Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

25

Sûredeki Ayet No: 

19

Ayet No: 

2874

Sayfa No: 

361

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

فَقَدْ كَذَّبُوكُم بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا ۚ وَمَن يَظْلِم مِّنكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا

Çeviriyazı: 

feḳad keẕẕebûküm bimâ teḳûlûne femâ testeṭî`ûne ṣarfev velâ naṣrâ. vemey yażlim minküm nüẕiḳhü `aẕâben kebîrâ.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

(Bunun üzerine ötekilere hitaben şöyle denilir.) İşte (taptıklarınız) sizi söylediklerinizde yalancı çıkardılar. Artık ne (azabınızı) geri çevirebilir, ne de bir yardıma çare bulabilirsiniz ve içinizden kim zulmederse, ona büyük bir azab tattıracağız.

Diyanet İşleri: 

Söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar, artık kendinizden azabı çeviremez, yardım da göremezsiniz. Zulmedenlerinize büyük bir azap tattıracağız denir.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Gerçekten de söylediklerinizi reddedip yalanlar sizi ve sizden ne azabı gidermeye güçleri yeter, ne size yardıma kudretleri var. Ve sizden kim zulmederse ona. büyük bir azap tattırırız.

Şaban Piriş: 

İşte söyledikleriniz de sizi yalancı çıkardılar. Artık kendinizden azabı defetmeye de kendinize yardım etmeye de gücünüz yetmez. İçinizden zulmedenlere büyük bir azap tattıracağız!

Edip Yüksel: 

Onlar sizin bu söylediklerinizi yalanlamış bulunuyorlar. Siz ne veto edebilir, ne de yardım edebilirsiniz. Hatta sizden zulmeden olursa ona da büyük bir azap tattırırız.

Ali Bulaç: 

İşte (ilahlarınız) sizin söylediklerinizi yalanladılar; bundan böyle (azabı) ne geri çevirmeye gücünüz yetebilir, ne de bir yardıma. Sizden kim zulmederse, ona büyük bir azap taddırırız.

Suat Yıldırım: 

“İşte gördünüz a!” denir o müşriklere, “Taptığınız nesneler söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar. Artık ne azabı savmaya, ne yardım temin etmeye çare bulamazsınız.”(İşte ey bütün insanlar! Bilin ki:) İçinizden kim bu şirk koşma zulmünü işlerse, ona büyük bir azap tattıracağız.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

(Ey müşrikler!) «İşte sizi söyler olduğunuz şeylerde tekzîp ettiler. Artık ne (azabı) bertaraf etmeğe ve ne de yardıma muktedir olamayacaksınız ve sizden her kim ki zulmeder ise ona büyük bir azap tattıracağız.»

Yaşar Nuri Öztürk: 

İşte, haklarında söz söyledikleriniz de sizi yalanladılar. Artık ne azabı savabilirsiniz ne de yardımcı bulabilirsiniz. Zulmedenlerinize zorlu bir azap tattıracağız.

Bekir Sadak: 

O gun, gok beyaz bulutlar halinde parcalanacak ve melekler boluk boluk indirilecektir.

İbni Kesir: 

İşte sizi söylediklerinizde yalancı çıkardılar. Artık üzerinizden azabı çeviremez ve yardım göremezsiniz. Sizden zulmedenlere büyük bir azab tattıracağız, denir.

Adem Uğur: 

(Bunun üzerine ötekilere hitaben şöyle denir:) İşte (taptıklarınız), söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar. Artık ne (azabınızı) geri çevirebilir, ne de bir yardım temin edebilirsiniz. İçinizden zulmedenlere büyük bir azap tattıracağız!

İskender Ali Mihr: 

İşte böylece (Allah´tan başka taptıklarınız), söylediklerinizden dolayı sizi yalanladılar. Artık (azabı) uzaklaştırmaya ve yardım almaya muktedir olamazsınız. Ve sizden kim zulmederse ona büyük azap tattırırız.

Celal Yıldırım: 

Gerçekten, taptıklarınız, söyledikleriniz şeyler hakkında sizi yalanladılar. Artık bu durumda ne (azabı) savmaya, ne de bir yardım (görmeye) gücünüz yeter. Sizden kim haksızlık ederse, ona da büyük bir azâb tattırırız.

Tefhim ul Kuran: 

«İşte (ilahlarınız) sizin söylemekte olduklarınızı yalanladılar

Fransızca: 

"Ils vous ont démentis en ce que vous dites. Il n'y aura pour vous ni échappatoire ni secours (possible). Et quiconque des vôtres est injuste, Nous lui ferons goûter un grand châtiment" .

İspanyolca: 

«Os desmienten lo que decís. No podréis escapar al castigo ni encontrar quien os auxilie. A quien de vosotros obre impíamente le haremos gustar un gran castigo».

İtalyanca: 

«Già hanno smentito quello che dite. Non potrete sfuggire [al castigo], né avrete soccorso alcuno. A tutti gli ingiusti daremo un grande castigo».

Almanca: 

Also sie wiesen, was ihr sagt, als Lüge zurück, so werdet ihr weder (die Peinigung) abwenden noch (euch) beistehen. Und wer von euch Unrecht begeht, den werden WIR eine große Peinigung erfahren lassen.

Çince: 

主说:他们确已否认你们所说的话,你们不能逃避刑罚,也不能自助。你们中谁是不义的,我要使谁尝试严峻的刑罚。

Hollandaca: 

En God zal tot hunne aanbidders zeggen: Thans hebben deze u van leugen overtuigd in hetgeen gij zegt. Zij kunnen noch uwe straf afwenden, noch u eenige ondersteuning schenken. En dengenen van u die aan onrechtvaardigheid schuldig zal zijn zullen wij eene gestrenge pijniging doen ondergaan.

Rusça: 

Они опровергли то, что вы говорите, и вы не можете ни отвратить наказание, ни помочь себе. Тем из вас, кто поступал несправедливо, Мы дадим вкусить великие мучения.

Somalice: 

Way Idinku Beeniyeen waxaad Sheegaysaan mana Kartaan Furasho iyo Gargaar midna, Ciddii wax Dulmida oo Idinka midah Waxaannu Dhadhansiin Cadaab Wayn.

Swahilice: 

Basi walikukanusheni kwa mliyo yasema. Kwa hivyo hamwezi kujiondolea wala kujisaidia. Na atakaye dhulumu miongoni mwenu tutamwonjesha adhabu kubwa.

Uygurca: 

شۈبھىسىزكى، ئىبادەت قىلىنغۇچىلار سىلەرنىڭ (ئۇلارنى مەبۇد دېگەن) سۆزۈڭلارنى ئىنكار قىلدى، (ئى كۇففارلار!) سىلەر (ئۆزۈڭلاردىن ئازابنى) دەپئى قىلىشقىمۇ ۋە (بۇ بالادىن ئۆزۈڭلارنى قۇتۇلدۇرۇشقا) ياردەم بېرىشكىمۇ قادىر بولالمايسىلەر، سىلەردىن كىمكى (اﷲ قا شېرىك كەلتۈرۈش بىلەن ئۆزىگە) زۇلۇم قىلىدىكەن، ئۇنىڭغا بىز (ئاخىرەتتە) قاتتىق ئازابنى تېتىتىمىز

Japonca: 

(主は仰せられよう。) 「今かれらは,あなたがたの言ったことを嘘である。と立証した。それであなたがたは(懲罰を)免れられず,また助けも(得られ)ない。われは,あなたがたの中,悪を行う者に,懲罰を味わせるであろう。

Arapça (Ürdün): 

«فقد كذبوكم» أي كذب المعبودون العابدين «بما تقولون» بالفوقانية أنهم آلهة «فما يستطيعون» بالتحتانية والفوقانية: أي لا هم ولا أنتم «صرفا» دفعا للعذاب عنكم «ولا نصرا» منعا لكم منه «ومن يظلم» يشرك «منكم نُذقْه عذابا كبيرا» شديدا في الآخرة.

Hintçe: 

तब (काफ़िरों से कहा जाएगा कि) तुम जो कुछ कह रहे हो उसमें तो तुम्हारे माबूदों ने तुम्हें झूठला दिया तो अब तुम न (हमारे अज़ाब के) टाल देने की सकत रखते हो न किसी से मदद ले सकते हो और (याद रखो) तुममें से जो ज़ुल्म करेगा हम उसको बड़े (सख्त) अज़ाब का (मज़ा) चखाएगें

Tayca: 

แน่นอนพวกเขาได้ปฏิเสธพวกเจ้าในสิ่งที่พวกเจ้ากล่าว ดังนั้น พวกเจ้าจึงไม่สามารถเลิ่ยงมิให้มีการลงโทษ และไม่สามารถจะให้ความ ช่วยเหลือได้ และผูใดในหมู่พวกเจ้ากระทำผิด เราจะให้เขาลิ้มรสการลงโทษอันมหันต์

İbranice: 

וכבר הכחישו את טענותיכם, ואינכם יכולים למנוע את עונשכם ולא לעזור לעצמכם במאומה, וכל חוטא מכם יעונה בעונש עצום

Hırvatça: 

Oni će poreći to što vi govorite, a vi nećete biti u mogućnosti da patnju otklonite niti da pomoć nađete. A onome od vas koji je zulum činio dat ćemo da patnju veliku iskusi.

Rumence: 

“Ei vă socotesc mincinoşi în ceea ce spuneţi. Voi nu veţi putea îndepărta pedeapsa şi nici nu vă veţi putea ajuta. Celui nedrept dintre voi îi vom da să guste o mare osândă.”

Transliteration: 

Faqad kaththabookum bima taqooloona fama tastateeAAoona sarfan wala nasran waman yathlim minkum nuthiqhu AAathaban kabeeran

Türkçe: 

İşte,haklarında söz söyledikleriniz de sizi yalanladılar. Artık ne azabı savabilirsiniz ne de yardımcı bulabilirsiniz. Zulmedenlerinize zorlu bir azap tattıracağız.

Sahih International: 

So they will deny you, [disbelievers], in what you say, and you cannot avert [punishment] or [find] help. And whoever commits injustice among you - We will make him taste a great punishment.

İngilizce: 

(Allah will say): "Now have they proved you liars in what ye say: so ye cannot avert (your penalty) nor (get) help." And whoever among you does wrong, him shall We cause to taste of a grievous Penalty.

Azerbaycanca: 

(Allah buyuracaqdır: ) “(Ey müşriklər, sizin tanrılarınız) dediklərinizi təkzib etdilər. Artıq nə əzabı (özünüzdən) sovuşdurar, nə də (özünüzə) bir kömək edə bilərsiniz. Sizdən zülm edənlərə (Allaha şərik qoşanlara) şiddətli bir əzab daddıracağıq”.

Süleyman Ateş: 

(Bu kez hitap, bunlara tanrı diye tapanlara yönelir.) İşte (tanrı) dedikleriniz de sizi yalanladılar. Artık ne (azabı geri) çevirmeğe gücünüz yeter, ne de (kendinize) bir yardım bulabilirsiniz! Sizden kim zulmederse ona büyük bir azab taddırırız.

Diyanet Vakfı: 

(Bunun üzerine ötekilere hitaben şöyle denir:) İşte (taptıklarınız), söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar. Artık ne (azabınızı) geri çevirebilir, ne de bir yardım temin edebilirsiniz. İçinizden zulmedenlere büyük bir azap tattıracağız!

Erhan Aktaş: 

İşte onlar(1) söylediklerinizden dolayı sizi yalanladılar. Artık uzaklaştırmaya(2) ve yardım almaya güç yetiremezsiniz. Ve sizden kim haksızlık etmişse ona büyük azâbı tattıracağız.

Kral Fahd: 

(Bunun üzerine ötekilere hitaben şöyle denir:) İşte (taptıklarınız), söyledikleriniz de sizi yalancı çıkardılar. Artık ne (azabınızı) geri çevirebilir, ne de bir yardım temin edebilirsiniz. İçinizden (küfür ve şirkle) zulmedenlere büyük bir azap tattıracağız!

Hasan Basri Çantay: 

İşte (tapdıklarınız) sizi, dedikleriniz hakkında, kat´î suretde yalancı çıkarmışlardır. O halde ne (azabınızı) döndürmiye, ne de (bu hususda) herhangi bir yardıma asla muktedir olamayacaksınız. Sizden kim zulmederse ona büyük bir azâb tatdırırız.

Muhammed Esed: 

(Bunun üzerine, Allah da, müşriklere): "İşte (sizin tanrı yerine koyduğunuz kimseler, geçmişte) ileri sürdüğünüz iddiaların yalan olduğunu ortaya koydular" diyecek, "artık ne (hak ettiğiniz azabı) savuşturabilirsiniz, ne de kendinize bir destek bulabilirsiniz! Çünkü içinizden her kim (böyle bir) kötülük işlemişse, ona büyük bir azap tattıracağız!"

Gültekin Onan: 

&quot

Ali Fikri Yavuz: 

İşte (ey kâfirler, taptıklarınız) sizi, sözünüzde yalancı çıkarmışlardır. Artık (azabı) ne savmağa, ne de bir yardım görmiye çare bulamıyacaksınız. Sizden kim zulüm yaparsa, ona büyük bir azab tattıracağız.

Portekizce: 

(Deus dirá aos idólatras): Eis que as vossas divindades vos desmentem, no que afirmastes, não podereis esquivar-vos docastigo, nem socorrer-vos. A quem, dentre vós, tiver sido iníquo, infligiremos um severo castigo.

İsveççe: 

[Och Gud skall säga:] "Nu har de [som ni tillbad] visat att det ni sade [om deras gudomlighet] var lögn och ni kan inte avvärja [straffet] och inte få hjälp. Den bland er som begått [denna] synd skall Vi låta utstå ett strängt straff!"

Farsça: 

[خدا می گوید: این معبودان شما] گفته شما را که می گفتید [اینان به جای خدا معبودان ما هستند] تکذیب کردند، اکنون نه می توانید [عذاب را ازخود] دفع کنید، و نه می توانید [برای خود یاور و] یاری بیابید. و هر که از شما [در این دنیا] ستم کند، در قیامت عذابی بزرگ به او می چشانیم.

Kürtçe: 

(خوا بەبت پەرستەکان دەڵێ) جا بێگومان پەرستراوەکانتان ئێوەیان بەدرۆ خستەوە لەو قسانەی کەدەتان کرد ئەمجا نەدەتوانن (سزای خوا) لەخۆتان لادەن نەدەتوانن یارمەتی (خوا) بەدەس بھێنن وە ھەر کەس لەئێوە ستەم بکات (ھاوەڵ بۆ خوا دابنێت) سزایەکی گەورەی پێ دەچەژین

Özbekçe: 

Батаҳқиқ, улар сизларни айтаётган нарсангизда ёлғончига чиқардилар. Энди (азобни) буришга ҳам, ёрдам олишга ҳам қодир бўлмассиз. Сиздан ким зулм қилган бўлса, унга азобни тортдирамиз.

Malayca: 

Maka (dikatakan pula kepada golongan itu): "Sesungguhnya mereka (yang kamu puja dan sembah) itu telah mendustakan dakwaan kamu (bahawa mereka yang menyesatkan kamu). Oleh itu, kamu semua tidak akan dapat menjauhkan azab seksa atau beroleh sebarang pertolongan". Dan sesiapa yang berlaku zalim di antara kamu (wahai umat manusia, dengan kekufuran atau maksiat), Kami akan merasakannya azab seksa yang besar.

Arnavutça: 

Ata, e konsiderojnë për gënjeshtër atë që flitni ju, e nuk do të mundeni të shmangëni (prej vetes dënimin), as t’i ndihmoni vetes. E, kush prej jush bën zullum, Na, atij do t’i japim të shijojë dënimin e madh.

Bulgarca: 

Изобличиха ви в лъжа за онова, което казвате [о, съдружаващи] и не можете нито да се защитите, нито да се спасите. И който от вас угнетява, ще го накараме да вкуси голямо мъчение.

Sırpça: 

Они ће да порекну то што ви говорите, а ви нећете да будете у могућности да отклоните патњу нити да нађете помоћ. А ономе од вас који је незнанобожац био даћемо да искуси велику патњу.

Çekçe: 

A takto za lež prohlásí to, co říkáte, a nebudou schopni vám pomoci ani trest od vás odvrátit. Tomu, kdo z vás nespravedlivý byl, tomu trest veliký dáme okusit.

Urduca: 

یوں جھٹلا دیں گے وہ (تمہارے معبود) تمہاری اُن باتوں کو جو آج تم کہہ رہے ہو، پھر تم نہ اپنی شامت ٹال سکو گے نہ کہیں سے مدد پا سکو گے اور جو بھی تم میں سے ظلم کرے اسے ہم سخت عذاب کا مزہ چکھائیں گے

Tacikçe: 

Инҳо он чиро мегуфтед, дурӯғ хонданд ва акнун натавонед азоберо аз худ дур созед ё худро ёрӣ диҳед. Ва ҳар кас аз шумо, ки ситам кунад, азобе бузургаш мечашонем.

Tatarca: 

Аллаһ мөшрикләргә әйтер: "Ий мөшрикләр, менә бүген сынымнарыгыз сезне сөйләгән ялган сүзләрегез белән гаеплиләр, ягъни алар без Илаһәбез, безгә гыйбадәт кылыгыз, дип һич тә әйтмәгәннәр, Илаһәбез дип хыялланган сынымнарыгызның көчләре җитмәс сездән ґәзабны җибәрергә һәм ярдәм итәргә? Ий кешеләр, сездән берәү мөшрик булып үзенә золым итсә, ул кешегә Без олугъ ґәзабны татытырбыз.

Endonezyaca: 

maka sesungguhnya mereka (yang disembah itu) telah mendustakan kamu tentang apa yang kamu katakan maka kamu tidak akan dapat menolak (azab) dan tidak (pula) menolong (dirimu), dan barang siapa di antara kamu yang berbuat zalim, niscaya Kami rasakan kepadanya azab yang besar.

Amharca: 

በምትሉትም (አማልክቶቻችሁ) አስዋሹዋችሁ፡፡ ቅጣቴን መገፍተርንም መርዳትንም አትችሉም፡፡ ከእናንተም የሚበድለውን ታላቅን ቅጣት እናቀምሰዋለን፤ (ይባላሉ)፡፡

Tamilce: 

ஆக, திட்டமாக அவர்கள் (-வானவர்கள், நபிமார்கள் மற்றும் நல்லவர்கள்) நீங்கள் கூறியதில் உங்களை பொய்ப்பித்து விட்டனர். ஆகவே, நீங்கள் (அல்லாஹ்வின் தண்டனையை உங்களை விட்டு) திருப்பி விடுவதற்கோ (உங்களுக்கு) உதவுவதற்கோ சக்தி பெறமாட்டீர்கள். இன்னும், உங்களில் யார் (அல்லாஹ்விற்கு இணைவைத்து வணங்கி தனக்குத்தானே) அநீதி இழைத்தாரோ அவருக்கு பெரிய தண்டனையை நாம் சுவைக்க வைப்போம்.

Korece: 

그들은 너회가 말한 것에 대하여 부정하나니 너희는 형벌로 부터 회피할 수 없고 도움도 받을 수 없으며 너희 가운데 죄지은 자 는 누구든지 그로 하여금 크나큰 벌을 맛보도록 하리라

Vietnamca: 

Allah phán bảo (những kẻ thờ đa thần): “Quả thật, (những thần linh mà các ngươi thờ phượng ngoài TA) đã khẳng định các ngươi gian dối về những điều mà các ngươi nói. Cho nên, các ngươi không thể gở gạc cũng không được giúp đỡ.” Và người nào trong các ngươi làm điều sai quấy thì TA sẽ cho y nếm sự trừng phạt to lớn.