Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

12

Sûredeki Ayet No: 

96

Ayet No: 

1692

Sayfa No: 

247

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

فَلَمَّا أَن جَاءَ الْبَشِيرُ أَلْقَاهُ عَلَىٰ وَجْهِهِ فَارْتَدَّ بَصِيرًا ۖ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ مِنَ اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Çeviriyazı: 

felemmâ en câe-lbeşîru elḳâhü `alâ vechihî fertedde beṣîrâ. ḳâle elem eḳul leküm innî a`lemü mine-llâhi mâ lâ ta`lemûn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Fakat ne zaman ki, gerçekten müjdeci geldi, gömleği Yakub'un yüzüne koydu, hemen gözü açıldı. "Ben size demedim mi, ben Allah'dan sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.

Diyanet İşleri: 

Müjdeci gelip, gömleği Yakub'un yüzüne bırakınca, hemen gözleri açıldı. Bunun üzerine Yakub "Ben size, Allah katından sizin bilmediğinizi biliyorum dememiş miydim?" dedi.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Müjdeci gelip de gömleği gözlerine sürünce Yakup'un gözleri açıldı, görmeye başladı. Demedim mi size, şüphe yok ki Allah bana bildirmiştir, sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim ben dedi.

Şaban Piriş: 

Müjdeci gelip, gömleği Yakup’un yüzüne atınca, hemen gözleri açıldı. Bunun üzerine: Ben size, Allah tarafından sizin bilmediğinizi biliyorum dememiş miydim? dedi.

Edip Yüksel: 

Müjdeci gelip de onu (gömleği) onun yüzüne atınca, tekrar görmeye başladı ve şöyle dedi: "ALLAH'tan sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum dememiş miydim?"

Ali Bulaç: 

Müjdeci gelip de onu (gömleği) onun yüzüne sürdüğü zaman, gözü görür olarak (sağlığına) dönüverdi. (Yakub) Dedi ki: "Ben, size bilmediğinizi Allah'tan gerçekten biliyorum demedim mi?"

Suat Yıldırım: 

Müjdeci gelip de gömleği Yâkub'un yüzüne sürünce gözleri açıldı ve:“Ben sizin bilmediklerinizi Allah tarafından vahiy yolu ile bilirim dememiş miydim?” dedi.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Vaktâ ki müjdeci geldi, onu yüzünün üzerine koydu, hemen görücü haline döndü. Dedi ki: «Ben size dememiş mi idim ki, sizin Allah´tan bilmeyeceklerinizi ben bilirim?»

Yaşar Nuri Öztürk: 

Müjdeci gelip gömleği yüzünün üstüne bırakınca, gözü derhal görür hale geldi. Yakub: "Ben size demedim mi? Allah'ın izniyle sizin bilmediklerinizi bilirim." diye konuştu.

Bekir Sadak: 

«ORabbim! Bana hukumranlik verdin, ruyalarin yorumunu ogrettin. Ey goklerin ve yerin yaradani! Dunya ve ahirette islerimi yoluna koyan sensin

İbni Kesir: 

Fakat müjdeci gelip de onu yüzüne sürünce

Adem Uğur: 

Müjdeci gelince, gömleği onun yüzüne koyar koymaz (Ya´kub) görür oldu. Ben size: &quot

İskender Ali Mihr: 

Böylece müjdeci geldiği zaman onu (Yusuf´un gömleğini), onun (babasının) yüzüne sürdü. Görme hassası hemen geri döndü. Yâkub (A.S): “Ben size demedim mi? Gerçekten, ben sizin bilmediğiniz şeyleri Allah´tan (vahiy olarak) biliyorum.” dedi.

Celal Yıldırım: 

Ne var ki müjdeci gelip, gömleği Yâkub´un yüzüne sürünce, gözü açılıverdi. «Ben size, Allah´tan bilmediğinizi şüphesiz ben bilirim dememiş miydim?» dedi.

Tefhim ul Kuran: 

Müjdeci gelip de onu (gömleği) onun yüzüne sürdüğü zaman, gözü görür olarak (sağlığına) dönüverdi. (Yakub) Dedi ki: «Ben, size bilmediğinizi Allah´tan gerçekten biliyorum demedim mi?»

Fransızca: 

Puis quand arriva le porteur de bonne annonce, il l'appliqua [la tunique] sur le visage de Jacob. Celui-ci recouvra [aussitôt] la vue, et dit : "Ne vous ai-je pas dit que je sais, par Allah, ce que vous ne savez pas ? "

İspanyolca: 

Cuando el portador de la buena nueva llegó, la aplicó a su rostro y recuperó la vista. Dijo: «¿No os decía yo que sé por Alá lo que vosotros no sabéis?»

İtalyanca: 

Quando giunse il latore della buona novella, pose la camicia sul volto di

Almanca: 

Und als der Freudenbote kam, hat er es (das Hemd) auf sein Gesicht gelegt, so konnte er wieder sehen. Er sagte: "Habe ich euch nicht gesagt, daß ich von ALLAH weiß, was ihr nicht wisst?!"

Çince: 

当报喜者来到后,他就. 渐. 谷. X在他的脸上,他的眼睛立即恢复了视力。他说:难道我没有对你们说过吗?我的确从真主知道你们所不知道的。

Hollandaca: 

Maar toen de boodschapper van goede tijdingen met Jozefs onderkleed was gekomen, dekte hij het over zijn gelaat en hij kreeg zijn gezichtsvermogen terug. En Jacob zeide: Verhaalde ik u niet, dat ik van God wist hetgeen gij niet wist?

Rusça: 

Когда же прибыл добрый вестник, накинул рубаху на его лицо и тот прозрел, он сказал: "Разве я не говорил вам, что мне известно от Аллаха то, чего вы не знаете?"

Somalice: 

markuu yimid kii bishaaraynayey wuxuu ku tuuray (Qamiiskii) Wajiigiisa wuxuuna noqday mid wax arka, wuxuuna yidhi miyaanan idinku dhihin anugu waxaan ka ogahay xagga Eebe waxaydaan ogayn.

Swahilice: 

Basi alipo fika mbashiri na akaiweka kanzu usoni pake alirejea kuona. Akasema: Je! Sikukwambieni kuwa mimi najua ya Mwenyezi Mungu msiyo yajua nyinyi?

Uygurca: 

خۇش خەۋەرچى كېلىپ كۆڭلەكنى يەئقۇبنىڭ يۈزىگە تاشلىدى، ئۇنىڭ كۆزى ئېچىلدى، يەئقۇب: «مەن سىلەرگە، اﷲ نىڭ بىلدۈرىشى بىلەن سىلەر بىلمىگەن نەرسىلەرنى بىلىمەن، دېمىگەنمىدىم» دېدى

Japonca: 

それから吉報を伝える者が(帰って)来て,(下着を)かれの顔に投げかけると,直かれは視力を回復した。かれは言った。「わたしはあなたがたに言わなかったか。あなたがたが知らないことを,わたしはアッラーから(の啓示で)知っている。」

Arapça (Ürdün): 

«فلما أن» زائدة «جاء البشير» يهوذا بالقميص وكان قد حمل قميص الدم فأحب أن يفرحه كما أحزنه «ألقاه» طرح القميص «على وجهه فارتد» رجع «بصيرا قال ألم أقل لكم إني أعلم من الله ما لا تعلمون».

Hintçe: 

फिर (यूसुफ की) खुशखबरी देने वाला आया और उनके कुर्ते को उनके चेहरे पर डाल दिया तो याक़ूब फौरन फिर दोबारा ऑंख वाले हो गए (तब याक़ूब ने बेटों से) कहा क्यों मै तुमसे न कहता था जो बातें खुदा की तरफ से मै जानता हूँ तुम नहीं जानते

Tayca: 

เมื่อผู้นำข่าวดีมาถึง เขาได้วางเสื้อของยูซุฟไว้ที่ข้างหน้าเขา ดังนั้นเขาจึงกลับเป็นผู้มองเห็นเขากล่าวว่า “ฉันมิได้บอกพวกเจ้าหรือว่า แท้จริงฉันรู้จากอัลลอฮ์ในสิ่งที่พวกเจ้าไม่รู้”

İbranice: 

כאשר הגיעה הבשורה הטובה והניחו את החולצה של יוסף על פניו (של יעקוב,) הוא שב לראות, ואז אמר: 'הלא אמרתי לכם, כי אני יודע מאלוהים את אשר אינכם יודעים

Hırvatça: 

A kad glasonoša s radosnom vijesti dođe, on stavi košulju na lice njegovo i on progleda. "Zar vam ne rekoh", reče, "da ja znam od Allaha ono što vi ne znate."

Rumence: 

Când sosi vestitorul, puse cămaşa lui Iosif pe faţa lui Iacob, şi, atunci, îşi recăpătă vederea. El spuse: “Nu v-am spus că eu ştiu de la Dumnezeu ceea ce voi nu ştiţi?”

Transliteration: 

Falamma an jaa albasheeru alqahu AAala wajhihi fairtadda baseeran qala alam aqul lakum innee aAAlamu mina Allahi ma la taAAlamoona

Türkçe: 

Müjdeci gelip gömleği yüzünün üstüne bırakınca, gözü derhal görür hale geldi. Yakub: "Ben size demedim mi? Allah'ın izniyle sizin bilmediklerinizi bilirim." diye konuştu.

Sahih International: 

And when the bearer of good tidings arrived, he cast it over his face, and he returned [once again] seeing. He said, "Did I not tell you that I know from Allah that which you do not know?"

İngilizce: 

Then when the bearer of the good news came, He cast (the shirt) over his face, and he forthwith regained clear sight. He said: "Did I not say to you, 'I know from Allah that which ye know not?'"

Azerbaycanca: 

Muştuluqçu gəlib köynəyi (Yə’qubun) üzünə sürtən kimi onun gözləri açıldı və o: “Məgər sizə demədimmi ki, mən Allahdan (gələn vəhy ilə) sizin bilmədiklərinizi bilirəm!” söylədi.

Süleyman Ateş: 

Müjdeci gelip de (Yusuf'un gömleği)ni (Ya'kub'un) yüzüne koyunca, derhal (gözü açıldı), görür oldu: "Size demedim mi ben, Allah'tan sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim?" dedi.

Diyanet Vakfı: 

Müjdeci gelince, gömleği onun yüzüne koyar koymaz (Ya'kub) görür oldu. Ben size: "Allah tarafından (vahiy ile) sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim" demedim mi! dedi.

Erhan Aktaş: 

Haberci geldiği zaman, onu yüzüne koyunca gözü hemen görmeye başladı. “Ben size demedim mi, ben Allah’tan sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim.” dedi.

Kral Fahd: 

Müjdeci gelince, gömleği onun yüzüne koyar koymaz (Ya'kub) görür oldu. Ben size: «Allah tarafından (vahiy ile) sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim» demedim mi! dedi.

Hasan Basri Çantay: 

Fakat müjdeci gelib de onu (Ya´kubun) yüzüne koyduğu, o da derhal (yeni başdan) görür bir haale geldiği zaman dedi ki: «Ben size bilmeyeceğiniz şeyleri Allahdan muhakkak biliyorum demedim mi»?

Muhammed Esed: 

Fakat ne zaman ki müjdeci çıkagelip (Yusuf´un gömleğini) o´nun yüzüne sürdü ve o´nun gözleri ışığına kavuştu, "Ben size, ´ben Allah katından sizin bilmediğinizi biliyorum´ dememiş miydim?" diye haykırdı.

Gültekin Onan: 

Müjdeci gelip de onu (gömleği) onun yüzüne sürdüğü zaman, gözü görür olarak (sağlığına) dönüverdi. (Yakub) Dedi ki: &quot

Ali Fikri Yavuz: 

Fakat, hakikaten müjdeci gelip de gömleği (Yâkub’un) yüzüne bırakınca, gözü açılıverdi: “- Ben size, Allah katından vahy ile, sizin bilemiyeceklerinizi bilirim demedim mi?” dedi.

Portekizce: 

E quando chegou o alvissareiro, jogou-a (a túnica de José) sobre o seu rosto, que recuperou a visão. Imediatamente lhesdisse: Não vos disse que eu si de Deus o que vós ignorais?

İsveççe: 

Men då den [av sönerna] som kom med den glada nyheten lade [Josefs skjorta] över hans ansikte såg han åter klart [och] utropade: "Sa jag er inte att Gud har låtit mig veta något som ni inte vet?"

Farsça: 

پس هنگامی که مژده رسان آمد، پیراهن را بر صورت او افکند و او دوباره بینا شد، گفت: آیا به شما نگفتم که من از خدا حقایقی می دانم که شما نمی دانید؟

Kürtçe: 

جا کاتێک مژدە دەرەکە ھات ئەو (کراسەی) دابەسەر دەم و چاویدا یەکسەر بینایی گەڕایەوە (کەپێشتر نابینا بوو بوو) (یەعقوب) ووتی من بەئێوەم نەووت؟ دڵنیابن من لەلایەن خواوە شتانێک دەزانم ئێوە نایزانن

Özbekçe: 

Хушхабарчи келган чоғида у(кўйлак) ни унинг юзига ташлаганида, яна кўрадиган бўлди. У: «Сизларга мен, Аллоҳдан сизлар билмайдиган нарсани биламан, демаганмидим?!» деди.

Malayca: 

Maka sebaik-baik sahaja datang pembawa khabar berita yang mengembirakan itu, dia pun meletakkan baju Yusuf pada muka Nabi Yaakub, lalu menjadilah ia celik kembali seperti sediakala. Nabi Yaakub berkata: "Bukankah aku telah katakan kepada kamu, sesungguhnya aku mengetahui (dengan perantaraan wahyu) dari Allah akan apa yang kamu tidak mengetahuinya?"

Arnavutça: 

E, kur erdhi sihariquesi, ia vuri këmishën në fytyrën e tij (Jakubit), e atij iu kthye të pamurit. (Atëherë), tha (Jakubi): “A nuk ju kam thënë, se unë di nga Perëndia atë që nuk e dini ju”.

Bulgarca: 

И когато благовестителят дойде [с ризата], постави я върху лицето му и той отново стана зрящ. Рече: “Не ви ли казвах, че знам от Аллах, каквото вие не знаете?”

Sırpça: 

А кад гласник дође са радосном вешћу, он стави кошуљу на његово лице и он прогледа. „Зар вам не рекох“, рече, „да ја знам од Аллаха оно што ви не знате.“

Çekçe: 

A když přišel posel se zvěstí radostnou a vložil mu košili na tvář, stal se Jakub opět vidoucím a řekl: 'Což neřekl jsem vám, že vím od Boha to, co vy nevíte?'

Urduca: 

پھر جب خو ش خبری لانے والا آیا تو اس نے یوسفؑ کا قمیص یعقوبؑ کے منہ پر ڈال دیا اور یکا یک اس کی بینائی عود کر آئی تب اس نے کہا "میں تم سے کہتا نہ تھا؟ میں اللہ کی طرف سے وہ کچھ جانتا ہوں جو تم نہیں جانتے"

Tacikçe: 

Чун муждадиҳанда омад ва ҷома бар рӯи ӯ андохт, бино гашт. Гуфт: «Оё нагуфтаматон, ки он чӣ ман аз Худо медонам, шумо намедонед?»

Tatarca: 

Кәрван Кәнган шәһәренә кайтып җиткәч, күлмәкне кулына тотып, шатлыклы Йусуф хәбәрен китерүче бер углы атасы янына кереп, күлмәкне атасының йөзенә куйды һәм атасының күзләре ачылды, күрә торган булды. Шул вакыт Ягъкуб г-м әйтте: "Мин сезгә әйтмәдемме Аллаһ белдерүе белән сез белмәгән нәрсәләрне беләмен дип?"

Endonezyaca: 

Tatkala telah tiba pembawa kabar gembira itu, maka diletakkannya baju gamis itu ke wajah Ya'qub, lalu kembalilah dia dapat melihat. Berkata Ya'qub: "Tidakkah aku katakan kepadamu, bahwa aku mengetahui dari Allah apa yang kamu tidak mengetahuinya".

Amharca: 

አብሳሪውም በመጣ ጊዜ (ቀሚሱን) በፊቱ ላይ ጣለው፡፡ ወዲውም የሚያይ ኾነ፡፡ «እኔ ለእናንተ፡- ከአላህ በኩል የማታውቁትን ዐውቃለሁ አላልኳችሁምን» አላቸው፡፡

Tamilce: 

ஆக, நற்செய்தியாளர் வந்தபோது, அதை அவருடைய முகத்தில் போட்டார். உடனே, அவர் பார்வையுடையவராக ஆகிவிட்டார். (பிறகு, யஅகூப்) கூறினார்: “நீங்கள் அறியாதவற்றை அல்லாஹ்விடம் நிச்சயமாக நான் அறிவேன் என்று நான் உங்களுக்குக் கூறவில்லையா?”

Korece: 

소식을 갖고 도착하여 그것 을 야곱의 얼굴에 대니 아버지 는 앞을 보며 너희가 알지 못하는것을 나는 하나님으로부터 알고 있노라 내가 너희에게 말했지 아 니 했느뇨

Vietnamca: 

Khi mà người báo tin mừng đến rồi ném chiếc áo của (Yusuf) vào mặt của (Ya’qub), cặp mắt của Y liền nhìn thấy trở lại. (Lúc đó, Ya’qub) liền nói (với các con của mình): “Chẳng phải cha đã nói với các con rằng cha thực sự biết ở nơi Allah những gì các con không biết đó sao?”

Rubu tag: 

Hizb tag: