Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

43

Sûredeki Ayet No: 

30

Ayet No: 

4355

Sayfa No: 

491

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ وَإِنَّا بِهِ كَافِرُونَ

Çeviriyazı: 

velemmâ câehümü-lḥaḳḳu ḳâlû hâẕâ siḥruv veinnâ bihî kâfirûn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Kendilerine hak geldiği zaman onlar: "Bu bir büyüdür doğrusu biz onu tanımıyoruz." dediler.

Diyanet İşleri: 

Gerçek kendilerine geldiği zaman: "Bu bir büyüdür. Doğrusu biz onu inkar ediyoruz" dediler.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Ve onlara gerçek gelince de bu dediler, büyü ve biz şüphe yok ki inkar etmedeyiz onu.

Şaban Piriş: 

Onlara hak geldiği zaman: Bu bir sihirdir, biz ona küfreden kimseleriz, dediler.

Edip Yüksel: 

Kendilerine gerçek geldiği zaman, "Bu bir büyüdür ve biz onu inkar ediyoruz," dediler.

Ali Bulaç: 

Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: "Bu bir büyüdür, doğrusu biz ona (karşı) kafir olanlarız."

Suat Yıldırım: 

Ama bu gerçek kendilerine gelince: “Bu sihirdir, biz bunu kabul etmeyiz” dediler ve eklediler: “Bu Kur'ân, bu iki şehirden büyük bir adama indirilseydi ya!”

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Vaktâ ki, kendilerine hak geldi. Dediler ki: «Bu, bir sihirdir ve şüphe yok ki, biz bunu inkâr edicileriz.»

Yaşar Nuri Öztürk: 

Ne var ki, hak kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Bu bir büyü, biz bunu inkâr ediyoruz!"

Bekir Sadak: 

Rahman olan Allah´i anmayi gormemezlikten gelene, yanindan ayrilmayacak bir seytani arkadas veririz.

İbni Kesir: 

Hak kendilerine geldiğinde ise: Bu bir büyüdür. Doğrusu biz, onu inkar ediyoruz, dediler.

Adem Uğur: 

Fakat kendilerine hak gelince: Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz, dediler.

İskender Ali Mihr: 

Ve onlara Hakk (Kur´ân) geldiği zaman: “Bu bir sihirdir ve şüphesiz biz, onu inkâr edenleriz.” dediler.

Celal Yıldırım: 

Hakk onlara geldiği zaman, «bu bir sihirdir ve biz elbette onu inkâr edenlerizdir,» dediler.

Tefhim ul Kuran: 

Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: «Bu bir büyüdür, doğrusu biz ona (karşı) kâfir olanlarız.»

Fransızca: 

Et quand la Vérité leur vint, ils dirent : "C'est de la magie et nous n'y croyons pas".

İspanyolca: 

Pero, cuando la Verdad vino a ellos, dijeron: «¡Esto es magia y no creemos en ello!»

İtalyanca: 

Ma quando la Verità giunse loro, dissero: «E' magia, noi non crediamo in essa!».

Almanca: 

Und als zu ihnen die Wahrheit kam, sagten sie: "Dies ist Magie, und wir sind doch dem gegenüber äußerst kufr-betreibend."

Çince: 

真理降临他们的时候,他们说:这是魔术,我们必定不信 它。

Hollandaca: 

Maar nu de waarheid tot hen is gekomen, zeggen zij: Dit is een goochelstuk, en wij gelooven niet daaraan.

Rusça: 

Когда же истина явилась к ним, они сказали: "Это - колдовство, и мы не веруем в него".

Somalice: 

Markuu u yimid xaqii waxay dhaheen kan waa sixir annaguna waannu ka Gaalownay.

Swahilice: 

Na ilipo wafikia Haki wakasema: Huu ni uchawi, na sisi hakika tunaukataa.

Uygurca: 

ئۇلارغا ھەق (يەنى قۇرئان) كەلگەندە، ئۇلار: «بۇ سېھىردۇر، بىز ھەقىقەتەن ئۇنى ئىنكار قىلغۇچىمىز» دېيىشتى

Japonca: 

だが,真理がかれらのところに来たとなると,「これは魔術です。わたしたちは,決してこれを信じません。」と言う。

Arapça (Ürdün): 

«ولما جاءهم الحق» القرآن «قالوا هذا سحر وإنا به كافرون».

Hintçe: 

और जब उनके पास (दीन) हक़ आ गया तो कहने लगे ये तो जादू है और हम तो हरगिज़ इसके मानने वाले नहीं

Tayca: 

ครั้งเมื่อได้มีสัจธรรมมายังพวกเขา พวกเขาก็กล่าวว่า นี้คือมายากล และแท้จริง พวกเราเป็นผู้ปฏิเสธศรัทธาต่อสัจธรรมนั้น

İbranice: 

וכאשר נגלה הצדק בפניהם, אמרו: 'זהו קסם ואנו כופרים בו

Hırvatça: 

A kad im je Istina došla, rekoše: "Ovo je vradžbina, i mi u nju nikako ne vjerujemo!"

Rumence: 

Când Adevărul le-a venit, ei spuseră: “Este o vrajă! Nu credem în ea!”

Transliteration: 

Walamma jaahumu alhaqqu qaloo hatha sihrun wainna bihi kafiroona

Türkçe: 

Ne var ki, hak kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Bu bir büyü, biz bunu inkâr ediyoruz!"

Sahih International: 

But when the truth came to them, they said, "This is magic, and indeed we are, concerning it, disbelievers."

İngilizce: 

But when the Truth came to them, they said: "This is sorcery, and we do reject it."

Azerbaycanca: 

Onlara haqq (olan Qur’an) gəldikdə: “Bu sehrdir, biz onu inkar edirik!” – dedilər.

Süleyman Ateş: 

Fakat kendilerine gerçek gelince: "Bu, büyüdür, biz onu tanımayız" dediler.

Diyanet Vakfı: 

Fakat kendilerine hak gelince: Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz, dediler.

Erhan Aktaş: 

Onlara, Hakk geldiği zaman: “Bu bir büyüdür. Biz onu yalanlayanlarız.” dediler.

Kral Fahd: 

Fakat kendilerine hak gelince: Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz, dediler.

Hasan Basri Çantay: 

(Fakat) kendilerine o hak gelince onlar «Bu, sihirdir. Biz onu (inkâr ile) küfredicileriz» demişlerdir.

Muhammed Esed: 

ama şimdi hakikat onlara ulaşınca, "Bütün bunlar sadece büyüleyici laflardır ve biz onlarda bir doğruluk payı olduğuna inanmıyoruz!" derler.

Gültekin Onan: 

Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: &quot

Ali Fikri Yavuz: 

Fakat onlara hak (kitab ve peygamber) gelince: “- Bu bir sihirdir

Portekizce: 

Mas, quando a verdade lhes chegou, disseram: Isto é magia; e por certo que o negamos!

İsveççe: 

När sanningen nu har nått dem, säger de: "Detta är bländande och förhäxande vältalighet och vi tror inte på det!"

Farsça: 

و هنگامی که حق به سویشان آمد، گفتند: این جادوست و ما به آن کافریم،

Kürtçe: 

جا کاتێك قورئانیان بۆ ھات ووتیان ئەمە جادوە وە بەڕاستی ئێمە باوەڕی پێ ناکەین

Özbekçe: 

Қачонки уларга ҳақ келганида, улар: «Бу сеҳрдир ва, албатта, биз бунга кофирдирмиз», дедилар.

Malayca: 

Dan ketika kebenaran (Al-Quran) itu disampaikan kepada mereka, berkatalah mereka: "Sesungguhnya ini adalah sihir, dan sesungguhnya kami tetap mengingkarinya".

Arnavutça: 

e, tani, kur ju erdhi e Vërteta (Kur’ani), thanë: “Kjo është magji dhe na këtë nuk e besojmë!”

Bulgarca: 

И щом истината дойде при тях, рекоха: “Това е магия. Ние не вярваме в нея.”

Sırpça: 

А кад им је дошла Истина, рекоше: „Ово је враџбина, и ми у њу никако не верујемо!“

Çekçe: 

A když k nim pravda přišla, zvolali: 'Tohle je kouzlo jen a my v ně věru nevěříme!'

Urduca: 

مگر جب وہ حق اِن کے پاس آیا تو اِنہوں نے کہہ دیا کہ یہ تو جادو ہے اور ہم اس کو ماننے سے انکار کرتے ہیں

Tacikçe: 

Чун ҳақ бар онҳо ошкор шуд, гуфтанд: «Ин ҷодуст ва мо ба он имон намеоварем».

Tatarca: 

Кайчан аларга Коръән килде исә, бу – сихер, без аңа ышанмыйбыз, диделәр.

Endonezyaca: 

Dan tatkala kebenaran (Al Quran) itu datang kepada mereka, mereka berkata: "Ini adalah sihir dan sesungguhnya kami adalah orang-orang yang mengingkarinya".

Amharca: 

እውነቱም በመጣላቸው ጊዜ «ይህ ድግምት ነው፡፡ እኛም በእርሱ ከሓዲዎች ነን» አሉ፡፡

Tamilce: 

இன்னும், அவர்களிடம் உண்மையான வேதம் (அல்குர்ஆன்) வந்தபோது, “இது சூனியம்” என்றும் “நிச்சயமாக நாங்கள் இதை நிராகரிக்கக் கூடியவர்கள்” என்றும் கூறினார்கள்.

Korece: 

그러나 진리가 그들에게 이 르렀을 때 그들은 이것은 마술에 불과하니 우리는 이것을 믿지 않 으리라고 말하더라

Vietnamca: 

Tuy nhiên, khi Chân Lý đến với chúng thì chúng lại nói: “Đây là trò ma thuật, bọn ta không tin nơi Nó.”