
ḳâlû ercih veeḫâhü veersil fi-lmedâini ḥâşirîn.
Arapça:
قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَأَرْسِلْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ
Türkçe:
Dediler ki: "Onu kardeşiyle birlikte alıkoy. Ve şehirlere, toplayıcılar gönder."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar da "onu ve kardeşini beklet, şehirlere de toplayıcılar gönder." dediler.
Diyanet Vakfı:
Dediler ki: Onu da kardeşini de beklet; şehirlere toplayıcılar (memurlar) yolla.
İngilizce:
They said: "Keep him and his brother in suspense (for a while); and send to the cities men to collect-
Fransızca:
Ils dirent : "Fais-le attendre, lui et son frère, et envoie des rassembleurs dans les villes,
Almanca:
Sie sagten: "Halte ihn mit seinem Bruder hin, und schicke in die Städte Boten,
Rusça:
Они сказали: "Повремени с ним и его братом и разошли по городам сборщиков,
Açıklama:

ye'tûke bikülli sâḥirin `alîm.
Arapça:
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ
Türkçe:
"Her bilgin büyücüyü sana getirsinler."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.
Diyanet Vakfı:
Bütün bilgili sihirbazları sana getirsinler.
İngilizce:
And bring up to thee all (our) sorcerers well-versed."
Fransızca:
qui t'amèneront tout magicien averti.
Almanca:
die dir jeden im Wissen fundierten Magier holen."
Rusça:
чтобы они привели к тебе всех знающих колдунов".
Açıklama:

vecâe-sseḥaratü fir`avne ḳâlû inne lenâ leecran in künnâ naḥnü-lgâlibîn.
Arapça:
وَجَاءَ السَّحَرَةُ فِرْعَوْنَ قَالُوا إِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ
Türkçe:
Büyücüler Firavun'a gelip dediler ki: "Eğer galip gelen biz olursak bize iyi bir ödül var mı?"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O sihirbazlar Firavun'a geldiler: "Galip gelirsek bize muhakkak mükâfat var değil mi?" dediler.
Diyanet Vakfı:
Sihirbazlar Firavun'a geldi ve: Eğer üstün gelen biz olursak, bize kesin bir mükafat var mı? dediler.
İngilizce:
So there came the sorcerers to Pharaoh: They said, "of course we shall have a (suitable) reward if we win!"
Fransızca:
Et les magiciens vinrent à Pharaon en disant : "Y aura-t-il vraiment une récompense pour nous, si nous sommes les vainqueurs ? "
Almanca:
Und die Magier kamen zu Pharao, sie sagten: "Gibt es für uns sicher eine Belohnung, wenn wir die Sieger werden?"
Rusça:
Колдуны пришли к Фараону и сказали: "Если мы одержим верх, то нам полагается вознаграждение!"
Açıklama:

ḳâle ne`am veinneküm lemine-lmüḳarrabîn.
Arapça:
قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ
Türkçe:
"Evet, dedi, ayrıca siz benim en yakınlarımdan olacaksınız."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Evet dedi (Firavun), "Üstelik o zaman benim yakınlarımdan olacaksınız."
Diyanet Vakfı:
(Firavun): Evet hem de siz mutlaka yakınlarımdan olacaksınız, dedi.
İngilizce:
He said: "Yea, (and more),- for ye shall in that case be (raised to posts) nearest (to my person)."
Fransızca:
Il dit : "Oui, et vous serez certainement du nombre de mes rapprochés".
Almanca:
Er sagte: "Ja! Und gewiß ihr werdet doch von den engen Vertrauten sein."
Rusça:
Он сказал: "Да, вы станете одними из приближенных".
Açıklama:

ḳâlû yâ mûsâ immâ en tülḳiye veimmâ en nekûne naḥnü-lmülḳîn.
Arapça:
قَالُوا يَا مُوسَىٰ إِمَّا أَن تُلْقِيَ وَإِمَّا أَن نَّكُونَ نَحْنُ الْمُلْقِينَ
Türkçe:
Sihirbazlar şöyle dediler: "Ey Mûsa! Sen mi hünerini ortaya atacaksın yoksa biz mi hünerlerimizi sergileyelim?"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sihirbazlar, Musa'ya: "Ey Musa! Önce sen mi hünerini ortaya koyacaksın, yoksa biz mi?" dediler.
Diyanet Vakfı:
(Sihirbazlar), Ey Musa sen mi (önce) atacaksın, yoksa atanlar biz mi olalım? dediler.
İngilizce:
They said: "O Moses! wilt thou throw (first), or shall we have the (first) throw?"
Fransızca:
Ils dirent : "ô Moïse, ou bien tu jetteras (le premier), ou bien nous serons les premiers à jeter" .
Almanca:
Sie sagten: "Musa! Entweder wirfst du oder wir sind die (ersten) Werfer."
Rusça:
Они сказали: "О Муса (Моисей)! Либо ты бросишь, либо бросим мы".
Açıklama:

ḳâle elḳû. felemmâ elḳav seḥarû a`yüne-nnâsi vesterhebûhüm vecâû bisiḥrin `ażîm.
Arapça:
قَالَ أَلْقُوا ۖ فَلَمَّا أَلْقَوْا سَحَرُوا أَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَاءُوا بِسِحْرٍ عَظِيمٍ
Türkçe:
"Siz sergileyin." dedi. Hünerlerini ortaya atınca, halkın gözlerini büyülediler, onları dehşete düşürdüler. Çok büyük bir büyü sergilediler.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa, "Siz atın" dedi. Atacaklarını atınca herkesin gözünü büyülediler ve onları dehşete düşürdüler. Doğrusu büyük bir sihir gösterdiler.
Diyanet Vakfı:
"Siz atın" dedi. Onlar atınca, insanların gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük bir sihir gösterdiler.
İngilizce:
Said Moses: "Throw ye (first)." So when they threw, they bewitched the eyes of the people, and struck terror into them: for they showed a great (feat of) magic.
Fransızca:
"Jetez" dit-il. Puis lorsqu'ils eurent jeté, ils ensorcelèrent les yeux des gens et les épouvantèrent, et vinrent avec une puissante magie.
Almanca:
Er sagte: "Werft ihr!" Und als sie geworfen hatten, haben sie die Augen der Menschen verzaubert und ihnen Angst eingejagt. Und sie vollbrachten gewaltige Magie.
Rusça:
Он сказал: "Бросайте!" Когда же они бросили, то очаровали взоры людей, вселили в них страх и явили великое колдовство.
Açıklama:

veevḥaynâ ilâ mûsâ en elḳi `aṣâk. feiẕâ hiye telḳafü mâ ye'fikûn.
Arapça:
۞ وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَلْقِ عَصَاكَ ۖ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ
Türkçe:
Biz de Mûsa'ya şöyle vahyettik: "Hadi at asanı!" Bir de ne görsünler, asa, onların ortaya getirdikleri şeyleri yalayıp yutuyor.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz de Musa'ya "Sen de asânı bırakıver." diye vahyettik. Birdenbire asâ, onların bütün uydurduklarını yakalayıp yutuverdi.
Diyanet Vakfı:
Biz de Musa'ya, "Asanı at!" diye vahyettik. Bir de baktılar ki bu, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.
İngilizce:
We put it into Moses's mind by inspiration: "Throw (now) thy rod":and behold! it swallows up straight away all the falsehoods which they fake!
Fransızca:
Et Nous révélâmes à Moïse : "Jette ton bâton". Et voilà que celui-ci se mit à engloutir ce qu'ils avaient fabriqué.
Almanca:
Dann ließen WIR Musa durch Wahy zuteil werden: "Nun wirf deinen Stock!" Und prompt schluckte er alles, was sie (die Magier) vortäuschten.
Rusça:
Мы внушили Мусе (Моисею): "Брось свой посох!" И вот она (змея) стала заглатывать то, что они измыслили.
Açıklama:

feveḳa`a-lḥaḳḳu vebeṭale mâ kânû ya`melûn.
Arapça:
فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Türkçe:
Böylece hak ortaya çıktı, onların yapıp ettikleri, işe yaramaz hale geldi.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Artık hakikat ortaya çıkmış ve onların bütün yaptıkları boşa gitmişti.
Diyanet Vakfı:
Böylece gerçek ortaya çıktı ve onların yapmakta oldukları yok olup gitti.
İngilizce:
Thus truth was confirmed, and all that they did was made of no effect.
Fransızca:
Ainsi la vérité se manifesta et ce qu'ils firent fût vain.
Almanca:
Dann war die Wahrheit erkennbar. Und annulliert wurde, was sie zu tun pflegten.
Rusça:
Истина подтвердилась, и тщетным оказалось то, что они совершали.
Açıklama:

fegulibû hünâlike venḳalebû ṣâgirîn.
Arapça:
فَغُلِبُوا هُنَالِكَ وَانقَلَبُوا صَاغِرِينَ
Türkçe:
Orada mağlup oldular, küçük düştüler.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Orada mağlup olmuş ve küçük düşmüşlerdi.
Diyanet Vakfı:
İşte Firavun ve kavmi, orada yenildi ve küçük düşerek geri döndüler.
İngilizce:
So the (great ones) were vanquished there and then, and were made to look small.
Fransızca:
Ainsi ils furent battus et se trouvèrent humiliés.
Almanca:
so wurden sie dort besiegt und kehrten danach erniedrigt um.
Rusça:
Они были повержены там и вернулись бесславными.
Açıklama:

veülḳiye-sseḥaratü sâcidîn.
Arapça:
وَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ
Türkçe:
Ve büyücüler secdeye kapandılar.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sihirbazlar hep birden secdeye kapandılar.
Diyanet Vakfı:
Sihirbazlar ise secdeye kapandılar.
İngilizce:
But the sorcerers fell down prostrate in adoration.
Fransızca:
Et les magiciens se jetèrent prosternés.
Almanca:
Dann fielen die Magier in Sudschud nieder.
Rusça:
И тогда колдуны пали ниц.
Açıklama:
Sayfalar
