [kom inte med ursäkter] utan de stannade [i lägren]. De bland dem som förnekar sanningen skall få av ett plågsamt straff.
Farsça:
عذر آورندگان از بادیه نشینان نزد تو آمدند تا به آنان اجازه [ترک جنگ] داده شود، و کسانی که به خدا و رسولش دروغ گفتند [بدون آمدن نزد تو و بی هیچ عذری در خانه] نشستند، به زودی به کسانی از آنان که کفر ورزیدند، عذابی دردناک خواهد رسید.
Kürtçe:
بیانوگران لەعەرەبە دەشتەکییەکان ھاتن (بۆ لای پێغەمبەر ﷺ) بۆ ئەوەی ڕێگەیان پێ بدرێت (نەڕۆن بۆ جیھاد کردن) وە دانیشتن ئەوانەی کەدرۆیان کرد لەگەڵ خوا و پێغەمبەرەکەی بێگومان ئەوانەیان کە بێ بڕوا بوون لە داھاتودا دوو چاریان دەبێت سزایەکی سەختی ئازاردەر
Özbekçe:
Аъробийлардан узр айтувчилар уларга изн берилишини сўраб келдилар. Аллоҳга ва Расулига ёлғон гапирганлар эса, ўтириб қолдилар. Улардан кофир бўлганларга аламли азоб етадир. (Араб тилида «аъробий» деб саҳрода истиқомат қилувчи арабларга айтилади. Уларнинг ичидан ҳам Табук урушига бормай қолганлари бор эди.)
Malayca:
Dan datanglah pula orang-orang yang menyatakan uzurnya dari orang-orang "A'raab", memohon supaya mereka diizinkan (tidak turut berperang), sedang orang-orang (munafik di antara mereka) yang mendustakan Allah dan RasulNya, duduk (mendiamkan diri). (Oleh itu) orang-orang yang kafir di antara mereka, akan dikenakan azab seksa yang tidak terperi sakitnya.
Arnavutça:
Erdhën disa beduinë duke u arsyetuar për të kërkuar leje që të mos shkojnë (në luftë). Dhe munguan ata që e gënjyen Perëndinë dhe Pejgamberin e Tij. E, prej atyre që mohuan, me të vërtetë, do t’i godet dënim i dhëmbshëm.
Bulgarca:
И дойдоха оправдаващите се измежду бедуините [които не излязоха] да искат разрешение, а останаха онези, които лъжеха Аллах и Неговия Пратеник. Онези от тях, които не повярваха, ще ги сполети болезнено мъчение.
Sırpça:
Долазили су и неки бедуини који су се извињавали и тражили су допуштење да не иду, и тако су изостали они који су лагали Аллаха и Његовог Посланика, а тешка патња погодиће оне међу њима који нису веровали.
Çekçe:
Ti, kdož se z kočovných Arabů vymlouvají, přišli k tobě, abys jim dovolil neúčastnit se boje; a zůstali sedět doma i ti, kdo prohlašovali Boha a posla Jeho za lháře. A postihne ty z nich, kdož byli nevěřící, trest bolestný.
Urduca:
بدوی عربوں میں سے بھی بہت سے لوگ آئے جنہوں نے عذر کیے تاکہ انہیں بھی پیچھے رہ جانے کی اجازت دی جائے اِس طرح بیٹھ رہے وہ لوگ جنہوں نے اللہ اور اس کے رسول سے ایمان کا جھوٹا عہد کیا تھا ان بدویوں میں سے جن لوگوں نے کفر کا طریقہ اختیار کیا ہے عنقریب وہ دردناک سزا سے دوچار ہوں گے
Tacikçe:
Гурӯҳе аз арабҳои бодиянишин омаданд ва узр оварданд, то онҳоро рухсат диҳанд, ки ба ҷанг нараванд ва онҳое, ки ба Худову паёмбараш дурӯғ гуфта буданд, дар хона нишастанд. Ба зудӣ ба кофиронашон азобе дардовар хоҳад расид!
Tatarca:
Бәдәвий ґәрәбләренең монафикълары, үзләрен гозерле күрсәтеп, сугышка чыкмаска Расүл г-мнән рөхсәт сорарга килделәр һәм алардан Аллаһуны һәм расүлне ялган диючеләре сугышка чыкмыйча калдылар. Аларның кәферләренә Аллаһудан ґәзаб тиз ирешер.
Endonezyaca:
Dan datang (kepada Nabi) orang-orang yang mengemukakan 'uzur, yaitu orang-orang Arab Baswi agar diberi izin bagi mereka (untuk tidak berjihad), sedang orang-orang yang mendustakan Allah dan Rasul-Nya, duduk berdiam diri saja. Kelak orang-orang yang kafir di antara mereka itu akan ditimpa azab yang pedih.
Amharca:
ከአዕራቦችም ይቅርታ ፈላጊዎቹ ለእነሱ እንዲፈቀድላቸው መጡ፡፡ እነዚያ አላህንና መልክተኛውን የዋሹትም ተቀመጡ፡፡ ከነሱ እነዚያን የካዱትን አሳማሚ ቅጣት በእርግጥ ይነካቸዋል፡፡
Tamilce:
இன்னும், கிராம அரபிகளில் சாக்கு போக்கு கூறுபவர்கள் அவர்களுக்கு அனுமதி அளிக்கப்படுவதற்காக வந்தார்கள். இன்னும், அல்லாஹ்வையும் அவனுடைய தூதரையும் நம்பாதவர்கள் (அனுமதி கோராமல் தங்கள் இல்லங்களில்) உட்கார்ந்து விட்டார்கள். நிராகரித்த இவர்களை துன்புறுத்தும் தண்டனை வந்தடையும்.
Korece:
아랍의 사막에서 거주하는 사람중에 구실을 삼고 찾아와 그 들을 위해 허락되기를 바라며 하 나님과 선지자를 불신하며 남아있으니 그들 중 불신하는 자들에게 는 고통스러운 벌이 있으리라
Vietnamca:
Trong số những người Ả-rập du mục, có người đến xin phép (Thiên Sứ Muhammad) cho họ được miễn tham chiến nhưng có một số đã nói dối Allah và Thiên Sứ của Ngài để được ở lại nhà. Rồi đây những kẻ vô đức tin trong số họ sẽ phải chịu một sự trừng phạt đau đớn.
Ayet Linkleri: