
yüḳallibü-llâhü-lleyle vennehâr. inne fî ẕâlike le`ibratel liüli-l'ebṣâr.
Türkçe:
Allah, gece ile gündüzü evirip çeviriyor. Gözleri olanlar için bunda elbette bir ibret vardır.
İngilizce:
It is Allah Who alternates the Night and the Day: verily in these things is an instructive example for those who have vision!
Fransızca:
Allah fait alterner la nuit et le jour. Il y a là un sujet de réflexion pour ceux qui ont des yeux.
Almanca:
ALLAH läßt die Nacht und den Tag wenden. Gewiß, darin ist zweifelsohne eine Lehre für diejenigen von Einblick.
Rusça:
Аллах чередует день и ночь. Воистину, в этом - назидание для обладающих зрением.
Arapça:
يُقَلِّبُ اللَّهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِّأُولِي الْأَبْصَارِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah gece ile gündüzü evirip çeviriyor. Şüphesiz bunda (hakikatı gören) gözlere sahip olanlar için mutlak bir ibret vardır.
Diyanet Vakfı:
Allah, gece ile gündüzü birbirine çeviriyor. Şüphesiz bunda basiret sahipleri için mutlak bir ibret vardır.

vellâhü ḫaleḳa külle dâbbetim mim mâ'. feminhüm mey yemşî `alâ baṭnih. veminhüm mey yemşî `alâ ricleyn. veminhüm mey yemşî `alâ erba`. yaḫlüḳu-llâhü mâ yeşâ'. inne-llâhe `alâ külli şey'in ḳadîr.
Türkçe:
Allah, tüm canlıları sudan yarattı. Onlardan kimileri karnı üzerinde yürür, kimileri iki ayak üstünde yürür, kimileri de dört ayak üstünde... Allah dilediğini yaratıyor, Allah her şeye kadirdir.
İngilizce:
And Allah has created every animal from water: of them there are some that creep on their bellies; some that walk on two legs; and some that walk on four. Allah creates what He wills for verily Allah has power over all things.
Fransızca:
Et Allah a créé d'eau tout animal . Il y en a qui marche sur le ventre, d'autres marchent sur deux pattes, et d'autres encore marchent sur quatre. Allah créé ce qu'Il veut et Allah est Omnipotent.
Almanca:
Und ALLAH erschuf alles sich bewegende Lebewesen aus Wasser. So geht manch einer von ihnen auf seinem Bauch, und manch einer von ihnen geht auf zwei Beinen, und manch einer von ihnen geht auf Vieren. ALLAH erschafft, was ER will! Gewiß, ALLAH ist über alles allmächtig.
Rusça:
Аллах сотворил все живые существа из воды. Среди них есть такие, которые ползают на брюхе, такие, которые ходят на двух ногах, и такие, которые ходят на четырех. Аллах творит то, что пожелает. Воистину, Аллах способен на всякую вещь.
Arapça:
وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِّن مَّاءٍ ۖ فَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَىٰ بَطْنِهِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَىٰ رِجْلَيْنِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَىٰ أَرْبَعٍ ۚ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki yağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür... Allah dilediğini yapar; çünkü Allah her şeye kâdirdir.
Diyanet Vakfı:
Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür... Allah dilediğini yaratır; şüphesiz Allah her şeye kadirdir.

leḳad enzelnâ âyâtim mübeyyinât. vellâhü yehdî mey yeşâü ilâ ṣirâṭim müsteḳîm.
Türkçe:
Yemin olsun, biz açık-seçik bilgiler veren ayetler indirdik. Allah, dilediğini/dileyeni dosdoğru yola iletiyor.
İngilizce:
We have indeed sent down signs that make things manifest: and Allah guides whom He wills to a way that is straight.
Fransızca:
Nous avons certes fait descendre des versets explicites. Et Allah guide qui Il veut vers un droit chemin.
Almanca:
Gewiß, bereits sandten WIR dir erläuternde Ayat hinab. Und ALLAH leitet recht, wen ER will, auf einen geradlinigen Weg.
Rusça:
Мы уже ниспослали ясные знамения, и Аллах наставляет на прямой путь, кого пожелает.
Arapça:
لَّقَدْ أَنزَلْنَا آيَاتٍ مُّبَيِّنَاتٍ ۚ وَاللَّهُ يَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun biz (her şeyi) apaçık bildiren âyetler indirdik. Allah dilediğini doğru yola iletir.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz (bilmediklerinizi size) açık seçik bildiren ayetler indirdik. Allah, dilediğini doğru yola iletir.

veyeḳûlûne âmennâ billâhi vebirrasûli veeṭa`nâ ŝümme yetevellâ ferîḳum minhüm mim ba`di ẕâlik. vemâ ülâike bilmü'minîn.
Türkçe:
"Allah'a ve o resule inandık, boyun eğdik." diyorlar, sonra da içlerinden bir fırka bunun hemen ardından yüz çeviriyor. Bunlar, inanmış insanlar değiller.
İngilizce:
They say, "We believe in Allah and in the messenger, and we obey": but even after that, some of them turn away: they are not (really) Believers.
Fransızca:
Et ils disent : "Nous croyons en Allah et au messager et nous obéissons". Puis après cela, une partie d'entre eux fait volte-face. Ce ne sont point ceux-là les croyants.
Almanca:
Und sie sagen: "Wir haben den Iman an ALLAH und an den Gesandten verinnerlicht und gehorcht." Dann wendet sich danach eine Gruppe von ihnen ab. Und diese sind doch keine Mumin.
Rusça:
Они (лицемеры) говорят: "Мы уверовали в Аллаха и Посланника и повинуемся". Но после этого часть их отворачивается, и они не являются верующими.
Arapça:
وَيَقُولُونَ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالرَّسُولِ وَأَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلَّىٰ فَرِيقٌ مِّنْهُم مِّن بَعْدِ ذَٰلِكَ ۚ وَمَا أُولَٰئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir de "Allah'a ve Resulüne inandık ve itaat ettik" diyorlar da, sonra bunun arkasından yan çiziyorlar; bunlar mümin değillerdir.
Diyanet Vakfı:
(Bazı insanlar:) "Allah'a ve Peygamber'e inandık ve itaat ettik" diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.

veiẕâ dü`û ile-llâhi verasûlihî liyaḥküme beynehüm iẕâ ferîḳum minhüm mü`riḍûn.
Türkçe:
Allah'a ve aralarında hüküm versin diye elçiye çağrıldıklarında, içlerinden bir fırka hemen yüz çevirenler oluveriyor.
İngilizce:
When they are summoned to Allah and His messenger, in order that He may judge between them, behold some of them decline (to come).
Fransızca:
Et quand on les appelle vers Allah et Son messager pour que celui-ci juge parmi eux, voilà que quelques-uns d'entre eux s'éloignent.
Almanca:
Und wenn sie zu ALLAH und zu Seinem Gesandten gerufen werden, damit er zwischen ihnen richtet, ist eine Gruppe von ihnen sich abwendend.
Rusça:
Когда их зовут к Аллаху и Его Посланнику, чтобы он рассудил их, часть из них отворачивается.
Arapça:
وَإِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُم مُّعْرِضُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resulüne çağrıldıkları zaman, bakarsın ki, içlerinden birkısmı yüz çevirip dönerler.
Diyanet Vakfı:
Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Peygamber'e çağırıldıklarında, bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler.

veiy yekül lehümü-lḥaḳḳu ye'tû ileyhi müẕ`inîn.
Türkçe:
Eğer gerçek, kendi lehlerine olursa boyun bükerek ona gelirler.
İngilizce:
But if the right is on their side, they come to him with all submission.
Fransızca:
Mais s'ils ont le droit en leur faveur, ils viennent à lui, soumis.
Almanca:
Und wenn sie das Recht auf ihrer Seite haben, kommen sie zu ihm sich fügend.
Rusça:
Будь они правы, они покорно явились бы к нему.
Arapça:
وَإِن يَكُن لَّهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا إِلَيْهِ مُذْعِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ama, eğer (Allah ve Resulünün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona, gönülden bağlı olarak saygı ile gelirler.
Diyanet Vakfı:
Ama, eğer (Allah ve Resulünün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona boyun eğip gelirler.

efî ḳulûbihim meraḍun emi-rtâbû em yeḫâfûne ey yeḥîfe-llâhü `aleyhim verasûlüh. bel ülâike hümu-żżâlimûn.
Türkçe:
Kalplerinde maraz mı var bunların, yoksa kuşkuya mı düştüler, yoksa Allah'ın ve resulünün kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, hayır! Bunlar zalimlerin ta kendileri...
İngilizce:
Is it that there is a disease in their hearts? or do they doubt, or are they in fear, that Allah and His Messenger will deal unjustly with them? Nay, it is they themselves who do wrong.
Fransızca:
Y a-t-il une maladie dans leurs coeurs ? ou doutent-ils ? ou craignent-ils qu'Allah les opprime, ainsi que Son messager ? Non ! ... mais ce sont eux les injustes.
Almanca:
Ist etwa in ihren Herzen Krankheit, oder haben sie etwa Zweifel (an ihm), oder fürchten sie etwa, daß ALLAH und Sein Gesandter sie benachteiligen?! Nein, sondern diese sind die wirklichen Unrecht-Begehenden.
Rusça:
Неужели их сердца поражены недугом? Или же они сомневаются? Или же они опасаются того, что Аллах и Его Посланник несправедливо осудят их? О нет! Они сами поступают несправедливо!
Arapça:
أَفِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ أَمِ ارْتَابُوا أَمْ يَخَافُونَ أَن يَحِيفَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُ ۚ بَلْ أُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa şüphe ve tereddüd içinde midirler? Yoksa Allah ve Resulünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!
Diyanet Vakfı:
Kalplerinde bir hastalık mı var; yoksa şüphe içinde midirler, yahut Allah ve Resulünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!

innemâ kâne ḳavle-lmü'minîne iẕâ dü`û ile-llâhi verasûlihî liyaḥküme beynehüm ey yeḳûlû semi`nâ veeṭa`nâ. veülâike hümü-lmüfliḥûn.
Türkçe:
Allah'a ve aralarında hüküm vermek üzere O'nun resulüne çağrıldıklarında, müminlerin sözleri sadece şunu söylemeleridir: "İşittik, itaat ettik." İşte bunlardır kurtuluşa erenler.
İngilizce:
The answer of the Believers, when summoned to Allah and His Messenger, in order that He may judge between them, is no other than this: they say, "We hear and we obey": it is such as these that will attain felicity.
Fransızca:
La seule parole des croyants, quand on les appelle vers Allah et Son messager, pour que celui-ci juge parmi eux, est : "Nous avons entendu et nous avons obéi". Et voilà ceux qui réussissent.
Almanca:
Die Worte der Mumin sind nur - wenn sie zu ALLAH und seinem Gesandten gerufen werden, um zwischen ihnen zu richten - daß sie sagen: "Wir haben gehört und gehorcht." Und diese sind die eigentlichen Erfolgreichen.
Rusça:
Когда верующих зовут к Аллаху и Его Посланнику, чтобы он рассудил их, они говорят: "Слушаем и повинуемся!" Именно они являются преуспевшими.
Arapça:
إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا ۚ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resulüne davet edildiklerinde müminlerin sözü ancak "işittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte bunlar asıl kurtuluşa erenlerdir.
Diyanet Vakfı:
Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resulüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak "İşittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.

vemey yüṭi`i-llâhe verasûlehû veyaḫşe-llâhe veyettaḳhi feülâike hümü-lfâizûn.
Türkçe:
Allah'a ve O'nun resulüne itaat eden, Allah'a saygı duyan ve O'ndan korkan kişiler, zafere ulaşanların ta kendileridir.
İngilizce:
It is such as obey Allah and His Messenger, and fear Allah and do right, that will win (in the end),
Fransızca:
Et quiconque obéit à Allah et à Son messager, et craint Allah et Le redoute... alors, voilà ceux qui récoltent le succès.
Almanca:
Und wer ALLAH und Seinem Gesandten gehorcht, ALLAH Ehrfurcht erweist und Ihm gegenüber Taqwa gemäß handelt, diese sind dann die eigentlichen Gewinner.
Rusça:
Те, которые повинуются Аллаху и Его Посланнику, боятся Аллаха и исповедуют богобоязненность, обрели успех.
Arapça:
وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her kim Allah'a ve Resulüne itaat eder, Allah'a saygı duyar ve O'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar bedbahtlıktan kurtulanlardır.
Diyanet Vakfı:
Her kim Allah'a ve Resulüne itaat eder, Allah'a saygı duyar ve O'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir.

veaḳsemû billâhi cehde eymânihim lein emertehüm leyaḫrucünn. ḳul lâ tuḳsimû. ṭâ`atüm ma`rûfeh. inne-llâhe ḫabîrum bimâ ta`melûn.
Türkçe:
Yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a ant içtiler ki, sen onlara emredersen mutlaka savaşa çıkacaklar. De ki: "Ant içmeyin! Örfe uygun bir itaat yeterli! Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır."
İngilizce:
They swear their strongest oaths by Allah that, if only thou wouldst command them, they would leave (their homes). Say: "Swear ye not; Obedience is (more) reasonable; verily, Allah is well acquainted with all that ye do."
Fransızca:
Et ils jurent par Allah en serments solennels que si tu le leur ordonnais, ils sortiraient à coup sûr (au combat). Dis : "Ne jurez donc pas. [Votre] obéissance [verbale] est bien connue. Allah est Parfaitement Connaisseur de ce que vous faites".
Almanca:
Auch legten sie bei ALLAH nachdrückliche Eide ab: "Wenn du sie anweisen würdest, würden sie gewiß ausziehen." Sag: "Schwört nicht! Ein sichtbarer Gehorsam (ist besser)." Gewiß, ALLAH ist dessen allkundig, was ihr tut.
Rusça:
Они (лицемеры) приносят величайшие клятвы именем Аллаха о том, что если бы ты приказал им, то они непременно выступили бы в поход. Скажи: "Не клянитесь! Такая покорность хорошо известна. Воистину, Аллаху ведомо о том, что вы совершаете".
Arapça:
۞ وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ أَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّ ۖ قُل لَّا تُقْسِمُوا ۖ طَاعَةٌ مَّعْرُوفَةٌ ۚ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ötekiler (münafıklar), sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dair, en ağır yeminleri ile Allah'a yemin ettiler. De ki: Yemin etmeyin. İtaatiniz malumdur! Bilin ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
Diyanet Vakfı:
(Münafıklar), sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dair, en ağır yeminleri ile Allah'a yemin ettiler. De ki: Yemin etmeyin. İtaatiniz malumdur! Bilin ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
