Sayfa 290

vein kâdû leyestefizzûneke mine-l'arḍi liyuḫricûke minhâ veiẕel lâ yelbeŝûne ḫilâfeke illâ ḳalîlâ.

Türkçe:
Az kalsın bu topraktan çıkarmak için seni sıkıştıracaklardı. Böyle bir durumda onlar orada senin arkandan çok az bir süre kalacaklardı.
İngilizce:
Their purpose was to scare thee off the land, in order to expel thee; but in that case they would not have stayed (therein) after thee, except for a little while.
Fransızca:
En vérité, ils ont failli t'inciter à fuir du pays pour t'en bannir. Mais dans ce cas, ils n'y seraient pas restés longtemps après toi.
Almanca:
Und beinahe hätten sie dich doch im Lande bedrängt, damit sie dich daraus vertreiben können. Und dann würden sie nach dir nur kurz (heil) zurückbleiben,
Rusça:
Они чуть было не изгнали тебя с этой земли под страхом. Но после твоего изгнания они оставались бы там лишь недолго.
Arapça:
وَإِن كَادُوا لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الْأَرْضِ لِيُخْرِجُوكَ مِنْهَا ۖ وَإِذًا لَّا يَلْبَثُونَ خِلَافَكَ إِلَّا قَلِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey Muhammed!) Yakında seni yurdundan çıkarmak için, muhakkak ki rahatsız edecekler ve o takdirde onlar da senin ardından pek az kalacaklardır.
Diyanet Vakfı:
Yine onlar, seni yurdundan çıkarmak için nerdeyse dünyayı başına dar getirecekler. O takdirde, senin ardından kendileri de fazla kalamazlar.

sünnete men ḳad erselnâ ḳableke mir rusülinâ velâ tecidü lisünnetinâ taḥvîlâ.

Türkçe:
Senden önce gönderdiğimiz resullerimize uygulanan yöntem de buydu. Sen bizim yol ve yöntemimizde değişme bulamazsın.
İngilizce:
(This was Our) way with the messengers We sent before thee: thou wilt find no change in Our ways.
Fransızca:
Telle fut la règle appliquée par Nous à Nos messagers que nous avons envoyés avant toi. Et tu ne trouveras pas de changement en Notre règle.
Almanca:
nach dem Vorbild derjenigen, die WIR bereits vor dir von Unseren Gesandten entsandten. Und du findest kein Abweichen von dem von Uns statuierten Vorbild.
Rusça:
Так поступали с Нашими посланниками, отправленными до тебя. Ты не найдешь изменений в Наших установлениях.
Arapça:
سُنَّةَ مَن قَدْ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِن رُّسُلِنَا ۖ وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْوِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu, senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlerimiz hakkındaki sünnetimizdir. Bizim sünnetimizde herhangi bir değişme göremezsin.
Diyanet Vakfı:
Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki kanun (da budur). Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik bulamazsın.

eḳimi-ṣṣalâte lidülûki-şşemsi ilâ gaseḳi-lleyli veḳur'âne-lfecr. inne ḳur'âne-lfecri kâne meşhûdâ.

Türkçe:
Güneşin kaymasından/aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namazı/duayı yerine getir. Sabah Kur'an'ını da gözet. Çünkü sabah Kur'an'ı tanıklarca izlenmektedir.
İngilizce:
Establish regular prayers - at the sun's decline till the darkness of the night, and the morning prayer and reading: for the prayer and reading in the morning carry their testimony.
Fransızca:
Accomplis la Salat au déclin du soleil jusqu'à l'obscurité de la nuit, et [fais] aussi la Lecture à l'aube, car la Lecture à l'aube a des témoins .
Almanca:
Verrichte ordnungsgemäß das rituelle Gebet, nachdem die Sonne den Zenit überschritten hat, bis die Nacht ganz dunkel wird, und (rezitiere) den Quran in der Fadschr-Zeit . Gewiß, der Quran in der Fadschr-Zeit wird erlebt.
Rusça:
Совершай намаз с полудня до наступления ночного мрака и читай Коран на рассвете. Воистину, на рассвете Коран читают при свидетелях.
Arapça:
أَقِمِ الصَّلَاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَىٰ غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ ۖ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar (belirli vakitlerde) gereği üzere namazı kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında, gece ve gündüz melekleri hazır bulunur.
Diyanet Vakfı:
Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir.

vemine-lleyli fetehecced bihî nâfiletel lek. `asâ ey yeb`aŝeke rabbüke meḳâmem maḥmûdâ.

Türkçe:
Sana özgü bir davranış olarak, gecenin bir kısmında, o Kur'an'la meşgul olmak üzere uyanık ol/uykudan uyan. Böylece Rabbinin seni övgüye layık bir konuma ulaştırması umulur.
İngilizce:
And pray in the small watches of the morning: (it would be) an additional prayer (or spiritual profit) for thee: soon will thy Lord raise thee to a Station of Praise and Glory!
Fransızca:
Et de la nuit consacre une partie [avant l'aube] pour des Salat surérogatoires : afin que ton Seigneur te ressuscite en une position de gloire.
Almanca:
Und in einem Teil der Nacht verrichte damit (mit dem Quran) das Tahadsch-dschud-Gebet - ein freiwilliges Gebet für dich, damit dein HERR dir eine lobenswerte Stellung verleiht.
Rusça:
Бодрствуй часть ночи, читая Коран во время дополнительных намазов. Быть может, Господь твой возведет тебя на Достохвальное место.
Arapça:
وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَىٰ أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur'ân ile teheccüd namazı kıl, Rabbinin seni bir makamı mahmuda (şefaat makamına) göndermesi kesindir.
Diyanet Vakfı:
Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin.

veḳur rabbi edḫilnî müdḫale ṣidḳiv veaḫricnî muḫrace ṣidḳiv vec`al lî mil ledünke sülṭânen neṣîrâ.

Türkçe:
Şöyle yakar: "Rabbim! Beni, gireceğim yere doğruluk-dürüstlükle sok, çıkacağım yerden doğruluk-dürüstlükle çıkar. Katından bana yardımcı bir güç/kanıt ver."
İngilizce:
Say: "O my Lord! Let my entry be by the Gate of Truth and Honour, and likewise my exit by the Gate of Truth and Honour; and grant me from Thy Presence an authority to aid (me)."
Fransızca:
Et dis : "ô mon Seigneur; fais que j'entre par une entrée de vérité et que je sorte par une sortie de vérité; et accorde-moi de Ta part, un pouvoir bénéficiant de Ton secours".
Almanca:
Und sag: "HERR! Lasse mich in einen Eingang der Wahrhaftigkeit eintreten, und lasse mich aus einem Ausgang der Wahrhaftigkeit austreten, und gewähre mir von Dir aus eine beistehende Bestätigung."
Rusça:
Скажи: "Господи! Пусть мое пришествие будет правдивым, и пусть мой уход будет правдивым! Даруй мне от Тебя знамение в помощь".
Arapça:
وَقُل رَّبِّ أَدْخِلْنِي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَأَخْرِجْنِي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَل لِّي مِن لَّدُنكَ سُلْطَانًا نَّصِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey Muhammed!) De ki: "Rabbim! Beni, takdir ettiğin yere gönül rahatlığı ve huzur içinde koy ve çıkacağım yerden de dürüstlükle ve selametle çıkmamı sağla. Bana katından yardım edici bir kuvvet ver."
Diyanet Vakfı:
Ve şöyle niyaz et: Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla; çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Bana tarafından, hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver.

veḳul câe-lḥaḳḳu vezeheḳa-lbâṭil. inne-lbâṭile kâne zehûḳâ.

Türkçe:
Ve de ki: "Hak geldi bâtıl yıkılıp gitti. Bâtıl, yok olmaya zaten mahkûmdu."
İngilizce:
And say: "Truth has (now) arrived, and Falsehood perished: for Falsehood is (by its nature) bound to perish."
Fransızca:
Et dis : "La Vérité (l'Islam) est venue et l'Erreur a disparu. Car l'Erreur est destinée à disparaître".
Almanca:
Und sag: "Das Wahre ist gekommen und das für nichtig Erklärte ist vergangen." Gewiß, das für nichtig Erklärte ist immer vergänglich.
Rusça:
Скажи: "Явилась истина, и сгинула ложь. Воистину, ложь обречена на погибель".
Arapça:
وَقُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ ۚ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey Muhammed!) De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Elbette batıl yok olmaya mahkumdur."
Diyanet Vakfı:
Yine de ki: Hak geldi; batıl yıkılıp gitti. Zaten batıl yıkılmaya mahkumdur.

venünezzilü mine-lḳur'âni mâ hüve şifâüv veraḥmetül lilmü'minîne velâ yezîdu-żżâlimîne illâ ḫasârâ.

Türkçe:
Biz Kur'an'dan, inananlar için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Ama bu, zalimlerin yıkımını artırmaktan başka katkı sağlamıyor.
İngilizce:
We send down (stage by stage) in the Qur'an that which is a healing and a mercy to those who believe: to the unjust it causes nothing but loss after loss.
Fransızca:
Nous faisons descendre du Coran, ce qui est une guérison et une miséricorde pour les croyants cependant. Cependant, cela ne fait qu'accroître la perdition des injustes.
Almanca:
Und WIR senden nach und nach vom Quran hinab, was eine Heilung und Gnade für die Mumin ist. Doch er bestärkt die Unrecht-Begehenden nur noch im Fehlgehen.
Rusça:
Мы ниспосылаем в Коране то, что является исцелением и милостью для верующих, а беззаконникам это не прибавляет ничего, кроме убытка.
Arapça:
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاءٌ وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ ۙ وَلَا يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إِلَّا خَسَارًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz Kur'ân'dan, iman edenler için bir şifa ve rahmet kaynağı olan âyetler indiriyoruz. Zalimlerin de ancak zararını artırır.
Diyanet Vakfı:
Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.

veiẕâ en`amnâ `ale-l'insâni a`raḍa veneâ bicânibih. veiẕâ messehü-şşerru kâne yeûsâ.

Türkçe:
İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirip yan çizer. Kendisine şer dokununca da hemen ümitsiz oluverir.
İngilizce:
Yet when We bestow Our favours on man, he turns away and becomes remote on his side (instead of coming to Us), and when evil seizes him he gives himself up to despair!
Fransızca:
Et quand Nous comblons l'homme de bienfaits; il se détourne et se replie sur lui-même; et quand un mal le touche, le voilà profondément désespéré.
Almanca:
Und wenn WIR dem Menschen gute Gaben gewähren, wendet er sich ab und weicht zur Seite. Und wenn ihn das Unheil trifft, ist er äußerst verzweifelt.
Rusça:
Когда Мы даруем милость человеку, он отворачивается и удаляется в гордыне. Если же его касается беда, то он приходит в отчаяние.
Arapça:
وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَىٰ بِجَانِبِهِ ۖ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَئُوسًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz insana nimet verdiğimiz zaman, Allah'ı anmaktan yüz çevirip uzaklaşır. Ona fenalık dokununca da ümitsizliğe kapılır.
Diyanet Vakfı:
İnsana nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirip yan çizer; ona bir de zarar ziyan dokunacak olsa iyice karamsarlığa düşer.

ḳul küllüy ya`melü `alâ şâkiletih. ferabbüküm a`lemü bimen hüve ehdâ sebîlâ.

Türkçe:
De ki: "Herkes, kendi varlık yapısına uygun iş görür. Yolca daha doğru gidenin kim olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir."
İngilizce:
Say: "Everyone acts according to his own disposition: But your Lord knows best who it is that is best guided on the Way."
Fransızca:
Dis : "chacun agit selon sa méthode, alors que votre Seigneur connaît mieux qui suit la meilleure voie".
Almanca:
Sag: "Jeder handelt nach seiner Art. Denn euer HERR weiß besser Bescheid über jeden, der den besseren Weg geht."
Rusça:
Скажи: "Каждый человек избирает свой путь, а вашему Господу лучше знать, кто следует более прямым путем".
Arapça:
قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلَىٰ شَاكِلَتِهِ فَرَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ أَهْدَىٰ سَبِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Herkes bulunduğu hal ve niyetine göre iş yapar. Bu durumda kimin en doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir."
Diyanet Vakfı:
De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir.

veyes'elûneke `ani-rrûḥ. ḳuli-rrûḥu min emri rabbî vemâ ûtîtüm mine-l`ilmi illâ ḳalîlâ.

Türkçe:
Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir. Ve size, ilimden sadece az bir şey verilmiştir."
İngilizce:
They ask thee concerning the Spirit (of inspiration). Say: "The Spirit (cometh) by command of my Lord: of knowledge it is only a little that is communicated to you, (O men!)"
Fransızca:
Et ils t'interrogent au sujet de l'âme, - Dis : " l'âme relève de l'Ordre de mon Seigneur". Et on ne vous a donné que peu de connaissance.
Almanca:
Und sie fragen dich nach der Seele, sag: "Die Seele ist eine Angelegenheit meines HERRN, und euch wurde vom Wissen nur ein wenig zuteil."
Rusça:
Они станут спрашивать тебя о душе. Скажи: "Душа возникла по повелению моего Господа. Вам дано знать об этом очень мало".
Arapça:
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ ۖ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّنَ الْعِلْمِ إِلَّا قَلِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: "Ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir."
Diyanet Vakfı:
Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.

Sayfalar

Sayfa 290 beslemesine abone olun.