Arapça:
وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُم مَّا كَانُوا يَحْذَرُونَ
Çeviriyazı:
venümekkine lehüm fi-l'arḍi venüriye fir`avne vehâmâne vecünûdehümâ minhüm mâ kânû yaḥẕerûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve o yerde onları hakim kılalım, Firavun ile Hâmân ve ordularına, onlardan çekinmekte oldukları şeyi gösterelim.
Diyanet İşleri:
Biz, memlekette güçsüz sayılanlara iyilikte bulunmak, onları önderler kılmak, onları varis yapmak, memlekete yerleştirmek; Firavun, Haman ve her ikisinin askerlerine, çekinmekte oldukları şeyleri göstermek istiyorduk.
Abdulbakî Gölpınarlı:
İstiyorduk ki onları yeryüzünde yerleştirip kuvvetlendirelim ve Firavun'la Haman'a ve askerlerine de, onlardan çekindikleri şeyleri gösterelim.
Şaban Piriş:
Onları ülkede güç sahibi kılmak, Firavun ile Haman'a ve ordularına, onlardan (İsrailoğulları'ndan gelecek diye) korktukları şeyi göstermek (istiyorduk).
Edip Yüksel:
Ve onları yeryüzüne yerleştirelim, Firavun, Haman ve ordularına, korktukları şeyi gösterelim.
Ali Bulaç:
Ve (istiyoruz ki) onları yeryüzünde 'iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım', Firavun'a, Haman'a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim.
Suat Yıldırım:
Biz ise o ülkedeki güçsüzlere ihsanda bulunmak, onları dünyada örnek şahsiyetler yapmak ve ülkeye onları vâris kılmak, onlara dünya hâkimiyeti vermek; Firavun'u, Haman’ı ve onların ordularını ise korktuklarına uğratmak istiyorduk. [7,137; 26,59; 29,39; 40,24]
Ömer Nasuhi Bilmen:
Ve yeryüzünde onlara kudret vermek ve Fir´avun ile Haman´a ve ordularına onlardan kaçındıkları şeyi (bizler) göstermek istedik.
Yaşar Nuri Öztürk:
Ve yeryüzünde onlara imkân ve kudret verelim. Firavun'a, Hâman'a ve onların ordularına da korkmakta oldukları şeyleri gösterelim.
Bekir Sadak:
Onceden, sut annelerin memesini kabul etmemesini sagladik. Musa´nin ablasi: «Size, sizin adiniza ona bakacak, iyi davranacak bir ev halkini tavsiye edeyim mi?» dedi.
İbni Kesir:
Ve onları memleketlerine yerleştirelim, Firavun´ a Haman´a ve ikisinin askerlerine çekinmekte oldukları şeyleri gösterelim.
Adem Uğur:
Ve o yerde onları hakim kılmak
İskender Ali Mihr:
Ve onları, yeryüzünde (orada) yerleştirip, kuvvetli kılmak ve firavuna, Haman´a ve ikisinin ordusuna, onlardan (İsrailoğulları´ndan) hazar ettikleri (çekindikleri) şeyi göstermek (istedik).
Celal Yıldırım:
O yerlere yerleştirmeyi ve Fir´avn´a, Hâmân´a ve askerlerine onlardan (hep endişe duyup) kaçındıkları hususu göstermeyi diledik.
Tefhim ul Kuran:
Ve (istiyoruz ki) onları yeryüzünde ´iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım´, Firavun´a, Hâmân´a ve askerlerine, onlardan sakınmakta oldukları şeyi gösterelim.
Fransızca:
et les établir puissamment sur terre, et faire voir à Pharaon, à Haman, et à leurs soldats, ce dont ils redoutaient.
İspanyolca:
darles poderío en el país y servirnos de ellos para hacer que Faraón. Hamán y sus ejércitos experimentaran lo que ya recelaban.
İtalyanca:
[Volevamo] consolidarli sulla terra e, loro tramite, far vedere a Faraone e Hâmân e alle loro armate quello che paventavano.
Almanca:
im Lande festigen und Pharao, Haman und ihren Soldaten von ihnen das zeigen, vor dem sie sich in Acht zu nehmen pflegten.
Çince:
我要使他们在大地上得势,我要昭示法老、哈曼和他们俩的军队,对于这些被欺负者的提防的事。
Hollandaca:
En om eene plaats voor hen op de aarde te vestigen, en Pharao en Haman en hunne strijdkrachten de vernietiging van hun koninkrijk en van hun volk te vertoonen, welke zij trachtten te vermijden.
Rusça:
даровать им власть на земле и показать Фараону, Хаману и их воинам то, чего они остерегались.
Somalice:
Oon Makansiinno Dhulka, Tusinana Fircoon iyo Haamaan iyo Januuddooda waxay ka Digtoonaayeen (Halaagooda).
Swahilice:
Na kuwapa nguvu katika nchi, na kutokana na wao kuwaonyesha kina Firauni na Hamana na majeshi yao mambo yale waliyo kuwa wakiyaogopa.
Uygurca:
ئۇلارنى مىسىر زېمىنىد اكۈچ - قۇۋۋەتكە ئىگە قىلماقچىمىز، بىز پىرئەۋنگە، (ۋەزىرى) ھامانغا ۋە ئۇلارنىڭ قوشۇنىغا ئۇلار (يەنى بوزەك قىلىنغانلار) دىن قورقىدىغان نەرسىنى (يەنى بەنى ئىسرائىلنى مىسىرغا ھۆكۈمران قىلىشنى) كۆرسىتىمىز
Japonca:
そしてこの国にかれらの地歩を確立させて,フィルアウンとハーマーンの軍勢に,かれらが警戒していたことを目の当たりに示そうとした。
Arapça (Ürdün):
«ونمكن لهم في الأرض» أرض مصر والشام «ونريَ فرعون وهامان وجنودهما» وفي قراءة ويرى بفتح التحتانية والراء ورفع الأسماء الثلاثة «منهم ما كانوا يحذرون» يخافون من المولود الذي يذهب ملكهم على يديه.
Hintçe:
और उन्हीं को रुए ज़मीन पर पूरी क़ुदरत अता करे और फिरऔन और हामान और उन दोनों के लश्करो को उन्हीं कमज़ोरों के हाथ से वह चीज़ें दिखायें जिससे ये लोग डरते थे
Tayca:
และเราได้ให้พวกเขาครอบครองในแผ่นดิน และเราจะให้ฟิรเอานและฮามานตลอดจนไพร่พลของเขาทั้งสอง ได้เห็นสิ่งที่พวกเขามีความกลัว
İbranice:
ונכונן אותם בארץ, ולהציג לפרעה והמן ולחייליהם את מה שממנו פחדו (אובדן שלטונם)
Hırvatça:
I da im omogućimo da zemljom upravljaju, a da faraonu i Hamanu i vojskama njihovim učinimo da od njih dožive baš ono čega su se pribojavali.
Rumence:
ca să le dăm un loc pe pământ şi să le arătăm astfel lui Faraon, lui Haman şi oştirilor lor pe cea de care se fereau.
Transliteration:
Wanumakkina lahum fee alardi wanuriya firAAawna wahamana wajunoodahuma minhum ma kanoo yahtharoona
Türkçe:
Ve yeryüzünde onlara imkân ve kudret verelim. Firavun'a, Hâman'a ve onların ordularına da korkmakta oldukları şeyleri gösterelim.
Sahih International:
And establish them in the land and show Pharaoh and [his minister] Haman and their soldiers through them that which they had feared.
İngilizce:
To establish a firm place for them in the land, and to show Pharaoh, Haman, and their hosts, at their hands, the very things against which they were taking precautions.
Azerbaycanca:
Və onları yer üzündə (Misirdə, Şamda) yerləşdirib möhkəmləndirək, Fir’ona, (vəziri) Hamana və ordularına onların qorxub çəkindikləri şeyi (İsrail oğullarından birinin əli ilə məhv edilib hakimiyyətlərinə son qoyulmasını) göstərək.
Süleyman Ateş:
Ve onları o yerde iktidara getirelim de Fir'avn'a, Haman'a ve askerlerine, onlardan (ezdikleri zümreden) korktukları şeyi gösterelim.
Diyanet Vakfı:
Ve o yerde onları hakim kılmak; Firavun ile Haman'a ve ordularına, onlardan (İsrailoğullarından gelecek diye) korktukları şeyi göstermek (istiyorduk).
Erhan Aktaş:
Ve onları yeryüzünde iktidar yapalım, Firavun’a, Hâmân’a ve ikisinin ordusuna, onlardan çekindikleri şeyleri gösterelim.
Kral Fahd:
Ve o yerde onları hakim kılmak; Firavun ile Hâmân'a ve ordularına, onlardan (İsrailoğullarından gelecek diye) korktukları şeyi göstermek (istiyorduk).
Hasan Basri Çantay:
Onlara o yerde kudret (ve haakimiyyet) verelim, Fir´avna, Hâmâne ve bunların ordularına da onlardan kocunmakda oldukları şey´i (başlarına getirib) gösterelim.
Muhammed Esed:
ve onları güvenlik içinde yeryüzünde yerleştirelim; Firavun´u, Haman´ı ve onların ordularını da onların (İsrailoğulları´nın) eliyle korktukları şeye uğratalım.
Gültekin Onan:
Ve (istiyoruz ki) onları yeryüzünde ´iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım´, Firavuna, Haman´a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim.
Ali Fikri Yavuz:
Bir de o ezilmekte olan İsrailoğullarına Mısır ve Şam’da kuvvet ve üstünlük verelim de hem Firavun’a, hem (veziri) Hâmân’a ve ordularına, onlardan (Mûsa ve İsrailoğullarından) korktukları şeyi (helâklerini) gösterelim.
Portekizce:
E os arraigando na terra, para mostrarmos ao Faraó, a Haman e seus exércitos, o que temiam.
İsveççe:
och ge dem en säker plats på jorden, och Vi ville genom dem ge Farao och Haman och deras män en [försmak av] det som de ville skydda sig emot.
Farsça:
و برای آنان در آن سرزمین، زمینه قدرت و حکومت آماده کنیم، و به فرعون و هامان و سپاهشان که از ایشان اند چیزی را که از آن هراسناک و در حذر بودند [و آن پیروزی بنی اسرائیل بر آنان بود] نشان دهیم.
Kürtçe:
وە دەسەڵاتداریان بکەین لەو زەویەدا وە نیشانی فیرعەون وھامان و لەشکری ھەردووکیان بدەین لە (بەنو ئیسرائیلی یەکانەوە) ئەوەی خۆیان لێ دەپاراست
Özbekçe:
Ва ер юзида уларга имконлар беришни, Фиръавн, Ҳомон ва икковининг аскарларига улар(Бани Исроил)дан қўрққан нарсаларини кўрсатишни истаймиз.
Malayca:
Dan Kami hendak memberi mereka kedudukan yang kukuh di negeri itu, serta hendak memperlihatkan kepada Firaun dan Haman bersama-sama tentera mereka apa yang mereka bimbangkan dari golongan yang bertindas itu.
Arnavutça:
dhe t’ua mundësojmë atyre vendosjen në Tokë dhe t’jua tregojmë Faraoit, Hamanit dhe ushtrisë së tyre mu atë prej së cilës frikësoheshin ata.
Bulgarca:
и да ги утвърдим на Земята, и да покажем от тях на Фараона и Хаман, и войските им онова, от което са се пазели.
Sırpça:
И да им на Земљи власт дарујемо, а да фараону и Хаману и војскама њиховим дамо да доживе баш оно због чега су од њих страховали.
Çekçe:
a upevnili je na zemi a ukázali tak Faraónovi a Hámánovi i vojskům jejich to, čeho se od nich obávali.
Urduca:
اور زمین میں ان کو اقتدار بخشیں اور ان سے فرعون و ہامان اور ان کے لشکروں کو وہی کچھ دکھلا دیں جس کا انہیں ڈر تھا
Tacikçe:
Ва онҳоро дар он сарзамин обрӯву қудрат бахшидем ва ба Фиръавну Ҳомон ва лашкариёнашон чизеро, ки аз он метарсиданд, нишон диҳем.
Tatarca:
Янә Фиргаунгә, Һаманга һәм аларның гаскәрләренә үзләре курыккан Мусаны күрсәтергә теләдек, һәм аларны яхшы җиргә урынлаштырырга теләдек. "Фиргаун Ягъкуб балаларыннан куркып аларның ир балаларын үтертә барды, әмма үзенең башына җитәчәк Мусаны үзе тәрбияләп үстерде".
Endonezyaca:
dan akan Kami teguhkan kedudukan mereka di muka bumi dan akan Kami perlihatkan kepada Fir'aun dan Haman beserta tentaranya apa yang selalu mereka khawatirkan dari mereka itu.
Amharca:
ለእነርሱም በምድር ላይ ልናስመች ፈርዖንንና ሃማንንም ሰራዊቶቻቸውንም ከእነሱ ይፈሩት የነበሩትን ነገር ልናሳያቸው (እንሻለን)፡፡
Tamilce:
இன்னும், பூமியில் அவர்களுக்கு நாம் (மக்கள் மீது ஆட்சி செய்கிற) ஆதிக்கத்தை நிலை நிறுத்துவதற்கும்; ஃபிர்அவ்ன், ஹாமான், இன்னும் அவ்விருவரின் இராணுவங்களுக்கு அவர்கள் (-இஸ்ரவேலர்கள்) மூலமாக அச்சப்பட்டுக் கொண்டிருந்ததை நாம் காண்பிப்பதற்கும் நாடினோம்.
Korece:
그 땅에서 그들에게 권능을 부여하여 파라오와 하만과 그들 의 군대로 하여금 그들이 경고받 았던 것을 지켜보도록 하였노라
Vietnamca:
TA ban cho họ một nơi định cư trong xứ và TA làm cho Pha-ra-ông và Haman cùng binh lính của hai tên đó thấy những điều làm cho bọn họ lo sợ.
Ayet Linkleri: