
inne fî ẕâlike leâyâtiv vein künnâ lemübtelîn.
Arapça:
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ وَإِن كُنَّا لَمُبْتَلِينَ
Türkçe:
Biz onları imtihan ediyor idiysek de bunda elbette ibretler vardır!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz bunda sizin için birtakım ibretler vardır. Çünkü biz, kullarımızı böyle denemişizdir.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz bunda (Nuh ve kavminin başından geçenlerde) birtakım ibretler vardır. Hakikaten biz (kullarımızı böyle) deneriz.
İngilizce:
Verily in this there are Signs (for men to understand); (thus) do We try (men).
Fransızca:
Voilà bien là des signes. Nous sommes certes Celui qui éprouve.
Almanca:
Gewiß, darin gibt sind zweifelsohne Ayat, und WIR waren doch Prüfende!
Rusça:
Воистину, в этом есть знамения. Воистину, Мы подвергаем испытанию.
Açıklama:

ŝümme enşe'nâ mim ba`dihim ḳarnen âḫarîn.
Arapça:
ثُمَّ أَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ
Türkçe:
Sonra onların ardından başka bir nesil oluşturduk.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.
Diyanet Vakfı:
Sonra onların ardından bir başka nesil meydana getirdik.
İngilizce:
Then We raised after them another generation.
Fransızca:
Puis, après eux, Nous avons créé d'autres générations,
Almanca:
Dann ließen WIR nach ihnen eine andere Generation entstehen.
Rusça:
Вслед за ними Мы сотворили другое поколение.
Açıklama:

feerselnâ fîhim rasûlem minhüm eni-`büdü-llâhe mâ leküm min ilâhin gayruh. efelâ tetteḳûn.
Arapça:
فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِّنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ
Türkçe:
Onlara da içlerinden şu yolda tebliğde bulunan bir resul gönderdik: Allah'a kulluk/ibadet edin. O'ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ ürpermiyor musunuz?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine, onlar arasından kendilerine, "Allah'a kulluk edin; çünkü sizin O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hâlâ Allah'tan korkmaz mısınız? (mesajını ileten) bir resul gönderdik.
Diyanet Vakfı:
Onlar arasından kendilerine: "Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hala Allah'tan korkmaz mısınız?" (mesajını ileten) bir peygamber gönderdik.
İngilizce:
And We sent to them a messenger from among themselves, (saying), "Worship Allah! ye have no other god but Him. Will ye not fear (Him)?"
Fransızca:
Nous envoyâmes parmi elles un Messager [issu] d'elles pour leur dire : "Adorez Allah. Vous n'avez pas d'autre divinité en dehors de Lui. Ne le craignez-vous pas ? "
Almanca:
Sogleich entsandten WIR zu ihnen einen Gesandten von ihnen: "Dient ALLAH! Denn für euch gibt es keinen anderen als Gott. Wollt ihr denn nicht Taqwa gemäß handeln?"
Rusça:
Мы направили к ним посланника из них самих: "Поклоняйтесь Аллаху, ибо нет у вас другого божества, кроме Него. Неужели вы не устрашитесь?"
Açıklama:

veḳâle-lmeleü min ḳavmihi-lleẕîne keferû vekeẕẕebû biliḳâi-l'âḫirati veetrafnâhüm fi-lḥayâti-ddünyâ mâ hâẕâ illâ beşerum miŝlüküm ye'külü mimmâ te'külûne minhü veyeşrabü mimmâ teşrabûn.
Arapça:
وَقَالَ الْمَلَأُ مِن قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ
Türkçe:
Toplumunun, dünya hayatında servet ve refaha ulaştırdığımız halde inkâra sapıp âhiretteki buluşmayı yalanlayan kodaman takımı şöyle dedi: "Bu adam, sadece sizin gibi bir insan; yemekte olduğunuzdan yiyor, içmekte olduğunuzdan içiyor."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kodaman güruh dedi ki: "Bu dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer."
Diyanet Vakfı:
Onun kavminden, kafir olup ahirete ulaşmayı inkar eden ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz varlıklı kişiler: "Bu, dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer."
İngilizce:
And the chiefs of his people, who disbelieved and denied the Meeting in the Hereafter, and on whom We had bestowed the good things of this life, said: "He is no more than a man like yourselves: he eats of that of which ye eat, and drinks of what ye drink.
Fransızca:
Les notables de son peuple qui avaient mécru et traité de mensonge la rencontre de l'au-delà, et auxquels Nous avions accordé le luxe dans la vie présente, dirent : "Celui-ci n'est qu'un être humain comme vous, mangeant de ce que vous mangez, et buvant de ce que vous buvez.
Almanca:
Dann sagten die Entscheidungsträger von seinen Leuten, die Kufr betrieben und das Treffen im Jenseits ableugnet haben, und denen WIR Luxus im diesseitigen Leben gewährten: "Dieser ist nichts anderes als ein Mensch genau wie ihr, er ißt von dem, was ihr esst, und trinkt von dem, was ihr trinkt!
Rusça:
Знатные люди из его народа, которые не уверовали и отрицали встречу в Последней жизни, которых Мы одарили щедрыми благами в мирской жизни, сказали: "Это - всего лишь человек, подобный вам. Он ест то, что вы едите, и пьет то, что вы пьете.
Açıklama:

velein eṭa`tüm beşeram miŝleküm inneküm iẕel leḫâsirûn.
Arapça:
وَلَئِنْ أَطَعْتُم بَشَرًا مِّثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَّخَاسِرُونَ
Türkçe:
"Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz, o takdirde mutlaka hüsrana uğrayanlar olursunuz."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten, tıpkı kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz herhalde ziyan edersiniz.
Diyanet Vakfı:
"Gerçekten, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz, herhalde ziyan edersiniz."
İngilizce:
If ye obey a man like yourselves, behold, it is certain ye will be lost.
Fransızca:
Si vous obéissez à un homme comme vous, vous serez alors perdants.
Almanca:
Und wenn ihr einem Menschen wie ihr (selbst) gehorcht, gewiß seid ihr dann doch Verlierer!
Rusça:
Если вы станете повиноваться человеку, который подобен вам, то непременно окажетесь в убытке.
Açıklama:

eye`idüküm enneküm iẕâ mittüm veküntüm türâbev ve`iżâmen enneküm muḫracûn.
Arapça:
أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُم مُّخْرَجُونَ
Türkçe:
"Size, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra tekrar meydana çıkarılacağınızı mı vaat ediyor?"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (tekrar) meydana çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?
Diyanet Vakfı:
"Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (kabirden) çıkarılacağınızı mı vadediyor?"
İngilizce:
Does he promise that when ye die and become dust and bones, ye shall be brought forth (again)?
Fransızca:
Vous promet-il, quand vous serez morts, et devenus poussière et ossements, que vous serez sortis [de vos sépulcres] ?
Almanca:
Verspricht er euch etwa, daß wenn ihr sterbt und zu Erde und Knochen werdet, daß ihr doch dann hervorgebracht werdet?!
Rusça:
Неужели он обещает вам, что вы будете воскрешены после того, как умрете и превратитесь в прах и кости?
Açıklama:
Sayfalar
