Sayfa 391

velevlâ en tüṣîbehüm müṣîbetüm bimâ ḳaddemet eydîhim feyeḳûlû rabbenâ levlâ erselte ileynâ rasûlen fenettebi`a âyâtike venekûne mine-lmü'minîn.

Türkçe:
Kendi ellerinin önden hazırladıkları yüzünden başlarına bir musibet geldiğinde hemen şöyle diyorlar: "Rabbimiz, bize bir resul gönderseydin de senin ayetlerine uyup müminlerden olsaydık ne olurdu!"
İngilizce:
If (We had) not (sent thee to the Quraish),- in case a calamity should seize them for (the deeds) that their hands have sent forth, they might say: "Our Lord! why didst Thou not sent us a messenger? We should then have followed Thy Signs and been amongst those who believe!"
Fransızca:
Si un malheur les atteignait en rétribution de ce que leurs propres mains avaient préparé, ils diraient : "Seigneur, pourquoi ne nous as-Tu pas envoyé un Messager ? Nous aurions alors suivi Tes versets et nous aurions été croyants".
Almanca:
Und würde sie kein Unheil wegen dem von ihnen Zustandegebrachten treffen, (würden WIR dich nicht entsenden) - dann würden sie sagen: "Unser HERR! Hättest DU uns doch einen Gesandten geschickt, damit wir Deinen Ayat folgen und von den Mumin werden!"
Rusça:
А если бы этого не произошло и если бы их постигло несчастье за то, что приготовили их руки, то они бы сказали: "Господь наш! Почему Ты не отправил к нам посланника, чтобы мы последовали за Твоими знамениями и стали одними из верующих?"
Arapça:
وَلَوْلَا أَن تُصِيبَهُم مُّصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bizzat kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde, "Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber gönderseydin de, âyetlerine uysak ve müminlerden olsaydık" diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).
Diyanet Vakfı:
Bizzat kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde: Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber gönderseydin de, ayetlerine uysak ve müminlerden olsaydık! diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).

felemmâ câehümü-lḥaḳḳu min `indinâ ḳâlû levlâ ûtiye miŝle mâ ûtiye mûsâ. evelem yekfürû bimâ ûtiye mûsâ min ḳabl. ḳâlû siḥrâni teżâherâ. veḳâlû innâ biküllin kâfirûn.

Türkçe:
Fakat hak, katımızdan kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Mûsa'ya verilenin aynısı buna da verilseydi ya!" Bunlar daha önce Mûsa'ya verileni inkâr etmemişler miydi? Şöyle demişlerdi: "Birbirini destekleyen iki büyü/sırt sırta iki büyücü." Ve dediler: "Biz bunların ikisine de inanmıyoruz."
İngilizce:
But (now), when the Truth has come to them from Ourselves, they say, "Why are not (Signs) sent to him, like those which were sent to Moses?" Do they not then reject (the Signs) which were formerly sent to Moses? They say: "Two kinds of sorcery, each assisting the other!" And they say: "For us, we reject all (such things)!"
Fransızca:
Mais quand la vérité leur est venue de Notre part, ils ont dit : "Si seulement il avait reçu la même chose que Moïse ! " Est-ce qu'ils n'ont pas nié ce qui auparavant fut apporté à Moïse ? Ils dirent : "Deux magies se sont mutuellement soutenues ! " Et ils dirent : "Nous n'avons foi en aucune" .
Almanca:
Und als die Wahrheit von Uns zu ihnen kam, sagten sie: "Würde ihm doch Gleiches zuteil, wie es Musa zuteil wurde!" Betrieben sie etwa kein Kufr dem gegenüber, was Musa zuteil wurde?! Sie sagten: "Diese sind zwei Magier, die sich gegenseitig halfen." Und sie sagten: "Gewiß, wir betreiben Kufr gegenüber Beiden."
Rusça:
Когда же к ним явилась истина от Нас, они сказали: "Почему ему не даровано то, что было даровано Мусе (Моисею)?" Разве они не отвергли то, что прежде было даровано Мусе (Моисею)? Они сказали: "Эти два колдовства (Коран и Тора) поддерживают друг друга". Они также сказали: "Мы не веруем ни в одно из них".
Arapça:
فَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِندِنَا قَالُوا لَوْلَا أُوتِيَ مِثْلَ مَا أُوتِيَ مُوسَىٰ ۚ أَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ مِن قَبْلُ ۖ قَالُوا سِحْرَانِ تَظَاهَرَا وَقَالُوا إِنَّا بِكُلٍّ كَافِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat onlara tarafımızdan o hak (peygamber) gelince, "Musa'ya verilen (mucizeler) gibi ona da verilmeli değil miydi?" dediler. Peki daha önce Musa'ya verileni de inkâr etmemişler miydi? "Birbirini destekleyen iki sihir" demişler ve şunu söylemişlerdi: "Doğrusu biz hiçbirine inanmıyoruz."
Diyanet Vakfı:
Fakat onlara tarafımızdan o hak (Peygamber) gelince: "Musa'ya verilen (mucizeler) gibi ona da verilmeli değil miydi?" dediler. Peki, daha önce Musa'ya verileni de inkar etmemişler miydi? "Birbirini destekleyen iki sihir!" demişler ve şunu söylemişlerdi: Doğrusu biz hiçbirine inanmıyoruz.

ḳul fe'tû bikitâbim min `indi-llâhi hüve ehdâ minhümâ ettebi`hü in küntüm ṣâdiḳîn.

Türkçe:
De ki: "Eğer doğru sözlü iseniz, Allah katından, bu ikisinden daha aydınlık bir kitap getirin, ben ona uyayım."
İngilizce:
Say: "Then bring ye a Book from Allah, which is a better guide than either of them, that I may follow it! (do), if ye are truthful!"
Fransızca:
Dis-leur : "Apportez donc un Livre venant d'Allah qui soit meilleur guide que ces deux-là, et je le suivrai si vous êtes véridiques".
Almanca:
Sag: "Dann bringt eine Schrift von ALLAH, die rechtleitender als die Beiden ist, damit ich ihr folge, solltet ihr wahrhaftig sein."
Rusça:
Скажи: "Если вы говорите правду, то принесите Писание от Аллаха, которое было бы более верным руководством, чем эти два Писания, и я последую за ним".
Arapça:
قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِّنْ عِندِ اللَّهِ هُوَ أَهْدَىٰ مِنْهُمَا أَتَّبِعْهُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Resulüm!) De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz, Allah katından bu ikisinden (bana ve Musa'ya inen kitaplardan) daha doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım!"
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) De ki: Eğer doğru sözlüler iseniz, Allah katından bu ikisinden (bana ve Musa'ya inen kitaplardan) daha doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım!

feil lem yestecîbû leke fa`lem ennemâ yettebi`ûne ehvâehüm. vemen eḍallü mimmeni-ttebe`a hevâhü bigayri hüdem mine-llâh. inne-llâhe lâ yehdi-lḳavme-żżâlimîn.

Türkçe:
Bunun üzerine sana cevap veremezlerse bil ki, onlar sadece iğreti arzularına uyuyorlar. Allah'tan bir kılavuzluk olmaksızın, kendi arzularına uyandan daha sapık kim vardır! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
İngilizce:
But if they hearken not to thee, know that they only follow their own lusts: and who is more astray than one who follow his own lusts, devoid of guidance from Allah? for Allah guides not people given to wrong-doing.
Fransızca:
Mais s'ils ne te répondent pas, sache alors que c'est seulement leurs passions qu'ils suivent. Et qui est plus égaré que celui qui suit sa passion sans une guidée d'Allah ? Allah vraiment, ne guide pas les gens injustes.
Almanca:
Sollten sie dann (dieses) dir nicht erfüllen, so wisse, daß sie nur ihren Neigungen folgen. Und keiner ist abirrender als derjenige, der seinen Neigungen ohne Rechtleitung von ALLAH folgt! Gewiß, ALLAH leitet die unrecht-begehenden Leute nicht recht.
Rusça:
Если они не ответят тебе, то знай, что они лишь потакают своим желаниям. А кто может быть более заблудшим, чем тот, кто потакает своим желаниям без верного руководства от Аллаха? Воистину, Аллах не ведет прямым путем несправедливых людей.
Arapça:
فَإِن لَّمْ يَسْتَجِيبُوا لَكَ فَاعْلَمْ أَنَّمَا يَتَّبِعُونَ أَهْوَاءَهُمْ ۚ وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوَاهُ بِغَيْرِ هُدًى مِّنَ اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer sana cevap vermezlerse, bil ki onlar, sırf heveslerine uymaktadırlar. Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir? Elbette Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.
Diyanet Vakfı:
Eğer sana cevap veremezlerse, bil ki onlar, sırf heveslerine uymaktadırlar. Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir! Elbette Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.
Sayfa 391 beslemesine abone olun.