Arapça:
فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ ۚ فَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ
Çeviriyazı:
faṣbir inne va`de-llâhi ḥaḳḳun. feimmâ nüriyenneke ba`ḍa-lleẕî ne`idühüm ev neteveffeyenneke feileynâ yürce`ûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! Sen sabret, şüphesiz Allah'ın vaadi haktır, mutlaka gerçekleşecektir. Onlara yaptığımız tehdidin bir kısmını sana göstersek de veya seni vefat ettirsek de onlar mutlaka döndürülüp bize getirileceklerdir.
Diyanet İşleri:
Sabret; şüphesiz Allah'ın verdiği söz gerçektir. Onlara söz verdiğimiz azabın bir kısmını sana gösteririz veya seni öldürürüz, nasıl olsa onların dönüşü Bizedir.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Artık sabret, şüphe yok ki Allah'ın vaadi gerçektir. Derken ya onlara vaadettiğimiz şeylerin bazısını göstereceğiz sana, yahut da seni öldüreceğiz, derken hepsi de dönüp tapımıza gelecekler.
Şaban Piriş:
Sabret, kuşkusuz Allah’ın vaadi haktır. Biz onlara vaat ettiğimiz azabın bir kısmını ya sana gösteririz, ya da seni vefat ettiririz. Ama neticede onlar, bize döndürüleceklerdir.
Edip Yüksel:
Öyleyse sabret; ALLAH'ın sözü gerçektir. Onlara söz verdiğimiz (cezalandırmanın) bir kısmını sana göstersek de, ondan önce hayatına son versek de, onlar bize döndürüleceklerdir.
Ali Bulaç:
Şu halde sen sabret, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Sonunda ya onlara va'dettiğimiz (azab)in bir kısmını sana göstereceğiz ya da senin hayatına son vereceğiz. Nihayet onlar Bize döndürülecekler.
Suat Yıldırım:
Sabret! Çünkü Allah'ın vâdi gerçektir.Biz onlara vâd ettiğimizin bir kısmını sana göstersek de, yahut senin ruhunu yanımıza alsak da, onlar mutlaka sonunda dönüp huzurumuza geleceklerdir.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Artık sabret. Allah´ın vaadi, şüphe yok ki, hakdır. Onlara olan vaadimizin bazısını sana göstereceğiz veya senin ruhunu alacağız, nihâyet Bize döndürüleceklerdir.
Yaşar Nuri Öztürk:
Sen sabret! Çünkü Allah'ın vaadi haktır. Onları tehdit ettiğimiz şeyin bir kısmını belki sana gösteririz, belki de seni vefat ettiririz. Sonunda onlar bize döndürülecekler.
Bekir Sadak:
Peygamberleri onlara belgelerle gelince, kendilerinde olan bilgiden gururlandilar da, alaya aldiklari sey kendilerini sariverdi.
İbni Kesir:
Şu halde sen
Adem Uğur:
Onun için (Resûlüm), sen sabret! Şüphesiz Allah´ın vâdi gerçektir. Onlara söz verdiğimiz azabın bir kısmını ya sana gösteririz, yahut seni daha önce vefat ettiririz. Nasıl olsa onlar bize döneceklerdir.
İskender Ali Mihr:
Öyleyse sabret. Muhakkak ki Allah´ın vaadi haktır. Onlara vaadettiklerimizin (azabın), bir kısmını sana gösteririz veya seni (daha önce) öldürürüz. Sonunda onlar Bize döndürülecekler.
Celal Yıldırım:
(Ey Peygamber!) Sabret Şüphesiz ki, Allah´ın va´di hakktır Sana va´dettiğimizin bir kısmını el bette göstereceğiz veya senin ruhu nu alacağız. (Nasılsa) onların dönü şü bize olacaktır.
Tefhim ul Kuran:
Şu halde sen sabret, hiç şüphesiz Allah´ın va´di haktır. Sonunda ya onlara va´d ettiğimiz (azab)ın bir kısmını sana göstereceğiz ya da senin hayatına son vereceğiz. Nihayet onlar bize döndürülecekler.
Fransızca:
Endure donc. La promesse d'Allah est vraie. Que Nous te montrions une partie de ce dont Nous les menaçons ou que Nous te fassions mourir (avant cela)... c'est vers Nous qu'ils seront ramenés.
İspanyolca:
¡Ten, pues, paciencia! ¡Lo que Alá promete es verdad! Lo mismo si te hacemos ver algo de aquello con que les amenazamos, que si te llamamos, serán devueltos a Nosotros.
İtalyanca:
Sii paziente: la promessa di Allah è vera. Sia che ti mostriamo una parte di ciò che minacciamo loro, sia che ti richiamiamo, a Noi saranno ricondotti.
Almanca:
Also übe dich in Geduld! Gewiß, ALLAHs Versprechen ist wahr. Und entweder zeigen WIR dir etwas von dem, was WIR ihnen androhen, oder WIR lassen deine (Seele) einziehen, so werden sie danach zu Uns zurückgebracht.
Çince:
你当坚忍,真主的应许确是真实的。如果我要昭示你一点我用以恫吓他们的刑罚,(那末,我对他们确是全能的);设或我使你去世,那末,他们只被召归于我。
Hollandaca:
Daarom volhard met geduld, o Mahomet! want de belofte van God is waar. Hetzij wij u een deel der straf doen zien, waarmede wij hen bedreigden, hetzij wij u doen sterven vóór gij het ziet; zij zullen op den jongsten dag voor ons worden verzameld.
Rusça:
Будь же терпелив, ибо обещание Аллаха истинно. Мы можем показать тебе часть того, что обещаем им, а можем упокоить тебя до этого. Они все равно будут возвращены к Нам.
Somalice:
Samir (adkayso) nabiyow yabooha Eebe waa xaqe, haddaanu kutusinno waxa (guusha) aannu Kuu yaboohi qaarkeed (intaad nooshahay waa Wanaagayamaan ku oofsanno (intaas Ka hor) Xaganagaa loo soo celin (gaaladaas).
Swahilice:
Basi subiri, hakika ahadi ya Mwenyezi Mungu ni ya kweli. Na ama tukikuonyesha baadhi ya yale tuliyo waahidi au tukikufisha, lakini wao watarudishwa kwetu tu.
Uygurca:
(ئى مۇھەممەد! قەۋمىڭنىڭ سېنى ئىنكار قىلغانلىقىغا) سەۋر قىلغىن، اﷲ نىڭ (ئۇلارنى ئازابلاش توغرىسىدىكى) ۋەدىسى ھەقىقەتەن ھەقتۇر، ساڭا بىز ئۇلارغا ۋەدە قىلغان ئازابنىڭ بىر قىسمىنى كۆرسەتسەك (بۇ اﷲ نىڭ ۋەدىسىگە ۋاپا قىلغانلىقىدۇر) ياكى سېنى (ئۇنى كۆرسىتىشتىن بۇرۇن) ۋاپات قىلدۇرساق، ئۇلار بىزنىڭ دەرگاھىمىزغا قايتۇرۇلىدۇ، (قىيامەتتە ئۇلار ئازابقا دۇچار بولىدۇ)
Japonca:
あなたがだは耐え忍べ。本当にアッラーの約束は真実である。われがかれらに約束した一端をあなたに示すこともあろう。またはあなたを(その前に)召すことも。だがどちらにしても,かれらはわれの許に帰されるものである。
Arapça (Ürdün):
«فاصبر إن وعد الله» بعذابهم «حق فإما نرينَّك» فيه إن الشرطية مدغمة وما زائدة تؤكد معنى الشرط أول الفعل والنون تؤكد آخره «بعض الذي نعدهم» به من العذاب في حياتك وجواب الشرط محذوف، أي فذاك «أو نتوفينك» أي قبل تعذيبهم «فإلينا يرجعون» فنعذبهم أشد العذاب فالجواب المذكور للمعطوف فقط.
Hintçe:
तो (ऐ रसूल) तुम सब्र करो ख़ुदा का वायदा यक़ीनी सच्चा है तो जिस (अज़ाब) की हम उन्हें धमकी देते हैं अगर हम तुमको उसमें कुछ दिखा दें या तुम ही को (इसके क़ब्ल) दुनिया से उठा लें तो (आख़िर फिर) उनको हमारी तरफ लौट कर आना है,
Tayca:
ดังนั้นเจ้าจงอดทน แท้จริงสัญญาของอัลลอฮฺนั้นเป็นจริง บางทีเราจะให้เจ้าได้เห็นบางสิ่งที่ได้สัญญาแก่พวกเขา หรือเราจะทำให้เจ้าตายเสียก่อน ดังนั้นพวกเขาจะถูกกลับไปยังเรา
İbranice:
התאזר בסבלנות כי הבטחת אלוהים היא צדק. בין אם נראה לך חלק מהעונש שהועדנו להם, או נשיב אותך אלינו לפני כן. בסופו של דבר כולם יושבו אלינו
Hırvatça:
A ti se strpi! Doista je Allahovo obećanje istina! Bilo da ti pokažemo dio onoga što im Mi obećavamo, bilo da ti prije život oduzmemo - Nama će se oni vratiti.
Rumence:
Rabdă! Făgăduiala lui Dumnezeu este Adevăr. Fie că îţi vom arăta din ceea ce le-am făgăduit, fie că vom face să mori înainte, la Noi vor fi întorşi.
Transliteration:
Faisbir inna waAAda Allahi haqqun faimma nuriyannaka baAAda allathee naAAiduhum aw natawaffayannaka failayna yurjaAAoona
Türkçe:
Sen sabret! Çünkü Allah'ın vaadi haktır. Onları tehdit ettiğimiz şeyin bir kısmını belki sana gösteririz, belki de seni vefat ettiririz. Sonunda onlar bize döndürülecekler.
Sahih International:
So be patient, [O Muhammad]; indeed, the promise of Allah is truth. And whether We show you some of what We have promised them or We take you in death, it is to Us they will be returned.
İngilizce:
So persevere in patience; for the Promise of Allah is true: and whether We show thee (in this life) some part of what We promise them,- or We take thy soul (to Our Mercy) (before that),-(in any case) it is to Us that they shall (all) return.
Azerbaycanca:
(Ya Peyğəmbər! Müşriklərin əziyyətlərinə) səbr et. Allahın (sənə və mö’minlərə verdiyi zəfər) və’di haqdır. Ya onlara və’d etdiyimizin (əzabın) bir qismini (diri ikən) sənə göstərəcək, ya da səni Öz dərgahımıza aparacağıq. Onlar Bizim hüzurumuza qaytarılıb gətiriləcəklər! (Qiyamət günü dünyadakı əməllərinə görə şiddətli əzaba düçar olacaqlar!)
Süleyman Ateş:
Sabret, Allah'ın sözü gerçektir. Onları tehdidettiğimiz şeylerin bir kısmını ya sana gösteririz, yahut seni daha önce vefat ettiririz. (Sonunda) onlar bize döndürülecklerdir.
Diyanet Vakfı:
Onun için (Resulüm), sen sabret! Şüphesiz Allah'ın vadi gerçektir. Onlara söz verdiğimiz azabın bir kısmını ya sana gösteririz, yahut seni daha önce vefat ettiririz. Nasıl olsa onlar bize döneceklerdir.
Erhan Aktaş:
O halde sabret. Kuşkusuz Allah’ın yaptığı uyarı gerçektir. Onlara yaptığımız uyarılardan bir kısmını sana göstersek de göstermeden seni vefât ettirsek de sonunda onlar yalnızca Bize döndürüleceklerdir.
Kral Fahd:
Onun için (Rasûlüm), sen sabret! Şüphesiz Allah'ın vaadi gerçektir. Onlara söz verdiğimiz azabın bir kısmını ya sana gösteririz, yahut seni daha önce vefat ettiririz. Nasıl olsa onlar bize döneceklerdir.
Hasan Basri Çantay:
Onun için sen (Habîbim) sabret. Şübhesiz Allahın va´di bir gerçekdir. Binnetîce ya onlara etmekde olduğumuz tehdîdi (n tehakkukunu) kısmen sana göstereceğiz, yahud seni kendimize alacağız. Nihayet onlar ancak bize döndürülüb getirileceklerdir.
Muhammed Esed:
Sen, sıkıntılara karşı sabırlı ol, çünkü Allah´ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir. Ve şu (hakikati inkar ede)nler için hazırladıklarımızı sana ister (bu dünyada) gösterelim, ister (bunların gerçekleşmesinden önce) seni ölüme götürelim, (unutma ki, sonunda,) onlar Bize döndürüleceklerdir.
Gültekin Onan:
Şu halde sen sabret, hiç şüphesiz Tanrı´nın vaadi haktır. Sonunda ya onlara vaad ettiğimiz (azab)ın bir kısmını sana göstereceğiz ya da senin hayatına son vereceğiz. Nihayet onlar bize döndürülecekler.
Ali Fikri Yavuz:
Onun için (Ey Rasûlüm, kâfirlerin eziyetlerine) sabret. Elbette Allah’ın (sana olan zafer) vaadi bir gerçektir. Artık onlara vaad ettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, yahud seni kendimize alsak da muhakkak onlar döndürülüp bize getirilecekler.
Portekizce:
Persevera, pois, porque a promessa de Deus é inexorável; quer que mostremos algo do que lhes temos prometido, querque acolhamos, certamente retornarão a Nós.
İsveççe:
HA DÄRFÖR tålamod, [Muhammad] - Guds löfte är sanning! Vare sig Vi låter dig se något av det som Vi lovar dessa [förnekare] eller Vi låter dig dö [innan straffet når dem], skall de föras åter till Oss!
Farsça:
نهایتاً [بر آزار اینان] شکیبا باش، بی تردید وعده خدا حق است. پس اگر بخشی از عذاب هایی را که به آنان وعده می دهیم به تو نشان دهیم، یا تو را پیش از آن از دنیا ببریم [تفاوتی ندارد، در هر صورت] به سوی ما بازگردانده می شوند [و کیفرشان را خواهند دید.]
Kürtçe:
دەی کەواتە (ئەی موحەممەد ﷺ) خۆڕاگربە بێگومان بەڵێنی خوا ڕاستە جا یان ھەندێك لەو بەڵێنانەی پێیان دەدەین نیشانت دەدەین یان تۆ دەمرێنین (بەڵێنەکان نابینی) ئەوسا ھەمووتان ھەر بۆلای ئێمە دەگەڕێنەوە
Özbekçe:
Бас, сабр қил. Албатта, Аллоҳнинг ваъдаси ҳақдир. Энди Биз ёки сенга уларга ваъда қилган нарсаларимизнинг баъзиларини кўрсатамиз, ёки сени вафот эттирамиз. Бас, Бизгагина қайтарилурлар.
Malayca:
Maka bersabarlah (wahai Muhammad), sesungguhnya janji Allah (menyeksa musuh- musuhmu itu) adalah benar; oleh itu kiranya Kami perlihatkan kepadamu sebahagian dari azab yang Kami janjikan kepada mereka, ataupun Kami wafatkanmu sebelum itu, (maka tetaplah mereka akan menerima balasan azab) kerana kepada Kamilah mereka akan dikembalikan.
Arnavutça:
Andaj, bëhu i durueshëm, premtimi i Perëndisë, me siguri, do të realizohet, e nëse të tregojmë ty diçka, nga ajo që u kemi premtuar atyre, apo nëse të vdesim ty (para dënimit të tyre), e ata te Ne do të kthehen (për llogari).
Bulgarca:
Затова бъди търпелив [о, Мухаммад]! Обещанието на Аллах е истинно. И да ти покажем част от онова, което им обещаваме, или да те приберем, те при Нас ще бъдат върнати.
Sırpça:
Зато се стрпи! Заиста је Аллахова претња истина! Било да ти покажемо део онога што им Ми претимо, било да ти пре живот одузмемо - Нама ће они да се врате.
Çekçe:
Buď trpělivý, neboť slib Boží je pravdivý! A ať ti již ukážeme část z toho, co jsme jim slíbili, anebo tě k Sobě povoláme dříve - k Nám budou všichni navráceni.
Urduca:
پس اے نبیؐ، صبر کرو، اللہ کا وعدہ برحق ہے اب خواہ ہم تمہارے سامنے ہی اِن کو اُن برے نتائج کا کوئی حصہ دکھا دیں جن سے ہم اِنہیں ڈرا رہے ہیں، یا (اُس سے پہلے) تمہیں دنیا سے اٹھا لیں، پلٹ کر آنا تو اِنہیں ہماری ہی طرف ہے
Tacikçe:
Пас сабр кун, албатта, ваъдаи Худо рост аст. Е баъзе аз он чизҳоро, ки ба онҳо ваъда додаем, ба ту нишон медиҳем ё туро бимиронем ва онҳо ба назди Мо бозгардонида шаванд.
Tatarca:
Бит дөньяда Аллаһ дошманнары күп, ислам өчен Аллаһ юлында сабыр кыл, чыдамлы бул, Раббыңның вәгъдәсе хак, сине саклар һәм ярдәм бирер, кәферләргә вәгъдә иткән ґәзабыбызны сиңа күрсәтербез исән чагында, яки сине үтергәнебездән соң аларны ґәзаб кылырбыз, соңра җәза алмак өчен безгә кайтырлар.
Endonezyaca:
Maka bersabarlah kamu, sesungguhnya janji Allah adalah benar; maka meskipun Kami perlihatkan kepadamu sebagian siksa yang Kami ancamkan kepada mereka ataupun Kami wafatkan kamu (sebelum ajal menimpa mereka), namun kepada Kami sajalah mereka dikembalikan.
Amharca:
ታገስም የአላህ ቀጠሮ እውነት ነውና፡፡ የዚያንም የምናስፈራራቸውን ከፊሉን (በሕይወትህ) ብናሳይህ (መልካም ነው)፡፡ ወይም ብንገድልህ ወደኛ ይመለሳሉ፡፡
Tamilce:
ஆகவே, (நபியே! சகிப்புடன் மன உறுதியுடன்) பொறுமையாக இருப்பீராக! நிச்சயமாக அல்லாஹ்வின் வாக்கு உண்மையானதே! ஆக, ஒன்று, அவர்களை நாம் எச்சரித்தவற்றில் சிலவற்றை உமக்கு காண்பிப்போம். அல்லது, (அதற்கு முன்னர்) உம்மை உயிர் கைப்பற்றுவோம். ஆக, (பின்னர்) நம் பக்கம்தான் அவர்கள் திரும்பக் கொண்டு வரப்படுவார்கள். (அப்போது அவர்களை தண்டிப்போம்.)
Korece:
인내하라 실로 하나님의 약 속은 진리라 하나님은 그들에게 약속했던 일부를 그대에게 보여 주리라 아니면 하나님이 그대의 영혼을 그것 이전에 그분의 은혜 가운데 있게 하리니 그들 모두가 귀의할 곳은 하나님 뿐이라
Vietnamca:
Vì vậy, Ngươi hãy kiên nhẫn (hỡi Thiên Sứ) bởi lời hứa của Allah chắc chắn là thật. Và cho dù TA cho Ngươi thấy một số điều mà TA đã hứa với chúng hoặc TA bắt hồn Ngươi thì chúng vẫn phải trở về trình diện TA.
Ayet Linkleri: