Arapça:
لَوْ كَانَ عَرَضًا قَرِيبًا وَسَفَرًا قَاصِدًا لَّاتَّبَعُوكَ وَلَٰكِن بَعُدَتْ عَلَيْهِمُ الشُّقَّةُ ۚ وَسَيَحْلِفُونَ بِاللَّهِ لَوِ اسْتَطَعْنَا لَخَرَجْنَا مَعَكُمْ يُهْلِكُونَ أَنفُسَهُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Çeviriyazı:
lev kâne `araḍan ḳarîbev veseferan ḳâṣidel lettebe`ûke velâkim be`udet `aleyhimü-şşüḳḳah. veseyaḥlifûne billâhi levi-steṭa`nâ leḫaracnâ me`aküm. yühlikûne enfüsehüm. vellâhü ya`lemü innehüm lekâẕibûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer o sefer, yakın bir ganimet ve kolay bir sefer olsaydı mutlaka peşine düşer gelirlerdi. Fakat o meşakkatli yolculuk kendilerine uzun bir sefer geldi. Bununla beraber, "Bizim de gücümüz yetseydi, sizinle beraber elbette sefere çıkardık." diyerek Allah'a yemin edecekler, nefislerini helake sürükleyecekler. Allah biliyor ki, onlar iyice yalancıdırlar.
Diyanet İşleri:
Kolay bir kazanç, normal bir yolculuk olsaydı sana uyarlardı, fakat çıkılacak yol onlara uzak geldi, kendilerini helak ederek, "Gücümüz yetseydi sizinle beraber çıkardık" diye Allah'a yemin edeceklerdir. Allah, onların yalancı olduğunu elbette biliyor.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Onları hazır bir ganimete, yahut yakın bir yolculuğa çağırsaydın sana uyarlardı, fakat meşakkatle alınacak olan bu yol, onlara uzak geldi. Allah'a andiçerek gücümüz yetseydi sizinle beraber çıkardık diyecekler. Onlar, kendilerini helak ediyorlar ve Allah biliyor ki onlar yalancıdır.
Şaban Piriş:
Kolay elde edilen kazanç, yakın bir yolculuk olsaydı (Tebuk'ta) sana uyarlardı. Fakat, meşakkat (mesafe) onlara uzak geldi. "Gücümüz yetseydi sizinle beraber çıkardık." diye Allah’a yemin edeceklerdir. Kendilerini helak ediyorlar. Allah, gerçekten onların yalancı olduğunu biliyor.
Edip Yüksel:
Yakın bir menfaat ve orta uzunlukta bir yolculuk olsaydı seni izleyeceklerdi; ancak zorluk onlara fazla geldi. ALLAH'a yemin edeceklerdir: "Gücümüz yetseydi sizinle birlikte çıkacaktık." Böylece kendilerini mahfediyorlar. ALLAH onların yalancı olduklarını bilir.
Ali Bulaç:
Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor.
Suat Yıldırım:
Eğer dâvet olundukları seferde peşin bir ganimet bulunsa ve orta yollu bir mesafe olsaydı, mutlaka senin peşinden gelirlerdi; fakat meşakkatli yol onlara pek uzak geldi.Bununla beraber “Eğer gücümüz yetseydi muhakkak sizinle beraber sefere çıkardık.” diye yemin edeceklerdir.Onlar bu yalanlarıyla kendilerini mahvediyorlar. Çünkü Allah onların yalancı olduklarını kesinlikle bilmektedir.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Eğer o, yakın bir ganîmet ve orta bir sefer olsa idi elbette sana tâbi olurlardı. Fakat o meşakkatli mesafe onlara uzak geldi ve az sonra Allah Teâlâ´ya yemin edeceklerdir ki, eğer iktidarımız olsa idi elbette seninle beraber sefere çıkardık. Bunlar nefislerini helâl diyorlar. Allah Teâlâ ise onların mutlaka yalancı kimseler olduklarını biliyor.
Yaşar Nuri Öztürk:
Eğer o, yakın bir dünya menfaati yahut orta bir yolculuk olsa idi, elbette seni izleyeceklerdi. Ama o zorluklarla dolu yolculuk kendilerine uzak geldi. "Gücümüz yetseydi sizinle çıkacaktık" diye Allah'a yemin de ederler. Kendilerini mahvediyorlar. Allah biliyor ki onlar, kesinlikle yalancıdırlar.
Bekir Sadak:
Aranizda savasa cikmis olsalardi, ancak sizi bozmaga calisirlar ve fitneye dusurmek icin araniza sokulurlardi. Icinizde onlara kulak verenler var. Allah kendilerine yazik edenleri bilir.
İbni Kesir:
Eğer kolay bir kazanç ve orta bir sefer olsaydı
Adem Uğur:
Eğer yakın bir dünya malı ve kolay bir yolculuk olsaydı (o münafıklar) mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. Fakat meşakkatli yol onlara uzak geldi. Gerçi onlar, "
İskender Ali Mihr:
Eğer yakın olan bir dünya malı (ganimet) ve rahat bir sefer olsaydı, elbette sana tâbî olurlardı ve lâkin meşakkatli (sefer) onlara uzak geldi. “Şâyet gücümüz yetseydi elbette sizinle beraber çıkardık” diye Allah´a yemin edeceklerdir. Kendilerini (nefslerini) helâk ediyorlar. Ve Allah, onların gerçekten yalancılar olduğunu bilir.
Celal Yıldırım:
Eğer yakın bir yarar, orta (mesafede) bir sefer olsaydı, elbette arkana takılırlardı. Ne var ki o meşakkatli (mesafe) onlara uzun geldi. «Gücümüz yetseydi seninle beraber çıkardık» diyerek Allah ile yemin edecekler de kendilerini (yalanları sebebiyle) mahvedecekler. Allah onların elbette yalancı olduklarını bilir.
Tefhim ul Kuran:
Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. «Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık» diye sana Allah adına yemin de edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylemekte olduklarını bilmektedir.
Fransızca:
S'il s'était agi d'un profit facile ou d'un court voyage, ils t'auraient suivi; mais la distance leur parut longue . Et ils jureront par Allah : "Si nous avions pu, nous serions sortis en votre compagnie." Ils se perdent eux-mêmes. Et Allah sait bien qu'ils mentent.
İspanyolca:
Si se hubiera tratado de una ventaja inmediata o de un viaje corto, te habrían seguido, pero el objetivo les ha parecido distante. Jurarán por Alá: «Si hubiéramos podido, os habríamos acompañado a la guerra». Se pierden a sí mismos. Alá sabe que mienten.
İtalyanca:
Se fosse stato un affare immediato e un viaggio breve, ti avrebbero seguito; ma la distanza parve loro eccessiva. E allora si misero a giurare [in nome di Allah]: «Se avessimo potuto saremmo venuti con voi». Si perdono da loro stessi, ma Allah sa perfettamente che sono dei bugiardi.
Almanca:
Wäre dies ein demnächst verfügbarer Profit mit einer Reise von mittlerer Entfernung gewesen, wären sie dir gewiß gefolgt. Jedoch erschien ihnen die beschwerliche Reise zu weit. Und sie werden in ALLAHs Namen schwören: "Hätten wir es nur vermocht, gewiß wären wir mit euch ausgezogen." Sie richten sich damit zugrunde und ALLAH weiß, daß sie gewiß doch Lügner sind.
Çince:
假若那是临近的浮利和中程的旅行,他们必定追随你,但那距离对他们太遥远了。他们将以真主发誓说:假若我们能出征,我们必定与你们一道出征。他们自陷于灭亡。真主知道,他们确是说谎的。
Hollandaca:
Indien het een nabij gelegen voordeel of eene gemakkelijke reis ware geweest, zouden zij u zeker zijn gevolgd; maar de weg scheen hun lang, en thans zweren zij bij God, zeggende: Indien wij daartoe in staat waren geweest, zouden wij u zeker hebben gevolgd. Zij vernietigen hunne eigene zielen; want God weet dat zij leugenaars zijn.
Rusça:
Если бы их ожидали близкая нажива и легкая дорога, то они последовали бы за тобой. Но расстояние показалось им дальним, и они будут клясться Аллахом: "Если бы мы могли, то непременно отправились бы с вами". Они губят себя, и Аллах знает, что они являются лжецами.
Somalice:
hadduu jiro muuqaal adduunyo oo dhaw iyo socdaal gaaban way ku raaci lahaayeen waxaase ku fogaaday socdaalkii, waxayna ku dhaaran Eebe haddaanu kari waan idinia bixi lahayn, waxayna halaagi naftooda Eebana waa ogyahay inay been sheegi.
Swahilice:
Na lau ingeli kuwa ipo faida ya papo kwa papo, na safari yenyewe ni fupi, wangeli kufuata. Lakini wameona ni mbali na kuna mashaka. Nao wataapa kwa Mwenyezi Mungu: Tungeli weza bila ya shaka tungeli toka pamoja nanyi. Wanaziangamiza nafsi zao. Na Mwenyezi Mungu anajua kuwa hakika hao ni waongo.
Uygurca:
ئەگەر (ئۇلارنىڭ دەۋەت قىلىنغىنى) ئاسان قولغا كېلىدىغان غەنىيمەت ۋە (يىراق ئەمەس) ئوتتۇراھال سەپەر بولىدىغان بولسا، ئۇلار چوقۇم ساڭا ئەگىشىپ (غەنىيمەت ئېلىش مەقسىتىدە) چىقاتتى. لېكىن، بۇ ئارىلىق ئۇلارغا يىراق بىلىندى. ئۇلار بىلەن قەسەم ئىچىپ: «ئەگەر چىقىشقا قادىر بولالىغان بولساق، ئەلۋەتتە سىلەر بىلەن بىللە چىقاتتۇق» دەيدۇ، ئۇلار (يالغان قەسەملىرى تۈپەيلىدىن) ئۆزلىرىنى ئۆزلىرى ھالاك قىلىدۇ، اﷲ بىلىدۇكى، ئۇلار شەك - شۈبھىسىز يالغانچىلاردۇر
Japonca:
もし間近かに利得があり,また征途も短いならば,かれらは必ずあなたに従ったであろう。だがかれらには,道のりが(余りに)遠いと思われた。間もなく,かれらは,アッラーにかけて誓う。「出来ることなら,あなたがたと一緒に出征したのだが。」かれらは自分の魂を滅ぼす者である。アッラーはかれらが,偽っていることを知っておられる。
Arapça (Ürdün):
ونزل في المنافقين الذين تخلفوا «لو كان» ما دعوتهم إليه «عرضا» متاعا من الدنيا «قريبا» سهل المأخذ «وسفرا قاصدا» وسطا «لاتَّبعوك» طلبا للغنيمة «ولكن بعدت عليهم الشُّقَّةُ» المسافة فتخلفوا «وسيحلفون بالله» إذا رجعتم إليهم «لو استطعنا» الخروج «لخرجنا معكم يهلكون أنفسهم» بالحلف الكاذب «والله يعلم إنهم لكاذبون» في قولهم ذلك.
Hintçe:
(ऐ रसूल) अगर सरे दस्त फ़ायदा और सफर आसान होता तो यक़ीनन ये लोग तुम्हारा साथ देते मगर इन पर मुसाफ़त (सफ़र) की मशक़क़त (सख्ती) तूलानी हो गई और अगर पीछे रह जाने की वज़ह से पूछोगे तो ये लोग फौरन ख़ुदा की क़समें खॉएगें कि अगर हम में सकत होती तो हम भी ज़रूर तुम लोगों के साथ ही चल खड़े होते ये लोग झूठी कसमें खाकर अपनी जान आप हलाक किए डालते हैं और ख़ुदा तो जानता है कि ये लोग बेशक झूठे हैं
Tayca:
“หากมัน เป็นผลได้อันใกล้ และเป็นการเป็นทางที่สะดวกและใกล้แล้วไซร้ แน่นอนพวกเขา ก็ปฏิบัติตามเจ้าแล้ว แต่ทว่าระยะทาง อันลำบากนั้นไกลแก่พวกเขา และพวกเขาจะสาบานต่ออัลลอฮ์ ว่า ถ้าหากพวกเราสามารถแล้ว แน่นอนพวกเราก็ออกไปกับพวกท่านแล้ว พวกเขากำลังทำลายชีวิตของพวกเขาเอง และอัลลอฮ์นั้นทรงรู้ว่าแท้จริงพวกเขานั้นเป็นผู้กล่าวเท็จ”
İbranice:
לו זה היה שלל שזוכים בו ללא מאמץ והדרך קצרה וקלה, היו מצטרפים אליך, אך המרחק היה ארוך וקשה יותר מדי בשבילם. והם יישבעו באלוהים, 'לו יכולנו היינו יוצאים אתכם' (ובשבועת שקר כזו) יביאו כיליון על עצמם, כי אלוהים יודע שהם אכן משקרים
Hırvatça:
Da se radilo o plijenu nadohvat ruke i ne toliko dalekom pohodu, licemjeri bi te sigurno slijedili, ali im je put izgledao dalek. I oni će se zaklinjati Allahom: "Da smo mogli, doista bismo s vama pošli." Oni upropaštavaju sami sebe, a Allah, zaista, zna da su oni lažljivci.
Rumence:
Dacă ar fi fost vreo treabă la îndemână ori o călătorie scurtă, te-ar fi urmat. Depărtarea li se păru însă chinuitoare şi prinseră a se jura pe Dumnezeu: “Am fi plecat cu voi, de-am fi avut putinţa!” Ei înşişi se pierd. Dumnezeu ştie că sunt mincinoşi.
Transliteration:
Law kana AAaradan qareeban wasafaran qasidan laittabaAAooka walakin baAAudat AAalayhimu alshshuqqatu wasayahlifoona biAllahi lawi istataAAna lakharajna maAAakum yuhlikoona anfusahum waAllahu yaAAlamu innahum lakathiboona
Türkçe:
Eğer o, yakın bir dünya menfaati yahut orta bir yolculuk olsa idi, elbette seni izleyeceklerdi. Ama o zorluklarla dolu yolculuk kendilerine uzak geldi. "Gücümüz yetseydi sizinle çıkacaktık" diye Allah'a yemin de ederler. Kendilerini mahvediyorlar. Allah biliyor ki onlar, kesinlikle yalancıdırlar.
Sahih International:
Had it been an easy gain and a moderate trip, the hypocrites would have followed you, but distant to them was the journey. And they will swear by Allah, "If we were able, we would have gone forth with you," destroying themselves [through false oaths], and Allah knows that indeed they are liars.
İngilizce:
If there had been immediate gain (in sight), and the journey easy, they would (all) without doubt have followed thee, but the distance was long, (and weighed) on them. They would indeed swear by Allah, "If we only could, we should certainly have come out with you": They would destroy their own souls; for Allah doth know that they are certainly lying.
Azerbaycanca:
Əgər o (də’vət olunduqları yürüş), asan əldə edilən mənfəət (dünya malı, yaxud qənimət) və orta (mənzilli) bir səfər olsaydı, onlar mütləq sənin ardınca gedərdilər. Lakin yorucu (məşəqqətli) məsafə (Təbuk səfəri) onlara uzaq gəldi. Bununla belə, onlar: “Əgər gücümüz çatsaydı, biz də sizinlə bərabər səfərə çıxardıq”,- deyə Allaha and içəcəklər. Onlar (yalandan Allaha and içməklə) özlərini həlak edirlər. Allah isə onların yalançı olduqlarını bilir.
Süleyman Ateş:
Yakın bir dünya menfaati ve orta bir yolculuk olsaydı (savaşa katılmayan o münafıklar), elbette sana tabi olurlardı. Fakat güç aşılacak mesafe, kendilerine uzak geldi. Bir de "Gücümüz yetseydi, sizinle beraber çıkardık!"diye Allah'a yemin edecekler. Boşuna kendilerini mahvediyorlar. Allah, onların yalancı olduklarını biliyor.
Diyanet Vakfı:
Eğer yakın bir dünya malı ve kolay bir yolculuk olsaydı (o münafıklar) mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. Fakat meşakkatli yol onlara uzak geldi. Gerçi onlar, "Gücümüz yetseydi mutlaka sizinle beraber çıkardık" diye kendilerini helak edercesine Allah'a yemin edecekler. Halbuki Allah onların mutlaka yalancı olduklarını biliyor.
Erhan Aktaş:
Eğer kolay bir kazanç ve sıradan bir “sefer” olsaydı, arkandan gelirlerdi. Ancak bu zorlu yolculuk, onlara uzak geldi. “Eğer gücümüz yetseydi, biz de sizinle çıkardık.” diye Allah’a yemin edecekler. Kendilerini yok olmaya sürüklüyorlar. Kuşkusuz Allah, onların yalancı olduklarını en iyi bilendir.
Kral Fahd:
Eğer yakın bir dünya malı ve kolay bir yolculuk olsaydı (o münafıklar) mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. Fakat meşakkatli yol onlara uzak geldi. Gerçi onlar, «Gücümüz yetseydi mutlaka sizinle beraber çıkardık» diye kendilerini helâk edercesine Allah'a yemin edecekler. Halbuki Allah onların mutlaka yalancı olduklarını biliyor.
Hasan Basri Çantay:
Eğer (davet olundukları şey) yakın (ve dünyevî) bir menfeat, orta bir sefer olsaydı elbette senin arkana düşerlerdi. Fakat meşakkatle kat edilecek olan mesafe) onlara uzak geldi. (Bununla beraber) onlar (sen «Tebük» den dönünce): «Eğer gücümüz yetseydi her halde biz de sizinle beraber çıkardık» (diye) Allaha yemîn edeceklerdir. Bunlar (bu suretle) kendilerini helake sürüklerler. Allah biliyor ki onlar hiç şübhesiz ve muhakkak yalancıdırlar.
Muhammed Esed:
Ortada umulmadık türden bir kazanç ve kolay bir sefer (umudu) olsaydı, (ey Peygamber) kuşkusuz, arkadan gelirlerdi; fakat çıkılacak yol onlara çok uzun geldi. (Bu yetmiyormuş gibi), bir de (ey inananlar, sizin dönüşünüzden sonra) o (sefere katılmayan) kimseler, Allaha yemin edip (bu yalan yeminle) kendilerini tehlikeye sokarak: "Gücümüz olsaydı, mutlaka sizinle beraber çıkardık" diyecekler: Oysa Allah, onların düpedüz yalan söylediklerini elbette biliyor.
Gültekin Onan:
Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "
Ali Fikri Yavuz:
Eğer dâvet olundukları sefer, bir dünya menfaatı ve orta yollu bir sefer olsaydı, mutlaka senin arkana düşerlerdi. Fakat zahmetli ve yorucu mesafe (Tebük seferi) kendilerine (bâzı müminlere) uzak geldi. Bununla beraber
Portekizce:
Se o ganho fosse imediato e a viagem fácil, Ter-te-iam seguido: porém, a viagem pareceu-lhes penosa. E ainda jurariampor Deus: Se tivéssemos podido, teríamos partido convosco! Com isso se condenaram, porque Deus bem sabia que erammentirosos.
İsveççe:
Om ett lättfånget byte hade legat inom räckhåll och marschvägen hade varit lätt, skulle de säkert ha följt dig, men de ansåg att färden var lång och strapatserna svåra. Men de kommer att svära vid Gud: "Hade vi haft möjlighet skulle vi självfallet ha gått med er!" - Gud vet att de ljuger och [med sina lögner] bereder de sin egen undergång.
Farsça:
اگر [برای مسلمانان سست اراده و منافقانِ مسلمان نما] غنیمتی [بی رنج و مشقت] در دسترس بود و [راه] سفر [به سوی میدان نبرد] کوتاه و آسان بود، مسلماً به دنبال تو می آمدند، ولی پیمودن راه طولانی پر مشقت به نظرشان طاقت فرسا آمد، و به زودی به خدا سوگند می خورند که اگر توانایی داشتیم یقیناً با شما بیرون می آمدیم [آنان] خود را [به دروغ و تزویرشان] هلاک می کنند و خدا می داند که بی تردید آنان دروغگویند.
Kürtçe:
ئەگەر دەست کەوتێکی نزیک و سەفەرێکی ئاسان بوایە ئەوا شوێنت دەکەوتن (دەردەچوون لەگەڵتدا) بەڵام (بڕینی) ڕێگەی دوورو دژواری (جەنگی تەبووک) بۆ ئەوان ناڕەحەتە وە بێگومان (پاش گەڕانەوەتان لەتەبووک) سوێند دەخۆن بەخوا ئەگەر بمانتوانیایە لەگەڵتان دەردەچووین (بۆ جیھاد) ئەوانە خۆیان دەفەوتێنن وە خوا دەزانێت بەڕاستی ئەو (دوو ڕووانە) درۆزنن
Özbekçe:
Агар осон манфаат ва яқин сафар бўлганида, албатта, сенга эргашар эдилар. Лекин уларга масофа узоқ кўринди. Улар тезда Аллоҳ номи билан қасам ичиб: «Агар қодир бўлганимизда, албатта, сиз билан чиқар эдик», дерлар. Улар ўзларини ҳалок қиладилар. Ҳолбуки, Аллоҳ улар ёлғончи эканларини, албатта, билади. (Мунофиқлар шахсий манфаатларини кўзлаб, мусулмонлар орасига суқилиб олган кимсалар эди. Ўзларини сиртдан мухлис мусулмон қилиб кўрсатишарди. Лекин Табук ғазотига умумий сафарбарлик эълон қилиниши билан уларнинг сирлари фош бўлиб қолди.)
Malayca:
Kalau apa yang engkau serukan kepada mereka (wahai Muhammad) sesuatu yang berfaedah yang sudah didapati, dan satu perjalanan yang sederhana (tidak begitu jauh), nescaya mereka (yang munafik itu) akan mengikutmu; tetapi tempat yang hendak dituju itu jauh bagi mereka. Dan mereka akan bersumpah dengan nama Allah dengan berkata: "Kalau kami sanggup, tentulah kami akan pergi bersama kamu". (Dengan sumpah dusta itu) mereka membinasakan diri mereka sendiri, sedang Allah mengetahui bahawa sesungguhnya mereka itu orang-orang yang berdusta (tentang tidak sanggupnya mengikutmu).
Arnavutça:
Sikur ajo të ishte një gjë e afërt dhe udhëtimi mesatar, ata do të pasonin ty. Por atyre iu dukë rrugë e largët. Dhe ata do të betohen në Perëndinë: “Sikur të kishim mundur, me siguri do të dilnim bashkë me ju”; dhe kështu ata e shkatërrojnë vetveten, e Perëndia e di se ata janë gënjeshtarë.
Bulgarca:
Ако бе близка печалба и кратко пътуване, щяха да те последват. Но далечен им се видя трудният път и ще се кълнат в Аллах: “Ако можехме, щяхме да излезем заедно с вас.” Те погубват себе си, но Аллах знае, че са лъжци.
Sırpça:
Да се радило о плену надохват руке и не толико далеком походу, лицемери би те сигурно следили, али им је пут изгледао далек. И они ће да се Аллахом заклињу: „Да смо могли, заиста бисмо са вама пошли.“ Они упропаштавају сами себе, а Аллах, заиста, зна да су они лажљивци.
Çekçe:
Kdyby to byla záležitost blízká nebo cesta krátká, byli by tě věru následovali, avšak vzdálenost se jim zdála dlouhá, a tak přísahali při Bohu: 'Kdyby nám to bylo možné, byli bychom vskutku vytáhli s vámi!' A oni takto zahubili sami sebe a Bůh dobře ví,
Urduca:
اے نبیؐ، اگر فائدہ سہل الحصول ہوتا اور سفر ہلکا ہوتا تو وہ ضرور تمہارے پیچھے چلنے پر آمادہ ہو جاتے، مگر ان پر تو یہ راستہ بہت کٹھن ہو گیا اب وہ خدا کی قسم کھا کھا کر کہیں گے کہ اگر ہم چل سکتے تو یقیناً تمہارے ساتھ چلتے وہ اپنے آپ کو ہلاکت میں ڈال رہے ہیں اللہ خوب جانتا ہے کہ وہ جھوٹے ہیں
Tacikçe:
Агар матоъе даст ёфтанӣ бувад ё сафаре бувад на чандон дароз, аз паи ту меомаданд, вале акнун, ки роҳ дароз шудааст, паймуданашро душвор меҳисобанд. Ва ба Худо қасам мехӯранд, ки агар метавонистем, ҳамроҳи шумо берун меомадем. Инҳо тан ба ҳалокат месупоранд. Худо медонад, ки дурӯғ мегӯянд.
Tatarca:
Әгәр сугышта табыш алулары билгеле булып, барачак сәфәр дә ерак булмыйча уртача гына булса, әлбәттә, алар сиңа ияреп сугышка барыр иделәр. Ләкин аларга мәшәкатьле сәфәр ерак булды, шуның өчен монафикълар калдылар һәм Аллаһ исеме белән ант итеп сиңа гозер күрсәтәләр, "әгәр мөмкин булса без дә сезнең белән сугышка чыгар идек, ләкин гозеребез бар", – диләр. Ялган сүзләре белән үзләрен һәлак итәләр, Аллаһ беләдер, әлбәттә, алар – ялганчылар.
Endonezyaca:
Kalau yang kamu serukan kepada mereka itu keuntungan yang mudah diperoleh dan perjalanan yang tidak seberapa jauh, pastilah mereka mengikutimu, tetapi tempat yang dituju itu amat jauh terasa oleh mereka. Mereka akan bersumpah dengan (nama) Allah: "Jikalau kami sanggup tentulah kami berangkat bersama-samamu". Mereka membinasakan diri mereka sendiri dan Allah mengetahui bahwa sesungguhnya mereka benar-benar orang-orang yang berdusta.
Amharca:
(የጠራህባቸው ነገር) ቅርብ ጥቅምና መካከለኛ ጉዞ በኾነ ኖሮ በተከተሉህ ነበር፡፡ ግን በነሱ ላይ መንገዲቱ ራቀችባቸው፡፡ «በቻልንም ኖሮ ከእናንተ ጋር በወጣን ነበር» ሲሉ በአላህ ይምላሉ፡፡ ነፍሶቻቸውን ያጠፋሉ፡፡ አላህም እነሱ ውሸታሞች መኾናቸውን በእርግጥ ያውቃል፡፡
Tamilce:
(நபியே!) அருகில் உள்ள பொருளாகவும் சமீபமான பயணமாகவும் இருந்திருந்தால் அவர்கள் உம்மைப் பின்பற்றி இருப்பார்கள். எனினும், (செல்ல வேண்டிய) எல்லை அவர்களுக்கு தூரமாக இருக்கிறது. இன்னும், “நாங்கள் ஆற்றல் பெற்றிருந்தால் உங்களுடன் வெளியேறி இருப்போம்” என்று அல்லாஹ்வின் மீது அவர்கள் சத்தியம் செய்கிறார்கள். (பொய் சத்தியத்தால் அவர்கள்) தங்களையே அழித்துக் கொள்கிறார்கள். இன்னும், நிச்சயமாக அவர்கள் பொய்யர்கள்தான் என்பதை அல்லாஹ் அறிவான்.
Korece:
눈에 보이는 이익이 있었고 여행이 쉬웠다면 아마 그들은 그 대를 따랐을 것이나 거리가 그들 에게 멀었도다 그들은 하나님께 맹세하여 저희가 할 수 있었다면 저희는 그대와 함께 나아가 자신 들을 바쳤을 것이라고 말하더라 그러나 하나님은 그들이 거짓말 함을 아시노라
Vietnamca:
Nếu (những kẻ giả tạo đức tin) thấy có một mối lợi gần kề trước mắt và một chuyến đi dễ dàng thì chúng đã theo Ngươi (hỡi Thiên Sứ Muhammad), nhưng quảng đường viễn chinh (đến Tabuk) quá xa (và chông gai) đối với chúng. Chúng sẽ thề thốt nhân danh Allah, nói: “Nếu chúng tôi có khả năng chắc chắn chúng tôi đã ra đi chinh chiến cùng các người”. Chúng đã hủy hoại linh hồn của chúng (bằng sự thề thốt đó của chúng) bởi Allah biết rõ chúng là những kẻ nói dối.
Ayet Linkleri: