Arapça:
قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ إِن نَّحْنُ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَمُنُّ عَلَىٰ مَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ ۖ وَمَا كَانَ لَنَا أَن نَّأْتِيَكُم بِسُلْطَانٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
Çeviriyazı:
ḳâlet lehüm rusülühüm in naḥnü illâ beşerum miŝlüküm velâkinne-llâhe yemünnü `alâ mey yeşâü min `ibâdih. vemâ kâne lenâ en ne'tiyeküm bisülṭânin illâ biiẕni-llâh. ve`ale-llâhi felyetevekkeli-lmü'minûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Peygamberleri onlara dediler ki: "(Evet) biz ancak sizin gibi bir insanız, ama Allah kullarından dilediğine nimetini lütfeder. Ve Allah'ın izni olmadıkça bizim size bir delil getirmemize imkan yoktur. Müminler ancak Allah'a dayansınlar.
Diyanet İşleri:
Peygamberleri onlara şöyle dedi: "Biz ancak sizin gibi birer insanız ama, Allah, kullarından dilediğine iyilikte bulunur. Allah'ın izni olmadıkça biz size delil getiremeyiz. İnananlar sadece Allah'a güvensin."
Abdulbakî Gölpınarlı:
Peygamberleri, biz de dediler, sizin gibi insanız, fakat Allah, kullarından dilediğine lutfeder, ihsanda bulunur ve biz, Allah'ın izni olmadıkça size bir delil ve mucize gösteremeyiz ve inananlar, artık Allah'a dayanmalı.
Şaban Piriş:
Peygamberleri onlara dedi ki: Biz ancak sizin gibi birer insanız ama Allah, kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah’ın izni olmadıkça biz size delil getirmemiz mümkün değildir. Müminler sadece Allah’a tevekkül etsinler.
Edip Yüksel:
Elçileri ise kendilerine şöyle dediler: "Biz, elbette sizin gibi birer insanız. Ancak, ALLAH, kullarından dilediğini seçerek ona lütufta bulunur. ALLAH'ın izni olmadan size bir yetki belgesi getirmemiz olanaksızdır. İnananlar ALLAH'a güvenmeli.
Ali Bulaç:
Resulleri onlara dediler ki: "Doğrusu biz, sizin gibi yalnızca bir beşeriz, ancak Allah kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah'ın izni olmaksızın size bir delil getirmemiz bizim için olacak şey değil. Mü'minler, ancak Allah'a tevekkül etmelidirler."
Suat Yıldırım:
Resulleri onlara: “Evet,” dediler. “Biz sizin gibi beşerden başka bir şey değiliz. Fakat Allah peygamberlik nimetini kullarından dilediğine ihsan eder.Allah'ın izni olmadıkça size mûcize göstermemiz mümkün değildir.O halde müminler yalnız Allah’a dayanıp güvenmelidirler.”
Ömer Nasuhi Bilmen:
Peygamberleri onlara dedi ki: «Biz sizin gibi bir beşer olmaktan başka değiliz. Velâkin Allah Teâlâ kullarından dilediği kimseye ihsan eder ve Allah Teâlâ´nın izni olmadıkça bizim size bir hüccet getirmeğe kudretimiz yoktur ve mü´minler artık Allah Teâlâ´ya tevekkül etsinler.»
Yaşar Nuri Öztürk:
Resulleri onlara dediler ki: "Biz de sadece sizin gibi birer insanız, fakat Allah, kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah'ın izni olmadan bizim size bir kanıt getirmemiz haddimize değil. İnananlar yalnız Allah'a dayanıp güvensinler."
Bekir Sadak:
Ardinda cehennem vardir
İbni Kesir:
Peygamberleri onlara: Biz de sizin gibi birer insanız, ama Allah kullarından dilediğine ihsanda bulunur. Allah´ın izni olmadıkça biz
Adem Uğur:
Peygamberleri onlara dediler ki: "
İskender Ali Mihr:
Onlara resûlleri şöyle dedi: “Biz de ancak sizin gibi beşeriz (insanız). Fakat Allah, kullarından dilediğini ni´metlendirir. Bizim, Allah´ın izni olmaksızın, bir sultan (mucize, delil) getirmemiz olamaz. Artık mü´minler Allah´a tevekkül etsinler.”
Celal Yıldırım:
Peygamberleri onlara dediler ki: «Doğrusu biz de sizin gibi insandan başkası değiliz, ama Allah, kullarından dilediğine minnet buyurup nîmetini verir. Allah´ın izni olmadıkça size belge ve delil (açık mu´cize) getirmek ne haddimize. Ve artık mü´minler ancak Allah´a güvenip dayansınlar!
Tefhim ul Kuran:
Peygamberleri onlara dedi ki: «Doğrusu biz, sizin gibi yalnızca bir beşeriz, ancak Allah kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah´ın izni olmaksızın size bir delil getirmemiz bizim için olacak şey değil. Mü´minler, ancak Allah´a tevekkül etmelidirler.»
Fransızca:
Leurs messagers leur dirent : "Certes, nous ne sommes que des humains comme vous. Mais Allah favorise qui Il veut parmi Ses serviteurs. Il ne nous appartient de vous apporter quelque preuve, que par la permission d'Allah. Et c'est en Allah que les croyants doivent placer leur confiance.
İspanyolca:
Sus enviados les dijeron: «No somos más que unos mortales como vosotros, pero Alá agracia a quien Él quiere de Sus siervos. Y nosotros no podemos aportaros una autoridad sino con permiso de Alá. ¡Que los creyentes confíen en Alá!»
İtalyanca:
Dissero loro i profeti: &laqno; Certamente siamo uomini come voi, ma Allah favorisce chi Egli vuole tra i Suoi servi. Non possiamo recarvi una prova se non con il permesso di Allah. In Allah confidino i credenti.
Almanca:
Ihre Gesandten sagten ihnen: Wir sind bestimmt nur Menschen wie ihr. Doch ALLAH erweist Gnade, wem ER will von Seinen Dienern. Und uns steht es nicht zu, euch eine Bestätigung zu erbringen, es sei denn mit ALLAHs Zustimmung. Und ALLAH gegenüber sollen die Mumin Tawakkul üben.
Çince:
他们族中的一个使者对他们说:我们只是像你们一样的凡人,但真主施恩于他所意欲的仆人。我们不该昭示你们任何明证,除非奉真主的命令,信道者只信托真主。
Hollandaca:
Hunne gezanten antwoordden hun: Wij zijn niets anders dan menschen gelijk gij, maar God is goedertieren voor diegenen zijner dienaren, welke hem behagen; en het ligt niet in onze macht, u een wonderdadig bewijs voor onze zending te geven. Tenzij met het verlof van God; laat dus de godvruchtige op God vertrouwen.
Rusça:
Посланники говорили им: "Мы - такие же люди, как и вы. Однако Аллах одаряет Своей милостью того из Своих рабов, кого пожелает. Мы не можем явить вам знамение без соизволения Аллаха. Пусть же верующие уповают только на Аллаха!
Somalice:
Rasuulladii waxay dheheen annagu ma nihin waxaan dad idin la mida ahayn, Eebaase ku mannaysta (khayr) cidduu doono oo addoomadiisa ka mida, xujana idiinma keeni karro idinka Eebe mooyee, Eebe uunna ha tala saarteen Mu'miniintu.
Swahilice:
Mitume wao wakawaambia: Sisi kweli si chochote ila ni wanaadamu kama nyinyi. Lakini Mwenyezi Mungu humfanyia hisani amtakaye katika waja wake. Wala sisi hatuwezi kuleta uthibitisho ila kwa idhini ya Mwenyezi Mungu. Na juu ya Mwenyezi Mungu ndio wategemee Waumini.
Uygurca:
پەيغەمبەرلىرى ئۇلارغا: «بىز پەقەت سىلەرگە ئوخشاش ئىنسانمىز، لېكىن اﷲ بەندىلىرىدىن خالىغان كىشىلەرگە (پەيغەمبەرلىكىنى) مەرھەمەت قىلىدۇ، اﷲ نىڭ ئىزنىسىز سىلەرگە ھېچقانداق پاكىت كۆرسىتەلمەيمىز، مۆمىنلەر (ھەممە ئىشتا) يالغۇز بىر اﷲ غىلا تەۋەككۈل قىلسۇن (يەنى ھەممە ئىشلىرىنى اﷲ قا تاپشۇرسۇن)
Japonca:
使徒たちはかれらに言った。「勿論わたしたちは,あなたがたと同じ人間に過ぎない。だがアッラーは,そのしもべの中御心に叶う者に御恵みを与えられる。アッラーの御許しがない限り,あなたがたに一つの権威をも(宙?)さないのである。それで凡ての信心ある人びとは,アッラーに全てを御任せしなさい。」
Arapça (Ürdün):
«قالت لهم رسلهم إن» ما «نحن إلا بشر مثلكم» كما قلتم «ولكن الله يمنُّ على من يشاء من عباده» بالنبوة «وما كان» ما ينبغي «لنا أن نأتيكم بسلطان إلا بإذن الله» بأمره لأننا عبيد مربوبون «وعلى الله فليتوكل المؤمنون» يثقوا به.
Hintçe:
उनके पैग़म्बरों ने उनके जवाब में कहा कि इसमें शक़ नहीं कि हम भी तुम्हारे ही से आदमी हैं मगर ख़ुदा अपने बन्दों में जिस पर चाहता है अपना फज़ल (व करम) करता है (और) रिसालत अता करता है और हमारे एख्तियार मे ये बात नही कि बे हुक्मे ख़ुदा (तुम्हारी फरमाइश के मुवाफिक़) हम कोई मौजिज़ा तुम्हारे सामने ला सकें और ख़ुदा ही पर सब ईमानदारों को भरोसा रखना चाहिए
Tayca:
บรรดาร่อซูลของพวกเขากล่าวแก่พวกเขาว่า “พวกเรามิใช่อื่นใด นอกจากเป็นปุถุชนเยี่ยงพวกท่าน แต่ทว่าอัลลอฮฺทรงโปรดปรานผู้ที่พระองค์ทรงประสงค์ จากปวงบ่าวของพระองค์ ไม่บังควรแก่เราที่จะนำหลักฐานมาแสดงแก่พวกท่าน เว้นแต่โดยอนุมัติของอัลลอฮฺเท่านั้น และแด่อัลลอฮฺเท่านั้น บรรดามุอฺมินพึงมอบความไว้วางใจเถิด"
İbranice:
שליחיהם אמרו: 'אמנם אנו בני אנוש כמוכם, אך אלוהים מעניק את חסדו (בשליחות) למי שירצה מעבדיו, ואין ביכולתנו להביא לכם הוכחה אלא ברשות אלוהים, כי רק על אלוהים סומכים המאמינים
Hırvatça:
"Mi jesmo ljudi kao i vi", govorili su im poslanici njihovi, "ali, Allah dariva samo one robove Svoje koje On hoće; mi vam ne možemo donijeti dokaz osim s dozvolom Allahovom - a vjernici neka se samo u Allaha uzdaju."
Rumence:
Nobilii lor mesageri le-au spus: „Suntem într-adevăr ființe umane ca tine, dar Allah dăruiește favoare oricui vrea El, printre robii Săi *; nu este sarcina noastră să vă aducem vreo dovadă decât prin porunca lui Allah; și numai pe Allah trebuie să se baz
Transliteration:
Qalat lahum rusuluhum in nahnu illa basharun mithlukum walakinna Allaha yamunnu AAala man yashao min AAibadihi wama kana lana an natiyakum bisultanin illa biithni Allahi waAAala Allahi falyatawakkali almuminoona
Türkçe:
Resulleri onlara dediler ki: "Biz de sadece sizin gibi birer insanız, fakat Allah, kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah'ın izni olmadan bizim size bir kanıt getirmemiz haddimize değil. İnananlar yalnız Allah'a dayanıp güvensinler."
Sahih International:
Their messengers said to them, "We are only men like you, but Allah confers favor upon whom He wills of His servants. It has never been for us to bring you evidence except by permission of Allah. And upon Allah let the believers rely.
İngilizce:
Their messengers said to them: "True, we are human like yourselves, but Allah doth grant His grace to such of his servants as He pleases. It is not for us to bring you an authority except as Allah permits. And on Allah let all men of faith put their trust.
Azerbaycanca:
Peyğəmbərləri onlara cavab verərək demişdilər: “(Bəli) biz də sizin kimi adi bir insanıq. Lakin Allah Öz bəndələrindən dilədiyinə ne’mət (peyğəmbərlik) bəxş edər. Allahın izni olmadan biz sizə heç bir dəlil (mö’cüzə) gətirə bilmərik (buna qüdrətimiz çatmaz). Mö’minlər yalnız Allaha təvəkkül etsinlər!
Süleyman Ateş:
Elçileri onlara dediler ki: "Evet biz de sizin gibi insandan başka bir şey değiliz. Fakat Allah, kullarından dilediğine lutfeder. Allah'ın izni olmadan biz size delil getiremeyiz. İnananlar, Allah'a dayansınlar."
Diyanet Vakfı:
Peygamberleri onlara dediler ki: "(Evet) biz sizin gibi bir insandan başkası değiliz. Fakat Allah nimetini kullarından dilediğine lütfeder. Allah'ın izni olmadan bizim size bir delil getirmemize imkan yoktur. Müminler ancak Allah'a dayansınlar."
Erhan Aktaş:
Resûlleri onlara dediler ki: “Biz de ancak sizin gibi beşeriz. Ancak Allah, kullarından dilediği kimseye iyilikte bulunur.(1) Allah’ın izni olmaksızın bizim size bir sûltan(2) getirmemiz olacak şey değildir. Mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül(3) etsinler.”
Kral Fahd:
Peygamberleri onlara dediler ki: «(Evet) biz sizin gibi bir insandan başkası değiliz. Fakat Allah nimetini kullarından dilediğine lütfeder. Allah’ın izni olmadan bizim size bir delil getirmemize imkân yoktur. Müminler ancak Allah'a dayansınlar.»
Hasan Basri Çantay:
Peygamberleri onlara: «Biz de, demişdi, sizin gibi insandan başka (bir şey) değiliz. Fakat Allah, ni´metini kullarından kimi dilerse ona ihsan eder. Allahın izni olmaksızın bizim size (kaahir) bir hüccet getirmemize imkân yokdur. Mü´minler ancak Allaha güvenib dayanmalıdır».
Muhammed Esed:
Elçileri onlara: "Doğru, biz de sizler gibi sadece ölümlü kimseleriz" diye cevap verdiler, "ama işte Allah nimetini kullarından dilediğine bahşeder. Ayrıca, Allah´ın izni olmadıkça, (görevimiz hakkında) bir delil getirmek bizim harcımız değildir. Bu hususta inananlar yalnızca Allah´a güvenmelidirler.
Gültekin Onan:
Resulleri onlara dediler ki: "
Ali Fikri Yavuz:
Peygamberleri, onlara dediler ki: “- Evet, biz de sizin gibi ancak bir insanız
Portekizce:
Seus mensageiros lhes asseveraram: Não somos mais do que mortais como vós; porém, Deus agracia quem Lhe apraz,dentre Seus servos, e ser-nos-ia impossível apresentar-vos uma autoridade, a não ser com a anuência de Deus. Que os fiéisse encomendem a Deus!
İsveççe:
Sändebuden svarade: "Ja, vi är bara dödliga människor som ni; men Gud visar den Han vill av Sina tjänare Sin nåd. Och för oss är det inte möjligt att ge er ett bevis [för vårt uppdrag] utan Guds tillåtelse - till Honom skall alla troende sätta sin lit.
Farsça:
پیامبرانشان به آنان گفتند: یقینی است که ما بشری مانند شما هستیم، ولی خدا به هر کس از بندگانش که بخواهد [با عطا کردن مقام نبوّت] منّت می نهد و ما را نسزد که جز به اجازه خدا معجزه ای برای شما بیاوریم، و باید مؤمنان فقط بر خدا توکل کنند.
Kürtçe:
پێغەمبەرەکانیان پێـیان ووتن ئێمە ھەر ئادەمیەکین وەکو ئێوە بەڵام خوا منەت دەنێت بەسەر ھەرکەسێک لە بەندەکانیدا کە بیەوێت (دەیکاتە پێغەمبەر) وە ئێمە ھەرگیز ناتوانین موعجیزە و بەڵگەیەکتان بۆ بھێنین مەگەر بە ئیزنی خوا نەبێت وە بابڕواداران پشت ھەر بە خوا ببەستن
Özbekçe:
Пайғамбарлари уларга: «Биз сизга ўхшаш башардан ўзга ҳеч нарса эмасмиз. Лекин Аллоҳ Ўз бандаларидан кимни хоҳласа, ўшанга (Пайғамбарлик) инъом қилур. Биз ўзимизча сизга бирор ҳужжат келтира олмаймиз, илло Аллоҳнинг изни ила. Мўминлар фақат Аллоҳгагина таваккал қилсинлар. (Яъни, бу гапингиз тўғри. Биз фаришта ҳам ёки бошқа бир олий мақомли алоҳида зот ҳам эмасмиз. Бироқ бу дегани одам зотидан Пайғамбар бўлиши мумкин эмас деган гап эмас. Тўғри, биз башармиз.)
Malayca:
Rasul-rasul mereka berkata kepada mereka: "Kami ini tidak lain hanyalah manusia seperti kamu juga, tetapi Allah melimpahkan kurniaNya kepada sesiapa yang dikehendakiNya dari hamba-hambaNya; dan kami tiadalah berkuasa membawa kepada kamu sebarang bukti (mukjizat) melainkan dengan izin Allah. Dan dengan yang demikian maka kepada Allah jualah hendaknya orang-orang yang beriman berserah diri.
Arnavutça:
Pejgamberët e tyre, u thanë: “Na jemi vetëm njerëz si ju, por Perëndia e cilëson (me pejgamberllëk) kë të dojë prej robërve të Vet, ne nuk mund t’u sjellim mrekulli pa urdhërin e Perëndisë, e besimtarët le të mbështeten vetëm në Perëndinë.
Bulgarca:
Казваха им техните пратеници: “Ние сме само човеци, подобни на вас. Но Аллах облагодетелства когото пожелае от Своите раби. И не можем да ви донесем довод освен с позволението на Аллах. На Аллах да се уповават вярващите!
Sırpça:
„Ми јесмо људи као и ви“, говорили су им њихови посланици, „али, Аллах дарује само оне Своје робове које Он хоће; ми не можемо да вам донесемо доказ осим са Аллаховом дозволом – а верници нека се само у Аллаха уздају.“
Çekçe:
A odpověděli poslové jejich: 'Jsme vskutku pouze smrtelníci vám podobní, avšak Bůh zahrnuje přízní svou, koho chce ze služebníků svých. Nepřísluší nám přinášet vám nějaké zplnomocnění, leda s dovolením Božím. A na Boha nechť věřící se spoléhají!
Urduca:
ان کے رسولوں نے ان سے کہا "واقعی ہم کچھ نہیں ہیں مگر تم ہی جیسے انسان لیکن اللہ اپنے بندوں میں سے جس کو چاہتا ہے نوازتا ہے اور یہ ہمارے اختیار میں نہیں ہے کہ تمہیں کوئی سند لا دیں سند تو اللہ ہی کے اذن سے آسکتی ہے اور اللہ ہی پر اہل ایمان کو بھروسہ کرنا چاہیے
Tacikçe:
Паёмбаронашон гуфтанд: мо мардумоне монанди шумо ҳастем, вале Худо ба ҳар як бандагонаш, ки бихоҳад, миннат ниҳад. Моро нашояд, ки барои шумо далеле, ҷуз ба фармони Худо, биёварем ва мӯъминон бар Худо таваккал кунанд.
Tatarca:
Аларга рәсүлләре әйтте: "Дөрес без сезнең кеби кешеләрбез, ләкин Аллаһу тәгалә бәндәләре арасыннан үзе теләгәненә ислам динен, ягъни пәйгамбәрлекне ингам кыла, безгә һич дөрес булмый, сезгә могҗиза күрсәтергә, мәгәр Аллаһ теләге белән генә күрсәтәбез, шулай булгач, мөэминләр Аллаһуга гына тәвәккәл кылсынлар!
Endonezyaca:
Rasul-rasul mereka berkata kepada mereka: "Kami tidak lain hanyalah manusia seperti kamu, akan tetapi Allah memberi karunia kepada siapa yang Dia kehendaki di antara hamba-hamba-Nya. Dan tidak patut bagi kami mendatangkan suatu bukti kepada kamu melainkan dengan izin Allah. Dan hanya kepada Allah sajalah hendaknya orang-orang mukmin bertawakkal.
Amharca:
መልክተኞቻቸው ለእነርሱ አሉ «እኛ ብጤያችሁ ሰው እንጂ ሌላ አይደለንም ግን አላህ ከባሮቹ በሚሻው ሰው ላይ ይለግሳል፡፡ ለእኛም በአላህ ፈቃድ እንጂ ማስረጃን ልናመጣላችሁ አይገባንም፡፡ በአላህም ላይ ምእምናኖች ይጠጉ፡፡
Tamilce:
அவர்களுடைய தூதர்கள் அவர்களுக்கு கூறினார்கள்: “உங்களைப் போன்ற மனிதர்களாகவே தவிர நாங்கள் இல்லை. எனினும், அல்லாஹ் தன் அடியார்களில் தான் நாடுபவர் மீது (தனது வஹ்யை இறக்கி) அருள் புரிகிறான். மேலும், அல்லாஹ்வுடைய அனுமதியினாலே தவிர உங்களிடம் ஓர் ஆதாரத்தை நாம் கொண்டு வருவது எங்களுக்கு முடியாது. இன்னும், நம்பிக்கையாளர்கள் அல்லாஹ்வின் மீதே நம்பிக்கை வை(த்து அவனை மட்டுமே சார்ந்து இரு)க்கவும்.”
Korece:
이에 답하여 선지자들이 말 하였더라 우리는 너희와 같은 인 간에 불과하나 하나님께서는 그분 의 종 중에서 그분의 뜻대로 은혜 를 베푸시니라 우리는 하나님의 허락없이 너희에게 예증을 이르게 할 수 없나니 그러므로 모든 믿는 신도들은 하나님께 의탁하라
Vietnamca:
Các Sứ Giả của chúng nói với chúng: “Đúng vậy, chúng tôi vốn cũng chỉ là những người phàm như các người, tuy nhiên, Allah muốn ban ân huệ cho người nào trong đám bầy tôi của Ngài là tùy ý Ngài. Và chúng tôi không thể mang đến cho các người bất cứ thẩm quyền nào trừ khi Allah cho phép, và những người có đức tin hãy phó thác cho Allah.”
Ayet Linkleri: