Sayfa 423

vemâ kâne limü'miniv velâ mü'minetin iẕâ ḳaḍa-llâhü verasûlühû emran ey yekûne lehümü-lḫiyeratü min emrihim. vemey ya`ṣi-llâhe verasûlehû feḳad ḍalle ḍalâlem mübînâ.

Türkçe:
Allah ve resulü bir işte hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının, işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah'a ve resulüne isyan eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir.
İngilizce:
It is not fitting for a Believer, man or woman, when a matter has been decided by Allah and His Messenger to have any option about their decision: if any one disobeys Allah and His Messenger, he is indeed on a clearly wrong Path.
Fransızca:
Il n'appartient pas à un croyant ou à une croyante, une fois qu'Allah et Son messager ont décidé d'une chose d'avoir encore le choix dans leur façon d'agir. Et quiconque désobéit à Allah et à Son messager, s'est égaré certes, d'un égarement évident.
Almanca:
Keineswegs gebührt es einem Mumin oder einer Mumina, wenn ALLAH und Sein Gesandter eine Angelegenheit bestimmten, daß es für sie noch eine Wahl in ihrer Angelegenheit gibt. Und wer sich ALLAH und Seinem Gesandten widersetzt, ist bereits mit eindeutigem Irrtum abgeirrt.
Rusça:
Для верующего мужчины и верующей женщины нет выбора при принятии ими решения, если Аллах и Его Посланник уже приняли решение. А кто ослушается Аллаха и Его Посланника, тот впал в очевидное заблуждение.
Arapça:
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ ۗ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bununla beraber Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin bir kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur. Her kim de Allah ve Resulüne âşi olursa açık bir sapıklık etmiş olur.
Diyanet Vakfı:
Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.

veiẕ teḳûlü lilleẕî en`ame-llâhü `aleyhi veen`amte `aleyhi emsik `aleyke zevceke vetteḳi-llâhe vetuḫfî fî nefsike me-llâhü mübdîhi vetaḫşe-nnâs. vellâhü eḥaḳḳu en taḫşâh. felemmâ ḳaḍâ zeydüm minhâ veṭaran zevvecnâkehâ likey lâ yekûne `ale-lmü'minîne ḥaracün fî ezvâci ed`iyâihim iẕâ ḳaḍav minhünne veṭarâ. vekâne emru-llâhi mef`ûlâ.

Türkçe:
Hani sen Allah'ın nimetlendirdiği, senin de lütufta bulunduğun kişiye "Eşini yanında tut, Allah'tan kork!" diyordun ama, Allah'ın açıklayacağı bir şeyi de içinde saklıyordun; insanlardan çekiniyordun. Oysaki kendisinden korkmana Allah daha layıktır. Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri yerine getirilmiştir.
İngilizce:
Behold! Thou didst say to one who had received the grace of Allah and thy favour: "Retain thou (in wedlock) thy wife, and fear Allah." But thou didst hide in thy heart that which Allah was about to make manifest: thou didst fear the people, but it is more fitting that thou shouldst fear Allah. Then when Zaid had dissolved (his marriage) with her, with the necessary (formality), We joined her in marriage to thee: in order that (in future) there may be no difficulty to the Believers in (the matter of) marriage with the wives of their adopted sons, when the latter have dissolved with the necessary (formality) (their marriage) with them. And Allah's command must be fulfilled.
Fransızca:
Quand tu disais à celui qu'Allah avait comblé de bienfaits, tout comme toi-même l'avais comblé : "Garde pou toi ton épouse et crains Allah", et tu cachais en ton âme ce qu'Allah allait rendre public. Tu craignais les gens, et c'est Allah qui est plus digne de ta crainte. Puis quand Zayd eût cessé toute relation avec elle, Nous te la fîmes épouser, afin qu'il n'y ait aucun empêchement pour les croyants d'épouser les femmes de leurs fils adoptifs, quand ceux-ci cessent toute relation avec elles. Le commandement d'Allah doit être exécuté.
Almanca:
Und (erinnere daran), als du demjenigen, dem ALLAH Wohltaten erwies und dem du Wohltaten erwiesen hast, sagtest: "Behalte deine Ehefrau und handle Taqwa gemäß ALLAH gegenüber!" Doch du hast in deinem Inneren verheimlicht, was ALLAH offenlegen wird, und du hast dich vor den Menschen gefürchtet, während ALLAH doch mehr berechtigt ist, daß du dich vor Ihm fürchtest. Und nachdem Zaid an ihr kein Interesse mehr gehabt hatte (und sich von ihr geschieden hatte), ließen WIR dich sie heiraten, damit es keine Unannehmlichkeit für die Mumin wird, die (Ex-)Ehefrauen der nach ihnen Genannten zu heiraten, wenn diese kein Interesse mehr an ihnen haben (und sich von ihnen geschieden haben). Und ALLAHs Bestimmung wird immer umgesetzt.
Rusça:
Вот ты сказал тому, кому Аллах оказал милость и кому ты сам оказал милость (Зейду, сыну Харисы): "Удержи свою жену при себе и побойся Аллаха". Ты скрыл в своей душе то, что Аллах сделает явным, и ты опасался людей, хотя Аллах больше заслуживает того, чтобы ты опасался Его. Когда же Зейд удовлетворил с ней свое желание (вступил с ней в половую близость или развелся с ней), Мы женили тебя на ней, чтобы верующие не испытывали никакого стеснения в отношении жен своих приемных сыновей после того, как те удовлетворят с ними свое желание. Веление Аллаха обязательно исполняется!
Arapça:
وَإِذْ تَقُولُ لِلَّذِي أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَأَنْعَمْتَ عَلَيْهِ أَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللَّهَ وَتُخْفِي فِي نَفْسِكَ مَا اللَّهُ مُبْدِيهِ وَتَخْشَى النَّاسَ وَاللَّهُ أَحَقُّ أَن تَخْشَاهُ ۖ فَلَمَّا قَضَىٰ زَيْدٌ مِّنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا ۚ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hem hatırla o vakti ki, o kendisine Allah'ın nimet verdiği ve senin de ikramda bulunduğun kimseye: "Hanımını kendine sıkı tut ve Allah'tan kork" diyordun da nefsinde Allah'ın açacağı şeyi gizliyordun. İnsanlardan çekiniyordun. Halbuki Allah kendisini saymana daha lâyıktı. Sonra Zeyd o kadından ilişiğini kestiği zaman, biz onu sana eş yaptık ki, oğulluklarının ilişkilerini kestikleri hanımlarını nikâhlamada müminlere bir darlık olmasın. Allah'ın emri de yerine getirilmiştir.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah'tan kork! diyordun. Allah'ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana layık olan Allah'tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki evlatlıkları, karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.

mâ kâne `ale-nnebiyyi min ḥaracin fîmâ feraḍa-llâhü leh. sünnete-llâhi fi-lleẕîne ḫalev min ḳabl. vekâne emru-llâhi ḳaderam maḳdûrâ.

Türkçe:
Allah'ın kendisine farz kıldığı şeyde peygambere hiçbir vebal yoktur. Daha önce gelip geçmişlerde de Allah'ın yolu-yöntemi buydu. Allah'ın emri, belirlenmiş bir kaderdir/ölçüdür.
İngilizce:
There can be no difficulty to the Prophet in what Allah has indicated to him as a duty. It was the practice (approved) of Allah amongst those of old that have passed away. And the command of Allah is a decree determined.
Fransızca:
Nul grief à faire au Prophète en ce qu'Allah lui a imposé, conformément aux lois établies pour ceux qui vécurent antérieurement. Le commandement d'Allah est un décret inéluctable.
Almanca:
Keineswegs ist es für den Propheten eine Unannehmlichkeit in dem, was ALLAH ihm auferlegte. Dies ist ALLAHs Handlungsweise mit denjenigen, die vorher vergingen. Und ALLAHs Bestimmung ist eine festgelegte Bestimmung.
Rusça:
На Пророке нет греха в том, что предписал для него Аллах. Таково было установление Аллаха для тех, которые жили прежде. Веление Аллаха является решением предопределенным.
Arapça:
مَّا كَانَ عَلَى النَّبِيِّ مِنْ حَرَجٍ فِيمَا فَرَضَ اللَّهُ لَهُ ۖ سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلُ ۚ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ قَدَرًا مَّقْدُورًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Peygambere Allah'ın takdir ettiği, mübah kıldığı şeyde bir darlık yoktur. Bundan önce geçen bütün peygamberler hakkında Allah'ın sünneti böyledir. Allah'ın emri ise biçilmiş bir kaderdir.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın, kendisine helal kıldığı şeyde Peygamber'e herhangi bir vebal yoktur. Önce gelip geçenler arasında da Allah'ın adeti böyle idi. Allah'ın emri mutlaka yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir.

elleẕîne yübelligûne risâlâti-llâhi veyaḫşevnehû velâ yaḫşevne eḥaden ille-llâh. vekefâ billâhi ḥasîbâ.

Türkçe:
Onlar ki Allah'ın mesajlarını tebliğ edip O'ndan korkarlar, Allah'tan gayrı hiç kimseden korkmazlar. Hesap sorucu olarak Allah yeter.
İngilizce:
(It is the practice of those) who preach the Messages of Allah, and fear Him, and fear none but Allah. And enough is Allah to call (men) to account.
Fransızca:
Ceux qui communiquent les messages d'Allah, Le craignants et ne redoutaient nul autre qu'Allah. Et Allah suffit pour tenir le compte de tout.
Almanca:
Diese sind diejenigen, die ALLAHs Botschaften verkünden und Ehrfurcht vor Ihm haben, und sie fürchten sich vor keinem außer vor ALLAH. Und ALLAH genügt als Schutz-Gewährender.
Rusça:
Они передали послания Аллаха и боялись Его и не боялись никого, кроме Аллаха. Довольно того, что Аллах ведет счет.
Arapça:
الَّذِينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللَّهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ أَحَدًا إِلَّا اللَّهَ ۗ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ حَسِيبًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar, Allah'ın gönderdiklerini tebliğ ederler ve O'ndan korkarlar, Allah'tan başka kimseden korkmazlardı. Hesap görücü olarak da Allah yeter.
Diyanet Vakfı:
O peygamberler ki Allah'ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah (herkese) yeter.

mâ kâne müḥammedün ebâ eḥadim mir ricâliküm velâkir rasûle-llâhi veḫâteme-nnebiyyîn. vekâne-llâhü bikülli şey'in `alîmâ.

Türkçe:
Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; O, Allah'ın resulü ve nebilerin sonuncusudur. Allah herşeyi gereğince biliyor.
İngilizce:
Muhammad is not the father of any of your men, but (he is) the Messenger of Allah, and the Seal of the Prophets: and Allah has full knowledge of all things.
Fransızca:
Muhammad n'a jamais été le père de l'un de vos hommes , mais le messager d'Allah et le dernier des prophètes. Allah est Omniscient.
Almanca:
Muhammad war nie der Vater eines eurer Männer, sondern er ist ALLAHs Gesandter und der Abschließende aller Propheten. Und ALLAH ist immer über alles allwissend.
Rusça:
Мухаммад не является отцом кого-либо из ваших мужей, а является Посланником Аллаха и печатью пророков (или последним из пророков). Аллах знает обо всякой вещи.
Arapça:
مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَٰكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ ۗ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Ama Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkiyle bilendir.
Diyanet Vakfı:
Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

yâ eyyühe-lleẕîne âmenü-ẕkürü-llâhe ẕikran keŝîrâ.

Türkçe:
Ey iman edenler! Allah'ı çok anın!
İngilizce:
O ye who believe! Celebrate the praises of Allah, and do this often;
Fransızca:
ô vous qui croyez ! Eacute;voquez Allah d'une façon abondante.
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Gedenkt ALLAHs mit häufigem Gedenken,
Rusça:
О те, которые уверовали! Поминайте Аллаха многократно
Arapça:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey iman edenler! Allah'ı çokça anın.
Diyanet Vakfı:
Ey inananlar! Allah'ı çokça zikredin.

vesebbiḥûhü bükratev veeṣîlâ.

Türkçe:
O'nu sabah-akşam tespih edin!
İngilizce:
And glorify Him morning and evening.
Fransızca:
et glorifiez-Le à la pointe et au déclin du jour.
Almanca:
und lobpreist ihn nach dem Sonnenaufgang und vor dem Sonnenuntergang!
Rusça:
и славьте Его утром и перед закатом.
Arapça:
وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve O'nu sabah akşam tesbih edin.
Diyanet Vakfı:
Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin.

hüve-lleẕî yüṣallî `aleyküm vemelâiketühû liyuḫriceküm mine-żżulümâti ile-nnûr. vekâne bilmü'minîne raḥîmâ.

Türkçe:
O, odur ki sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye size acıyor/destek veriyor. Melekleri de öyle yapıyor. Zaten O, inananlara karşı çok merhametlidir.
İngilizce:
He it is Who sends blessings on you, as do His angels, that He may bring you out from the depths of Darkness into Light: and He is Full of Mercy to the Believers.
Fransızca:
C'est Lui qui prie sur vous, - ainsi que Ses anges, - afin qu'Il vous fasse sortir des ténèbres à la lumière; et Il est Miséricordieux envers les croyants.
Almanca:
ER ist Derjenige, Der euch Gnade erweist und Seine Engel erbitten sie für euch, damit ER euch von den Finsternissen ins Licht herausbringt. Und ER ist immer den Mumin gegenüber allgnädig.
Rusça:
Он - Тот, Кто благословляет вас, и Его ангелы также благословляют вас, чтобы вывести вас из мраков к свету. Он милосерден к верующим.
Arapça:
هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ ۚ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için melekleri ile birlikte üzerinize rahmet ve bereket indiren O'dur ve O, müminlere çok merhametlidir.
Diyanet Vakfı:
Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O'dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir.
Sayfa 423 beslemesine abone olun.