Rubu 138

 
00:00

inne fî ẕâlike leâyâtiv vein künnâ lemübtelîn.

Arapça:

إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ وَإِن كُنَّا لَمُبْتَلِينَ

Türkçe:

Biz onları imtihan ediyor idiysek de bunda elbette ibretler vardır!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Şüphesiz bunda sizin için birtakım ibretler vardır. Çünkü biz, kullarımızı böyle denemişizdir.

Diyanet Vakfı:

Şüphesiz bunda (Nuh ve kavminin başından geçenlerde) birtakım ibretler vardır. Hakikaten biz (kullarımızı böyle) deneriz.

İngilizce:

Verily in this there are Signs (for men to understand); (thus) do We try (men).

Fransızca:

Voilà bien là des signes. Nous sommes certes Celui qui éprouve.

Almanca:

Gewiß, darin gibt sind zweifelsohne Ayat, und WIR waren doch Prüfende!

Rusça:

Воистину, в этом есть знамения. Воистину, Мы подвергаем испытанию.

Açıklama:
 
00:00

ŝümme enşe'nâ mim ba`dihim ḳarnen âḫarîn.

Arapça:

ثُمَّ أَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ

Türkçe:

Sonra onların ardından başka bir nesil oluşturduk.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.

Diyanet Vakfı:

Sonra onların ardından bir başka nesil meydana getirdik.

İngilizce:

Then We raised after them another generation.

Fransızca:

Puis, après eux, Nous avons créé d'autres générations,

Almanca:

Dann ließen WIR nach ihnen eine andere Generation entstehen.

Rusça:

Вслед за ними Мы сотворили другое поколение.

Açıklama:
 
00:00

feerselnâ fîhim rasûlem minhüm eni-`büdü-llâhe mâ leküm min ilâhin gayruh. efelâ tetteḳûn.

Arapça:

فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِّنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ

Türkçe:

Onlara da içlerinden şu yolda tebliğde bulunan bir resul gönderdik: Allah'a kulluk/ibadet edin. O'ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ ürpermiyor musunuz?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bunun üzerine, onlar arasından kendilerine, "Allah'a kulluk edin; çünkü sizin O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hâlâ Allah'tan korkmaz mısınız? (mesajını ileten) bir resul gönderdik.

Diyanet Vakfı:

Onlar arasından kendilerine: "Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hala Allah'tan korkmaz mısınız?" (mesajını ileten) bir peygamber gönderdik.

İngilizce:

And We sent to them a messenger from among themselves, (saying), "Worship Allah! ye have no other god but Him. Will ye not fear (Him)?"

Fransızca:

Nous envoyâmes parmi elles un Messager [issu] d'elles pour leur dire : "Adorez Allah. Vous n'avez pas d'autre divinité en dehors de Lui. Ne le craignez-vous pas ? "

Almanca:

Sogleich entsandten WIR zu ihnen einen Gesandten von ihnen: "Dient ALLAH! Denn für euch gibt es keinen anderen als Gott. Wollt ihr denn nicht Taqwa gemäß handeln?"

Rusça:

Мы направили к ним посланника из них самих: "Поклоняйтесь Аллаху, ибо нет у вас другого божества, кроме Него. Неужели вы не устрашитесь?"

Açıklama:
 
00:00

veḳâle-lmeleü min ḳavmihi-lleẕîne keferû vekeẕẕebû biliḳâi-l'âḫirati veetrafnâhüm fi-lḥayâti-ddünyâ mâ hâẕâ illâ beşerum miŝlüküm ye'külü mimmâ te'külûne minhü veyeşrabü mimmâ teşrabûn.

Arapça:

وَقَالَ الْمَلَأُ مِن قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ

Türkçe:

Toplumunun, dünya hayatında servet ve refaha ulaştırdığımız halde inkâra sapıp âhiretteki buluşmayı yalanlayan kodaman takımı şöyle dedi: "Bu adam, sadece sizin gibi bir insan; yemekte olduğunuzdan yiyor, içmekte olduğunuzdan içiyor."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kodaman güruh dedi ki: "Bu dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer."

Diyanet Vakfı:

Onun kavminden, kafir olup ahirete ulaşmayı inkar eden ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz varlıklı kişiler: "Bu, dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer."

İngilizce:

And the chiefs of his people, who disbelieved and denied the Meeting in the Hereafter, and on whom We had bestowed the good things of this life, said: "He is no more than a man like yourselves: he eats of that of which ye eat, and drinks of what ye drink.

Fransızca:

Les notables de son peuple qui avaient mécru et traité de mensonge la rencontre de l'au-delà, et auxquels Nous avions accordé le luxe dans la vie présente, dirent : "Celui-ci n'est qu'un être humain comme vous, mangeant de ce que vous mangez, et buvant de ce que vous buvez.

Almanca:

Dann sagten die Entscheidungsträger von seinen Leuten, die Kufr betrieben und das Treffen im Jenseits ableugnet haben, und denen WIR Luxus im diesseitigen Leben gewährten: "Dieser ist nichts anderes als ein Mensch genau wie ihr, er ißt von dem, was ihr esst, und trinkt von dem, was ihr trinkt!

Rusça:

Знатные люди из его народа, которые не уверовали и отрицали встречу в Последней жизни, которых Мы одарили щедрыми благами в мирской жизни, сказали: "Это - всего лишь человек, подобный вам. Он ест то, что вы едите, и пьет то, что вы пьете.

Açıklama:
 
00:00

velein eṭa`tüm beşeram miŝleküm inneküm iẕel leḫâsirûn.

Arapça:

وَلَئِنْ أَطَعْتُم بَشَرًا مِّثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَّخَاسِرُونَ

Türkçe:

"Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz, o takdirde mutlaka hüsrana uğrayanlar olursunuz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gerçekten, tıpkı kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz herhalde ziyan edersiniz.

Diyanet Vakfı:

"Gerçekten, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz, herhalde ziyan edersiniz."

İngilizce:

If ye obey a man like yourselves, behold, it is certain ye will be lost.

Fransızca:

Si vous obéissez à un homme comme vous, vous serez alors perdants.

Almanca:

Und wenn ihr einem Menschen wie ihr (selbst) gehorcht, gewiß seid ihr dann doch Verlierer!

Rusça:

Если вы станете повиноваться человеку, который подобен вам, то непременно окажетесь в убытке.

Açıklama:
 
00:00

eye`idüküm enneküm iẕâ mittüm veküntüm türâbev ve`iżâmen enneküm muḫracûn.

Arapça:

أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُم مُّخْرَجُونَ

Türkçe:

"Size, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra tekrar meydana çıkarılacağınızı mı vaat ediyor?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (tekrar) meydana çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?

Diyanet Vakfı:

"Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (kabirden) çıkarılacağınızı mı vadediyor?"

İngilizce:

Does he promise that when ye die and become dust and bones, ye shall be brought forth (again)?

Fransızca:

Vous promet-il, quand vous serez morts, et devenus poussière et ossements, que vous serez sortis [de vos sépulcres] ?

Almanca:

Verspricht er euch etwa, daß wenn ihr sterbt und zu Erde und Knochen werdet, daß ihr doch dann hervorgebracht werdet?!

Rusça:

Неужели он обещает вам, что вы будете воскрешены после того, как умрете и превратитесь в прах и кости?

Açıklama:

Sayfalar

Rubu 138 beslemesine abone olun.