ANo![]() |
SyNo | SrNo | SrANo | Cuz | Arapça | Çeviriyazı | Diyanet İşleri | Sahih International | Etiketler |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
2881 | 362 | 25 | 26 | 19 | الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَٰنِ ۚ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا | elmülkü yevmeiẕin-lḥaḳḳu lirraḥmân. vekâne yevmen `ale-lkâfirîne `asîrâ. | O gün gerçek hükümdarlık Rahman'ındır. İnkarcılar için yaman bir gündür. | True sovereignty, that Day, is for the Most Merciful. And it will be upon the disbelievers a difficult Day. | Sayfa 362, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
2882 | 362 | 25 | 27 | 19 | وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَىٰ يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا | veyevme ye`aḍḍu-żżâlimü `alâ yedeyhi yeḳûlü yâ leyteni-tteḫaẕtü me`a-rrasûli sebîlâ. | O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der. | And the Day the wrongdoer will bite on his hands [in regret] he will say, "Oh, I wish I had taken with the Messenger a way. | Sayfa 362, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
2883 | 362 | 25 | 28 | 19 | يَا وَيْلَتَىٰ لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا | yâ veyletâ leytenî lem etteḫiẕ fülânen ḫalîlâ. | O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der. | Oh, woe to me! I wish I had not taken that one as a friend. | Sayfa 362, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
2884 | 362 | 25 | 29 | 19 | لَّقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي ۗ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنسَانِ خَذُولًا | leḳad eḍallenî `ani-ẕẕikri ba`de iẕ câenî. vekâne-şşeyṭânü lil'insâni ḫaẕûlâ. | O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der. | He led me away from the remembrance after it had come to me. And ever is Satan, to man, a deserter." | Sayfa 362, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
2885 | 362 | 25 | 30 | 19 | وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَٰذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا | veḳâle-rrasûlü yâ rabbi inne ḳavmi-tteḫaẕû hâẕe-lḳur'âne mehcûrâ. | Peygamber: "Ey Rabbim! Doğrusu milletim bu Kuran'ı terketmişti" der. | And the Messenger has said, "O my Lord, indeed my people have taken this Qur'an as [a thing] abandoned." | Sayfa 362, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
2886 | 362 | 25 | 31 | 19 | وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِّنَ الْمُجْرِمِينَ ۗ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا | vekeẕâlike ce`alnâ likülli nebiyyin `adüvvem mine-lmücrimîn. vekefâ birabbike hâdiyev veneṣîrâ. | Her peygamber için, böylece suçlulardan bir düşman ortaya koyarız. Doğruyu gösterici ve yardımcı olarak, Rabbin yeter. | And thus have We made for every prophet an enemy from among the criminals. But sufficient is your Lord as a guide and a helper. | Sayfa 362, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
2887 | 362 | 25 | 32 | 19 | وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً ۚ كَذَٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ ۖ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا | veḳâle-lleẕîne keferû levlâ nüzzile `aleyhi-lḳur'ânü cümletev vâḥideh. keẕâlike linüŝebbite bihî füâdeke verattelnâhü tertîlâ. | İnkar edenler: "Kuran ona bir defada indirilmeliydi" derler. Oysa Biz onu böylece senin kalbine yerleştirmek için azar azar indirir ve onu ağır ağır okuruz. | And those who disbelieve say, "Why was the Qur'an not revealed to him all at once?" Thus [it is] that We may strengthen thereby your heart. And We have spaced it distinctly. | Sayfa 362, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
ANo![]() |
SyNo | SrNo | SrANo | Cuz | Arapça | Çeviriyazı | Diyanet İşleri | Sahih International | Etiketler |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
2888 | 363 | 25 | 33 | 19 | وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا | velâ ye'tûneke bimeŝelin illâ ci'nâke bilḥaḳḳi veaḥsene tefsîrâ. | Sana bir misal vermezler ki, Biz onun gerçeğini ve en iyi anlaşılanını sana vermemiş olalım. | And they do not come to you with an argument except that We bring you the truth and the best explanation. | Sayfa 363, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
2889 | 363 | 25 | 34 | 19 | الَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ إِلَىٰ جَهَنَّمَ أُولَٰئِكَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا | elleẕîne yuḥşerûne `alâ vucûhihim ilâ cehenneme ülâike şerrum mekânev veeḍallü sebîlâ. | Cehennemde yüzü koyun toplanacak olanlar, işte onların yerleri en kötü ve yolları da en sapıktır. | The ones who are gathered on their faces to Hell - those are the worst in position and farthest astray in [their] way. | Sayfa 363, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
2890 | 363 | 25 | 35 | 19 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا | veleḳad âteynâ mûse-lkitâbe vece`alnâ me`ahû eḫâhü hârûne vezîrâ. | And olsun ki Musa'ya Kitap verdik, kardeşi Harun'u da kendisine vezir yaptık. | And We had certainly given Moses the Scripture and appointed with him his brother Aaron as an assistant. | Sayfa 363, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
2891 | 363 | 25 | 36 | 19 | فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا | feḳulne-ẕhebâ ile-lḳavmi-lleẕîne keẕẕebû biâyâtinâ. fedemmernâhüm tedmîrâ. | Ayetlerimizi yalanlayan millete gidin dedik. Sonunda o milleti yerle bir ettik. | And We said, "Go both of you to the people who have denied Our signs." Then We destroyed them with [complete] destruction. | Sayfa 363, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
2892 | 363 | 25 | 37 | 19 | وَقَوْمَ نُوحٍ لَّمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً ۖ وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا | veḳavme nûḥil lemmâ keẕẕebü-rrusüle agraḳnâhüm vece`alnâhüm linnâsi âyeh. vea`tednâ liżżâlimîne `aẕâben elîmâ. | Nuh milletini de, peygamberleri yalanladıkları zaman suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret kıldık. Zalimlere can yakıcı azap hazırlamışızdır. | And the people of Noah - when they denied the messengers, We drowned them, and We made them for mankind a sign. And We have prepared for the wrongdoers a painful punishment. | Sayfa 363, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
2893 | 363 | 25 | 38 | 19 | وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَٰلِكَ كَثِيرًا | ve`âdev veŝemûde veaṣḥâbe-rrassi veḳurûnem beyne ẕâlike keŝîrâ. | Ad, Semud milletleri ile Ress'lileri ve bunların arasında birçok nesilleri de yerle bir ettik. | And [We destroyed] 'Aad and Thamud and the companions of the well and many generations between them. | Sayfa 363, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
2894 | 363 | 25 | 39 | 19 | وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْأَمْثَالَ ۖ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا | veküllen ḍarabnâ lehü-l'emŝâl. veküllen tebbernâ tetbîrâ. | Her birine misaller vermiştik ama, dinlemedikleri için hepsini kırdık geçirdik. | And for each We presented examples [as warnings], and each We destroyed with [total] destruction. | Sayfa 363, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
2895 | 363 | 25 | 40 | 19 | وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ ۚ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا ۚ بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا | veleḳad etev `ale-lḳaryeti-lletî ümṭirat meṭara-ssev'. efelem yekûnû yeravnehâ. bel kânû lâ yercûne nüşûrâ. | Bu putperestler and olsun ki, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardı. Onu görmediler mi? Hayır; tekrar dirilmeyi ummuyorlardı. | And they have already come upon the town which was showered with a rain of evil. So have they not seen it? But they are not expecting resurrection. | Sayfa 363, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
2896 | 363 | 25 | 41 | 19 | وَإِذَا رَأَوْكَ إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا الَّذِي بَعَثَ اللَّهُ رَسُولًا | veiẕâ raevke iy yetteḫiẕûneke illâ hüzüvâ. ehâẕe-lleẕî be`aŝe-llâhü rasûâ. | Seni gördükleri zaman, "Allah'ın gönderdiği elçi bu mudur?" diye alaya almaktan başka birşey yapmazlar. | And when they see you, [O Muhammad], they take you not except in ridicule, [saying], "Is this the one whom Allah has sent as a messenger? | Sayfa 363, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
2897 | 363 | 25 | 42 | 19 | إِن كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ آلِهَتِنَا لَوْلَا أَن صَبَرْنَا عَلَيْهَا ۚ وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا | in kâde leyüḍillünâ `an âlihetinâ levlâ en ṣabernâ `aleyhâ. vesevfe ya`lemûne ḥîne yeravne-l`aẕâbe men eḍallü sebîlâ. | Tanrılarımız üzerinde direnmeseydik, doğrusu neredeyse bizi onlardan uzaklaştıracaktı derler. Azabı gördükleri zaman, kimin yolunun sapık olduğunu bileceklerdir. | He almost would have misled us from our gods had we not been steadfast in [worship of] them." But they are going to know, when they see the punishment, who is farthest astray in [his] way. | Sayfa 363, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
2898 | 363 | 25 | 43 | 19 | أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا | era'eyte meni-tteḫaẕe ilâhehû hevâh. efeente tekûnü `aleyhi vekîlâ. | Hevesini kendine tanrı edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? | Have you seen the one who takes as his god his own desire? Then would you be responsible for him? | Sayfa 363, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
ANo![]() |
SyNo | SrNo | SrANo | Cuz | Arapça | Çeviriyazı | Diyanet İşleri | Sahih International | Etiketler |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
2899 | 364 | 25 | 44 | 19 | أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ ۚ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ ۖ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا | em taḥsebü enne ekŝerahüm yesme`ûne ev ya`ḳilûn. in hüm illâ kel'en`âmi bel hüm eḍallü sebîlâ. | Yoksa çoklarının söz dinlediklerini veya aklettiklerini mi sanırsın? Onlar şüphesiz davarlar gibidir, belki daha da sapık yolludurlar. | Or do you think that most of them hear or reason? They are not except like livestock. Rather, they are [even] more astray in [their] way. | Sayfa 364, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |
2900 | 364 | 25 | 45 | 19 | أَلَمْ تَرَ إِلَىٰ رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًا ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلًا | elem tera ilâ rabbike keyfe medde-żżill. velev şâe lece`alehû sâkinâ. ŝümme ce`alne-şşemse `aleyhi delîlâ. | Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu durdururdu. Sonra Biz güneşi, ona delil kılıp yavaş yavaş kendimize çekmişizdir. | Have you not considered your Lord - how He extends the shadow, and if He willed, He could have made it stationary? Then We made the sun for it an indication. | Sayfa 364, Cuz 19, الفرقان, Al-Furqan—الفرقان |