
veleḳad ḫalaḳne-l'insâne vena`lemü mâ tüvesvisü bihî nefsüh. venaḥnü aḳrabü ileyhi min ḥabli-lverîd.
Türkçe:
Yemin olsun ki, insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biiriz. Biz ona, şah damarından daha yakınız.
İngilizce:
It was We Who created man, and We know what dark suggestions his soul makes to him: for We are nearer to him than (his) jugular vein.
Fransızca:
Nous avons effectivement créé l'homme et Nous savons ce que son âme lui suggère et Nous sommes plus près de lui que sa veine jugulaire
Almanca:
Und gewiß, bereits erschufen WIR doch den Menschen und WIR wissen, was ihm seine Seele flüstert. Und WIR sind ihm näher als seine Halsschlagader.
Rusça:
Мы сотворили человека и знаем, что нашептывает ему душа. Мы ближе к нему, чем яремная вена.
Arapça:
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ ۖ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız.
Diyanet Vakfı:
Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.

iẕ yeteleḳḳe-lmüteleḳḳiyâni `ani-lyemîni ve`ani-şşimâli ḳa`îd.
Türkçe:
Sağında ve solunda oturmuş iki görevli, kayıt yapmaktadır.
İngilizce:
Behold, two (guardian angels) appointed to learn (his doings) learn (and noted them), one sitting on the right and one on the left.
Fransızca:
quand les deux recueillants, assis à droite et à gauche, recueillent .
Almanca:
Wenn (ihn) die beiden Empfänger vom Rechten und vom Linken sitzend empfangen.
Rusça:
Двое ангелов сидят справа и слева и принимают (записывают деяния).
Arapça:
إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek zabıt tutarken,
Diyanet Vakfı:
İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar.

mâ yelfiżu min ḳavlin illâ ledeyhi raḳîbün `atîd.
Türkçe:
Bir söz sarfetmeye dursun, yanındaki gözcü hemen zaptediverir.
İngilizce:
Not a word does he utter but there is a sentinel by him, ready (to note it).
Fransızca:
Il ne prononce pas une parole sans avoir auprès de lui un observateur prêt à l'inscrire.
Almanca:
Er spricht kein Wort aus, ohne daß bei ihm ein anwesender Beaufsichtigender ist.
Rusça:
Стоит ему произнести слово, как при нем оказывается готовый наблюдатель.
Arapça:
مَّا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın.
Diyanet Vakfı:
İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.

vecâet sekratü-lmevt bilḥaḳḳ. ẕâlike mâ künte minhü teḥîd.
Türkçe:
Ölüm sarhoşluğu hak olarak geldi. İşte bu, senin kaçıp durduğun şeydir.
İngilizce:
And the stupor of death will bring Truth (before his eyes): "This was the thing which thou wast trying to escape!"
Fransızca:
L'agonie de la mort fait apparaître la vérité : "Voilà ce dont tu t'écartais".
Almanca:
Und das Benommen-Machende des Sterbens kam wahrheitsgemäß. Dies ist es, wogegen du abgeneigt warst.
Rusça:
Смертельная агония явится с истиной. Вот то, чего ты избегал!
Arapça:
وَجَاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ۖ ذَٰلِكَ مَا كُنتَ مِنْهُ تَحِيدُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ölüm sarhoşluğu gerçekten geldiğinde, "Ey insan! İşte bu senin öteden beri kaçtığın şeydir." denir.
Diyanet Vakfı:
Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir, denir.

venüfiḫa fi-ṣṣûr. ẕâlike yevmü-lve`îd.
Türkçe:
Ve sûra üflendi. İşte bu, geleceği vaat edilen gündür.
İngilizce:
And the Trumpet shall be blown: that will be the Day whereof Warning (had been given).
Fransızca:
Et l'on soufflera dans la Trompe : Voilà le jour de la Menace
Almanca:
Und es wurde in As-sur gestoßen. Dies ist der Tag der Androhung.
Rusça:
И подуют в Рог. Это - День угрозы!
Arapça:
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sur'a üfürülür, işte bu, tehdid(in gerçekleşme) günüdür.
Diyanet Vakfı:
Sur'a üfürülür; işte bu, geleceği vadedilen gündür.

vecâet küllü nefsim me`ahâ sâiḳuv veşehîd.
Türkçe:
Her benlik, yanında bir güdücü, bir de tanık olduğu halde gelir.
İngilizce:
And there will come forth every soul: with each will be an (angel) to drive, and an (angel) to bear witness.
Fransızca:
Alors chaque âme viendra accompagnée d'un conducteur et d'un témoin
Almanca:
Und jede Seele kam, mit ihr ein Führer und ein Zeuge.
Rusça:
И каждая душа явится вместе с погонщиком и свидетелем.
Arapça:
وَجَاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her can, kendisiyle beraber bir sevk memuru ve bir şahid bulunduğu halde gelir.
Diyanet Vakfı:
Herkes, yanında bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelir.

leḳad künte fî gafletim min hâẕâ fekeşefnâ `anke giṭâeke febeṣaruke-lyevme ḥadîd.
Türkçe:
Yemin olsun, sen bundan gaflet içindeydin. Ama perdeni üstünden kaldırıverdik. Bugün gözün keskin mi keskin.
İngilizce:
(It will be said:) "Thou wast heedless of this; now have We removed thy veil, and sharp is thy sight this Day!"
Fransızca:
"Tu restais indifférent à cela. Et bien, Nous ôtons ton voile; ta vue est perçante aujourd'hui.
Almanca:
Gewiß, bereits warst du doch demgegenüber achtlos, dann nahmen wir von dir deine Bedeckung weg, dann ist dein Sehen heute scharf.
Rusça:
Ты был беспечен к этому, но Мы сорвали с тебя твое покрывало, и острым является сегодня твой взор.
Arapça:
لَّقَدْ كُنتَ فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَٰذَا فَكَشَفْنَا عَنكَ غِطَاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Allah ona) "Andolsun sen bundan gaflet içinde idin. Şimdi senden gaflet perdesini kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir." der.
Diyanet Vakfı:
Andolsun sen bundan gaflette idin; derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir (denir).

veḳâle ḳarînühû hâẕâ mâ ledeyye `atîd.
Türkçe:
Yoldaşı şöyle der: "İşte yanımdaki, hazır!"
İngilizce:
And his Companion will say: "Here is (his Record) ready with me!"
Fransızca:
Et son compagnon dira : "Voilà ce qui est avec moi, tout prêt". .
Almanca:
Und sein (enger) Begleiter sagte: "Das ist was bei mir vorhanden ist."
Rusça:
Его товарищ (ангел) скажет: "Вот то, что подготовлено у меня".
Arapça:
وَقَالَ قَرِينُهُ هَٰذَا مَا لَدَيَّ عَتِيدٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Beraberindeki melek "işte yanımdaki hazır" der.
Diyanet Vakfı:
Yanındaki arkadaşı: "İşte yanımdaki hazır" dedi.

elḳiyâ fî cehenneme külle keffârin `anîd.
Türkçe:
Siz, ikiniz! Tüm nankörleri, inatçıları cehenneme atın!
İngilizce:
(The sentence will be:) "Throw, throw into Hell every contumacious Rejecter (of Allah)!-
Fransızca:
"Vous deux, jetez dans l'Enfer tout mécréant endurci et rebelle ,
Almanca:
"Werft ihr beide in Dschahannam jeden äußerst sturen Kufr-Betreibenden,
Rusça:
Вдвоем бросайте в Геенну каждого упрямого неверующего,
Arapça:
أَلْقِيَا فِي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنِيدٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Allah iki meleğe buyurur ki:) "Haydi ikiniz, atın cehenneme her inatçı nankörü!
Diyanet Vakfı:
(İki meleğe şu emir verilir:) "Haydi ikiniz her inatçı kafiri, cehenneme atın!"

mennâ`il lilḫayri mü`tedim mürîbün.
Türkçe:
Durmadan hayrı engelleyeni, azgını, işkilciyi...
İngilizce:
Who forbade what was good, transgressed all bounds, cast doubts and suspicions;
Fransızca:
acharné à empêcher le bien, transgresseur, douteur,
Almanca:
der äußerst das Gute verhindernd, übertretend und zweifel-hegend war,
Rusça:
который отказывал в добре, совершал преступления и терзался сомнениями,
Arapça:
مَّنَّاعٍ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُّرِيبٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İyiliklere (sürekli) engel olan, saldırgan, şüpheciyi.
Diyanet Vakfı:
"Hayra bütün gücüyle engel olanı, azgın şüpheciyi"
Sayfalar
