Hizb 49

veiẕâ büşşira eḥadühüm bimâ ḍarabe lirraḥmâni meŝelen żalle vechühû müsveddev vehüve keżîm.

Türkçe:
Onlardan biri, Rahman'a benzer gösterdiği/Rahman'a isnat ettiği kız evlatla müjdelendiğinde, yüzü simsiyah kesilir de öfkeden yutkunur durur.
İngilizce:
When news is brought to one of them of (the birth of) what he sets up as a likeness to (Allah) Most Gracious, his face darkens, and he is filled with inward grief!
Fransızca:
Or, quand on annonce à l'un d'eux (la naissance) d'une semblable de ce qu'il attribue au Tout Miséricordieux, son visage s'assombrit d'un chagrin profond.
Almanca:
Und wenn einem von ihnen frohe Botschaft überbracht wird über das, was er Dem Allgnade Erweisenden als Gleichnis prägte, blieb sein Gesicht verfinstert, während er voller Groll ist.
Rusça:
Когда кому-либо из них сообщают весть о рождении той, которую они приписывают Милостивому, его лицо чернеет, и он сдерживает свой гнев.
Arapça:
وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَٰنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlardan biri Rahman olan Allah'a isnad ettiği kız çocuğu ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir de öfkesinden yutkunur durur.
Diyanet Vakfı:
Onlardan biri, Rahman'a isnat ettiği kız çocuğuyla müjdelenince, hiddetlenerek yüzü simsiyah kesilir.

evemey yüneşşeü fi-lḥilyeti vehüve fi-lḫiṣâmi gayru mübîn.

Türkçe:
Süs içinde yetiştirilen, fakat çekişme ve savaşta yetersiz kalanı, öyle mi?
İngilizce:
Is then one brought up among trinkets, and unable to give a clear account in a dispute (to be associated with Allah)?
Fransızca:
Quoi ! Cet être (la fille) élevé au milieu des parures et qui, dans la dispute, est incapable de se défendre par une argumentation claire et convaincante ?
Almanca:
Etwa diejenigen, die mit Schmuck aufwachsen, (schreiben sie Ihm zu), und die beim Disputieren nicht deutlich sind?!
Rusça:
Неужели они приписывают Аллаху ту, которую растят в нарядах и которая не способна ясно говорить при тяжбе?
Arapça:
أَوَمَن يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa onlar, süs ve zinet içerisinde yetiştirilip de mücadelede erkek gibi kendisini savunmaya açık olmayan kızları mı O'na isnad ediyorlar?
Diyanet Vakfı:
Süs içinde yetiştirilip savaş edemeyecek olanı mı istemiyorlar? (Onları Allah'ın parçası mı sayıyorlar?)

vece`alü-lmelâikete-lleẕîne hüm `ibâdü-rraḥmâni inâŝâ. eşehidû ḫalḳahüm. setüktebü şehâdetühüm veyüs'elûn.

Türkçe:
Rahman'ın kulları olan melekleri, dişiler saydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar? Tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekilecekler.
İngilizce:
And they make into females angels who themselves serve Allah. Did they witness their creation? Their evidence will be recorded, and they will be called to account!
Fransızca:
Et ils firent des Anges qui sont les serviteurs du Tout Miséricordieux des [êtres] féminins ! étaient-ils témoins de leur création ? Leur témoignage sera alors inscrit; et ils seront interrogés.
Almanca:
Und sie machten die Engel, welche die Diener Des Allgnade Erweisenden sind, zu Weiblichen. Waren sie etwa bei ihrer Erschaffung Zeugen?! Ihr Zeugnis wird niedergeschrieben, und sie werden zur Rechenschaft gezogen.
Rusça:
Они сделали ангелов, которые являются рабами Милостивого, женщинами. Разве они присутствовали при их сотворении? Их свидетельство будет записано, и они будут спрошены.
Arapça:
وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَٰنِ إِنَاثًا ۚ أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ ۚ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar Rahman olan Allah'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onlar meleklerin yaratılışını gördüler mi? Onların şahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir.
Diyanet Vakfı:
Onlar, Rahman'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba meleklerin yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.

veḳâlû lev şâe-rraḥmânü mâ `abednâhüm. mâ lehüm biẕâlike min `ilm. in hüm illâ yaḫruṣûn.

Türkçe:
Bir de dediler ki: "Rahman dileseydi, onlara tapınmazdık." Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece saçmalıyorlar.
İngilizce:
("Ah!") they say, "If it had been the will of (Allah) Most Gracious, we should not have worshipped such (deities)!" Of that they have no knowledge! they do nothing but lie!
Fransızca:
Et ils dirent : "Si le Tout Miséricordieux avait voulu, nous ne les aurions pas adorés". Ils n'en ont aucune connaissance; ils ne font que se livrer à des conjectures.
Almanca:
Und sie sagten: "Hätte Der Allgnade Erweisende es nicht gewollt, hätten wir ihnen nicht gedient!" Darüber verfügen sie über keinerlei Wissen, gewiß, sie lügen nur.
Rusça:
Они сказали: "Если бы Милостивый пожелал, то мы не поклонялись бы им". У них нет об этом никакого знания, и они всего лишь лгут.
Arapça:
وَقَالُوا لَوْ شَاءَ الرَّحْمَٰنُ مَا عَبَدْنَاهُم ۗ مَّا لَهُم بِذَٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar: "Eğer Rahman olan, Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık." dediler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
Diyanet Vakfı:
Ve dediler ki: Rahman dileseydi biz onlara tapmazdık. Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.

em âteynâhüm kitâbem min ḳablihî fehüm bihî müstemsikûn.

Türkçe:
Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de ona mı yapışmaktadırlar?
İngilizce:
What! have We given them a Book before this, to which they are holding fast?
Fransızca:
Ou bien, leur avions-Nous donné avant lui [le Coran] un Livre auquel ils seraient fermement attachés ?
Almanca:
Oder ließen WIR ihnen etwa eine Schrift vor ihm (dem Quran), so daß sie an ihr festhalten?!
Rusça:
Разве Мы даровали им до этого Писание, которого они придерживаются?
Arapça:
أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِّن قَبْلِهِ فَهُم بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa biz kendilerine bundan önce bir kitap verdik de onlar, ona mı sarılıyorlar?
Diyanet Vakfı:
Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar?

bel ḳâlû innâ vecednâ âbâenâ `alâ ümmetiv veinnâ `alâ âŝârihim mühtedûn.

Türkçe:
Hayır, sadece şunu söylemişlerdir: "Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerini izleyerek biz de doğruya ve güzele varacağız."
İngilizce:
Nay! they say: "We found our fathers following a certain religion, and we do guide ourselves by their footsteps."
Fransızca:
Mais plutôt ils dirent : "Nous avons trouvé nos ancêtres sur une religion, et nous nous guidons sur leurs traces".
Almanca:
Nein, sondern sie sagten: "Gewiß, wir fanden unsere Ahnen auf einem Weg vor, und wir sind ihren Spuren doch nach geleitet."
Rusça:
О нет! Они сказали: "Воистину, мы нашли своих отцов на этом пути, и мы верно следуем по их стопам".
Arapça:
بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِم مُّهْتَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır, onlar sadece: "Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz." dediler.
Diyanet Vakfı:
Hayır! "Sadece, biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz" derler.

vekeẕâlike mâ erselnâ min ḳablike fî ḳaryetim min neẕîrin illâ ḳâle mütrafûhâ innâ vecednâ âbâenâ `alâ ümmetiv veinnâ `alâ âŝârihim muḳtedûn.

Türkçe:
İşte böyle! Senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek oranın servetle şımarmış kodamanları mutlaka şöyle demişlerdir: "Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerine uyarak yol alacağız."
İngilizce:
Just in the same way, whenever We sent a Warner before thee to any people, the wealthy ones among them said: "We found our fathers following a certain religion, and we will certainly follow in their footsteps."
Fransızca:
Et c'est ainsi que Nous n'avons pas envoyé avant toi d'avertisseur en une cité sans que ses gens aisés n'aient dit : "Nous avons trouvé nos ancêtres sur une religion et nous suivons leurs traces".
Almanca:
Und solcherart entsandten WIR nicht vor dir zu einer Ortschaft einen Warner, ohne daß ihre Luxurierenden sagten: "Wir fanden unsere Ahnen auf einem Weg vor, und wir sind ihren Spuren folgend."
Rusça:
Таким же образом, какого бы предостерегающего увещевателя Мы ни отправляли до тебя в какое-либо селение, его изнеженные роскошью жители обязательно говорили: "Воистину, мы нашли своих отцов на этом пути, и мы верно следуем по их стопам".
Arapça:
وَكَذَٰلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! Yine böyle biz senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler.
Diyanet Vakfı:
Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi.

Sayfalar

Hizb 49 beslemesine abone olun.