Rubu 7

veleḳad câeküm mûsâ bilbeyyinâti ŝümme-tteḫaẕtümü-l`icle mim ba`dihî veentüm żâlimûn.

Türkçe:
Yemin olsun ki, Mûsa size açık-seçik hak beyanlarla gelmişti de onun arkasından buzağıyı ilah edinmiştiniz. Zalimlersiniz sizler.
İngilizce:
There came to you Moses with clear (Signs); yet ye worshipped the calf (Even) after that, and ye did behave wrongfully.
Fransızca:
Et en effet Moïse vous est venu avec les preuves. Malgré cela, une fois absent vous avez pris le Veau pour idole, alors que vous étiez injustes.
Almanca:
Und gewiß, bereits kam Musa zu euch mit den Wunderzeichen, dann nahmt ihr euch in dessen (Abwesenheit) das Kalb (als Götzen), während ihr Unrecht-Begehende wart.
Rusça:
Муса (Моисей) явился к вам с ясными знамениями, но в его отсутствие вы стали поклоняться тельцу, будучи беззаконниками.
Arapça:
۞ وَلَقَدْ جَاءَكُم مُّوسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِن بَعْدِهِ وَأَنتُمْ ظَالِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Celâlim hakkı için Musa size belgelerle gelmişti de onun arkasından tuttunuz o buzağıya taptınız. Siz işte o zâlimlersiniz.
Diyanet Vakfı:
Andolsun Musa size apaçık mucizeler getirmişti. Sonra onun ardından, zalimler olarak buzağıyı (tanrı) edindiniz.

veiẕ eḫaẕnâ mîŝâḳaküm verafa`nâ fevḳakümu-ṭṭûr. ḫuẕû mâ âteynâküm biḳuvvetiv vesme`û. ḳâlû semi`nâ ve`aṣaynâ veüşribû fî ḳulûbihimü-l`icle biküfrihim. ḳul bi'semâ ye'müruküm bihî îmânüküm in küntüm mü'minîn.

Türkçe:
Hani, kesin söz almıştık sizden de Tûr'u üzerinize kaldırmıştık. "Size verdiğimizi kuvvetlice tutun ve dinleyin!" demiştik. Şöyle demişlerdi: "Dinledik ve isyan ettik." İnkârları yüzünden gönüllerine buzağı içirildi. De ki: "Eğer inanan kişilerseniz, ne kötü şeydir size imanınızın emretmekte olduğu!"
İngilizce:
And remember We took your covenant and We raised above you (the towering height) of Mount (Sinai): (Saying): "Hold firmly to what We have given you, and hearken (to the Law)": They said:" We hear, and we disobey:" And they had to drink into their hearts (of the taint) of the calf because of their Faithlessness. Say: "Vile indeed are the behests of your Faith if ye have any faith!"
Fransızca:
Et rappelez-vous, lorsque Nous avons pris l'engagement de vous, et brandi sur vous At-Tur (le Mont Sinaï) en vous disant : "Tenez ferme à ce que Nous vous avons donné, et écoutez ! ". Ils dirent : "Nous avons écouté et désobéi". Dans leur impiété, leurs coeurs étaient passionnément épris du Veau (objet de leur culte). Dis[-leur]: "Quelles mauvaises prescriptions ordonnées par votre foi, si vous êtes croyants" .
Almanca:
Und (erinnere daran), als WIR euer Gelöbnis entgegennahmen und über euch den Tur-Berg hochhoben: "Nehmt, was WIR euch gaben, mit Nachdruck an und hört zu!" Sie sagten: "Wir haben zugehört und uns widersetzt." So wurde in ihren Herzen (die Zuneigung) zum Kalb wegen ihres Kufr eingeprägt. Sag: "Erbärmlich ist das, was euch euer Iman gebietet, solltet ihr Mumin sein."
Rusça:
Вот Мы заключили с вами завет и воздвигли над вами гору: "Крепко придерживайтесь того, что Мы даровали вам, и слушайте". Они сказали: "Слушаем и ослушаемся". Их сердца впитали любовь к тельцу по причине их неверия. Скажи: "Скверно то, что велит вам ваша вера, если вы вообще являетесь верующими".
Arapça:
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُوا ۖ قَالُوا سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ ۚ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُم بِهِ إِيمَانُكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir zamanlar size, "verdiğimiz kitaba kuvvetle sarılın ve onu dinleyin." diye Tûr'u tepenize kaldırıp mîsakınızı aldık. (O yahudiler): "Duyduk, dinledik, isyan ettik." dediler, kâfirlikleri yüzünden o danayı yüreklerinde besleyip büyüttüler. De ki, " Eğer siz mümin kimseler iseniz, bu imanınız size ne çirkin şeyler emrediyor!
Diyanet Vakfı:
Hatırlayın ki, Tur dağının altında sizden söz almış: Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri anlayın, demiştik. Onlar: İşittik ve isyan ettik, dediler. İnkarları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu. De ki: Eğer inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor!

ḳul in kânet lekümü-ddâru-l'âḫiratü `inde-llâhi ḫâliṣatem min dûni-nnâsi fetemennevu-lmevte in küntüm ṣâdiḳîn.

Türkçe:
De ki: "Allah katındaki âhiret yurdu diğer insanların değil de yalnız ve yalnız sizin ise, eğer doğru sözlü iseniz, hadi isteyin ölümü!"
İngilizce:
Say: "If the last Home, with Allah, be for you specially, and not for anyone else, then seek ye for death, if ye are sincere."
Fransızca:
- Dis : "Si l'Ultime demeure auprès d'Allah est pour vous seuls, à l'exclusion des autres gens, souhaitez donc la mort [immédiate] si vous êtes véridiques ! "
Almanca:
Sag: "Sollte euch die jenseitige Wohnstätte bei ALLAH alleine - unter Ausschluß aller (anderen) Menschen gehören, so wünscht euch den Tod, solltet ihr wahrhaftig sein."
Rusça:
Скажи: "Если Последняя обитель у Аллаха предназначена только для вас, а не для других людей, то пожелайте себе смерти, если вы говорите правду".
Arapça:
قُلْ إِن كَانَتْ لَكُمُ الدَّارُ الْآخِرَةُ عِندَ اللَّهِ خَالِصَةً مِّن دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki; Allah yanında ahiret yurdu (cennet) başkalarının değil de yalnızca sizin ise, eğer iddianızda da sadık iseniz haydi hemen ölümü temenni ediniz, ölmeyi cana minnet biliniz.
Diyanet Vakfı:
(Ey Muhammed, onlara:) Şayet (iddia ettiğiniz gibi) ahiret yurdu Allah katında diğer insanlara değil de yalnızca size aitse ve bu iddianızda doğru iseniz haydi ölümü temenni edin (bakalım), de.

veley yetemennevhü ebedem bimâ ḳaddemet eydîhim. vellâhü `alîmüm biżżâlimîn.

Türkçe:
Ellerinin önden gönderdiği şeyler yüzünden ölümü hiçbir zaman istemeyeceklerdir. Allah, zalimleri çok iyi bilmektedir.
İngilizce:
But they will never seek for death, on account of the (sins) which their hands have sent on before them. and Allah is well-acquainted with the wrong-doers.
Fransızca:
Or, ils ne le souhaiteront jamais, sachant tout le mal qu'ils ont perpétré de leurs mains. Et Allah connaît bien les injustes.
Almanca:
Doch sie werden sich ihn niemals wünschen wegen dem, was sie bereits angerichtet haben. Und ALLAH ist allwissend über die Unrecht-Begehenden.
Rusça:
Однако они никогда не пожелают себе этого из-за того, что приготовили их руки. Аллах ведает о беззаконниках.
Arapça:
وَلَن يَتَمَنَّوْهُ أَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat elleriyle işledikleri yüzünden onu hiçbir zaman temenni edemiyecekler. Allah o zâlimleri bilir.
Diyanet Vakfı:
Onlar, kendi elleriyle önceden yaptıkları işler (günah ve isyanları) sebebiyle hiç bir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir. Allah zalimleri iyi bilir.

veletecidennehüm aḥraṣa-nnâsi `alâ ḥayâh. vemine-lleẕîne eşrakû yeveddü eḥadühüm lev yü`ammeru elfe seneh. vemâ hüve bimüzaḥziḥihî mine-l`aẕâbi ey yü`ammer. vellâhü beṣîrum bimâ ya`melûn.

Türkçe:
Sen onları, insanların yaşamaya en düşkünü olarak bulursun. Şirke batanlardan bile... Her biri bin yıl ömür sürsün ister. Oysaki, uzun yaşaması onu azaptan uzaklaştıracak değildir. Allah, yapmakta olduklarını çok iyi görmektedir.
İngilizce:
Thou wilt indeed find them, of all people, most greedy of life,-even more than the idolaters: Each one of them wishes He could be given a life of a thousand years: But the grant of such life will not save him from (due) punishment. For Allah sees well all that they do.
Fransızca:
Et certes tu les trouveras les plus attachés à la vie [d'ici-bas], pire en cela que les Associateurs . Tel d'entre eux aimerait vivre mille ans. Mais une pareille longévité ne le sauvera pas du châtiment ! Et Allah voit bien leurs actions.
Almanca:
Und mit Sicherheit wirst du sie mehr am Leben hängend als alleMenschen finden, und ebenso diejenigen, die Schirk betrieben haben. Jeder von ihnen wünscht sich, er würde tausend Jahre leben. Doch es wird ihn von der Peinigung keineswegs verschonen, daß er lange lebt. Und ALLAH ist allsehend dessen, was sie tun.
Rusça:
Ты непременно убедишься, что они жаждут жизни больше всех людей, даже больше многобожников. Каждый из них желал бы прожить тысячу лет. Но даже долгая жизнь ничуть не отдалит их от мучений. Аллах видит то, что они совершают.
Arapça:
وَلَتَجِدَنَّهُمْ أَحْرَصَ النَّاسِ عَلَىٰ حَيَاةٍ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُوا ۚ يَوَدُّ أَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ أَلْفَ سَنَةٍ وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِهِ مِنَ الْعَذَابِ أَن يُعَمَّرَ ۗ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Elbette onları insanların hayata en hırslı, en düşkün olanları olarak bulacak, hatta müşriklerden bile daha düşkün bulacaksın. Onların her biri bin sene ömür sürmeyi arzular, oysa uzun yaşamak kendisini azaptan kurtarıp uzaklaştıracak değildir. Allah, onların neler yaptığını görüp duruyor.
Diyanet Vakfı:
Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak bulursun. Putperestlerden her biri de arzular ki, bin sene yaşasın. Oysa yaşatılması hiç kimseyi azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.

ḳul men kâne `adüvvel licibrîle feinnehû nezzelehû `alâ ḳalbike biiẕni-llâhi müṣaddiḳal limâ beyne yedeyhi vehüdev vebüşrâ lilmü'minîn.

Türkçe:
De ki: "Kim Cebrail'e -ki o, Allah'ın izniyle Kur'an'ı kendinden öncekini doğrulayacı, inananlara yol gösterici ve müjde olarak senin kalbine indirmiştir- düşman kesilirse,
İngilizce:
Say: Whoever is an enemy to Gabriel-for he brings down the (revelation) to thy heart by Allah's will, a confirmation of what went before, and guidance and glad tidings for those who believe,-
Fransızca:
Dis : "Quiconque est ennemi de Gabriel doit connaître que c'est lui qui, avec la permission d'Allah, a fait descendre sur ton cœur cette révélation qui déclare véridiques les messages antérieurs et qui sert aux croyants de guide et d'heureuse annonce".
Almanca:
Sag: "Wer ein Feind von Dschibril ist, (der soll es lassen), denn er war es zweifelsohne, der ihn (den Quran) auf dein Herz mit Zustimmung von ALLAH nach und nach hinabsandte als Bestätigung dessen, was vor ihm war, als Rechtleitung und als frohe Botschaft für die Mumin."
Rusça:
Скажи: "Кто является врагом Джибрилу (Гавриилу)?" Он низвел его (Коран) на твое сердце с соизволения Аллаха в подтверждение правдивости того, что было прежде, в качестве верного руководства и благой вести для верующих.
Arapça:
قُلْ مَن كَانَ عَدُوًّا لِّجِبْرِيلَ فَإِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلَىٰ قَلْبِكَ بِإِذْنِ اللَّهِ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Söyle; her kim Cebrail'e düşman ise iyi bilsin ki, Kur'ân'ı senin kalbine Allah'ın izniyle kendinden önceki vahiyleri onaylayıcı, müminlere hidayet ve müjde kaynağı olmak üzere o indirdi.
Diyanet Vakfı:
De ki: Cebrail'e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kur'an'ı senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci olarak o indirmiştir.

men kâne `adüvvel lillâhi vemelâiketihî verusülihî vecibrîle vemîkâle feinne-llâhe `adüvvül lilkâfirîn.

Türkçe:
Kim Allah'a, O'nun meleklerine, resullerine, Cebrail'e, Mikâil'e düşman kesilirse, Allah da bu tür inkârcılara düşman kesilir.
İngilizce:
Whoever is an enemy to Allah and His angels and messengers, to Gabriel and Michael,- Lo! Allah is an enemy to those who reject Faith.
Fransızca:
[Dis : ] "Quiconque est ennemi d'Allah, de Ses anges, de Ses messagers, de Gabriel et de Michaël... [Allah sera son ennemi] car Allah est l'ennemi des infidèles".
Almanca:
Wer ein Feind für ALLAH, Seine Engel, Seine Gesandten, Dschibril und Mikail ist, (der soll es lassen), denn zweifelsohne, ALLAH ist ein Feind für die Kafir.
Rusça:
Если кто враждует с Аллахом и Его ангелами, посланниками, Джибрилом (Гавриилом) и Микаилом (Михаилом), то ведь Аллах является врагом неверующих.
Arapça:
مَن كَانَ عَدُوًّا لِّلَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَرُسُلِهِ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَالَ فَإِنَّ اللَّهَ عَدُوٌّ لِّلْكَافِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her kim Allah'a, Allah'ın meleklerine, peygamberlerine, Cebrail ile Mîkâil'e düşman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kâfirlerin düşmanıdır.
Diyanet Vakfı:
Kim, Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikail'e düşman olursa bilsin ki Allah da inkarcı kafirlerin düşmanıdır.

veleḳad enzelnâ ileyke âyâtim beyyinât. vemâ yekfüru bihâ ille-lfâsiḳûn.

Türkçe:
Yemin olsun, biz sana açık-seçik ayetler indirdik. Onları, sapmış olanlardan başkası inkâr etmez.
İngilizce:
We have sent down to thee Manifest Signs (ayat); and none reject them but those who are perverse.
Fransızca:
Et très certainement Nous avons fait descendre vers toi des signes évidents. Et seuls les pervers n'y croient pas.
Almanca:
Und gewiß, bereits sandten WIR dir deutliche Ayat hinab. Und Kufr denen gegenüber betreibt niemand außer den Fasiq.
Rusça:
Мы ниспосылали тебе ясные знамения, и не веруют в них только нечестивцы.
Arapça:
وَلَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ ۖ وَمَا يَكْفُرُ بِهَا إِلَّا الْفَاسِقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şanım hakkı için sana çok açık âyetler; parlak mucizeler indirdik. Öyle ki, iman sahasından uzaklaşmış fasıklardan başkası onları inkâr etmez.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki sana apaçık ayetler indirdik. (Ey Muhammed!) Onları ancak fasıklar inkar eder.

eveküllemâ `âhedû `ahden nebeẕehû ferîḳum minhüm. bel ekŝeruhüm lâ yü'minûn.

Türkçe:
Bir ahitle söz verdikleri her seferinde, içlerinden bir fırka ahdi kaldırıp atmadı mı? Doğrusu şu ki, onların çokları iman etmezler.
İngilizce:
Is it not (the case) that every time they make a covenant, some party among them throw it aside?- Nay, Most of them are faithless.
Fransızca:
Faudrait-il chaque fois qu'ils concluent un pacte, qu'une partie d'entre eux le dénonce ? C'est que plutôt la plupart d'entre eux ne sont pas croyants.
Almanca:
Ist es nicht so, daß immer wieder, wenn sie einen Vertrag abschließen, eine Gruppe von ihnen ihn verletzt?! Nein, sondern die meisten von ihnen verinnerlichen den Iman nicht.
Rusça:
Неужели всякий раз, когда они заключают завет, часть из них отбрасывает его? Более того, большинство из них не веруют.
Arapça:
أَوَكُلَّمَا عَاهَدُوا عَهْدًا نَّبَذَهُ فَرِيقٌ مِّنْهُم ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O fasıklar hem bunları tanımıyacaklar, hem de ne zaman bir ahd üzerine antlaşma yapsalar, her defasında mutlaka içlerinden bir güruh çıkıp onu bozacak ve atıverecek öyle mi? Hatta az bir güruh değil, onların çoğu ahit tanımaz imansızlardır.
Diyanet Vakfı:
Ne zaman onlar bir antlaşma yaptılarsa, yine kendilerinden bir gurup onu bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez.

velemmâ câehüm rasûlüm min `indi-llâhi müṣaddiḳul limâ me`ahüm nebeẕe ferîḳum mine-lleẕîne ûtü-lkitâb. kitâbe-llâhi verâe żuhûrihim keennehüm lâ ya`lemûn.

Türkçe:
Allah katından kendilerine, ellerinde bulunanı tasdikleyici bir resul geldiğinde, kitap verilenlerden bir fırka, Allah'ın Kitabı'nı hiç bilmiyorlarmış gibi kaldırıp arkalarına attılar.
İngilizce:
And when there came to them a messenger from Allah, confirming what was with them, a party of the people of the Book threw away the Book of Allah behind their backs, as if (it had been something) they did not know!
Fransızca:
Et quand leur vint d'Allah un messager confirmant ce qu'il y avait déjà avec eux, certains à qui le Livre avait été donné, jetèrent derrière leur dos le Livre d'Allah comme s'ils ne savaient pas !
Almanca:
Und als zu ihnen ein Gesandter von ALLAH kam bestätigend dessen, was bei ihnen ist, warf eine Gruppe von denjenigen, denen die Schrift zuteil wurde, ALLAHs Schrift hinter ihren Rücken, als wüßten sie nichts.
Rusça:
Когда к ним пришел Посланник от Аллаха (Мухаммад), подтвердивший правдивость того, что было у них, некоторые из тех, кому было даровано Писание, отбросили Писание Аллаха за спины, словно они не знают истины.
Arapça:
وَلَمَّا جَاءَهُمْ رَسُولٌ مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ نَبَذَ فَرِيقٌ مِّنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ كِتَابَ اللَّهِ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ كَأَنَّهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Üstelik Allah tarafından onlara, yanlarındaki kitabı tasdik edici bir peygamber gelince, daha önce kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, Allah'ın kitabını sırtlarından geriye attılar, sanki hiçbir şey bilmiyorlarmış gibi yaptılar.
Diyanet Vakfı:
Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince ehl-i kitaptan bir gurup, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terkettiler.

Sayfalar

Rubu 7 beslemesine abone olun.