Arapça:
فَلَمَّا رَأَوْهُ عَارِضًا مُّسْتَقْبِلَ أَوْدِيَتِهِمْ قَالُوا هَٰذَا عَارِضٌ مُّمْطِرُنَا ۚ بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُم بِهِ ۖ رِيحٌ فِيهَا عَذَابٌ أَلِيمٌ
Çeviriyazı:
felemmâ raevhü `âriḍam müstaḳbile evdiyetihim ḳâlû hâẕâ `âriḍum mümṭirunâ. bel hüve me-sta`celtüm bih. rîḥun fîhâ `aẕâbün elîm.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O azabı, vadilerine doğru yayılan bir bulut halinde gördükleri zaman: "Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur." dediler. Hud ise: "O sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. O bir rüzgârdır ki, içerisinde acı bir azab vardır.
Diyanet İşleri:
O azabın, yayılarak vadilerine doğru yöneldiğini gördüklerinde: "Bu yaygın bulut bize yağmur yağdıracaktır" dediler. Hud: "Hayır, o, acele beklediğiniz şeydir; can yakıcı azap veren bir rüzgardır; Rabbinin buyruğu ile her şeyi yok eder" dedi. Bunun üzerine evlerinin harabelerinden başka bir şey görünmez oldu. Biz, suçlu milleti işte böyle cezalandırırız.
Abdulbakî Gölpınarlı:
O bulutun, vadilerine doğru gelmekte olduğunu görünce bu demişlerdi, bize yağmur getiren bulut. Hayır, o, çarçabuk gelmesini istediğiniz şey, bir yel ki onda elemli bir azap var.
Şaban Piriş:
Azabın, bir bulut halinde vadilerine doğru gelişini gördükleri zaman: Bu, bize yağmur getirecek bir bulut, demişlerdi. Hayır! O, acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde acı bir azap olan rüzgardır!
Edip Yüksel:
Nihayet onun yayılarak vadilerine yönelmiş olduğunu gördüklerinde, "Bu, bize yağmur yağdıracak bir buluttur," dediler. Hayır, bu sizin gelmesi için meydan okuduğunuz acı bir azaba sahip bir fırtınadır.
Ali Bulaç:
Derken, onu (azabı) vadilerine doğru yönelerek gelen bir bulut şeklinde gördükleri zaman, "Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur" dediler. Hayır, o, kendisi için acele ettiğiniz şeydir. Bir rüzgar; onda acı bir azap vardır.
Suat Yıldırım:
Vaktâ ki, bildirilen azabı, vâdilerine doğru enlemesine yayılarak ilerleyen bir bulut halinde görünce:“Bu, dediler, bize yağmur getiren bir bulut!”Hûd: “Hayır, dedi, bu, sizin gelmesi için acele edip durduğunuz şeydir, yani can yakıcı azap taşıyan bir rüzgârdır! Rabbinin izniyle her şeyi devirip yerle bir eden bir kasırgadır.”Derken hepsi helâk olup sadece meskenleri kaldı.İşte Biz, suça gömülmüş gürûhu böyle cezalandırırız. [7,65; 11,50; 26,123 vd.]
Ömer Nasuhi Bilmen:
Vaktâ ki, onu kendi derelerine karşı gelen bir bulut halinde gördüler. Dediler ki: «İşte bu, bize yağmur yağdırıcı bir buluttur.» «Hayır. O, kendisini alelacele istediğiniz şeydir, bir rüzgardır, onda bir acıklı azab vardır.»
Yaşar Nuri Öztürk:
Nihayet onu, vadilerine doğru gelen geniş bir bulut halinde görünce: "Ha, dediler, bu bize yağmur getirecek bir bulut!" Hayır, o, aceleden istediğiniz şeyin ta kendisi. Bir rüzgâr ki, içinde acıklı bir azap var.
Bekir Sadak:
soyle dediler: «Ey milletimiz! Dogrusu biz, Musa´dan sonra indirilen, kendinden oncekileri dogrulayan, gercegi ve dogru yolu gosteren bir kitap dinledik.»
İbni Kesir:
Onu, vadilerine doğru yayılan bir bulut şeklinde görünce dediler ki: Bu
Adem Uğur:
Nihayet onu, vâdilerine doğru yayılan bir bulut şeklinde görünce: Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur, dediler. Hayır! O, sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde acı azap bulunan bir rüzgârdır!
İskender Ali Mihr:
Fakat onu (azabı) vadilerine doğru yönelen bulutu gördükleri zaman, “Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur.” dediler. Hayır o, kendisini acele istediğiniz şey, içinde elîm azap olan bir rüzgârdır (fırtınadır).
Celal Yıldırım:
Onlar, vadilerine doğru enine yayılıp gelen bir bulut görünce, «bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur,» dediler. O, «hayır, o sizin acele istediğiniz şeydir
Tefhim ul Kuran:
Derken, onu (azabı) vadilerine doğru yönelerek gelen bir bulut şeklinde gördükleri zaman, «Bu bize yağmur yağdıracak olan bir buluttur» dediler. Hayır, o, kendisi için acele ettiğiniz şeydir. Bir rüzgâr
Fransızca:
Puis, voyant un nuage se dirigeant vers leurs vallées, ils dirent; "Voici un nuage qui nous apporte de la pluie". Au contraire ! c'est cela même que vous cherchiez à hâter : C'est un vent qui contient un châtiment douloureux,
İspanyolca:
Cuando lo vieron como una nube que se dirigía a sus valles, dijeron: «Es una nube que nos trae la lluvia». «¡No! Es más bien aquello cuya venida reclamabais, un viento que encierra un castigo doloroso,
İtalyanca:
Quando videro una densa nuvola dirigersi verso le loro valli, dissero: «Ecco una nuvola, sta per piovere». No, è proprio quello che cercavate di affrettare, è un vento che porta seco un doloroso castigo,
Almanca:
Und als sie es als Regenwolke sahen, die über ihre Täler zieht, sagten sie: "Dies ist eine Regenwolke, die über uns regnen wird." Nein, sondern sie ist das, womit ihr Eile gefordert habt, ein Wind, mit dem eine qualvolle Peinigung ist,
Çince:
他们看见天边有一朵云,向着他们的山谷移动,他们说:这朵云会降雨给我们。不然,这是你们要求早日实现的,这是狂风,其中有痛苦的刑罚。
Hollandaca:
En toen zij de voorbereiding zagen, die voor hunne straf werd gemaakt, namelijk eene wolk die de lucht doortrok, en naar hunne valleien dreef, zeiden zij: Dit is eene doortrekkende wolk, die ons regen brengt. Hoed antwoordde: Neen, het is datgene waarvan gij verlangd hebt, dat het verhaast zou worden; een wind, waarin eene gestrenge wraak is.
Rusça:
Когда же они увидели его (наказание) в виде тучи, надвигающейся на их долины, они сказали: "Это - туча, которая прольет на нас дождь". О нет! Вот то, что вы торопили, - ветер, несущий с собой мучительные страдания.
Somalice:
Markay Gaaladii Reer caad arkeen caddibaaddii (Sida daruur) oo Toggooda soo qaabishay waxay, dheheen waa Daruur nawaraabinaysa, Ma aha ee waa waxaad dadajisanayseen inuu timaaddo oo caddibaad ah, waana dabayl caddibaad darani ku jirto.
Swahilice:
Basi walipo liona wingu likielekea kwenye mabonde yao, walisema: Wingu hili la kutunyeshea mvua! Kumbe sivyo, haya ni hayo mliyo yahimiza, upepo ambao ndani yake imo adhabu chungu!
Uygurca:
ئۇلار ئۆزلىرىنىڭ ۋادىسىغا سۈرۈلۈۋاتقان بۇلۇتنى كۆرۈپ: «مانا بۇ بىزگە يامغۇر ياغدۇرغۇچى بۇلۇتتۇر» دېيىشتى. (ھۇد ئېيتتى) «ئۇنداق ئەمەس، ئۇ سىلەر بالدۇرراق ئىشقا ئېشىشىنى تەلەپ قىلغان نەرسىدۇر، ئۇ بىر بوران بولۇپ، ئۇنىڭ ئىچىدە قاتتىق ئازاب بار
Japonca:
その時,黒雲がそれぞれの谷に押し寄せて来るのを見て人々は言った。「この雲では,一雨来るぞ。」すると(声があった)。「いや,それはあなたがたが催促するもの。それに伴う風こそは痛ましい懲罰で,
Arapça (Ürdün):
«فلما رأوه» أي ما هو العذاب «عارضا» سحابا عرض في أفق السماء «مستقبل أوديتهم قالوا هذا عارض ممطرنا» أي ممطر إيانا، قال تعالى: «بل هو ما استعجلتم به» من العذاب «ريح» بدل من ما «فيها عذاب أليم» مؤلم.
Hintçe:
तो जब उन लोगों ने इस (अज़ाब) को देखा कि वबाल की तरह उनके मैदानों की तरफ उम्ड़ा आ रहा है तो कहने लगे ये तो बादल है जो हम पर बरस कर रहेगा (नहीं) बल्कि ये वह (अज़ाब) जिसकी तुम जल्दी मचा रहे थे (ये) वह ऑंधी है जिसमें दर्दनाक (अज़ाब) है
Tayca:
ครั้นเมื่อพวกเขาเห็นเมฆทึบเคลื่อนมายังที่ราบลุ่มในหมู่บ้านของพวกเขา พวกเขากล่าวว่า นี่คือเมฆที่จะให้น้ำฝนแก่เรา เปล่าเลยมันคือสิ่งที่พวกเจ้าเร่งขอให้เกิด มันคือลมพายุ ในนั้นมีการลงโทษอันเจ็บปวด
İbranice:
אז כאשר ראו אותו (את העונש) כעננת מטר אשר מתקרבת ופונה אל עמקיהם, אמרו: 'זה הוא ענן מטר שמביא לנו גשם.' לא! זה הוא העונש אשר בקשתם להחישו, רוח הנושאת עונש מכאיב
Hırvatça:
Pa kad su je vidjeli u vidu oblaka na obzorju, koji se prema dolinama njihovim kretao, povikaše: "Ovaj nam oblak kišu donosi!" "Ne, to je ono što ste požurivali: vjetar koji vam bolnu patnju nosi,
Rumence:
Când ei văzură un nor venind către văile lor spuseră: “Acesta este un nor ce ne va ploua!” Ba nu! Cel căruia voi îi cereţi venirea degrabă este un vânt cu o osândă dureroasă
Transliteration:
Falamma raawhu AAaridan mustaqbila awdiyatihim qaloo hatha AAaridun mumtiruna bal huwa ma istaAAjaltum bihi reehun feeha AAathabun aleemun
Türkçe:
Nihayet onu, vadilerine doğru gelen geniş bir bulut halinde görünce: "Ha, dediler, bu bize yağmur getirecek bir bulut!" Hayır, o, aceleden istediğiniz şeyin ta kendisi. Bir rüzgâr ki, içinde acıklı bir azap var.
Sahih International:
And when they saw it as a cloud approaching their valleys, they said, "This is a cloud bringing us rain!" Rather, it is that for which you were impatient: a wind, within it a painful punishment,
İngilizce:
Then, when they saw the (Penalty in the shape of) a cloud traversing the sky, coming to meet their valleys, they said, "This cloud will give us rain!" "Nay, it is the (Calamity) ye were asking to be hastened!- A wind wherein is a Grievous Penalty!
Azerbaycanca:
Onu (özlərinə və’d olunmuş əzabı) vadilərinə tərəf üz tutub gələn bir bulud (şəklində) gördükləri zaman: “Bu bizə yağış yağdıracaq buluddur!” – dedilər. (Hud isə onlara belə dedi: ) “Xeyr, bu sizin tez gəlməsini istədiyiniz şeydir, bir küləkdir ki, onda şiddətli əzab vardır!
Süleyman Ateş:
Nihayet azabın (ufukta) geniş bir bulut halinde vadilerine doğru geldiğini görünce: "Bu, bize yağmur yağdıracak bir buluttur" dediler. Hayır, o sizin acele gelmesini istediğiniz şey, içinde acı azab bulunan bir rüzgardır.
Diyanet Vakfı:
Nihayet onu, vadilerine doğru yayılan bir bulut şeklinde görünce: Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur, dediler. Hayır! O, sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde acı azap bulunan bir rüzgardır!
Erhan Aktaş:
Onu, vadilerine doğru gelen yoğun bir bulut halinde gördüklerinde: “Bu, bize yağmur getiren bir buluttur.” dediler. “Hayır! O, sizin hemen gelmesini istediğiniz şeydir; acıklı azâbı getiren rüzgârdır.”
Kral Fahd:
Nihayet onu, vâdilerine doğru yayılan bir bulut şeklinde görünce: Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur, dediler. Hayır! O, sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde acı azap bulunan bir rüzgârdır!
Hasan Basri Çantay:
Artık vaktaki onu, vadilerine yönelerek gelen bir bulut haalinde, görmüşlerdi. Dediler ki: «Bu, bize yağmur verici bir bulutdur». (Hûd) »Hayır, (dedi), bu, çarçabuk gelmesini istediğiniz şeydir, rüzgârdır ki onda elem verici bir azâb vardır».
Muhammed Esed:
Sonuçta yoğun bir bulutun vadilerine doğru yaklaştığını fark ettiklerinde, "Bu, bize (bereketli) bir yağmur getirecek olan buluttur!" diye haykırdılar. (Ama Hud,) "Hayır," dedi, "o, sizin (bu kadar müstehzi şekilde) çabuklaşmasını istediğiniz acıklı azabı haber veren bir rüzgardır.
Gültekin Onan:
Derken, onu (azabı) vadilerine doğru yönelerek gelen bir bulut şeklinde gördükleri zaman, "
Ali Fikri Yavuz:
Vakta ki, o korkutuldukları azabı, (bulundukları) vadilerine doğru gelen bir bulut halinde gördüler, dediler ki: “- Bu, ufukta beliren bir bulut
Portekizce:
Mas quando viram aquilo (o castigo), como nuvens, avançando sobre os seus vales, disseram: Esta é uma nuvem dechuva! Retrucou-lhes: Qual! É a (calamidade) que desejastes fosse apressada; um vento que encerra um doloroso castigo!
İsveççe:
Och när de såg [straffet som] en molnbank [vid horisonten] som rörde sig i riktning mot deras dalar, ropade de [glatt]: "Se, ett moln! Det skall ge oss regn!" [Hud sade:] "Nej, detta är straffet som ni så otåligt bad om: en stormvind som för med sig svårt lidande
Farsça:
پس هنگامی که عذاب را [در پهنه فضا] به صورت ابری گسترده دیدند که به سوی درّه ها و آبگیرهایشان روی آورده، گفتند: این ابری باران زا برای ماست. [هود گفت: نه] بلکه این همان چیزی است که آن را به شتاب خواستید، بادی است که در آن عذابی دردناک است؛
Kürtçe:
جا کاتێك ئەو (سزایە)یان بینی پەڵە ھەورێك بوو بەرەو شیوەکانیان دێت (دڵخۆش بوون) ووتیان ئەمە ھەورێکە بارانی پێیە بۆمان (ھود ووتی نەخێر) بەڵکو ئەوە ئەو (سزایە)یە بەپەلە داواتان دەکرد، بایەکی بەھێزە سزای سەختی پێیە
Özbekçe:
У(азоб)нинг водийлари томон кўндаланг бўлиб юрганини кўришганда, бу кўндаланг бўлувчи, бизга ёмғир ёғдирур, дедилар. Йўқ! Бу ўзингиз орзиқиб сўраган нарса, аламли азоби бор бўрондир.
Malayca:
Maka apabila mereka melihat azab itu sebagai awan yang menghala ke lembah- lembah mereka, mereka berkata: "Ini ialah awan yang akan membawa hujan kepada kita!" (Mendengarkan kata-kata yang demikian, Nabi Hud berkata): "Tidak! Bahkan itulah (azab) yang kamu minta disegerakan kedatangannya, iaitu angin yang membawa azab seksa yang tidak terperi sakitnya;
Arnavutça:
E, kur e panë atë (rénë – dënimin) që u duk dhe që vinte në drejtim të luginave të tyre, thanë: “Kjo ré na sjell shiun neve!” – (E, Hudi tha): “Jo, kjo është ajo që ju e keni shpejtuar: frymë në të cilën ka dënim të dhembshëm,
Bulgarca:
И когато го видяха - широк облак, прииждащ към техните долини, - рекоха: “Това е облак, който ще изсипе дъжд над нас”. Но не, то е онова, за което бързахте - вятър с болезнено мъчение в него.
Sırpça:
И кад угледаше на обзорју облак, који се према долинама њиховим кретао, повикаше: “Овај нам облак кишу доноси!” “Не, то је оно што сте пожуривали: ветар који вам болну патњу носи,
Çekçe:
A když spatřili mračno blížící se k údolím jejich, zvolali: 'Toto mračno nám přinese déšť!' 'Nikoliv, to je to, co přáli jste si uspíšit! To vichřice je, v níž trest je bolestný
Urduca:
پھر جب انہوں نے اُس عذاب کو اپنی وادیوں کی طرف آتے دیکھا تو کہنے لگے "یہ بادل ہے جو ہم کو سیراب کر دے گا" "نہیں، بلکہ یہ وہی چیز ہے جس کے لیے تم جلدی مچا رہے تھے یہ ہوا کا طوفان ہے جس میں دردناک عذاب چلا آ رہا ہے
Tacikçe:
Чун абре диданд, ки аз ҷониби рӯдхонаҳошон меояд, гуфтанд: «Ин абре боронзост». На ин ҳамон чизест, ки онро ба шитоб металабидед. Бод аст ва дар он бод азобе дардовар,
Tatarca:
Алар үзләренә ґәзаб алып килә торган болытны күргәч, бу болыт безгә яңгыр алып килә диделәр. Һуд әйтте: "Бәлки ул сез ашыктырып сораган ґәзабыгыздыр ки, анда рәнҗеткүче каты ґәзаб бардыр.
Endonezyaca:
Maka tatkala mereka melihat azab itu berupa awan yang menuju ke lembah-lembah mereka, berkatalah mereka: "Inilah awan yang akan menurunkan hujan kepada kami". (Bukan!) bahkan itulah azab yang kamu minta supaya datang dengan segera (yaitu) angin yang mengandung azab yang pedih,
Amharca:
ሸለቆዎቻቸውን ተቅጣጪ አግዳሚ ደመና ኾኖ ባዩትም ጊዜ «ይህ አዝናቢያችን የኾነ ደመና ነው» አሉ፡፡ (ሁድም) «አይደለም፤ እርሱ ያ በእርሱ የተቻኮላችሁበት መዐት ነው፡፡ በውስጧ አሳማሚ ስቃይ ያለባት ነፋስ ናት፡፡
Tamilce:
ஆக, அவர்கள் (-அல்லாஹ்வின் தண்டனை) தங்களது பள்ளத்தாக்கை முன்னோக்கி வரக்கூடிய அடர்த்தியான கார் மேகமாக அதைப் பார்த்தபோது, கூறினார்கள்: “இது நமக்கு மழை பொழிவிக்கும் அடர்த்தியான கார் மேகமாகும்.” (நபி ஹூது கூறினார்: இது மழை பொழியும் மேகம் இல்லை.) மாறாக, இது நீங்கள் (அல்லாஹ்வின் தண்டனையில்) எதை அவசரமாகத் தேடினீர்களோ அதுவாகும். இது ஒரு காற்றாகும். துன்புறுத்தும் தண்டனை இதில் இருக்கிறது.
Korece:
하늘에 구름이 나타나 그들 의 계곡을 향해 다가오는 것을 그들이 보았을 때 이것은 우리에게 비를 내릴 구름이라고 말하매 그 렇지 아니함이라 그것은 너희가 서둘러 구한 재앙이요 고통스러운응벌의 바람이라
Vietnamca:
Nhưng khi họ thấy đám mây khổng lồ đang tiến đến thung lũng của họ, họ bảo: “Đám mây này sẽ mang mưa đến cho chúng ta”. (Hud nói với họ): “Không, đó là (tai họa) mà các người hối thúc nó mau đến, một trận gió mang một sự trừng phạt đau đớn.”
Ayet Linkleri: