Arapça:
انظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا
Çeviriyazı:
ünżur keyfe ḍarabû leke-l'emŝâle feḍallû felâ yesteṭî`ûne sebîlâ.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bak senin için nasıl misaller verdiler de bu yüzden nasıl sapıklığa düştüler! Artık hak yolu bulmaya güçleri yetmez.
Diyanet İşleri:
Sana nasıl misaller verdiklerine bir bak! Bu yüzden sapmışlardır, artık bir yol da bulamamaktadırlar.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Bak da gör, sana nasıl örnekler getirip de saptılar ve artık bir yol bulmaya güçleri yetmeyecek onların.
Şaban Piriş:
Sana nasıl örnek verdiklerine bir bak! Bu sebeple onlar sapıtmışlardır. Artık yol da bulamazlar.
Edip Yüksel:
Dikkat et, seni nasıl da tanımlayarak sapıyorlar ve artık bir daha yol bulamazlar
Ali Bulaç:
Sana nasıl örnekler vererek saptıklarına bir bak, artık onların bir yola güçleri yetmemektedir.
Suat Yıldırım:
Bak Resulüm, seni nelere kıyas ettiler (gâh şair, gâh büyücü, gâh kâhin, gâh mecnûn dediler) de nasıl dalâlete düştüler? Hem öyle sersemleştiler ki artık yol bulacak halleri kalmadı.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Bak senin için nasıl misaller irad ettiler, artık onlar sapıtmış oldular, artık onlar doğru bir yola (gitmeğe) güç yetiremezler.
Yaşar Nuri Öztürk:
Bak nasıl örnekler verdiler sana, nasıl sapıttılar. Artık hiçbir yola varamazlar.
Bekir Sadak:
Inanan kullarima soyle, en guzel sekilde konussunlar. Dogrusu seytan aralarini bozmak ister. seytan suphesiz insanin apacik dusmanidir.
İbni Kesir:
Bak, sana nasıl misaller veriyorlar. Bunun için dalalete düşmüşlerdir. Ve bir daha yol bulamamaktadırlar.
Adem Uğur:
Baksana
İskender Ali Mihr:
Bak, senin için nasıl misaller getirdiler (sana büyülenmiş, mecnun, deli, şair dediler) ve böylece dalâlette kaldılar. Artık yola (Sıratı Mustakîm´e) ulaşmaya güçleri yetmez.
Celal Yıldırım:
Dikkat et, sana nasıl da misâller veriyorlar da bu yüzden sapıttılar
Tefhim ul Kuran:
Sana nasıl örnekler vererek saptıklarına bir bak, artık onların bir yola güçleri yetmemektedir.
Fransızca:
Vois ce à quoi ils te comparent ! Ils s'égarent donc et sont incapables de trouver un chemin (vers la vérité).
İspanyolca:
¡Mira a qué te comparan! Se extravían y no pueden encontrar camino.
İtalyanca:
Guarda che metafore coniano su di te. Si sviano, incapaci di seguire alcun sentiero.
Almanca:
Siehe, wie sie dir die Gleichnisse prägten, so sind sie irregegangen und fanden nicht zum Weg.
Çince:
你看他们为你打了许多比喻,但他们所说的都不中肯,他们不能获得一条出路。
Hollandaca:
Onhoudt welke bijnamen zij u geven. Maar zij zijn bedrogen; zij kunnen de waarheid nimmermeer vinden.
Rusça:
Посмотри, какие притчи они приводят тебе. Они впали в заблуждение и не могут найти дорогу.
Somalice:
Day siday kuugu yeelaan tusaalayaal oy U dhumeen oyna u karin jidka Hanuunka.
Swahilice:
Tazama vipi wanavyo kupigia mifano. Basi wamepotea. Kwa hivyo hawawezi kuipata njia.
Uygurca:
ئۇلارنىڭ سېنىڭ توغراڭدا (بىردەم سېھرىگەر، بىردەم شائىر ۋە بىردەم مەجنۇن دېگەندەك) نۇرغۇن مىساللارنى كەلتۈرگەنلىكىگە قارىغىن، ئۇلار (مۇشۇنداق بوھتانلارنى چاپلاش بىلەن) ئازدى، ئۇلار (ھىدايەتكە) يول تاپالمايدۇ
Japonca:
かれらがあなたに対し,どんな例を挙げるかを見るがいい。かれらは迷い去っている。決して道を見い出せないであろう。
Arapça (Ürdün):
«انظر كيف ضربوا لك الأمثال» بالمسحور والكاهن والشاعر «فضَلُّوا» بذلك عن الهدى «فلا يستطيعون سبيلاً» طريقا إليه «وقالوا» منكرين للبعث:
Hintçe:
(ऐ रसूल) ज़रा देखो तो ये कम्बख्त तुम्हारी निस्बत कैसी कैसी फब्तियाँ कहते हैं तो (इसी वजह से) ऐसे गुमराह हुए कि अब (हक़ की) राह किसी तरह पा ही नहीं सकते
Tayca:
จงดูเถิด ! พวกเขายกอุทาหรณ์แก่เจ้าอย่างไร ดังนั้นพวกเขาได้หลงแล้ว พวกเขาไม่สามารถหาทางใดๆ ได้
İbranice:
ראה למה המשילו אותך, וזה מפני שהם תעו ולא יוכלו למצוא את הדרך
Hırvatça:
Pogledaj kako oni tebe opisuju, pa onda lutaju i ne mogu da nađu Pravi put.
Rumence:
Vezi asemănările pe care ţi le fac! Ei se rătăcesc însă şi nu mai pot afla vreo cale!
Transliteration:
Onthur kayfa daraboo laka alamthala fadalloo fala yastateeAAoona sabeelan
Türkçe:
Bak nasıl örnekler verdiler sana, nasıl sapıttılar. Artık hiçbir yola varamazlar.
Sahih International:
Look how they strike for you comparisons; but they have strayed, so they cannot [find] a way.
İngilizce:
See what similes they strike for thee: but they have gone astray, and never can they find a way.
Azerbaycanca:
Bir gör (müşriklər) səni kimlərə bənzətdilər (sənə şair, kahin, sehrbaz, məcnun, divanə və s. dedilər)! Onlar yoldan azdılar və bir daha doğru yolu tapa bilməzlər!
Süleyman Ateş:
Bak, nasıl misaller verdiler (seni şa'ire, büyücüye, kahine ve mecnuna benzettiler) de şaştılar. Artık bir daha yolu bulamazlar.
Diyanet Vakfı:
Baksana; senin için ne türlü benzetmeler yaptılar! Bu yüzden, (öyle bir) saptılar ki, artık (doğru) yolu bulamayacaklardır.
Erhan Aktaş:
Seni neye benzettiklerine(1) bir bak! Bu yüzden sapkınlaştılar. Artık, bir daha doğru yolu bulamazlar.
Kral Fahd:
Baksana; senin için ne türlü benzetmeler yaptılar! Bu yüzden, (öyle bir) saptılar ki, artık (doğru) yolu bulamayacaklardır.
Hasan Basri Çantay:
Bak, sana nasıl misâller getirib sapdılar. Artık onlar bir yol (bulmıy) a güc yetiremiyeceklerdir.
Muhammed Esed:
Seni benzettikleri şeye bak (ey Peygamber!) Bir kere yoldan çıkmış bunlar ve bu yüzden (hakka çıkan) bir yol da bulacak durumda değiller artık!
Gültekin Onan:
Sana nasıl örnekler vererek saptıklarına bir bak, artık onların bir yola güçleri yetmemektedir.
Ali Fikri Yavuz:
Bak, seni nelere nisbet ettiler (şairdir, sahirdir, mecnundur dediler) de nasıl dalâlete düştüler! Artık hak yolu bulmağa güçleri yetmez.
Portekizce:
Olha com o que te comparam! Porém, assim se desviam, e nunca encontrarão senda alguma.
İsveççe:
Se där hur de beskriver dig! De har gått helt vilse och kan inte återfinna vägen.
Farsça:
بنگر چگونه تو را به صفاتی [چون شاعر، کاهن، ساحر ومی نون] وصف می کنند در نتیجه گمراه شدند، بنابراین قدرت ندارند راهی [به سوی هدایت] یابند.
Kürtçe:
سەرنج بدە چۆن نموونەی جۆرا و جۆرت بۆ دەھێننەوە سەرئەنجام گومڕا بوون ئیتر ناتوانن ڕێگای ڕاست بدۆزنەوە
Özbekçe:
Улар сенга қандай мисол келтирганларига назар сол! Бас, залолатга кетдилар ва (тўғри) йўлга қодир бўлмаслар.
Malayca:
Lihatlah (wahai Muhammad) bagaimana mereka menyifatkan engkau dengan yang bukan-bukan, maka dengan sebab itu mereka sesat, sehingga mereka tidak dapat mencari jalan kebenaran.
Arnavutça:
Shiko çfarë shembuj të kanë mbathur ty, ata! Ata janë të humbur e nuk mund të gjejnë rrugën.
Bulgarca:
Виж как те уподобиха и се заблудиха, и вече са неспособни да намерят пътя!
Sırpça:
Погледај шта о теби они говоре, па онда лутају и не могу да нађу Прави пут.
Çekçe:
Pohleď jen, jaká podobenství o tobě uvádějí, jak bloudí a nalézt cestu nemohou
Urduca:
دیکھو، کیسی باتیں ہیں جو یہ لوگ تم پر چھانٹتے ہیں یہ بھٹک گئے ہیں اِنہیں راستہ نہیں ملتا
Tacikçe:
Бингар, ки чӣ гуна, барои ту, масалҳо задаанд. Гумроҳ шудаанд ва роҳ ба ҷое намебаранд.
Tatarca:
Кара инде Мухәммәд! Сиңа нинди мисаллар китерәләр, сихерче, ялганчы, шагыйрь диләр, алар азганнар, хак юлны табарга, әлбәттә, алар кадир түгелләр.
Endonezyaca:
Lihatlah bagaimana mereka membuat perumpamaan-perumpamaan terhadapmu; karena itu mereka menjadi sesat dan tidak dapat lagi menemukan jalan (yang benar).
Amharca:
ምሳሌዎችን ለአንተ እንዴት እንዳደረጉልህና እንደ ተሳሳቱ ተመልከት፡፡ (ወደ እውነቱ ለመድረስ) መንገድንም አይችሉም፡፡
Tamilce:
(நபியே!) உமக்கு எவ்வாறு (தவறான) தன்மைகளை அவர்கள் விவரிக்கிறார்கள் என்பதை கவனிப்பீராக! ஆக, அவர்கள் வழிகெட்டனர். இன்னும், அவர்கள் (நேர்வழியின் பக்கம் வருவதற்கு) எந்த ஒரு பாதைக்கும் சக்தி பெற மாட்டார்கள்.
Korece:
보라 그들이 그대를 어떻게 비유했느뇨 그리하여 그들은 방황하니 복음의 길을 찾지 못하더라
Vietnamca:
Ngươi (hỡi Thiên Sứ Muhammad) hãy xem cách họ ví Ngươi, (đó là lý do khiến) họ lầm lạc không thể tìm được lối (đến với chân lý).
Ayet Linkleri: