Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

26

Sûredeki Ayet No: 

190

Ayet No: 

3122

Sayfa No: 

375

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

Çeviriyazı: 

inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir.

Diyanet İşleri: 

Doğrusu bunda bir ders vardır. Fakat çoğu inanmamıştır.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.

Şaban Piriş: 

İşte bu olayda da bir ayet/ ibret vardır. Buna rağmen onların çoğu mümin değillerdir.

Edip Yüksel: 

Bunda bir ders var; ancak çoğunluk inanmaz.

Ali Bulaç: 

Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.

Suat Yıldırım: 

Elbette bunda alınacak ibret vardır.Fakat onların ekserisi ders alıp da iman etmezler.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Muhakkak ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların ekserisi mü´min kimseler olmadı.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Bunda elbette bir ibret var ama onların çoğu inanan kişiler değildi.

Bekir Sadak: 

O, daha oncekilerin kitabinda da zikredilmistir.

İbni Kesir: 

Muhakkak ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü´minler olmadı.

Adem Uğur: 

Doğrusu bunda büyük bir ders vardır

İskender Ali Mihr: 

Muhakkak ki bunda, mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu, mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler).

Celal Yıldırım: 

Bunda elbette bir öğüt ve ibret vardır. Zaten onların çoğu mü´min değildi.

Tefhim ul Kuran: 

Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.

Fransızca: 

Voilà bien là un prodige. Cependant, la plupart d'entre eux ne croient pas.

İspanyolca: 

Ciertamente, hay en ello un signo, pero la mayoría no creen.

İtalyanca: 

Questo è certo un segno! Ma la maggior parte di loro non crede.

Almanca: 

Gewiß, darin ist doch eine Aya. Und viele von ihnen waren keine Mumin.

Çince: 

此中确有一个迹象,但他们大半是不信道的。

Hollandaca: 

Waarlijk, hierin was een teeken; maar het grootste deel hunner geloofde niet.

Rusça: 

Воистину, в этом - знамение, но большинство их не стали верующими.

Somalice: 

Arrintaasna waxaa ku Sugan Calaamad mana aha Badankoodu mid Rumayn.

Swahilice: 

Hakika katika hayo ipo Ishara, lakini hawakuwa wengi wao wenye kuamini.

Uygurca: 

بۇنىڭدا ئەلۋەتتە (چوڭ) ئىبرەت بار، ئۇلارنىڭ تولىسى ئىمان ئېيتقۇچىلاردىن بولمىدى

Japonca: 

本当にこの中には,一つの印がある。だがかれらの多くは信じない。

Arapça (Ürdün): 

«إن في ذلك لآية وما كان أكثرهم مؤمنين».

Hintçe: 

इसमे भी शक नहीं कि इसमें (समझदारों के लिए) एक बड़ी इबरत है और उनमें के बहुतेरे ईमान लाने वाले ही न थे

Tayca: 

แท้จริงในการนี้ย่อมเป็นสัญญาณหนึ่งอย่างแน่นอน แต่ส่วนมากของพวกเขาไม่เป็นผู้ศรัทธา

İbranice: 

אכן בזה אות, אך רובם אינם מאמינים

Hırvatça: 

U tome je, zaista, znak, ali većina njih neće da vjeruje.

Rumence: 

Întru aceasta este un semn, însă cei mai mulţi nu sunt credincioşi.

Transliteration: 

Inna fee thalika laayatan wama kana aktharuhum mumineena

Türkçe: 

Bunda elbette bir ibret var ama onların çoğu inanan kişiler değildi.

Sahih International: 

Indeed in that is a sign, but most of them were not to be believers.

İngilizce: 

Verily in that is a Sign: but most of them do not believe.

Azerbaycanca: 

Şübhəsiz ki, bunda (Şüeybin bu hekayətində) bir ibrət vardır. Halbuki onların əksəriyyəti iman gətirmədi.

Süleyman Ateş: 

Muhakkak ki bunda bir ibret vardır ama yine çokları inanmazlar.

Diyanet Vakfı: 

Doğrusu bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.

Erhan Aktaş: 

Kuşkusuz bunda(1) bir âyet(2) vardır. Ama onların çoğu îmân edenlerden olmadı.

Kral Fahd: 

Doğrusu bunda büyük bir ders vardır ama çokları iman etmezler.

Hasan Basri Çantay: 

Şübhesiz bunda mutlak bir âyet vardır. (Fakat) onların çoğu îman ediciler değildir.

Muhammed Esed: 

Bu (kıssada da insanlar için) bir ders vardır; insanların çoğu (buna) inanmasalar da...

Gültekin Onan: 

Gerçekten bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu inançlı olmamıştır.

Ali Fikri Yavuz: 

Doğrusu bunda, (onlara yaptığımız bu helâk işinde), kendilerinden sonra gelenler için büyük bir ibret var, öyle iken çoğu mümin olmadı.

Portekizce: 

Sabei que nisto há sinal; porém, a maioria deles não crê.

İsveççe: 

I detta ligger förvisso ett budskap [till människorna], men de flesta av dem vill inte tro.

Farsça: 

بی تردید در این سرگذشت، عبرتی بزرگ وجود دارد؛ و قوم شعیب بیشترشان مؤمن نبودند،

Kürtçe: 

بەڕاستی لەمەدا (باسکرا) پەندێکی گەورە ھەیە بەڵام زۆربەیان باوەڕدار نەبوون

Özbekçe: 

Албатта, бунда оят-белги бор. Лекин кўплари мўмин бўлмадилар.

Malayca: 

Sesungguhnya peristiwa yang demikian, mengandungi satu tanda (yang membuktikan kekuasaan Allah); dan dalam pada itu, kebanyakan mereka tidak juga mahu beriman.

Arnavutça: 

Me të vërtetë, në këtë ka argument (këshillë), por shumica e tyre nuk janë besimtarë,

Bulgarca: 

В това има знамение, но повечето от тях не вярват.

Sırpça: 

То је заиста доказ, али већина њих не верује.

Çekçe: 

A věru je v tomto znamení, však většina z nich nevěří.

Urduca: 

یقیناً اس میں ایک نشانی ہے، مگر ان میں سے اکثر لوگ ماننے والے نہیں

Tacikçe: 

Албатта дар ин ибратест ва бештаринашон имон наёварданд.

Tatarca: 

Бу кавемнең һәлак булуында да гыйбрәт бар, аларның күбрәге ышанучы булмадылар.

Endonezyaca: 

Sesungguhnya pada yang demikian itu benar-benar terdapat tanda (kekuasaan Allah), tetapi kebanyakan mereka tidak beriman.

Amharca: 

በዚህ ውስጥ አስደናቂ ተዓምር አልለበት፡፡ አብዛኞቻቸውም ምእምናን አልነበሩም፡፡

Tamilce: 

நிச்சயமாக இதில் ஓர் அத்தாட்சி இருக்கிறது. இன்னும், அவர்களில் அதிகமானவர்கள் நம்பிக்கையாளர்களாக இல்லை.

Korece: 

실로 그안에는 예증이 있으 나 그들 대다수는 믿지 아니하였 더라

Vietnamca: 

Quả thật, trong sự việc đó là một dấu hiệu (bài học cho những ai phủ nhận và không vâng lời các vị Thiên Sứ của Allah); tuy nhiên, đa số bọn họ không có đức tin.