Sayfa 379

 
00:00

ḳâlû naḥnü ülû ḳuvvetiv veülû be'sin şedîdiv vel'emru ileyki fenżurî mâẕâ te'mürîn.

Arapça:

قَالُوا نَحْنُ أُولُو قُوَّةٍ وَأُولُو بَأْسٍ شَدِيدٍ وَالْأَمْرُ إِلَيْكِ فَانظُرِي مَاذَا تَأْمُرِينَ

Türkçe:

Dediler ki: "Biz çok güçlüyüz, çok yaman savaşırız. Buyruk senin. Ne karar vereceğini sen bilirsin."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar, şöyle cevap verdiler: "Biz güçlü kuvvetli kimseleriz, zorlu savaş erbabıyız, buyruk ise senindir; artık ne emredeceğini düşün taşın."

Diyanet Vakfı:

Onlar, şu cevabı verdiler: Biz güçlü kuvvetli kimseleriz, zorlu savaş erbabıyız; buyruk ise senindir; artık ne buyuracağını sen düşün.

İngilizce:

They said: "We are endued with strength, and given to vehement war: but the command is with thee; so consider what thou wilt command."

Fransızca:

Ils dirent : "Nous sommes détenteurs d'une force et d'une puissance redoutable. Le commandement cependant t'appartient. Regarde donc ce que tu veux ordonner".

Almanca:

Sie sagten: "Wir verfügen über Macht und über starke Kampfmoral. Also das Befehlen ist deins, so überlege dir, was du anordnest."

Rusça:

Они сказали: "Мы обладаем силой и великой мощью, но решение остается за тобой. Подумай, что ты прикажешь делать".

Açıklama:
 
00:00

ḳâlet inne-lmülûke iẕâ deḫalû ḳaryeten efsedûhâ vece`alû e`izzete ehlihâ eẕilleh. vekeẕâlike yef`alûn.

Arapça:

قَالَتْ إِنَّ الْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا وَجَعَلُوا أَعِزَّةَ أَهْلِهَا أَذِلَّةً ۖ وَكَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ

Türkçe:

Melike dedi: "Şu bir gerçek ki krallar bir kente/bir memlekete girdiler mi, orada bozgun çıkarırlar; oranın onurlu insanlarını zelil-sefil ederler. İşte böyle yaparlar."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Melike, "Hükümdarlar bir memlekete girdiler mi orayı perişan ederler ve halkının ulularını hakir hâle getirirler. (Herhalde) Onlar da böyle yapacaklardır" dedi.

Diyanet Vakfı:

Melike: Hükümdarlar bir memlekete girdiler mi, orayı perişan ederler ve halkının ulularını alçaltırlar. (Herhalde) onlar da böyle yapacaklardır, dedi.

İngilizce:

She said: "Kings, when they enter a country, despoil it, and make the noblest of its people its meanest thus do they behave.

Fransızca:

Elle dit : "En vérité, quand les rois entrent dans une cité ils la corrompent, et font de ses honorables citoyens des humiliés. Et c'est ainsi qu'ils agissent.

Almanca:

Sie sagte: "Gewiß, wenn die Könige eine Ortschaft einnehmen, richten sie in ihr Verderben an und machen die Einflußreichen ihrer Bewohner zu Erniedrigten. Und solcherart machen sie.

Rusça:

Она сказала: "Когда цари вторгаются в селение, они разрушают его и превращают его самых славных жителей в самых униженных. Вот так они поступают.

Açıklama:
 
00:00

veinnî mürsiletün ileyhim bihediyyetin fenâżiratüm bime yerci`u-lmürselûn.

Arapça:

وَإِنِّي مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِم بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ

Türkçe:

"Şimdi ben onlara bir hediye göndereceğim ve bakacağım elçiler neyle geri dönecekler."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ben (şimdi) onlara bir hediye göndereyim de, bakayım elçiler ne (gibi bir sonuç) ile dönecekler.

Diyanet Vakfı:

Ben (şimdi) onlara bir hediye göndereyim de, bakayım elçiler ne (gibi bir sonuç) ile dönecekler.

İngilizce:

But I am going to send him a present, and (wait) to see with what (answer) return (my) ambassadors.

Fransızca:

Moi, je vais leur envoyer un présent, puis je verrai ce que les envoyés ramèneront".

Almanca:

Und ich werde ihnen ein Geschenk zukommen lassen, dann werde ich sehen, womit die Entsandten zurückkommen."

Rusça:

Я пошлю им дары и посмотрю, с чем вернутся послы".

Açıklama:

Sayfalar

Sayfa 379 beslemesine abone olun.