Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

27

Sûredeki Ayet No: 

42

Ayet No: 

3201

Sayfa No: 

380

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

فَلَمَّا جَاءَتْ قِيلَ أَهَٰكَذَا عَرْشُكِ ۖ قَالَتْ كَأَنَّهُ هُوَ ۚ وَأُوتِينَا الْعِلْمَ مِن قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ

Çeviriyazı: 

felemmâ câet ḳîle ehâkeẕâ `arşük. ḳâlet keennehû hû. veûtîne-l`ilme min ḳablihâ vekünnâ müslimîn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Melike gelince, "Senin tahtın da böyle mi?" dendi. O şöyle cevap verdi: "Tıpkı o! Zaten bize daha önce bilgi verilmiş ve biz teslimiyet göstermiştik."

Diyanet İşleri: 

Melike geldiğinde "Senin tahtın böyle miydi?" denildi. O da "Sanki odur, daha önce bize bilgi verilmişti ve teslim olmuştuk" dedi.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Hükümdar gelince, tahtın bumuydu dendi, o da ona pek benziyor zaten daha önce de Süleyman'ın peygamberliğini bilmiş, anlamıştık ve teslim olmuştuk dedi.

Şaban Piriş: 

Kraliçe geldiği zaman:Senin tahtın böyle miydi? denildi. O da: Sanki bu o. Daha önce bize bilgi verildi ve müslüman olduk, dedi.

Edip Yüksel: 

(Kadın lider) varınca kendisine, "Senin tahtın buna mı benziyor?" dendi. "Tıpkı o," dedi, "Bize ondan önce bilgi verilmişti ve biz müslüman idik."

Ali Bulaç: 

Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: "Senin tahtın böyle mi?" denildi. Dedi ki: "Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz Müslüman olmuştuk."

Suat Yıldırım: 

Süleyman'ın huzuruna girince ona: “Senin tahtın da böyle midir?” diye soruldu. “Sanki o!” dedi, “zaten bu mucizeden önce bize bilgi verildiği için sana itaat edenlerden olduk.”

Ömer Nasuhi Bilmen: 

(42-43) Vaktâ ki (o hükümdar kadın) geldi, denildi ki, «Senin tahtın böyle midir?» Dedi ki: «Bu, sanki o. Maamafih bize ondan evvel bilgi verilmiş idi ve bizler müslümânlar olduk.» Onu Allah´ın gayrı tapar olduğu şey (İslâmiyet´ten) men etmiş idi. Şüphe yok ki o, kâfirler olan bir kavimden idi.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Melike gelince şöyle denildi: "Senin tahtın da böyle mi?" Dedi: "Bu sanki o. Zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz müslüman olmuştuk."

Bekir Sadak: 

O sehirde, yeryuzunde bozgunculuk yapan, duzeltmeye ugrasmayan dokuz kisi vardi.

İbni Kesir: 

Böylece geldiğinde: Senin tahtın böyle miydi? denildi. O da: Sanki bu, odur. Ondan önce de bize bilgi verilmişti ve biz müslüman olmuştuk, dedi

Adem Uğur: 

Melike gelince: Senin tahtın da böyle mi? dendi. O şöyle cevap verdi: Tıpkı o! (Süleyman şöyle dedi): Bize daha önce (Allah´tan) bilgi verilmiş ve biz müslüman olmuştuk.

İskender Ali Mihr: 

Böylece geldiği zaman ona: &quot

Celal Yıldırım: 

Melike gelince, «tahtın böyle mi idi ?» denildi. O da «onun gibi bir şey

Tefhim ul Kuran: 

Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: «Senin tahtın böyle mi?» denildi. Dedi ki: «Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz müslüman olmuştuk.»

Fransızca: 

Quand elle fut venue on lui dit : "Est-ce que ton trône est ainsi ? " Elle dit : "C'est comme s'il c'était". - [Salomon dit]: "Le savoir nous a été donné avant elle; et nous étions déjà soumis".

İspanyolca: 

Cuando ella llegó, se dijo: «¿Es así su trono?» Dijo ella: «Parece que sí». «Hemos recibido la ciencia antes que ella. Nos habíamos sometido.

İtalyanca: 

Quando giunse, le fu detto: «E' questo il tuo trono?». Rispose: «Sembrerebbe che lo sia». [Disse Salomone]: «Già ci fu data la scienza e già fummo sottomessi ad Allah».

Almanca: 

Und als sie kam, wurde ihr gesagt: "Ähnelt dein Thron diesem?" Sie sagte: "Als ob er der Gleiche wäre!" Und uns wurde vor ihr das Wissen zuteil und wir waren Muslime.

Çince: 

当她来到的时候,有人说:你的宝座象这样吗?她说:这好象是我的宝座。在她之前,我们已获得知识,我们已是归顺的。

Hollandaca: 

En toen zij tot Salomo was gekomen, zeide men tot haar: Is uw troon gelijk aan dezen? Zij antwoordde: Men zou zeggen dat hij dezelfde was. En ons werd vóór haar de kennis geschonken, en wij waren aan God onderworpen.

Rusça: 

Когда она прибыла, ей сказали: "Таков ли твой трон?" Она сказала: "Будто это он и есть". Сулейман (Соломон) сказал: "Знание было даровано нам раньше, чем ей, и мы являемся мусульманами".

Somalice: 

Markay Timid waxaa lagu Yidhi ma sidanaa Kursigaagu, waxayna Tidhi waxaad Mooddaa Isagii (Wuxuuna yidhi) waxaa nala Siiyey Horteed Cilmi waxaana nahay Muslimiin.

Swahilice: 

Basi (Malkia) alipo fika akaambiwa: Je! Kiti chako cha enzi ni kama hiki? Akasema: Kama kwamba ndicho hichi. (Sulaiman na watu wake wakasema): Na sisi tumepewa ilimu kabla yake (Malkia), na tukawa Waislamu.

Uygurca: 

بىلقىس كەلگەندە (ئۇنىڭغا): «سېنىڭ تەختىڭ مۇشۇنداقمۇ؟» دېيىلدى. ئۇ: «شۇدەك تۇرىدۇ» دېدى. (سۇلايمان اﷲ نىڭ نېمىتىنى سۆزلەش يۈزىسىدىن ئېيتتى) ئۇنىڭدىن (يەنى بىلقىستىن) بۇرۇن بىزگە (اﷲ نى ۋە اﷲ نىڭ قۇدرىتىنى بىلدۈرىدىغان) ئىلىم بېرىلدى، بىز مۇسۇلمان بولدۇق

Japonca: 

そこでかの女が到着すると「あなたの王座は,このようであったのか。」と尋ねた。かの女は言った。「それらしゅうございます。」さてかれは(考えた)。「わたしたちは,かの女より以前に知識を与えられ(アッラーに)服従,帰依しています。

Arapça (Ürdün): 

«فلما جاءت قيل» لها «أهكذا عرشك» أي أمثل هذا عرشك «قالت كأنه هو» فعرفته وشبهت عليهم كما شبهوا عليها إذ لم يقل أهذا عرشك ولو قيل هذا قالت: نعم، قال سليمان لما رأى لها معرفة وعلماً: «وأوتينا العلم من قبلها وكنا مسلمين».

Hintçe: 

(चुनान्चे ऐसा ही किया गया) फिर जब बिलक़ीस (सुलेमान के पास) आयी तो पूछा गया कि तुम्हारा तख्त भी ऐसा ही है वह बोली गोया ये वही है (फिर कहने लगी) हमको तो उससे पहले ही (आपकी नुबूवत) मालूम हो गयी थी और हम तो आपके फ़रमाबरदार थे ही

Tayca: 

ครั้นเมื่อพระนางได้มาถึงก็ได้ทูลพระนางว่า “บัลลังก์ของพระนางเหมือนอย่างนี้หรือ ?” พระนางตรัสว่า “มันคล้ายอย่างนี้แหละ” และเราได้รับความรู้มาก่อนนาง และเราได้เป็นมุสลิมมาก่อนนาง

İbranice: 

וכאשר באה נאמר לה: 'הזה הוא כס-מלכותך'? אמרה: 'הוא נראה כמוהו.' (אז נאמר:) 'לנו ניתנה הדעת לפניה כי היינו מוסלמים (מתמסרים לאלוהים)

Hırvatça: 

I kad ona dođe, bi joj rečeno: "Je li ovakav prijesto tvoj "Kao da jest!", uzviknu ona. "A nama je prije nego njoj dato znanje, i mi smo muslimani."

Rumence: 

Când ea a venit, i se spuse: “Acesta este tronul tău?” Ea spuse: “El pare a fi. Ştiinţa ne-a fost dăruită înainte şi acum suntem supuşi!”

Transliteration: 

Falamma jaat qeela ahakatha AAarshuki qalat kaannahu huwa waooteena alAAilma min qabliha wakunna muslimeena

Türkçe: 

Melike gelince şöyle denildi: "Senin tahtın da böyle mi?" Dedi: "Bu sanki o. Zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz müslüman olmuştuk."

Sahih International: 

So when she arrived, it was said [to her], "Is your throne like this?" She said, "[It is] as though it was it." [Solomon said], "And we were given knowledge before her, and we have been Muslims [in submission to Allah].

İngilizce: 

So when she arrived, she was asked, "Is this thy throne?" She said, "It was just like this; and knowledge was bestowed on us in advance of this, and we have submitted to Allah (in Islam)."

Azerbaycanca: 

(Bəlqis) gəldikdə ona: “Taxtın bu cürdürmü?” – deyildi. O da: “Sanki odur!” – deyə cavab verdi. (Süleyman qadının dərin zəka sahibi olduğunu görüncə dedi: ) “Bizə ondan daha öncə (tövhid haqqında) elm verilmiş və biz (ondan daha qabaq Allaha) müt’i (müsəlman) olmuşuq!”

Süleyman Ateş: 

(Kraliçe) Gelince (ona): "Senin tahtın da böyle mi?" dendi, "Tıpkı o, dedi, zaten bize daha önce bilgi verilmişti. (Allah'ın kudretini ve senin peygamber olduğunu anlamış) ve biz müslüman olmuştuk."

Diyanet Vakfı: 

Melike gelince: Senin tahtın da böyle mi? dendi. O şöyle cevap verdi: Tıpkı o! (Süleyman şöyle dedi): Bize daha önce (Allah'tan) bilgi verilmiş ve biz müslüman olmuştuk.

Erhan Aktaş: 

Melike geldiğinde ona: “Senin tahtın böyle miydi?” denildi. “Sanki onun gibi.” dedi. Ve “Bize daha önce bilgi verildi ve biz teslimiyet gösterdik!”

Kral Fahd: 

Melike gelince: Senin tahtın da böyle mi? dendi. O şöyle cevap verdi: Tıpkı o! (Süleyman şöyle dedi): Bize daha önce (Allah'tan) bilgi verilmiş ve biz müslüman olmuştuk.

Hasan Basri Çantay: 

Artık (kadın) gelince ona (şöyle) denildi: «Senin tahtın böyle mi idi»? (Kadın) dedi: «Sanki bu, odur. Ondan evvel de bize ilim verilmişdi ve biz müslüman olmuşduk».

Muhammed Esed: 

Ve böylece, (Süleyman´ın yanına gelince) ona: "Senin tahtın böyle miydi?" diye soruldu. (Sebe Melikesi:) "Sanki bunun gibiydi!" dedi. (Süleyman, bunun üzerine, yanındakilere:) "(İlahi) bilgi ondan önce bize verilmiş olduğu ve bizim de (başından beri) Allah´a yürekten boyun eğen kimseler olduğumuz halde, (Melike´nin, bizim kendisine bu yolda herhangi bir yardımımız olmadan, kendiliğinden hakka ulaştığını)

Gültekin Onan: 

Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: &quot

Ali Fikri Yavuz: 

Vakta ki (Belkıs) geldi, ona denildi ki: “- Böyle mi senin tahtın?” (Belkıs şöyle) dedi: “- Sanki odur. Bununla beraber bize bu taht mucizesinden önce (peygamberliğine delâlet eden Hüdhüd mucizesi ile) ilim verildi ve müslüman olduk.”

Portekizce: 

E quando (a rainha) chegou, foi-lhe perguntado: O teu trono é assim? Ela respondeu: Parece que é o mesmo! E eis querecebemos a ciência antes daquilo, e nos submetemos (à vontade divina).

İsveççe: 

Och när hon kom, tillfrågades hon: "Är det så din tron ser ut?" Hon svarade: "Den [jag ser här] är mycket lik den." Och [Salomo sade:] "Vi har fått kunskap före henne och vi har underkastat oss Guds vilja.

Farsça: 

پس زمانی که [ملکه سبا] آمد، گفتند: آیا تخت تو نیز این گونه است؟ گفت: گویا این همان است!! و ما را پیش از این [به حقّانیّت و قدرت سلیمان] آگاه کردند و [همان زمان] تسلیم شدیم؛

Kürtçe: 

ئەمجا کاتێك (بەڵقیس) ھات پێی ووترا تەختەکەی تۆ وەک ئەمە وابوو (بەڵقیس) ووتی وەك ئەو وایە (ھەر ئەڵێی ئەوە) (سولەیمان) ووتی: پێش ئەم (بەڵقیسە) زانستمان پێدرابوو وە ئێمە ملکەچ و موسڵمان بووین

Özbekçe: 

Қачонки у(малика) келганида: «Сенинг тахтинг шундайми?» дейилди. У: «Худди ўшанинг ўзи», деди. «Бизга бундан илгари илм берилган эди ва мусулмон бўлган эдик».

Malayca: 

Maka ketika ia datang mengadap, Nabi Sulaiman bertanya kepadanya: Serupa inikah singahsanamu?" Ia menjawab: "Boleh jadi inilah dia; dan kami telah diberikan ilmu pengetahuan sebelum berlakunya (mukjizat) ini, dan kami pula adalah tetap berserah diri (menjunjung perintah Allah)".

Arnavutça: 

E, kur erdhi ajo (mbretëresha), i thanë asaj: “A i tillë është froni yt?” Ajo u përgjegj: “Gati si të ishte ai”. Dhe neve, na është dhënë dijenia para këtij rasti dhe ne kemi qenë të përulur (muslimanë)”.

Bulgarca: 

И когато тя дойде, бе казано: “Такъв ли е твоят трон?” Рече тя: “Прилича на него.” [Сулайман си каза:] “Знанието ни бе дарено преди нея и бяхме отдадени на Аллах.”

Sırpça: 

И кад она дође, би јој речено: „Је ли овакав твој престо?“ „Као да јесте!“ Она узвикну. „А нама је дато знање пре него њој, и ми смо муслимани.“

Çekçe: 

Když dostavila se, tu bylo jí řečeno: 'Je toto trůn tvůj?' Odpověděla: 'Jako by to byl on. A dostalo se nám již dříve vědění a byli jsme do vůle Boží odevzdáni.'

Urduca: 

ملکہ جب حاضر ہوئی تو اس سے کہا گیا کیا تیرا تخت ایسا ہی ہے؟ وہ کہنے لگی "یہ تو گویا وہی ہے ہم تو پہلے ہی جان گئے تھے اور ہم نے سرِ اطاعت جھکا دیا تھا (یا ہم مسلم ہو چکے تھے)"

Tacikçe: 

Чун омад, гуфтандаш: «Оё тахти ту чунин буд?» Гуфт: «Гӯё ҳамон аст. Ва мо пеш аз ин огоҳ шуда будем ва таслим будаем».

Tatarca: 

Бәлкыйс Сөләйман янына килгәч, аңа әйтелде: "Синең тәхетең шундый идеме? Бәлкыйс әйтте: "Бу тәхет минем тәхеткә ошаган минем тәхетем булса кирәк, ошбу хәлдән элек Аллаһуның кодрәтенә, синең пәйгамбәрлегеңә, безгә дәлил бирелеп, без Иман китереп мөселман булган идек.

Endonezyaca: 

Dan ketika Balqis datang, ditanyakanlah kepadanya: "Serupa inikah singgasanamu?" Dia menjawab: "Seakan-akan singgasana ini singgasanaku, kami telah diberi pengetahuan sebelumnya dan kami adalah orang-orang yang berserah diri".

Amharca: 

በመጣች ጊዜ፡- «ዙፋንሽ እንደዚህ ነውን» ተባለች፡፡ «እርሱ ልክ እርሱ ነው መሰለኝ» አለች፡፡ (ሱለይማን) «ከእርሷ በፊትም ዕውቀትን ተሰጠን ሙስሊሞችም ነበርን፤» (አለ)፡፡

Tamilce: 

ஆக, அவள் வந்தபோது, “இது உனது அரச கட்டில் போன்றா இருக்கிறது?” என்று கேட்கப்பட்டது. அவள் கூறினாள்: “இது அதைப் போன்றுதான் இருக்கிறது.” (பின்னர் சுலைமான் கூறினார்:) இவளுக்கு முன்னரே நாம் (அல்லாஹ்வைப் பற்றியும் அவனுடைய ஆற்றலைப் பற்றியும்) அறிவு கொடுக்கப்பட்டு இருக்கிறோம். இன்னும், நாம் முஸ்லிம்களாக (அல்லாஹ்வின் கட்டளைக்கு கீழ்ப்படிந்தவர்களாக) இருக்கிறோம்.

Korece: 

여왕이 왔을 때 이것이 당신의 옥좌입니까 라고 물으니 그와 비슷합니다 라고 그녀가 대답하매그녀보다 앞서 지혜가 부여되어 우리는 하나님께 순종하고 있었습니다 라고 솔로몬이 말하였더라

Vietnamca: 

Khi nữ vương đến yết kiến, (Suylayman) liền hỏi: “Có phải ngai vương của nàng như thế này đúng không?” Nữ vương đáp: “Dường như chính là nó.” (Sulayman) bảo: “Ta (và thần dân của ta) đã được ban cho kiến thức trước nàng và (tất cả bọn ta đều) là những người Muslim (thần phục Allah).”