Sayfa 330

velletî aḥṣanet fercehâ fenefaḫnâ fîhâ mir rûḥinâ vece`alnâhâ vebnehâ âyetel lil`âlemîn.

Türkçe:
Ve o, cinsiyet organını/ırzını titizlikle koruyan kadın. Onun bağrına ruhumuzdan üfledik de kendisini ve oğlunu âlemler için bir mucize yaptık.
İngilizce:
And (remember) her who guarded her chastity: We breathed into her of Our spirit, and We made her and her son a sign for all peoples.
Fransızca:
Et celle [la vierge Marie] qui avait préservé sa chasteté ! Nous insufflâmes en elle un souffle (de vie) venant de Nous et fîmes d'elle ainsi que de son fils, un signe [miracle] pour l'univers.
Almanca:
Ebenfalls diejenige, die ihre Keuschheit bewahrte, dann hauchten WIR in sie einen Ruhh von Uns hinein. Und WIR machten sie und ihren Sohn zu einer Aya für die ganze Schöpfung.
Rusça:
Помяни также ту, которая сохранила свое целомудрие (Марьям). Мы вдохнули в нее посредством Нашего духа (Джибриля) и сделали ее и ее сына (Ису) знамением для миров.
Arapça:
وَالَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهَا مِن رُّوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَا آيَةً لِّلْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Irzını koruyan Meryem'e ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, âlemler için bir mucize kılmıştık.
Diyanet Vakfı:
Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem'i de an.) Biz ona ruhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu cümle alem için bir ibret kıldık.

inne hâẕihî ümmetüküm ümmetev vâḥideh. veenâ rabbüküm fa`büdûn.

Türkçe:
İşte şu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de Rabbinimiz. O halde bana ibadet edin.
İngilizce:
Verily, this brotherhood of yours is a single brotherhood, and I am your Lord and Cherisher: therefore serve Me (and no other).
Fransızca:
Certes, cette communauté qui est la vôtre est une communauté unique, et Je suis votre Seigneur. Adorez-Moi donc.
Almanca:
Gewiß, diese ist eure Umma, eine einheitliche Umma! Und ICH bin euer HERR, so dient Mir!
Rusça:
Воистину, эта ваша религия - религия единая. Я же - ваш Господь. Поклоняйтесь же Мне!
Arapça:
إِنَّ هَٰذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu bu sizin ümmetiniz (tevhid dini olan müslümanlık), bir tek ümmettir (bir tek din olarak sizin dininizdir). Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin.
Diyanet Vakfı:
Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin.

veteḳaṭṭa`û emrahüm beynehüm. küllün ileynâ râci`ûn.

Türkçe:
İşlerini aralarında parçaladılar. Hepsi bize dönecekler.
İngilizce:
But (later generations) cut off their affair (of unity), one from another: (yet) will they all return to Us.
Fransızca:
Ils se sont divisés en sectes. Mais tous, retourneront a Nous.
Almanca:
Und sie zerteilten ihre Angelegenheit untereinander. Sie alle werden jedoch zu Uns zurückkehren.
Rusça:
Они впали в противоречия, но все они вернутся к Нам.
Arapça:
وَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ ۖ كُلٌّ إِلَيْنَا رَاجِعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ama insanlar din konusunda aralarında bölüklere ayrıldılar ama, hepsi bize döneceklerdir.
Diyanet Vakfı:
(İnsanlar) kendi aralarında (din ve devlet) işlerinin birliğini bozdular. Halbuki hepsi bize döneceklerdir.

femey ya`mel mine-ṣṣâliḥâti vehüve mü'minün felâ küfrâne lisa`yih. veinnâ lehû kâtibûn.

Türkçe:
Kim inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işlerden bir şey yaparsa, onun gayretine nankörlük edilmez. Biz böylesi lehine kâtiplik ederiz.
İngilizce:
Whoever works any act of righteousness and has faith,- His endeavour will not be rejected: We shall record it in his favour.
Fransızca:
Quiconque fait de bonnes oeuvres tout en étant croyant, on ne méconnaîtra pas son effort, et Nous le lui inscrivons [à son actif].
Almanca:
Wer dann von dem gottgefällig Guten tut, während er Mumin ist, für dessen Bestreben gibt es gewiß kein Kufran . Und WIR sind dafür gewiß Registrierende.
Rusça:
Устремления того, кто совершал праведные деяния, будучи верующим, не будут отвергнуты. Воистину, Мы записываем их для него.
Arapça:
فَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِهِ وَإِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnanmış olarak yararlı iş işleyenin emeği inkâr edilmeyecektir. Biz şüphesiz onu yazmaktayız.
Diyanet Vakfı:
Bu durumda her kim mümin olarak iyi davranışlar yaparsa onun çabasını görmezlikten gelmek olmaz. Zira biz onu yazmaktayız.

veḥarâmün `alâ ḳaryetin ehleknâhâ ennehüm lâ yerci`ûn.

Türkçe:
Helâk ettiğimiz bir kente/medeniyete yaşamak haram edilmiştir. Onlar bir daha geri dönemezler.
İngilizce:
But there is a ban on any population which We have destroyed: that they shall not return,
Fransızca:
Il est défendu [aux habitants] d'une cité que Nous avons fait périr de revenir [à la vie d'ici-bas] !
Almanca:
Und haram ist es für eine Ortschaft, die WIR zugrunde richteten, sie kehren nicht zurück.
Rusça:
Запрет лежит на селениях, которые Мы погубили, и они не вернутся,
Arapça:
وَحَرَامٌ عَلَىٰ قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yok ettiğimiz bir memleket (ahalisinin ahiretteki cezasını da çekmek üzere) bize dönmemesi gerçekten imkansızdır.
Diyanet Vakfı:
Helak ettiğimiz bir belde için artık (yeniden mamur olmak) imkansızdır; çünkü onlar geri dönemeyeceklerdir.

ḥattâ iẕâ fütiḥat ye'cûcü veme'cûcü vehüm min külli ḥadebiy yensilûn.

Türkçe:
Ye'cûc ve Me'cûc'ün önü açıldığı zaman onlar, her tepeden akın ederler.
İngilizce:
Until the Gog and Magog (people) are let through (their barrier), and they swiftly swarm from every hill.
Fransızca:
Jusqu'à ce que soient relâchés les Yajuj et les Majuj et qu'ils se précipiteront de chaque hauteur;
Almanca:
Wenn dann Yadschudsch und Madschudsch geöffnet wird, und sie von allen Anhöhen herunter eilen,
Rusça:
пока Йаджудж и Маджудж (Гог и Магог) не будут выпущены и не устремятся вниз с каждой возвышенности.
Arapça:
حَتَّىٰ إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٍ يَنسِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc(un seddi) açıldığı zaman, ki onlar her dere ve tepeden akın edip çıkarlar.
Diyanet Vakfı:
Nihayet Ye'cuc ve Me'cuc (sedleri) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman;

vaḳterabe-lva`dü-lḥaḳḳu feiẕâ hiye şâḫiṣatün ebṣâru-lleẕîne keferû. yâ veylenâ ḳad künnâ fî gafletim min hâẕâ bel künnâ żâlimîn.

Türkçe:
Hak olan vaat yaklaşmıştır. İnkâr edenlerin gözleri birden donup kalmıştır. "Vay başımıza! Biz bundan gafil bulunuyorduk. Hayır, biz zalimlerdik!" derler.
İngilizce:
Then will the true promise draw nigh (of fulfilment): then behold! the eyes of the Unbelievers will fixedly stare in horror: "Ah! Woe to us! we were indeed heedless of this; nay, we truly did wrong!"
Fransızca:
c'est alors que la vraie promesse s'approchera, tandis que les regards de ceux qui ont mécru se figent : "Malheur à nous ! Nous y avons été inattentifs. Bien plus, nous étions des injustes".
Almanca:
und das wahre Versprechen näherte sich, dann werden starr blicken die Augen derjenigen, die Kufr betrieben haben: "Unser Untergang! wir waren demgegenüber achtlos. Nein, sondern wir waren Unrecht- Begehende!"
Rusça:
Приблизится истинное обещание, и тогда закатятся взоры неверующих. Они скажут: "О горе нам! Мы беспечно относились к этому. Более того, мы были беззаконниками".
Arapça:
وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَإِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ أَبْصَارُ الَّذِينَ كَفَرُوا يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَٰذَا بَلْ كُنَّا ظَالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve gerçek vaad yaklaştığında, işte o zaman kâfir olanların gözleri beleriverir. "Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik, hayır biz zalim kimselerdik." derler.
Diyanet Vakfı:
Ve gerçek vaad (ölüm, kıyamet) yaklaşınca, birden, inkar edenlerin gözleri donakalır! "Yazıklar olsun bize! (derler), gerçekten biz, bu durumdan habersizmişiz; hatta biz zalim kimselermişiz."

inneküm vemâ ta`büdûne min dûni-llâhi ḥaṣabü cehennem. entüm lehâ vâridûn.

Türkçe:
Siz ve Allah'ın berisinden, kulluk/kölelik ettikleriniz, cehennem odunusunuz. Hepiniz oraya gireceksiniz.
İngilizce:
Verily ye, (unbelievers), and the (false) gods that ye worship besides Allah, are (but) fuel for Hell! to it will ye (surely) come!
Fransızca:
"Vous serez, vous et ce que vous adoriez en dehors d'Allah, le combustible de l'Enfer, vous vous y rendrez tous.
Almanca:
Gewiß, ihr seid mit dem, was ihr anstelle von ALLAH dient, Brennstoff von Dschahannam. Ihr werdet es ansteuern.
Rusça:
Вы и те, чему вы поклоняетесь вместо Аллаха, являетесь растопкой для Геенны, в которую вы войдете.
Arapça:
إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ أَنتُمْ لَهَا وَارِدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz ve Allah'dan başka taptıklarınız, cehennemin yakıtısınız; oraya gireceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Siz ve Allah'ın dışında taptığınız şeyler cehennem yakıtısınız. Siz oraya gireceksiniz.

lev kâne hâülâi âlihetem mâ veradûhâ. veküllün fîhâ ḫâlidûn.

Türkçe:
Eğer onlar ilah olsalardı, oraya girmezlerdi. Oysaki, hepsi orada uzun süre kalacaklardır.
İngilizce:
If these had been gods, they would not have got there! but each one will abide therein.
Fransızca:
Si ceux-là étaient vraiment des divinités, ils n'y entreraient pas; et tous y demeureront éternellement.
Almanca:
Wären diese (wirklich) Gottheiten gewesen, hätten sie es nicht angesteuert. Und alle bleiben darin ewig.
Rusça:
Если бы они были богами, то не вошли бы туда. Но все они останутся там навечно.
Arapça:
لَوْ كَانَ هَٰؤُلَاءِ آلِهَةً مَّا وَرَدُوهَا ۖ وَكُلٌّ فِيهَا خَالِدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer onlar ilâh olsalardı, oraya girmeyeceklerdi. Hepsi orada temelli kalacaktır.
Diyanet Vakfı:
Eğer onlar birer tanrı olsalardı oraya (cehenneme) girmezlerdi. Halbuki hepsi (tapanlar da tapılanlar da) orada ebedi kalacaklardır.

lehüm fîhâ zefîruv vehüm fîhâ lâ yesme`ûn.

Türkçe:
Onlar için orada derin bir iç çekiş var. Ve onlar orada hiçbir şey işitmezler.
İngilizce:
There, sobbing will be their lot, nor will they there hear (aught else).
Fransızca:
Ils y pousseront des gémissements, et n'y entendront rien.
Almanca:
Darin 2 stöhnen sie, und sie hören darin nicht.
Rusça:
Там они будут стенать при выдохе, но ничего не услышат.
Arapça:
لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَهُمْ فِيهَا لَا يَسْمَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Orada onların bir inlemeleri vardır. Bunlar orada (sağır olup) bir şey de işitemezler.
Diyanet Vakfı:
Orada onlara inim inim inlemek düşer. Yine onlar orada (hiçbir iyi haber) duymazlar.

Sayfalar

Sayfa 330 beslemesine abone olun.