Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

7

Sûredeki Ayet No: 

135

Ayet No: 

1089

Sayfa No: 

166

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الرِّجْزَ إِلَىٰ أَجَلٍ هُم بَالِغُوهُ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ

Çeviriyazı: 

felemmâ keşefnâ `anhümü-rricze ilâ ecelin hüm bâligûhü iẕâ hüm yenküŝûn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Ne zaman ki, belli bir süreye kadar onlardan azabı kaldırdık, derhal yeminlerini bozdular.

Diyanet İşleri: 

Azabı nasıl olsa sonuna gelecekleri bir müddet için üzerlerinden kaldırınca, hemen sözlerinden cayıyorlardı.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Uğrayacakları son belayadek üstlerine çöken musibeti giderdik mi derhal yeminlerini bozuyorlardı.

Şaban Piriş: 

Onlardan azabı, onlara ulaşacak belirli bir süreye kadar kaldırdığımız zaman; onlar verdikleri sözden dönüyorlardı..

Edip Yüksel: 

Onları söz konusu felaketlerden herhangi bir süre için kurtarınca da sözlerinden dönüyorlardı.

Ali Bulaç: 

Ne zaman ki, onların erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı çekip-giderdik, onlar yine andlarını bozdular.

Suat Yıldırım: 

Biz, geçirecekleri bir süreye kadar onlardan azabı kaldırınca da yeminlerinden döndüler.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Vaktâ ki onların erişecekleri bir müddete kadar kendilerinden azabı açıverdik. Onlar derhal yeminlerini bozar oldular.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Dolduracakları bir süreye kadar kendilerinden azabı kaldırdığımızda, hemen yeminlerini bozdular.

Bekir Sadak: 

&quot

İbni Kesir: 

Onların erişecekleri bir süreye kadar azabı üzerlerinden kaldırınca

Adem Uğur: 

Biz, ulaşacakları bir müddete kadar onlardan azabı kaldırınca hemen sözlerinden dönüverdiler.

İskender Ali Mihr: 

Böylece onlar, o ecele (sona) ulaşana kadar onlardan azabı kaldırdığımız (açtığımız) zaman, onlar sözlerini nakzediyorlar (sözlerinden dönüyorlar).

Celal Yıldırım: 

Ne vakit ki, erişecekleri (mukadder) süreye kadar azabı kendilerinden kaldırdık, bir de ne bakarsın yeminlerini yerine getirmiyorlardı.

Tefhim ul Kuran: 

Ne zaman ki, onların erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı çekip gideriverdik, onlar yine andlarını bozdular.

Fransızca: 

Et quand Nous eûmes éloigné d'eux le châtiment jusqu'au terme fixé qu'ils devaient atteindre, voilà qu'ils violèrent l'engagement.

İspanyolca: 

Pero, cuando retiramos el castigo hasta que se cumpliera el plazo que debían observar, he aquí que quebrantaron su promesa.

İtalyanca: 

Allontanammo da loro il tormento, ma quando giunse il termine che dovevano rispettare, ecco che mancarono al loro impegno.

Almanca: 

Doch als WIR von ihnen die Peinigung - bis zu einer für sie festgelegten Frist, weggenommen haben, hielten sie (ihr Versprechen) nicht ein.

Çince: 

当我替他们暂时消除灾难的时候,他们忽然背约了。

Hollandaca: 

Maar toen wij de plaag van hen hadden afgenomen, tot de tijd was verloopen, die God had bepaald, braken zij hunne belofte.

Rusça: 

Когда же Мы избавили их от наказания до определенного срока, которого они непременно должны были достичь, они нарушили обещание.

Somalice: 

Markaan ka faydnay Cadaabkii lan iyo Muddo ay Gaadhayaan yey ahaadeen kuwo Buriya (Ballankii).

Swahilice: 

Lakini tukiwaondolea adhabu mpaka muda fulani wao waufikie, mara wakivunja ahadi yao.

Uygurca: 

ئۇلاردىن بالانى ۋاقىتلىق كۆتۈرۈۋەتكەن چېغىمىزدا، ئۇلار توساتتىن ئەھدىلىرىنى بۇزدى

Japonca: 

だが,定められた期限になって,われがかれらから災厄を除く度に,見なさい。かれらは(その約束を)破ろ。

Arapça (Ürdün): 

«فلمًّا كشفنا» بدعاء موسى «عنهم الرجز إلى أجل هم بالغوه إذا هم ينكثون» ينقضون عهدهم ويصرون على كفرهم.

Hintçe: 

फिर जब हम उनसे उस वक्त क़े वास्ते जिस तक वह ज़रूर पहुँचते अज़ाब को हटा लेते तो फिर फौरन बद अहदी करने लगते

Tayca: 

“ครั้นเมื่อเราได้ปลดเปลื้องการลงโทษนั้นให้พ้นจากพวกเขาไปยังกำหนดหนึ่ง ซึ่งพวกเขาถึงกำหนดไปแล้ว ทันใดพวกเขาก็ผิดสัญญา ”

İbranice: 

אך כאשר הסרנו את העונש מעליהם עד מועד מוגדר, הנה הם לא קיימו את הבטחתם

Hırvatça: 

I pošto bismo ih patnje oslobodili - do vremena do kog im je bilo određeno da je podnose - oni bi, odjednom, obećanje prekršili.

Rumence: 

Când am ridicat însă năpasta de la ei până la un alt soroc la care vor ajunge, şi-au încălcat legămintele.

Transliteration: 

Falamma kashafna AAanhumu alrrijza ila ajalin hum balighoohu itha hum yankuthoona

Türkçe: 

Dolduracakları bir süreye kadar kendilerinden azabı kaldırdığımızda, hemen yeminlerini bozdular.

Sahih International: 

But when We removed the punishment from them until a term which they were to reach, then at once they broke their word.

İngilizce: 

But every time We removed the penalty from them according to a fixed term which they had to fulfil,- Behold! they broke their word!

Azerbaycanca: 

Elə ki, əzabı bir müddətə onlardan götürdük, dərhal (əhdi) pozdular.

Süleyman Ateş: 

Biz onlardan, geçirecekleri bir süreye kadar azabı kaldırınca, hemen yeminlerini bozmağa başladılar.

Diyanet Vakfı: 

Biz, ulaşacakları bir müddete kadar onlardan azabı kaldırınca hemen sözlerinden dönüverdiler.

Erhan Aktaş: 

Biz onlardan geçirecekleri bir süreye kadar azâbı kaldırınca da hemen sözlerinden dönüverdiler.

Kral Fahd: 

Biz, ulaşacakları bir müddete kadar onlardan azabı kaldırınca hemen sözlerinden dönüverdiler.

Hasan Basri Çantay: 

Vaktaki biz, kendilerinin erişecekleri bir müddete kadar, onlardan azabı giderdik, bir de ne bakarsın: Onlar yeminlerini bozuyorlar bile.

Muhammed Esed: 

Ama ne zaman ki sözlerini gereğince yerine getirmeleri için kendilerine süre verip de bu musibeti üzerlerinden kaldırsak, (hemen) sözlerinden geri dönerlerdi.

Gültekin Onan: 

Ne zaman ki onların erişebilecekleri bir ecele kadar o iğrenç azabı çekip giderdik, onlar yine andlarını bozdular.

Ali Fikri Yavuz: 

Vaktaki (azaba) erişecekleri bir müddete kadar üzerlerinden biz azabı kaldırdık, hemen yeminlerini bozdular.

Portekizce: 

Porém, quando os livramos do castigo, adiando-o para o término prefixado, eis que perjuram!

İsveççe: 

Men var gång Vi befriade dem från prövningen och [utsatte] en frist för dem att infria sitt löfte, svek de sitt ord.

Farsça: 

پس هنگامی که عذاب را تا مدتی که [می باید همه] آنان به پایان مهلتآن می رسیدند از ایشان برطرف کردیم، به دور از انتظار پیمانشان را می شکستند.

Kürtçe: 

بەڵام کاتێک سزاکەمان لەسەریان لابرد تاگەیشتنە ماوەی دیاری کراو (بۆ تیاچوونیان) دەست بەجێ پەیمانەکەیان ھەڵوەشاندەوە

Özbekçe: 

Қачонки устиларидаги азобни ўзлари етиб борадиган муддатга кўтарсак, қарабсанки, қасамларини бузиб турибдилар.

Malayca: 

(Tuhan berfirman): Setelah Kami hapuskan azab itu daripada mereka, hingga ke suatu masa yang tertentu yang mereka sampai kepadanya, tiba-tiba mereka mencabuli janjinya

Arnavutça: 

Dhe pasi e liruam nga vuajtja – deri në afatin e arritur, - ata, menjëherë e shkelën premtimin.

Bulgarca: 

И щом снемахме от тях наказанието за срок, който да достигнат, ето ги - нарушават обета!

Sırpça: 

И након што бисмо их патње ослободили, до времена до кога им је било одређено да је подносе, они би, одједном, обећање прекршили.

Çekçe: 

Avšak když jsme od nich vzdálili tyto rány až do lhůty, jíž měli dosíci, hle, oni porušili slovo své.

Urduca: 

مگر جب ہم ان پر سے اپنا عذاب ایک وقت مقرر تک کے لیے، جس کو وہ بہرحال پہنچنے والے تھے، ہٹا لیتے تو وہ یکلخت اپنے عہد سے پھر جاتے

Tacikçe: 

Чун то он замон, ки қарор ниҳода буданд, азобро аз онҳо дур кардем, паймони худро шикастанд.

Tatarca: 

Муса догасы аркасында алардан ґәзабны алсак киләсе ґәзаб вакытында, шул вакытта алар ґәһедләрен сындыралар – сүзләрендә тормыйлар.

Endonezyaca: 

Maka setelah Kami hilangkan azab itu dari mereka hingga batas waktu yang mereka sampai kepadanya, tiba-tiba mereka mengingkarinya.

Amharca: 

እነርሱም ደራሾቹ እኾኑበት ጊዜ ድረስ ቅጣትን ከእነሱ ላይ ባነሳን ጊዜ ወዲያውኑ እነርሱ ቃላቸውን ያፈርሳሉ፡፡

Tamilce: 

ஆக, ஒரு தவணை(க்குப் பின் மறு தவணை) வரை நாம் அவர்களை விட்டு தண்டனையை நீக்கி, அதை (-அத்தவணையின் இறுதியை) அவர்கள் அடையும்போது அவர்கள் (தங்கள் வாக்குறுதியை) முறித்து விடுகிறார்கள்.

Korece: 

그리하여 하나님이 그들에 게서 그 역병을 거두어 주니 일정 한 기간 뿐이라 보라 그들은 그들 의 약속을 위반하더라

Vietnamca: 

Nhưng sau khi TA (Allah) gỡ bỏ hình phạt khỏi chúng đến một thời hạn khác thì ngay lập tức chúng lật lọng (lời đã hứa).