Arapça:
كَيْفَ وَإِن يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ لَا يَرْقُبُوا فِيكُمْ إِلًّا وَلَا ذِمَّةً ۚ يُرْضُونَكُم بِأَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبَىٰ قُلُوبُهُمْ وَأَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَ
Çeviriyazı:
keyfe veiy yażherû `aleyküm lâ yerḳubû fîküm illev velâ ẕimmeh. yürḍûneküm biefvâhihim vete'bâ ḳulûbühüm. veekŝeruhüm fâsiḳûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlarla nasıl sözleşme olabilir ki, sizin aleyhinize ellerine bir fırsat geçse, hakkınızda ne bir antlaşma gözetirler, ne de bir yemin. Dil ucuyla sizi hoşnud etmeye çalışırlar, fakat kalbleri o kadarına da razı olmaz. Zaten onların çoğu fasıktırlar.
Diyanet İşleri:
Nasıl olabilir ki, size üstün gelselerdi ne bir yakınlık, ne de bir ahd gözetirlerdi. Kalpleriyle istemezlerken sizi ağızlarıyla hoşnut etmeye uğraşırlar; çokları fasıktırlar.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Nitekim onlar size üstolsaydı hakkınızda ne bir yakınlık gösterirlerdi, ne bir ahde riayet ederlerdi. Onlar, sizi ancak ağızlarıyla hoşnut ederler, yüreklerindeyse düşmanlık ve gadir var ve onların çoğu, buyruktan çıkmış kişilerdir.
Şaban Piriş:
Nasıl antlaşmaları olabilir ki, galip gelselerdi size karşı ne yakınlık, ne de antlaşmaya sadakat gösterirlerdi. Kalpleriyle istememelerine rağmen dilleriyle sizi hoşnut etmek istiyorlar. Onların çoğu fasıktır.
Edip Yüksel:
Nasıl olabilir ki? Size üstün gelselerdi ne bir akrabalık ilişkisini gözetirlerdi, ne de bir anlaşmayı... Ağızlarıyla sizi pasifleştirecek hoş sözler söylerler, fakat kalpleri tersini ister. Çokları yoldan çıkmıştır.
Ali Bulaç:
Nasıl olabilir ki!.. Eğer size karşı galip gelirlerse size karşı ne 'akrabalık bağlarını', ne de 'sözleşme hükümlerini' gözetip-tanırlar. Sizi ağızlarıyla hoşnut kılarlar, kalpleri ise karşı koyar. Onların çoğu fasık kimselerdir.
Suat Yıldırım:
Evet, onların nasıl ahitleri olabilir ki, eğer size galip gelecek olurlarsa sizin hakkınızda ne ahit, ne yemin, ne hukuk, hiç bir şey gözetmezler.Ağızlarıyla güya sizin gönlünüzü alırlar, kalpleri ise nefret duyup kaçınır. Çünkü onların ekserisi Allah'ın yolundan çıkmış fâsıklardır.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Nasıl olabilir! Ve eğer size bir galip gelecek olsalar sizin hakkınızda ne bir yemine ve ne de bir ahde riayette bulunmazlar. Onlar sizi ağızlarıyla hoşnut ederler. Kalpleri ise çekinir ve onların çoğu fâsık kimselerdir.
Yaşar Nuri Öztürk:
Onların ahdine nasıl güvenilebilir! Eğer üzerinizde egemenlik kurarlarsa, sizinle ilgili ne bir antlaşmaya saygı duyarlar ne de bir yemine. Ağızlarıyla size hoşnutluk sunarlar, fakat kalpleri inat eder durur. Ve onların çoğu gerçeğe uzak düşmüş sapıklardır.
Bekir Sadak:
Yeminlerini bozan, peygamberi surgune gondermeye azmeden bir toplumla savasmaniz gerekmez mi ki, once onlar baslamislardir? Onlar´dan korkar misiniz? Eger inaniyorsaniz bilin ki asil korkmaniz gereken Allah´tir.
İbni Kesir:
Nasıl olabilir ki, şayet size üstün gelselerdi
Adem Uğur:
Nasıl olabilir ki! Onlar size galip gelselerdi, sizin hakkınızda ne ahit, ne de antlaşma gözetirlerdi. Onlar ağızlarıyla sizi razı ediyorlar, halbuki kalpleri (buna) karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu yoldan çıkmışlardır.
İskender Ali Mihr:
Nasıl (ahdleri) olabilir ki? Eğer size karşı kuvvetlenirlerse (birbirlerine arka çıkarlarsa) sizin hakkınızda bir yakınlık (akrabalık) ve bir zimmet (ahdlerinizden dolayı sahip olduğunuz hakları) gözetmezler ve onların kalpleri direndiği halde sizi ağızlarıyla (sözleriyle) razı ederler ve onların çoğu fasıklardır.
Celal Yıldırım:
Nasıl anlaşmaları olabilir ki. eğer onlar size karşı üstünlük sağlamış olsalar, hakkınızda ne bir hak ve yakınlık, ne de sözleşme vecîbelerini gözetirler. Sizi ağızlarıyla hoş tutmaya çalışırlar, kalbleri ise (nefret duyup) kaçınır. Çoğu(ilâhî sınırları hiçe sayan) fâşıklardır.
Tefhim ul Kuran:
Nasıl olabilir ki!... Eğer size karşı galip gelirlerse, size karşı ne ´akrabalık bağlarını´, ne de ´sözleşme hükümlerini´ gözetip tanırlar. Sizi ağızlarıyla hoşnut kılarlar, kalbleri ise karşı koyar. Onların çoğu fıska sapanlardır.
Fransızca:
Comment donc ! Quand ils triomphent de vous, ils ne respectent à votre égard, ni parenté ni pacte conclu. Ils vous satisfont de leurs bouches, tandis que leurs coeurs se refusent; et la plupart d'entre eux sont des pervers.
İspanyolca:
¿Cómo si, cuando os vencen, no respetan alianza ni compromiso con vosotros? Os satisfacen con la boca, pero sus corazones se oponen y la mayoría son unos perversos.
İtalyanca:
Come [ci può essere un patto], quando hanno il sopravvento su di voi, non vi rispettano né per la parentela né per i giuramenti? A parole vi compiace ranno, ma nel loro cuore vi rinnegano. La maggior parte di loro è ingiusta.
Almanca:
Weshalb (sollten sie einen Vertrag haben?!), denn wenn sie die Oberhand über euch gewinnen würden, würden sie euch gegenüber weder Verwandtschaft noch vertragliche Vereinbarungen beachten. Sie stellen euch mit ihrem Gerede zufrieden, während ihre Herzen dies ablehnen. Und die meisten von ihnen sind Fasiq.
Çince:
他们怎么会有盟约呢?如果他们战胜你们,他们对你们就不顾戚谊,不重盟约。他们用甜言蜜语使你们喜欢,他们的内心却不肯实践诺言,他们大半是违约的。
Hollandaca:
Hoe kunnen zij een verbond met u hebben? Indien zij de overhand boven u hebben, zullen zij noch ontzag voor uwe bloedverwantschap, noch voor uw geloof hebben. Zij zullen u met hunne monden toestemmen, doch hunne harten zullen afkeerig van u wezen; want het grootste gedeelte hunner zijn snoodaards.
Rusça:
Какой там (какой договор может быть с многобожниками)? Если они одолеют вас, то не станут соблюдать перед вами ни родственных, ни договорных обязательств. На словах они пытаются угодить вам, но в сердцах они питают к вам отвращение, ведь большинство их являются нечестивцами.
Somalice:
waa sidee hadday idinka adkaadaan ayna idiin dbawrayn Qaraabanimo iyo ballan midna, waxay idinku raalli galin afkooda wayna diidi quluubtoodu, badankooduna waa faasiqiin.
Swahilice:
Itakuwaje! Nao wakikushindeni hawatazami kwenu udugu wala ahadi. Wanakufurahisheni kwa midomo yao tu, na nyoyo zao zinakataa hayo. Na wengi wao ni wapotovu.
Uygurca:
مۇشرىكلار ئەھدىسىگە قانداقمۇ ۋاپا قىلسۇن؟ ئەگەر ئۇلار سىلەرنىڭ ئۈستۈڭلاردىن غەلىبە قىلسا، سىلەرنىڭ توغراڭلاردا نە تۇغقانچىلىققا، نە ئەھدىگە رىئايە قىلمايدۇ. سىلەرنى ئېغىزلىرىدا خۇش قىلىدۇ، دىللىرىدا (ۋەدىسىدە تۇرۇشنى) خالىمايدۇ (يەنى ئاغزىدا چىرايلىق سۆزلىگىنى بىلەن، كۆڭۈللىرى ئاداۋەت، نىفاق بىلەن تولغان). ئۇلارنىڭ تولىسى پاسىقلاردۇر
Japonca:
どうして(盟約)出来よう。かれらはあなたがたに対し優位であると見れば,血縁であろうと盟約があろうとあなたがたを顧みない。かれらはロ先ではあなたがたを喜ばせているが,心では拒否する。かれらの多くは主の掟に背く者たちである。
Arapça (Ürdün):
«كيف» يكون لهم عهد «وإن يظهروا عليكم» يظفروا بكم «لا يرقبوا» يراعوا «فيكم إلاّ» قرابة «ولا ذمة» عهدا بل يؤذوكم ما استطاعوا وجملة الشرط حال «يرضونكم بأفواههم» بكلامهم الحسن «وتأبى قلوبهم» الوفاء به «وأكثرهم فاسقون» ناقضون للعهد.
Hintçe:
(उनका एहद) क्योंकर (रह सकता है) जब (उनकी ये हालत है) कि अगर तुम पर ग़लबा पा जाएं तो तुम्हारे में न तो रिश्ते नाते ही का लिहाज़ करेगें और न अपने क़ौल व क़रार का ये लोग तुम्हें अपनी ज़बानी (जमा खर्च में) खुश कर देते हैं हालॉकि उनके दिल नहीं मानते और उनमें के बहुतेरे तो बदचलन हैं
Tayca:
“(จะมีสัญญาใด) อย่างไรเล่า ? และหากพวกเขามีชัยชนะเหนือพวกเจ้า พวกเขาก็ไม่คำนึงถึงเครือญาติ และพันธะสัญญาใด ๆ ในหมู่พวกเจ้า พวกเขาทำให้พวกเจ้าพึงพอใจด้วยลมปากของพวกเขาเท่านั้น โดยที่หัวใจของพวกเขาปฏิเสธ และส่วนมากของพวกเขานั้นเป็นผู้ละเมิด”
İbranice:
הכיצד (תאמינו להם)? ואם הם יגברו עליכם, הם לא יתחשבו בקרבת הדם אשר ביניכם ולא בברית שנתנו לכם. הם ירגיעו אתכם במה שהם אומרים בפיותיהם, אמנם בלבבם הם שונאים אתכם, ורובם מושחתים
Hırvatça:
Kako, kada oni, ako bi vas pobijedili, ne bi, kad ste vi u pitanju, ni srodstvo ni sporazum poštivali? Oni vam se govorom usta svojih umiljavaju, ali im se srca protive; većina njih su buntovnici.
Rumence:
Cum? Dacă ies deasupra voastră, ei nu mai păzesc nici rubedenie, nici învoială. Ei vă mulţumesc cu gurile lor, însă inimile lor refuză, căci cei mai mulţi dintre ei sunt stricaţi.
Transliteration:
Kayfa wain yathharoo AAalaykum la yarquboo feekum illan wala thimmatan yurdoonakum biafwahihim wataba quloobuhum waaktharuhum fasiqoona
Türkçe:
Onların ahdine nasıl güvenilebilir! Eğer üzerinizde egemenlik kurarlarsa, sizinle ilgili ne bir antlaşmaya saygı duyarlar ne de bir yemine. Ağızlarıyla size hoşnutluk sunarlar, fakat kalpleri inat eder durur. Ve onların çoğu gerçeğe uzak düşmüş sapıklardır.
Sahih International:
How [can there be a treaty] while, if they gain dominance over you, they do not observe concerning you any pact of kinship or covenant of protection? They satisfy you with their mouths, but their hearts refuse [compliance], and most of them are defiantly disobedient.
İngilizce:
How (can there be such a league), seeing that if they get an advantage over you, they respect not in you the ties either of kinship or of covenant? With (fair words from) their mouths they entice you, but their hearts are averse from you; and most of them are rebellious and wicked.
Azerbaycanca:
Necə ola bilər ki, onlar sizə qalib gəlsələr, nə bir anda, nə də bir əhdə əməl edərlər? Onlar ürələri istəmədikləri halda, sözdə sizi razı salmağa çalışarlar. Onların əksəriyyəti (Allaha asi olan, itaətdən çıxan, əhdi pozan) fasiqlərdir!
Süleyman Ateş:
Evet (Allah ve Elçisi yanında onların) nasıl (ahdi olabilir)? Eğer onlar size galib gelselerdi, sizin hakkınızda ne and ne de andlaşma gözetmezlerdi. Ağızlarıyla sizi razı ederler, fakat kalbleri (sizi) istemez. Çokları da yoldan çıkmışlardır.
Diyanet Vakfı:
Nasıl olabilir ki! Onlar size galip gelselerdi, sizin hakkınızda ne ahit, ne de antlaşma gözetirlerdi. Onlar ağızlarıyla sizi razı ediyorlar, halbuki kalpleri (buna) karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu yoldan çıkmışlardır.
Erhan Aktaş:
Nasıl olabilir ki? Onlar, size galip gelmiş olsalar, hakkınızda ne bir antlaşma ne de bir yükümlülük gözetmezler. Kalben istemedikleri halde, dilleriyle sizi hoşnut etmeye çalışırlar. Onların çoğu fâsıktırlar.(1)
Kral Fahd:
(Allah ve Rasûlü yanında, onlar için bir andlaşma) nasıl olsun ki, eğer size galip gelirlerse, hakkınızda ne yakınlık gözetirler, ne de andlaşma... Kalpleri istemediği ve çoğu fâsık (yoldan çıkmış kimseler) olduğu halde, ağızlarıyla sizi güya hoşnut ederler.
Hasan Basri Çantay:
(Onların) nasıl (ahdi olabilir) ki eğer size galebe ederlerse hakkınızda ne bir yemîn, ne de bir vecîbe gözetib tanımazlar. Sizi ağızlariyle (gûyâ) hoşnud ederler, (fakat) kalbleri dayatır. Onların çoğu faasık (adam) lardır.
Muhammed Esed:
(Başka) nasıl (olabilirdi ki?) Eğer (düşmanlarınız) size üstün gelselerdi (size karşı) ne bir sorumluluk ne de bir koruma yükümlülüğü taşıyacaklardı. Onlar size dilleriyle yaranmaya çalışıyorlar, ama kalpleriyle kötülüğünüzü istiyorlar; zaten onların çoğu fasık kimselerdir.
Gültekin Onan:
Nasıl olabilir ki!.. Eğer size karşı galip gelirlerse size karşı ne ´akrabalık bağlarını´ ne de ´sözleşme hükümlerini´ gözetip tanırlar. Sizi ağızlarıyla hoşnut kılarlar, kalpleri ise karşı koyar. Onların çoğu fasıktır.
Ali Fikri Yavuz:
Müşriklerle nasıl sözleşme olabilir ki, size galib gelseler hakkınızda ne bir yemîn, ne de bir sözleşme gözetmezler. Ağızları ile sizi râzı etmeğe çalışırlar, fakat kalbleri geri çekilir. Onların çoğu küfürde ısrar eden fasıklardır.
Portekizce:
Como pode haver (qualquer tratado) quanto, se tivessem a supremacia sobre vós, não respeitariam parentesco nemcompromisso? Satisfazem-vos com palavras, ainda que seus corações as neguem, a sua maioria é depravada.
İsveççe:
Hur [skulle ett sådant fördrag vara möjligt]? Om de är er överlägsna i styrka tar de gentemot er varken hänsyn till släktskapsband eller till gällande regler om skydd. De låter tillmötesgående i sitt tal, men innerst inne känner de avsky [för er] och de flesta av dem är trotsiga syndare.
Farsça:
چگونه [مشرکان بر پیمان خود پای بندند؟] و در صورتی که اگر بر شما چیره شوند، نه [پیوندِ] خویشاوندی را در حقّ شما رعایت می کنند، نه پیمانی را!! شما را با زبانشان خشنود می کنند، ولی دل هایشان [از خشنود کردن شما] امتناع دارد و بیشترشان فاسقند.
Kürtçe:
چۆن (پەیمان دەبەنە سەر) لەکاتێکدا ئەگەر زاڵ ببن بەسەرتاندا لەبەر چاو ناگرن دەربارەی ئێوە ھیچ خزمایەتی و سوێند و بەڵێنێک بەووتەی دەمیان ڕازیتان دەکەن بەڵام دڵەکانیان دژتانن و ڕقیان لێتان دەبێتەوە ئا ئەوانە زۆربەیان سنوورەکانی خودا دەبەزێنن
Özbekçe:
Қандай қилиб (уларга аҳд бўлсинки), улар агар сиздан устун келсалар, на аҳдга ва на бурчга риоя этмаслар. Сизни оғизлари билан рози қиладилар-у, қалблари кўнмайдир. Уларнинг кўплари фосиқлардир.
Malayca:
Bagaimana (boleh dikekalkan perjanjian kaum kafir musyrik itu) padahal kalau mereka dapat mengalahkan kamu, mereka tidak akan menghormati perhubungan kerabat terhadap kamu, dan tidak akan menghormati perjanjian setianya. Mereka menjadikan kamu bersenang hati hanya dengan mulut mereka, sedang hati mereka menolaknya; dan kebanyakan mereka adalah orang-orang yang fasik.
Arnavutça:
Si, (me pasë marrëveshje), nëse ju mundin ata, nuk e respektojnë as farefisninë as marrëveshjen? Ata ju kënaqin me fjalë, ndërsa zemrat e tyre ju kundërshtojnë; shumica e tyre janë mëkatarë.
Bulgarca:
Как? Надвият ли ви, те не спазват спрямо вас нито родство, нито обет. Угаждат ви на думи, а сърцата им се противят. И повечето от тях са нечестивци.
Sırpça:
Како, када они, ако би вас победили, не би, кад сте ви у питању, поштовали ни сродство ни споразум? Они вам се умиљавају говором својих уста, али им се срца противе; већина њих су зликовци.
Çekçe:
Jak jinak? Kdyby nabyli nad vámi převahy, nedodrželi by vůči vám ani spojenectví, ani přísahu úmluvy! A snaží se vás uchlácholit ústy svými, zatímco srdce jejich jsou odmítavá a většina z nich jsou hanebníci.
Urduca:
مگر اِن کے سوا دوسرے مشرکین کے ساتھ کوئی عہد کیسے ہوسکتا ہے جبکہ اُن کا حال یہ ہے کہ تم پر قابو پا جائیں تو نہ تمہارے معاملہ میں کسی قرابت کا لحاظ کریں نہ کسی معاہدہ کی ذمہ داری کا وہ اپنی زبانوں سے تم کو راضی کرنے کی کوشش کرتے ہیں مگر دل ان کے انکار کرتے ہیں اور ان میں سے اکثر فاسق ہیں
Tacikçe:
Чӣ гуна паймоне бошад, ки агар бар шумо пирӯз шаванд, ба ҳеҷ аҳду савганд ва хешовандӣ вафо накунанд? Бо забоп хушнудатон месозанд ва дар дил сар мепечанд ва бештарин фосиқонанд.
Tatarca:
Әгәр алар сезне җиңсәләр, әлбәттә, сезнең ґәһедегезгә вә башка хәлегезгә карамаслар иде, алар сезне фәкать авызлары белән риза кылалар, әмма, күңелләре сүзләреннән башка якта калыр, аларның күбрәге фасыйклар.
Endonezyaca:
Bagaimana bisa (ada perjanjian dari sisi Allah dan Rasul-Nya dengan orang-orang musyrikin), padahal jika mereka memperoleh kemenangan terhadap kamu, mereka tidak memelihara hubungan kekerabatan terhadap kamu dan tidak (pula mengindahkan) perjanjian. Mereka menyenangkan hatimu dengan mulutnya, sedang hatinya menolak. Dan kebanyakan mereka adalah orang-orang yang fasik (tidak menepati perjanjian).
Amharca:
በእናንተ ላይ ቢያይሉም በእናንተ ውስጥ ዝምድናንና ቃል ኪዳንን የማይጠብቁ ሲኾኑ እንዴት (ቃል ኪዳን ይኖራቸዋል)፡፡ በአፎቻቸው ያስወድዷችኋል፡፡ ልቦቻቸውም እንቢ ይላሉ፡፡ አብዛኞቻቸውም አመጸኞች ናቸው፡፡
Tamilce:
எவ்வாறு (அவர்களை நம்ப முடியும்)? அவர்கள் உங்களை வெற்றி கொண்டால் உங்களுடன் (அவர்களுக்கு இருக்கின்ற வமிச, குடும்ப இரத்த) உறவையும் (அவர்கள் உங்களுடன் செய்த) உடன்படிக்கையையும் பொருட்படுத்தமாட்டார்கள். தங்கள் வாய் (வார்த்தை)களால் உங்களைத் திருப்திப்படுத்துகிறார்கள்; இன்னும், அவர்களுடைய உள்ளங்கள் (உங்களை ஏற்க) மறுக்கின்றன. அவர்களில் அதிகமானோர் (சட்டங்களை மீறுகின்ற) பாவிகள் ஆவர்.
Korece:
어떻게 그러한 조약이 있을 수 있느뇨 그들이 너희보다 이로 운 위치에 있을 때 그들온 너희와 의 조약을 존중치 아니하며 그들 은 그들의 입으로만 너희를 기쁘 게 하는 듯 하나 그들의 마음은 거절하고 있도다 실로 그들 대다 수는 사악함이라
Vietnamca:
Làm sao (có thể có một hiệp ước) khi mà, nếu chúng giành được quyền thống trị đối với các ngươi thì chúng sẽ chẳng thèm coi trọng các ngươi về mối quan hệ họ hàng hay hiệp ước được ký kết? Chúng chỉ làm hài lòng các ngươi bằng miệng mồm của chúng còn lòng dạ của chúng thì không hề. Thật vậy, đa số bọn chúng là những kẻ dấy loạn, bất tuân.
Ayet Linkleri: