
lev kâne hâülâi âlihetem mâ veradûhâ. veküllün fîhâ ḫâlidûn.
Türkçe:
Eğer onlar ilah olsalardı, oraya girmezlerdi. Oysaki, hepsi orada uzun süre kalacaklardır.
İngilizce:
If these had been gods, they would not have got there! but each one will abide therein.
Fransızca:
Si ceux-là étaient vraiment des divinités, ils n'y entreraient pas; et tous y demeureront éternellement.
Almanca:
Wären diese (wirklich) Gottheiten gewesen, hätten sie es nicht angesteuert. Und alle bleiben darin ewig.
Rusça:
Если бы они были богами, то не вошли бы туда. Но все они останутся там навечно.
Arapça:
لَوْ كَانَ هَٰؤُلَاءِ آلِهَةً مَّا وَرَدُوهَا ۖ وَكُلٌّ فِيهَا خَالِدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer onlar ilâh olsalardı, oraya girmeyeceklerdi. Hepsi orada temelli kalacaktır.
Diyanet Vakfı:
Eğer onlar birer tanrı olsalardı oraya (cehenneme) girmezlerdi. Halbuki hepsi (tapanlar da tapılanlar da) orada ebedi kalacaklardır.

lehüm fîhâ zefîruv vehüm fîhâ lâ yesme`ûn.
Türkçe:
Onlar için orada derin bir iç çekiş var. Ve onlar orada hiçbir şey işitmezler.
İngilizce:
There, sobbing will be their lot, nor will they there hear (aught else).
Fransızca:
Ils y pousseront des gémissements, et n'y entendront rien.
Almanca:
Darin 2 stöhnen sie, und sie hören darin nicht.
Rusça:
Там они будут стенать при выдохе, но ничего не услышат.
Arapça:
لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَهُمْ فِيهَا لَا يَسْمَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Orada onların bir inlemeleri vardır. Bunlar orada (sağır olup) bir şey de işitemezler.
Diyanet Vakfı:
Orada onlara inim inim inlemek düşer. Yine onlar orada (hiçbir iyi haber) duymazlar.

inne-lleẕîne sebeḳat lehüm minne-lḥusnâ ülâike `anhâ müb`adûn.
Türkçe:
Tarafımızdan kendilerine güzellik hazırlananlara gelince, bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır.
İngilizce:
Those for whom the good (record) from Us has gone before, will be removed far therefrom.
Fransızca:
En seront écartés, ceux a qui étaient précédemment promises de belles récompenses de Notre part.
Almanca:
Gewiß, diejenigen, denen von Uns die schöne (Botschaft) im voraus ging, diese sind davon (vom Feuer) weit entfernt.
Rusça:
А те, кому Мы изначально определили наилучшее, будут отдалены от нее.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُم مِّنَّا الْحُسْنَىٰ أُولَٰئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz katımızdan kendileri için güzel şeyler takdir edilmiş olanlar, işte oradan (cehennemden) uzak tutulanlardır.
Diyanet Vakfı:
Tarafımızdan kendilerine güzel akıbet takdir edilmiş olanlara gelince, işte bunlar cehennemden uzak tutulurlar.

lâ yesme`ûne ḥasîsehâ. vehüm fî me-ştehet enfüsühüm ḫâlidûn.
Türkçe:
Onun uğultusunu duymazlar. Onlar, gönüllerinin istediği şeyler içinde sürekli yaşayacaklardır.
İngilizce:
Not the slightest sound will they hear of Hell: what their souls desired, in that will they dwell.
Fransızca:
Ils n'entendront pas son sifflement et jouiront éternellement de ce que leurs âmes désirent.
Almanca:
Sie hören sein Geräusch nicht. Und sie bleiben in dem, was sie sich wünschten, ewig.
Rusça:
Они не услышат даже малейшего ее звука и вечно пребудут среди того, что возжелали их души.
Arapça:
لَا يَسْمَعُونَ حَسِيسَهَا ۖ وَهُمْ فِي مَا اشْتَهَتْ أَنفُسُهُمْ خَالِدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunlar onun (cehennemin) uğultusunu bile duymazlar. Canlarının istediği şeyler içinde temelli kalırlar.
Diyanet Vakfı:
Bunlar onun uğultusunu duymazlar; gönüllerinin dilediği nimetler içinde ebedi kalırlar.

lâ yaḥzünühümü-lfeza`u-l'ekberu veteteleḳḳâhümü-lmelâikeh. hâẕâ yevmükümü-lleẕî küntüm tû`adûn.
Türkçe:
O en büyük korku onları tasalandırmaz. Melekler onları şöyle karşılarlar: "Bu size o vaat edilen gününüzdür!"
İngilizce:
The Great Terror will bring them no grief: but the angels will meet them (with mutual greetings): "This is your Day,- (the Day) that ye were promised."
Fransızca:
La grande terreur ne les affligera pas, et les Anges les accueilleront : "voici le jour qui vous a été promis".
Almanca:
Nicht betrübt sie der größte Schrecken, und die Engel empfangen sie: "Dies ist euer Tag, der euch versprochen wurde."
Rusça:
Их не опечалит величайший ужас, а ангелы встретят их словами: "Вот ваш день, который был вам обещан!"
Arapça:
لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْأَكْبَرُ وَتَتَلَقَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ هَٰذَا يَوْمُكُمُ الَّذِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O en büyük korku bunları üzmez; kendilerini melekler: "Size söz verilen gün işte bugündür" diye karşılarlar.
Diyanet Vakfı:
En büyük dehşet dahi onları tasalandırmaz. Melekler kendilerini şöyle karşılar: İşte bu size vadedilmiş olan (mutlu) gününüzdür.

yevme naṭvi-ssemâe keṭayyi-ssicilli lilkütüb. kemâ bede'nâ evvele ḫalḳin nü`îdüh. va`den `aleynâ. innâ künnâ fâ`ilîn.
Türkçe:
Gün olur, göğü, yazı tomarlarını dürer gibi düreriz. İlk yaratılışta başladığımız gibi onu baştan yaparız. Üzerimizde bir vaat olarak biz bunu mutlaka yapacağız.
İngilizce:
The Day that We roll up the heavens like a scroll rolled up for books (completed),- even as We produced the first creation, so shall We produce a new one: a promise We have undertaken: truly shall We fulfil it.
Fransızca:
Le jour où Nous plierons le ciel comme on plie le rouleau des livres. Tout comme Nous avons commencé la première création, ainsi Nous la répéterons; c'est une promesse qui Nous incombe et Nous l'accomplirons !
Almanca:
Es ist an dem Tag, wenn WIR den Himmel falten wie das Falten des Registers mit dem Geschriebenen. Wie WIR die erste Schöpfung begannen, wiederholen wir sie. (Dies ist) ein Versprechen Uns gegenüber. WIR werden es gewiß tun!
Rusça:
В тот день Мы свернем небо, как сворачивают свитки для книг. Мы воссоздадим творения подобно тому, как начали творить их в первый раз. Так было обещано Нами. Воистину, Мы сделаем это.
Arapça:
يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ ۚ كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُّعِيدُهُ ۚ وَعْدًا عَلَيْنَا ۚ إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları yaparız.
Diyanet Vakfı:
(Düşün o) günü ki, yazılı kağıtların tomarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz. (Bu,) üzerimize aldığımız bir vaad oldu. Biz, (vadettiğimizi) yaparız.

veleḳad ketebnâ fi-zzebûri mim ba`di-ẕẕikri enne-l'arḍa yeriŝühâ `ibâdiye-ṣṣâliḥûn.
Türkçe:
Yemin olsun, zikirden sonra Zebur'da şunu yazmıştık: Yeryüzüne benim iyilik ve barış seven kullarım vâris olacaktır.
İngilizce:
Before this We wrote in the Psalms, after the Message (given to Moses): My servants the righteous, shall inherit the earth."
Fransızca:
Et Nous avons certes écrit dans le Zabour, après l'avoir mentionné (dans le Livre céleste), que la terre sera héritée par Mes bons serviteurs" .
Almanca:
Und gewiß, bereits schrieben WIR in Az-zabur nach der Ermahnung, daß die Erde doch Meine gottgefällig guttuenden Diener beerben.
Rusça:
Мы уже записали в Писаниях после того, как это было записано в Напоминании (Хранимой скрижали), что землю унаследуют Мои праведные рабы.
Arapça:
وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِن بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
And olsun ki, Tevrat'tan sonra Zebûr'da da yeryüzüne ancak iyi kullarımın mirasçı olduğunu yazmıştık.
Diyanet Vakfı:
Andolsun Zikir'den sonra Zebur'da da: "Yeryüzüne iyi kullarım varis olacaktır" diye yazmıştık.

inne fî hâẕâ lebelâgal liḳavmin `âbidîn.
Türkçe:
Kuşkusuz, bunda, ibadet eden/iş yapıp değer üreten bir topluluk için kesin bir tebliğ vardır.
İngilizce:
Verily in this (Qur'an) is a Message for people who would (truly) worship Allah.
Fransızca:
Il y a en cela [ces enseignements] une communication à un peuple d'adorateurs !
Almanca:
Gewiß, in diesem ist doch eine Erklärung für dienende Leute.
Rusça:
Воистину, в этом - послание для тех, кто поклоняется.
Arapça:
إِنَّ فِي هَٰذَا لَبَلَاغًا لِّقَوْمٍ عَابِدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz bu Kur'ân'da kulluk eden kimseler için kâfi bir öğüt vardır.
Diyanet Vakfı:
İşte bunda, (bize) kulluk eden bir kavim için bir mesaj vardır.

vemâ erselnâke illâ raḥmetel lil`âlemîn.
Türkçe:
Ve biz seni ancak âlemlere bir merhamet/bir sevgi olman dışında bir şey için göndermedik.
İngilizce:
We sent thee not, but as a Mercy for all creatures.
Fransızca:
Et Nous ne t'avons envoyé qu'en miséricorde pour l'univers .
Almanca:
Und WIR entsandten dich nur als Gnade für die ganze Schöpfung.
Rusça:
Мы отправили тебя только в качестве милости к мирам.
Arapça:
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey Muhammed!) biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.

ḳul innemâ yûḥâ ileyye ennemâ ilâhüküm ilâhüv vâḥid. fehel entüm müslimûn.
Türkçe:
De ki: "Bana şu vahyediliyor: "Tanrınız ancak bir tek tanrıdır. Peki, siz, müslümanlar/Allah'a teslim olanlar mısınız?"
İngilizce:
Say: "What has come to me by inspiration is that your Allah is One Allah: will ye therefore bow to His Will (in Islam)?"
Fransızca:
Dis : "Voilà ce qui m'est révélé : Votre Dieu est un Dieu unique; êtes-vous Soumis ? " [décidés à embrasser l'Islam]
Almanca:
Sag: "Es wird mir nur alsWahy zuteil, daß euer Gott nur ein einziger Gott ist. Werdet ihr dann nicht Muslime sein?"
Rusça:
Скажи: "Мне внушено в откровении, что ваш Бог - Бог Единственный. Не станете ли вы мусульманами?"
Arapça:
قُلْ إِنَّمَا يُوحَىٰ إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ ۖ فَهَلْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki, bana ancak şöyle vahyolunuyor: "İlâhınız ancak tek bir ilâhtır. Şimdi siz artık müslüman oluyor musunuz?"
Diyanet Vakfı:
De ki: Bana sadece, sizin ilahınızın ancak bir tek Allah olduğu vahyedildi. Hala müslüman olmayacak mısınız?
Sayfalar
