Sayfa 389

felemmâ ḳaḍâ mûse-l'ecele vesâra biehlihî ânese min cânibi-ṭṭûri nârâ. ḳâle liehlihi-mküŝû innî ânestü nâral le`allî âtîküm minhâ biḫaberin ev ceẕvetim mine-nnâri le`alleküm taṣṭalûn.

Türkçe:
Mûsa süreyi bitirip ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş fark etti. Ailesine dedi ki: "Bekleyin, bir ateş fark ettim. Belki ondan size bir haber getiririm, belki bir ateş koru getiririm de ısınırsınız."
İngilizce:
Now when Moses had fulfilled the term, and was travelling with his family, he perceived a fire in the direction of Mount Tur. He said to his family: "Tarry ye; I perceive a fire; I hope to bring you from there some information, or a burning firebrand, that ye may warm yourselves."
Fransızca:
Puis, lorsque Moïse eut accompli la période convenue et qu'il se mit en route avec sa famille, il vit un feu du côté du Mont. Il dit à sa famille : "Demeurez ici, J'ai vu du feu. Peut-être vous en apporterai-je une nouvelle ou un tison de feu afin que vous vous réchauffiez".
Almanca:
Und nachdem Musa die Frist erfüllt hatte und mit seiner Familie nachts gezogen war, sah er an der Seite des Tur-Bergs ein Feuer. Er sagte zu seiner Familie: "Bleibt hier! Ich sah doch ein Feuer. Vielleicht bringe ich euch 2 davon eine Mitteilung oder eine Fackel vom Feuer, vielleicht wärmt ihr euch."
Rusça:
Когда Муса (Моисей) отработал срок и двинулся в путь со своей семьей, он увидел со стороны горы огонь и сказал своей семье: "Оставайтесь здесь! Я увидел огонь. Возможно, я принесу вам оттуда известие или горящую головню, чтобы вы могли согреться".
Arapça:
۞ فَلَمَّا قَضَىٰ مُوسَى الْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِ آنَسَ مِن جَانِبِ الطُّورِ نَارًا قَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِّنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Artık Musa süreyi doldurup ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş gördü. Ailesine: "Siz (burada) bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan size bir haber, yahut ısınmanız için o ateşten bir parça getiririm" dedi.
Diyanet Vakfı:
Sonunda Musa süreyi doldurup ailesiyle yola çıkınca, Tur tarafından bir ateş gördü. Ailesine: Siz (burada) bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan size bir haber yahut ısınmanız için bir ateş parçası getiririm, dedi.

felemmâ etâhâ nûdiye min şâṭii-lvâdi-l'eymeni fi-lbuḳ`ati-lmübâraketi mine-şşecerati ey yâ mûsâ innî ene-llâhü rabbü-l`âlemîn.

Türkçe:
Oraya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vadinin sağ tarafından, bir ağaçtan şöyle seslenildi: "Ey Mûsa! Âlemlerin Rabbi Allah benim, ben!"
İngilizce:
But when he came to the (fire), a voice was heard from the right bank of the valley, from a tree in hallowed ground: "O Moses! Verily I am Allah, the Lord of the Worlds....
Fransızca:
Puis quand il y arriva, on l'appela, du flanc droit de la vallée, dans place bénie, à partir de l'arbre : "ô Moïse ! C'est Moi Allah, le Seigneur de l'univers".
Almanca:
Und als er es erreichte, wurde vom Ufer des rechten Tales in der von Baraka erfüllten Landschaft aus dem Baum gerufen: "Musa! Ja, ICH bin ALLAH, Der HERR aller Schöpfung.
Rusça:
Подойдя туда, он услышал глас со стороны дерева, которое росло в благословенном месте на правой стороне долины: "О Муса (Моисей)! Я - Аллах, Господь миров.
Arapça:
فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ مِن شَاطِئِ الْوَادِ الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَىٰ إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: "Ey Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'ım."
Diyanet Vakfı:
Oraya gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: Ey Musa! Bil ki ben, bütün alemlerin Rabbi olan Allah'ım.

veen elḳi `aṣâk. felemmâ raâhâ tehtezzü keennehâ cânnüv vellâ müdbirav velem yü`aḳḳib. yâ mûsâ aḳbil velâ teḫaf. inneke mine-l'âminîn.

Türkçe:
"Asanı at!" Asanın çevik bir yılan gibi titreyip kıvrıldığını görünce gerisin geri döndü; arkaya bile bakmadı. "Geri dön ey Mûsa, korkma! Güven içinde olanlardansın."
İngilizce:
Now do thou throw thy rod! but when he saw it moving (of its own accord) as if it had been a snake, he turned back in retreat, and retraced not his steps: O Moses!" (It was said), "Draw near, and fear not: for thou art of those who are secure.
Fransızca:
Et : "Jette ton bâton"; Puis quand il le vit remuer comme si c'était un serpent, il tourna le dos sans même se retourner." ô Moïse ! Approche et n'aie pas peur : tu es du nombre de ceux qui sont en sécurité.
Almanca:
Und wirf deinen Stock! Und als er ihn sich schlängeln sah, als ob er eine flinke Schlange wäre, wandte er sich flüchtend ab und kehrte nicht mehr um: "Musa! Kehre um und fürchte dich nicht, du bist doch einer der Sicheren.
Rusça:
Брось свой посох!" Когда же он увидел, как тот извивается, словно змея, он бросился бежать и не вернулся (или не обернулся). Аллах сказал: "О Муса (Моисей)! Подойди и не бойся, ибо ты являешься одним из тех, кто находится в безопасности.
Arapça:
وَأَنْ أَلْقِ عَصَاكَ ۖ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ ۚ يَا مُوسَىٰ أَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ ۖ إِنَّكَ مِنَ الْآمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve "Asânı at!" denildi. Musa (attığı) asâyı yılan gibi debrenir görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. "Ey Musa! Beri gel, korkma. Çünkü sen emniyette olanlardansın." (buyuruldu.)
Diyanet Vakfı:
Ve "Asanı at!" (denildi). Musa (attığı) asayı yılan gibi deprenir görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. "Ey Musa! Beri gel, korkma. Çünkü sen emniyette olanlardansın" (buyuruldu).

üslük yedeke fî ceybike taḫruc beyḍâe min gayri sû'. vaḍmüm ileyke cenâḥake mine-rrahbi feẕânike bürhânâni mir rabbike ilâ fir`avne vemeleih. innehüm kânû ḳavmen fâsiḳîn.

Türkçe:
"Elini koynuna sok, lekesiz bembeyaz çıkıversin. Korkudan açılan kollarını kendine çek. İşte bunlar, Firavun ve kodamanlarına karşı Rabbinden sana güçlü iki kanıttır. Firavun ve yardakçıları yoldan çıkmış bir güruhtur."
İngilizce:
Move thy hand into thy bosom, and it will come forth white without stain (or harm), and draw thy hand close to thy side (to guard) against fear. Those are the two credentials from thy Lord to Pharaoh and his Chiefs: for truly they are a people rebellious and wicked.
Fransızca:
Introduis ta main dans l'ouverture de ta tunique : elle sortira blanche sans aucun mal. Et serre ton bras contre toi pour ne pas avoir peur. Voilà donc deux preuves de ton Seigneur pour Pharaon et ses notables. Ce sont vraiment des gens pervers".
Almanca:
Führe deine Hand in deinen Kleidausschnitt hinein, kommt sie hell unbeschadet heraus, und ziehe deinen Arm an dich beim Fürchten heran! Also, diese sind zwei Beweise von deinem HERRN für Pharao und seine Entscheidungsträger. Sie sind doch fisq-betreibende Leute."
Rusça:
Сунь свою руку за пазуху, и она выйдет белой, без следов болезни. Прижми к себе руку, чтобы избавиться от страха. Это - два доказательства от твоего Господа для Фараона и его знати. Воистину, они являются людьми нечестивыми".
Arapça:
اسْلُكْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ وَاضْمُمْ إِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ ۖ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِن رَّبِّكَ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz çıkacaktır. Korkudan (açılan) kollarını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Çünkü onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır. (diye seslenildi)
Diyanet Vakfı:
"Elini koynuna sok; kusursuz, bembeyaz çıkacaktır. Korkudan (açılan) kollarını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Çünkü onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır" (diye seslenildi).

ḳâle rabbi innî ḳateltü minhüm nefsen feeḫâfü ey yaḳtülûn.

Türkçe:
Mûsa dedi: "Rabbim, ben onlardan birini katlettim, bu yüzden beni öldürürler diye korkuyorum."
İngilizce:
He said: "O my Lord! I have slain a man among them, and I fear lest they slay me.
Fransızca:
"Seigneur, dit [Moïse], j'ai tué un des leurs et je crains qu'ils ne me tuent.
Almanca:
Er sagte: "Mein HERR! Ich tötete doch von ihnen einen Menschen, so fürchte ich, daß sie mich töten.
Rusça:
Он сказал: "Господи! Я убил одного из них и боюсь, что они убьют меня.
Arapça:
قَالَ رَبِّ إِنِّي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْسًا فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa dedi ki: "Rabbim! Ben onlardan birini öldürmüştüm, beni öldürmelerinden korkuyorum."
Diyanet Vakfı:
Musa dedi ki: Rabbim! Ben onlardan birini öldürmüştüm, beni öldürmelerinden korkuyorum.

veeḫî hârûnü hüve efṣaḥu minnî lisânen feersilhü me`iye rid'ey yüṣaddiḳunî. innî eḫâfü ey yükeẕẕibûn.

Türkçe:
"Kardeşim Hârun var ya, o benden lisanca daha etkilidir/benden daha güzel konuşur. Onu da benimle yardımcı olarak gönder ki beni tasdiklesin; beni yalanlamalarından korkuyorum."
İngilizce:
And my brother Aaron - He is more eloquent in speech than I: so send him with me as a helper, to confirm (and strengthen) me: for I fear that they may accuse me of falsehood.
Fransızca:
Mais Aaron, mon frère, est plus éloquent que moi. Envoie-le donc avec moi comme auxiliaire, pour déclarer ma véracité : je crains, vraiment, qu'ils ne me traitent de menteur".
Almanca:
Und mein Bruder Harun ist zungenfertiger als ich, so mache ihn zum Gesandten mit mir als Helfer, der mich glaubhaft macht. Ich fürchte, daß sie mich der Lüge bezichtigen."
Rusça:
Мой брат Харун (Аарон) более красноречив, чем я. Пошли же его со мною помощником, чтобы он подтвердил мою правдивость. Я действительно боюсь, что они сочтут меня лжецом".
Arapça:
وَأَخِي هَارُونُ هُوَ أَفْصَحُ مِنِّي لِسَانًا فَأَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءًا يُصَدِّقُنِي ۖ إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder. Zira bana yalancılık ithamında bulunmalarından endişe ediyorum.
Diyanet Vakfı:
Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder. Zira bana yalancılık ithamında bulunmalarından endişe ediyorum.

ḳâle seneşüddü `aḍudeke bieḫîke venec`alü lekümâ sülṭânen felâ yeṣilûne ileykümâ biâyâtinâ. entümâ vemeni-ttebe`aküme-lgâlibûn.

Türkçe:
Allah buyurdu: "Pazunu kardeşinle kuvvetlendireceğiz; size öyle bir güç/kanıt vereceğiz ki size ulaşamayacaklar. Ayetlerimize yemin olsun ki, siz ve size uyanlar, galip gelenler olacaksınız."
İngilizce:
He said: "We will certainly strengthen thy arm through thy brother, and invest you both with authority, so they shall not be able to touch you: with Our Sign shall ye triumph,- you two as well as those who follow you."
Fransızca:
[Allah] dit : "Nous allons, par ton frère, fortifier ton bras, et vous donner des arguments irréfutables; ils ne sauront vous atteindre, grâce à Nos signes [Nos miracles]. Vous deux et ceux qui vous suivront seront les vainqueurs.
Almanca:
ER sagte: "WIR werden dich mit deinem Bruder stärken und euch einen Beweis geben, so werden sie nicht in eure Nähe kommen. Mit Unseren Ayat seid ihr beide und diejenigen, die euch beiden folgen, die Sieger."
Rusça:
Он сказал: "Мы укрепим твою руку посредством твоего брата и одарим вас доказательством (или силой). Они не смогут навредить вам. Благодаря Нашим знамениям вы и те, кто последует за вами, станете победителями".
Arapça:
قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِأَخِيكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَانًا فَلَا يَصِلُونَ إِلَيْكُمَا ۚ بِآيَاتِنَا أَنتُمَا وَمَنِ اتَّبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah buyurdu: "Seni kardeşinle destekliyeceğiz ve size öyle bir kudret vereceğiz ki, âyetlerimiz sayesinde onlar size erişemeyecekler. Siz ve size tabi olanlar üstün geleceksiniz."
Diyanet Vakfı:
Allah buyurdu: Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size öyle bir kudret vereceğiz ki, ayetlerimiz (mucize yardımlarımız) sayesinde onlar size erişemiyecekler. Siz ve size tabi olanlar üstün geleceksiniz.
Sayfa 389 beslemesine abone olun.