Arapça:
بَلْ مَتَّعْتُ هَٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُّبِينٌ
Çeviriyazı:
bel metta`tü hâülâi veâbâehüm ḥattâ câehümü-lḥaḳḳu verasûlüm mübîn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu ben bunları da babalarını da kendilerine hak olan kitap ve gerçeği açıklayan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp geçindirdim.
Diyanet İşleri:
Hayır; Ben bunları ve babalarını gerçek ve onu açıklayan bir peygamber gelene kadar geçindirdim.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Belki de ben, onları da, atalarını da, onlara bir gerçek ve apaçık bir peygamber gelinceye dek geçindirmedeydim.
Şaban Piriş:
Evet, onları ve atalarını kendilerine hak/Kur'an ve (her şeyi) apaçık (açıklayan) bir rasûl gelinceye kadar nimetlendirdim.
Edip Yüksel:
Doğrusu, kendilerine gerçek ve apaçık bir elçi varıncaya kadar şunlara ve atalarına imkan tanıdım.
Ali Bulaç:
Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar metalandırdım-yaşattım.
Suat Yıldırım:
Doğrusu, Ben bunları da, babalarını da kendilerine hakikat ve onu açıklayan peygamber gelinceye kadar yaşattım.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Fakat onları ve atalarını kendilerine o hak ve apaçık resûl gelinceye kadar fâidelendirdim.
Yaşar Nuri Öztürk:
Ben, şunlar ve atalarını, kendilerine hak ve açık kanıtlı resul gelinceye kadar nimetlendirdim.
Bekir Sadak:
43:33
İbni Kesir:
Hayır. Ben, onları da, atalarını da hakkı açıklayan bir peygamber gelene kadar geçindirdim.
Adem Uğur:
Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
İskender Ali Mihr:
Hayır, ben onları ve babalarını, onlara Hakk (Kur´ân) ve O´nu açıklayan bir resûl gelinceye kadar metalandırdım.
Celal Yıldırım:
Fakat bunları ve babalarını, kendilerine hakk ve (onu) açıklayan peygamber gelinceye kadar bir süre geçindirip yararlandırdık.
Tefhim ul Kuran:
Hayır
Fransızca:
Mais à ces gens ainsi à leurs ancêtres, J'ai accordé la jouissance jusqu'à ce que leur vinrent la Vérité (le Coran) et un Messager explicite.
İspanyolca:
No sólo eso, sino que les permití gozar, a ellos y a sus padres, hasta que viniera a ellos la Verdad y un Enviado que hablara claro.
İtalyanca:
E anzi, concessi a quelle genti e ai loro avi temporaneo godimento, finché fosse giunta loro la Verità e un Messaggero esplicito.
Almanca:
Nein, sondern ICH gewährte diesen und ihren Ahnen Verbrauchsgüter, bis zu ihnen die Wahrheit und ein deutlicher Gesandter kam.
Çince:
不然,我使这些人和他们的祖先享受,直到真理降临,及宣道的使者诞生。
Hollandaca:
Waarlijk, ik heb dezen bewoners van Mekka en hunnen vaderen veroorloofd in voorspoed te leven, tot de waarheid tot hen zou komen en een duidelijke gezant.
Rusça:
Но Я позволил им и их отцам пользоваться благами до тех пор, пока к ним не явились истина и разъясняющий посланник.
Somalice:
Saas ma aha ee waan u raaxeeyey kuwaas iyo Aabbayaalkood intuu uga yimaado xaqu iyo Rasuul cad (oo muuqda).
Swahilice:
Bali tuliwastarehesha hawa na baba zao mpaka ikawafikia Haki na Mtume aliye bainisha.
Uygurca:
بەلكى مەن بۇلار (يەنى مەككە ئاھالىسى) نى ۋە بۇلارنىڭ ئاتا - بوۋىلىرىنى (ئۇزۇن ئۆمۈر ۋە نېمەتتىن) بەھرىمەن قىلدىم، تاكى ئۇلارغا ھەق (يەنى قۇرئان) ۋە روشەن پەيغەمبەر (مۇھەممەد ئەلەيھىسسالام) كەلگۈچە
Japonca:
いや,われは,真理がかれらのところに来て,使徒が(事物を)明瞭にするまで,これらの者や,その祖先の者を,享楽させた。
Arapça (Ürdün):
«بل متعت هؤلاء» المشركين «وآباءهم» ولم أعاجلهم بالعقوبة «حتى جاءهم الحق» القرآن «ورسول مبين» مظهر لهم الأحكام الشرعية، وهو محمد صلى الله عليه وسلم.
Hintçe:
बल्कि मैं उनको और उनके बाप दादाओं को फायदा पहुँचाता रहा यहाँ तक कि उनके पास (दीने) हक़ और साफ़ साफ़ बयान करने वाला रसूल आ पहुँचा
Tayca:
ยิ่งกว่านั้น ข้าได้ให้พวกเขาเหล่านั้น และบรรพบุรุษของพวกเขาหลงระเริงอยู่จนกระทั่งได้มีสัจธรรม (อัลกุรอาน) และร่อซูล ผู้ประกาศสาส์นอย่างชัดแจ้งมายังพวกเขา
İbranice:
אני הענקתי להם ולאבותיהם את הנאות העולם הזה, עד שבא אליהם הצדק ושליח אשר נתן להם מסר ברור
Hırvatça:
A Ja sam čak dopustio ovima, a i precima njihovim da uživaju sve dok im nije došla Istina i Poslanik očevidni.
Rumence:
Eu le-am dăruit bucurii, lor şi taţilor lor, până ce au venit la ei Adevărul şi un trimis cu vorba limpede.
Transliteration:
Bal mattaAAtu haolai waabaahum hatta jaahumu alhaqqu warasoolun mubeenun
Türkçe:
Ben, şunlar ve atalarını, kendilerine hak ve açık kanıtlı resul gelinceye kadar nimetlendirdim.
Sahih International:
However, I gave enjoyment to these [people of Makkah] and their fathers until there came to them the truth and a clear Messenger.
İngilizce:
Yea, I have given the good things of this life to these (men) and their fathers, until the Truth has come to them, and a messenger making things clear.
Azerbaycanca:
Xeyr, Mən onlara da, atalarına da özlərinə haqq (Qur’an) və (həqiqəti, şəriət hökmlərini) bəyan edən bir peyğəmbər gələnədək gün-güzəran verdim!
Süleyman Ateş:
Doğrusu bunları da, babalarını da kendilerine gerçek söz ve (onu) açıklayan elçi gelinceye dek yaşattım.
Diyanet Vakfı:
Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
Erhan Aktaş:
Doğrusu bunları ve atalarını, kendilerine Hakk ve onu açıklayıcı bir Resûl gelinceye kadar yararlandırıp yaşattım.
Kral Fahd:
Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
Hasan Basri Çantay:
Daha doğrusu ben onları da, atlarını da, kendilerine hak (ve şerîat hükümlerini) açıklayan bir peygamber gelinceye kadar, fâidelendirdim (yaşatdım).
Muhammed Esed:
Şimdi, (İbrahim´den sonra yaşamış olanlara gelince,) onlara -ve atalarına- her şeyi apaçık ortaya seren bir elçi aracılığıyla hakikati gönderinceye kadar istedikleri gibi yaşamalarına izin verdim:
Gültekin Onan:
Hayır
Ali Fikri Yavuz:
Doğrusu şu (Mekke’li) kâfirleri ve atalarını, kendilerine kitab ve elçiliği (mucizelerle) aşikâr bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp yaşattım.
Portekizce:
Por certo que os agraciei, bem como seus pais, até que lhes chegou a verdade e um elucidativo mensageiro.
İsveççe:
Ja, dessa [dina samtida, Muhammad,] och deras förfäder har fått njuta av det goda i denna värld tills sanningen och ett sändebud som förklarade den kom till dem.
Farsça:
[نه اینکه بازنگشتند و من هم از آنان انتقام نگرفتم] بلکه اینان [که در مکه آلوده به بت پرستی هستند] و پدرانشان را [از انواع نعمت ها] برخوردار کردم تا آنکه حق و فرستاده ای روشنگر [چون قرآن و محمّد] به سویشان آمد؛
Kürtçe:
بەڵکو من ئەوانە وباو وباپیرانیانم لەخۆشگوزەرانیدا ھێشتەوە ھەتا ئەو کاتەی قورئانیان بۆ ھات لەگەڵ پێغەمبەری ئاشکرا
Özbekçe:
Мен эса, анавиларни ва уларнинг ота-боболарини, то уларга ҳақ ҳамда очиқ-ойдин Пайғамбар келгунча фойдалантирдим.
Malayca:
(Kebanyakan mereka tidak kembali kepada tauhid, dan Aku pula tidak segerakan azab mereka) bahkan Aku memberikan mereka dan datuk nenek mereka menikmati kesenangan hidup, sehingga datanglah kepada mereka kebenaran (Al-Quran), dan seorang Rasul yang menerangkan tauhid.
Arnavutça:
Por Unë këta dhe etërit e tyre, i kam lënë në kënaqësi, përderisa u erdhi e Vërteta (Kur’ani) dhe Pejgamberi i qartë (me argumente),
Bulgarca:
Да, на тези [неверници] и на техните предци дадох да се насладят, докато при тях дойде истината и явен пратеник.
Sırpça:
А Ја сам чак овима допустио, а и њиховим прецима да уживају све док им није дошла Истина и јасни Посланик.
Çekçe:
Ba co více, dal jsem těmto i otcům jejich užívání života pozemského až do chvíle, kdy k nim přišla pravda a posel zjevný.
Urduca:
(اس کے باوجود جب یہ لوگ دوسروں کی بندگی کرنے لگے تو میں نے ان کو مٹا نہیں دیا) بلکہ میں اِنہیں اور اِن کے باپ دادا کو متاع حیات دیتا رہا یہاں تک کہ اِن کے پاس حق، اور کھول کھول کر بیان کرنے والا رسول آگیا
Tacikçe:
Ва Ман инҳову падаронашонро аз зиндагӣ баҳраманд кардам, то он гоҳ ки ҳақ ва паёмбаре равшангар ба сӯяшон омад.
Tatarca:
Ошбу Мәккә мөшрикләренә гомер вә нигъмәтләр биреп исламны өйрәтүче пәйгамбәр килгәнче һәм Коръән иңә башлаганчы яшәттек.
Endonezyaca:
Tetapi Aku telah memberikan kenikmatan hidup kepada mereka dan bapak-bapak mereka sehingga datanglah kepada mereka kebenaran (Al Quran) dan seorang rasul yang memberi penjelasan.
Amharca:
ይልቅ እነዚህን (ቁረይሾችን)፣ አባቶቻቸውንም ቁርኣንና ገላጭ መልክተኛ እስከመጣላቸው ድረስ አጣቀምኳቸው፡፡
Tamilce:
(இவர்களை நாம் உடனே அழிக்கவில்லை.) மாறாக, இவர்களுக்கும் இவர்களின் மூதாதைகளுக்கும் நாம் சுகமான வாழ்க்கையைக் கொடுத்தோம். இறுதியாக, உண்மையான வேதம் அவர்களிடம் வந்தது. இன்னும், தெளிவான தூதரும் அவர்களிடம் வந்தார்.
Korece:
그러나 하나님은 이들과 이 들 선조들에게 진리와 사실을 밝혀주는 한 선지자가 임할 때까 지 현세의 삶을 향락하도륵 두었 노라
Vietnamca:
Không! (Ngay cả khi những kẻ đa thần bắt đầu tôn thờ những thần linh khác ngoài TA, TA đã không tiêu diệt chúng) TA đã để cho chúng và cha ông của chúng tận hưởng (cuộc sống trần gian) cho đến khi Chân Lý (Qur’an) và một Sứ Giả minh bạch đến với chúng.
Ayet Linkleri: