
ev yülḳâ ileyhi kenzün ev tekûnü lehû cennetüy ye'külü minhâ. veḳâle-żżâlimûne in tettebi`ûne illâ racülem mesḥûrâ.
Arapça:
أَوْ يُلْقَىٰ إِلَيْهِ كَنزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا ۚ وَقَالَ الظَّالِمُونَ إِن تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَّسْحُورًا
Türkçe:
"Yahut ona bir hazine gönderilmeli, yahut ürününden yediği bir bahçesi olmalı değil miydi?" O zalimler şunu da söylediler: "Sizler büyülenmiş bir adamdan başkasının ardı sıra gitmiyorsunuz."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya! Bu zalimler, inananlara "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediler.
Diyanet Vakfı:
Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yeyip (meşakkatsizce geçimini sağlayacağı) bir bahçesi olmalıydı. (Ayrıca) o zalimler (müminlere): Siz, ancak büyüye tutulmuş bir adama uymaktasınız! dediler.
İngilizce:
Or (Why) has not a treasure been bestowed on him, or why has he (not) a garden for enjoyment? The wicked say: "Ye follow none other than a man bewitched."
Fransızca:
Ou que ne lui a-t-on lancé un trésor ? Ou que n'a-t-il un jardin à lui, dont il pourrait manger (les fruits) ? " Les injustes disent : "Vous ne suivez qu'un homme ensorcelé".
Almanca:
Oder würde ihm doch ein Schatz heruntergeworfen! Oder wäre für ihn doch eine Dschanna, von der er essen würde!" Und die Unrecht-Begehenden sagten: "Ihr folgt doch nur einem verzauberten Mann."
Rusça:
Почему ему не даровано сокровище? Почему у него нет сада, из которого он бы вкушал?" Беззаконники сказали: "Воистину, вы следуете за околдованным мужем".
Açıklama:

ünżur keyfe ḍarabû leke-l'emŝâle feḍallû felâ yesteṭî`ûne sebîlâ.
Arapça:
انظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا
Türkçe:
Bak da gör! Nasıl da örnekler sunuyorlar sana. Sapıttılar, artık bir daha yol bulamazlar.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Senin hakkında bak ne biçim temsiller getirdiler! Artık onlar sapmışlardır ve (hidayete) hiçbir yol da bulamazlar.
İngilizce:
See what kinds of comparisons they make for thee! But they have gone astray, and never a way will they be able to find!
Fransızca:
Vois à quoi ils te comparent ! Ils se sont égarés. Ils ne pourront trouver aucun chemin.
Almanca:
Siehe, wie sie dir die Gleichnisse prägten, dann gingen sie irre, und sie vermögen zu keinem Weg.
Rusça:
Посмотри, как они приводят тебе притчи! Они впали в заблуждение и не могут найти дороги.
Açıklama:

tebârake-lleẕî in şâe ce`ale leke ḫayram min ẕâlike cennâtin tecrî min taḥtihe-l'enhâru veyec`al leke ḳuṣûrâ.
Arapça:
تَبَارَكَ الَّذِي إِن شَاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِّن ذَٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَيَجْعَل لَّكَ قُصُورًا
Türkçe:
Şanı yücedir o kudretin ki, dilerse sana ondan daha hayırlısını, altından nehirler akan bahçeleri verir ve senin için köşkler de yapar.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Öyle yücedir O ki, dilerse sana ondan daha iyisini, altından ırmaklar akan cennetler verir, sana köşkler de yapar.
Diyanet Vakfı:
Dilerse sana bunlardan daha iyisini, altlarından ırmaklar akan cennetleri verecek ve sana saraylar ihsan edecek olan Allah'ın şanı yücedir.
İngilizce:
Blessed is He who, if that were His will, could give thee better (things) than those,- Gardens beneath which rivers flow; and He could give thee palaces (secure to dwell in).
Fransızca:
Béni soit Celui qui, s'il le veut, t'accordera bien mieux que cela : des Jardins sous lesquels coulent les ruisseaux; et Il t'assignera des châteaux.
Almanca:
Immer allerhabener ist Derjenige, wenn ER will, ER gewährte dir noch Besseres als dies, nämlich Dschannat, die von Flüssen durchflossen werden, und ER gewährt dir Schlösser.
Rusça:
Благословен Тот, Кто дарует тебе, если пожелает, нечто лучшее - Райские сады, в которых текут реки, а также дворцы.
Açıklama:

bel keẕẕebû bissâ`ati vea`tednâ limen keẕẕebe bissâ`ati se`îrâ.
Arapça:
بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ ۖ وَأَعْتَدْنَا لِمَن كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا
Türkçe:
İş onların söyledikleri gibi değil. Onlar o kıyamet saatini yalanladılar. Ve biz, kıyamet saatini yalanlayanlara alevli bir ateş hazırlamışızdır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat onlar o saati (kıyameti) de yalanladılar. Biz ise o saati yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırladık.
Diyanet Vakfı:
Onlar üstelik kıyameti de yalan saydılar. Biz ise, kıyameti inkar edenler için alevli bir ateş hazırladık.
İngilizce:
Nay they deny the hour (of the judgment to come): but We have prepared a blazing fire for such as deny the hour:
Fransızca:
Mais ils ont plutôt qualifié l'Heure de mensonge. Nous avons cependant préparé, pour quiconque qualifie l'Heure de mensonge, une Flamme brûlante.
Almanca:
Nein, sondern sie leugneten die Stunde ab. Und WIR bereiteten für denjenigen, der die Stunde ableugnete, äußerst heftiges Feuer.
Rusça:
Но они считают ложью Час, а для тех, кто считает ложью Час, Мы приготовили Пламя.
Açıklama:

iẕâ raethüm mim mekânim be`îdin semi`û lehâ tegayyüżav vezefîrâ.
Arapça:
إِذَا رَأَتْهُم مِّن مَّكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا
Türkçe:
O, onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar onun kaynayan öfkesini ve uğultusunu işitirler.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ki, cehennem ateşi uzak bir mesafeden kendilerine görününce, onun bir hışımlanmasını (kaynamasını) ve uğultusunu işitirler.
Diyanet Vakfı:
Cehennem ateşi uzak bir mesafeden kendilerini görünce, onun öfkelenişini (müthiş kaynamasını) ve uğultusunu işitirler.
İngilizce:
When it sees them from a place fAr off, they will hear its fury and its ranging sigh.
Fransızca:
Lorsque de loin elle les voit, ils entendront sa fureur et ses pétillements.
Almanca:
Wenn es (das Feuer) sie von einem fernen Ort sieht, hören sie von ihm (das Geräusch) seiner Wut und seines Anfachens.
Rusça:
Когда оно завидет их издалека, они услышат его яростное шипение и рев.
Açıklama:

veiẕâ ülḳû minhâ mekânen ḍayyiḳam müḳarranîne de`av hünâlike ŝübûrâ.
Arapça:
وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُّقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا
Türkçe:
Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıklarında, orada haykırırlar: "Nerdesin ey ölüm!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıkları zaman da, oracıkta yok olmayı isterler.
Diyanet Vakfı:
Elleri boyunlarına bağlı olarak onun (cehennemin) dar bir yerine atıldıkları zaman, oracıkta yokoluvermeyi isterler.
İngilizce:
And when they are cast, bound together into a constricted place therein, they will pLead for destruction there and then!
Fransızca:
Et quand on les y aura jetés, dans un étroit réduit, les mains liées derrière le cou, ils souhaiteront alors leur destruction complète .
Almanca:
Und wenn sie dort in einen engen Ort muqranin hineingeworfen werden, flehen sie dort um den Untergang.
Rusça:
Когда их скованными бросят в тесное место, там они будут призывать погибель.
Açıklama:

lâ ted`ü-lyevme ŝübûrav vâḥidev ved`û ŝübûran keŝîrâ.
Arapça:
لَّا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا
Türkçe:
Bugün bir ölüm çağırmayın, birçok ölümü davet edin.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Onlara şöyle denilir) Bu gün bir yok olmayı değil, nice yok olmaları isteyin!
Diyanet Vakfı:
(Onlara şöyle denir:) Bugün (yalnız) bir defa yok olmayı istemeyin; aksine birçok defalar yok olmayı isteyin!
İngilizce:
This day plead not for a single destruction: plead for destruction oft-repeated!
Fransızca:
"Aujourd'hui, ne souhaitez pas la destruction une seule fois, mais souhaitez-en plusieurs.
Almanca:
Fleht heute nicht nur um einen Untergang, sondern fleht um viele Untergänge!
Rusça:
Не призывайте сегодня одну погибели, а призывайте много погибелей!
Açıklama:

ḳul eẕâlike ḫayrun em cennetü-lḫuldi-lletî vu`ide-lmütteḳûn. kânet lehüm cezâev vemeṣîrâ.
Arapça:
قُلْ أَذَٰلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ ۚ كَانَتْ لَهُمْ جَزَاءً وَمَصِيرًا
Türkçe:
De ki: "Bu mu daha iyi, yoksa korunanlara vaat edilen o sürekli cennet mi? O cennet de bu korunanların ödülü ve dönüş yeridir."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takva sahiplerine vaad olunan ebedilik cenneti mi? Çünkü orası, onlar için bir mükafattır ve bir varış yeridir.
Diyanet Vakfı:
De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takva sahiplerine vadedilen ebedilik cenneti mi? Orası, onlar için bir mükafat ve (huzura kavuşacakları) bir varış yeridir.
İngilizce:
Say: "Is that best, or the eternal garden, promised to the righteous? for them, that is a reward as well as a goal (of attainment).
Fransızca:
Dis : "Est-ce mieux ceci ? ou bien le Paradis éternel qui a été promis aux pieux, comme récompense et destination dernière ?
Almanca:
2 Sag: "Ist dies besser oder die Dschanna der Ewigkeit, die den Muttaqi versprochen wurde?!" Sie ist für sie die Belohnung und das Werden.
Rusça:
Скажи: "Это лучше или же Сад вечности, который обещан богобоязненным и будет им воздаянием и местом прибытия?"
Açıklama:

lehüm fîhâ mâ yeşâûne ḫâlidîn. kâne `alâ rabbike va`dem mes'ûlâ.
Arapça:
لَّهُمْ فِيهَا مَا يَشَاءُونَ خَالِدِينَ ۚ كَانَ عَلَىٰ رَبِّكَ وَعْدًا مَّسْئُولًا
Türkçe:
Onlar için orada, diledikleri herşey sürekli vardır. Bu, Rabbin üzerinde sorumluluğu üstlenilen bir vaattir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar için orada ne isterlerse var, hem orada ebedî kalacaklar. Çünkü bu Rabbinden yerine getirilmesi istenen bir vaaddir.
Diyanet Vakfı:
Onlar için orada ebedi kalmak üzere diledikleri her şey vardır. İşte bu, Rabbinin üzerine (aldığı ve yerine getirilmesi) istenen bir vaaddir.
İngilizce:
For them there will be therein all that they wish for: they will dwell (there) for aye: A promise to be prayed for from thy Lord.
Fransızca:
Ils auront là tout ce qu'ils désireront et une demeure éternelle. C'est une promesse incombant à ton Seigneur.
Almanca:
Darin haben sie, was sie begehren, als Ewige. Dies war von deinem HERRN ein Versprechen, um das (von den Mumin) gebeten wurde.
Rusça:
Там они получат все, что пожелают, и останутся навечно. Твой Господь взял на себя это испрошенное обещание.
Açıklama:

veyevme yaḥşüruhüm vemâ ya`büdûne min dûni-llâhi feyeḳûlü eentüm aḍleltüm `ibâdî hâülâi em hüm ḍallü-ssebîl.
Arapça:
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ فَيَقُولُ أَأَنتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَٰؤُلَاءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ
Türkçe:
Onları ve Allah dışındaki taptıklarını haşredeceği gün şöyle sorar: "Şu kullarımı siz mi saptırdınız yoksa onlar mı yoldan çıktılar?"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hele o gün Rabbin onları Allah'tan başka taptıkları şeylerle toplar da, der ki: "Siz mi saptırdınız şu kullarımı, yoksa kendileri mi yolu kaybettiler?"
Diyanet Vakfı:
O gün Rabbin onları ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri toplar da, der ki: Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?
İngilizce:
The day He will gather them together as well as those whom they worship besides Allah, He will ask: "Was it ye who let these My servants astray, or did they stray from the Path themselves?"
Fransızca:
Et le jour où Il les rassemblera, eux et ceux qu'ils adoraient en dehors d'Allah, Il dira : "Est-ce vous qui avez égaré Mes serviteurs que voici, ou ont-ils eux-mêmes perdu le sentier ? "
Almanca:
Und am Tag, wenn ER sie und das, dem sie anstelle von ALLAH dienten, versammelt und dann sagt: "Habt ihr etwa diese Meine Diener irregeführt, oder sind sie selbst irregegangen?!"
Rusça:
В тот день Он соберет их и тех, кому они поклонялись вместо Аллаха, и скажет: "Это вы ввели в заблуждение этих Моих рабов, или же они сами сбились с пути?"
Açıklama:
Sayfalar
