Arapça:
فَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ فِي رَحْلِ أَخِيهِ ثُمَّ أَذَّنَ مُؤَذِّنٌ أَيَّتُهَا الْعِيرُ إِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ
Çeviriyazı:
felemmâ cehhezehüm bicehâzihim ce`ale-ssiḳâyete fî raḥli eḫîhi ŝümme eẕẕene müeẕẕinün eyyetühe-l`îru inneküm lesâriḳûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra onların bütün hazırlıklarını görünce, su kabını kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra bir tellal şöyle bağırdı: "Hey kervan! Siz hırsızsınız, hırsız!"
Diyanet İşleri:
Yusuf onların yüklerini yükletirken, bir su kabını kardeşinin yüküne koydurdu. Sonra bir münadi şöyle bağırdı: "Ey kervancılar, siz hırsızsınız!"
Abdulbakî Gölpınarlı:
Onların yüklerini hazırlayınca şerbet içtiği bardağı kardeşinin yükünün içine koydurdu, sonra da ey kafile, siz hırsızsınız diye bir münadiye nida ettirdi.
Şaban Piriş:
Yusuf onların yüklerini yükletirken, bir su kabını kardeşinin yüküne koydurdu. Sonra bir çağırıcı: Ey kafile, siz hırsızsınız! diye bağırdı.
Edip Yüksel:
Onların erzak yükünü hazırlatınca bir su kabını kardeşinin torbasına koydu. Daha sonra bir ünleyici şöyle seslendi: "Ey kervan siz hırsızlarsınız."
Ali Bulaç:
Erzak yüklerini kendilerine hazırlayınca da, su kabını kardeşinin yükü içine bıraktı, sonra bir münadi (şöyle) seslendi: "Ey kafile, sizler gerçekten hırsızsınız."
Suat Yıldırım:
Onların yüklerini hazırlatırken, su kabını, öz kardeşinin yükünün içine koydurdu.Kervan hareket edince de Yusuf'un görevlilerinden biri: “Ey kafile! Durun, siz hırsızlık yapmışsınız!” diye nida etti.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Vaktâ ki onların yüklerini hazırlattı, su kabını kardeşinin yükü içine koydu. Sonra bir nidâ eden nidâ etti: «Ey kafile (halkı), şüphe yok ki, siz hırsızlarsınız.»
Yaşar Nuri Öztürk:
Yûsuf, kardeşlerinin yüklerini hazırlatırken su kabını öz kardeşinin yükü içinde koydu. Sonra bir ünleyici şöyle haykırdı: "Ey kafile, siz herhalde hırsızlık ettiniz!"
Bekir Sadak:
«ezasi, kimin yukunde bulunursa, ceza olarak ona el konulur
İbni Kesir:
Onların yüklerini yüklettiğinde su kabını öz kardeşinin yüküne koydurdu. Sonra bir münadi: Ey kafile
Adem Uğur:
(Yusuf) onların yükünü hazırladığı zaman maşrabayı kardeşinin yükü içine koydu! (Kafile hareket ettikten) sonra bir tellal: Ey kafile! Siz hırsızsınız! diye seslendi.
İskender Ali Mihr:
Artık onların yükünü hazırladığı zaman su kabını, kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra müezzin: “Ey kafile, muhakkak ki
Celal Yıldırım:
Yûsuf, onların yüklerini donatıp hazırlarken, su kabını öz kardeşinin yüküne koydurdu. Sonra da bir çağrıcı şöyle seslendi: «Ey kafile ! Sizler elbette hırsızlarsınızdır.»
Tefhim ul Kuran:
Onların erzak yüklerini kendilerine hazırlayınca da, su kabını kardeşinin yükü içine bıraktı, sonra bir münadi (şöyle) seslendi: «Ey kafile, sizler gerçekten hırsızsınız.»
Fransızca:
Puis, quand il leur eut fourni leurs provisions, il mit la coupe dans le sac de son frère. Ensuite un crieur annonça : "Caravaniers ! vous êtes des voleurs".
İspanyolca:
Habiéndoles aprovisionado, puso la copa en la alforja de su hermano. Luego, un voceador pregonó: «¡Caravaneros! ¡Sois, ciertamente, unos ladrones!»
İtalyanca:
Dopo che li ebbe riforniti, fece nascondere una coppa nei bagagli di suo fratello. Gridò un messo: «O voi della carovana, invero siete dei ladri!».
Almanca:
Und nachdem er ihnen ihre Bedarfsgüter zur Verfügung gestellt hatte, steckte er den Trinkbecher in die Satteltasche seines Bruders. Dann rief ein Ausrufer aus: "Ihr von der Karawane! Ihr seid zweifelsohne Diebe."
Çince:
当地以他们所需的粮食供给他们的时候,他(使人)把一只酒杯放在他弟弟的粮袋里,然后一个传唤者传唤说:队商啊!你们确是一伙小偷。
Hollandaca:
En toen hij hen van hunne levensmiddelen had voorzien, legde hij zijn beker in den zak van zijn broeder Benjamin. En een uitroeper riep hen achterna, zeggende: O gezelschap van reizigers! waarlijk gij zijt dieven.
Rusça:
Снабдив их провизией, он положил чашу в мешок своего брата. А затем глашатай закричал: "О караванщики! Вы - воры".
Somalice:
Markuu darbay Safarkoodii wuxuu yeelay Galaaskii walaalkii Rarkiisa, Markas waxaa Dhawaaqay mid Dhawaaqi Safaryahaw Tuugaad Tihiin.
Swahilice:
Na alipo kwisha watengenezea mahitaji yao akakitia kikopo cha kunywea maji katika mzigo wa nduguye huyo, kisha mnadi akanadi: Enyi wasafiri! Hapana shaka nyinyi ni wezi!
Uygurca:
يۇسۇف ئۇلارنى ئېھتىياجلىق ئاشلىق بىلەن تەمىنلىگەندىن كېيىن، قەدەھنى ئۇكىسىنىڭ يۈكى ئىچىگە سېلىپ قويدى. ئاندىن بىر جاكاچى چىقىپ: «ئى كارۋانلار! سىلەر چوقۇم ئوغرى ئىكەنسىلەر» دەپ توۋلىدى.
Japonca:
かれ(ユースフ)が,かれらに配給をし終った時,かれは弟の袋の中に盃を入れた。やがて,ある者が呼びかけた。「隊商よ,あなたがたは確かに泥棒です。」
Arapça (Ürdün):
«فلما جهزهم بجهازهم جعل السقاية» هي صاع من الذهب مرصع بالجوهر «في رحل أخيه» بنيامين «ثم أذن مؤذن» نادى مناد بعد انفصالهم عن مجلس يوسف «أيتها العير» القافلة «إنكم لسارقون».
Hintçe:
फिर जब यूसुफ ने उन का साज़ो सामान सफर ग़ल्ला (वग़ैरह) दुरुस्त करा दिया तो अपने भाई के असबाब में पानी पीने का कटोरा (यूसुफ के इशारे) से रखवा दिया फिर एक मुनादी ललकार के बोला कि ऐ क़ाफ़िले वालों (हो न हो) यक़ीनन तुम्ही लोग ज़रुर चोर हो
Tayca:
เมื่อเขาได้จัดเตรียมสะเบียงอาหารของพวกเขาให้แก่พวกเขาแล้ว เขาได้ใส่ขันน้ำ ลงในย่ามของน้องชายเขา แล้วผู้ประกาศได้ประกาศว่า ”โอ้คณะเดินทางทั้งหลายเอ๋ย! แท้จริงพวกท่านเป็นพวกขโมย”
İbranice:
ולאחר שסיפק את צורכיהם במזון, הוא הניח את כוס המשקל באמתחת אחיו. אז כרוז קרא: 'אתם אנשי השיירה! גנבים אתם
Hırvatça:
I pošto ih namiri potrebnom hranom, stavi pehar u tovar brata svoga, a poslije jedan glasnik stade vikati: "O karavanu, vi ste, doista, kradljivci!"
Rumence:
După ce le-a dat merindele, el puse cupa sa în sacul fratelui său, apoi cineva le strigă tare: “Voi, din caravană, sunteţi nişte hoţi!”
Transliteration:
Falamma jahhazahum bijahazihim jaAAala alssiqayata fee rahli akheehi thumma aththana muaththinun ayyatuha alAAeeru innakum lasariqoona
Türkçe:
Yûsuf, kardeşlerinin yüklerini hazırlatırken su kabını öz kardeşinin yükü içinde koydu. Sonra bir ünleyici şöyle haykırdı: "Ey kafile, siz herhalde hırsızlık ettiniz!"
Sahih International:
So when he had furnished them with their supplies, he put the [gold measuring] bowl into the bag of his brother. Then an announcer called out, "O caravan, indeed you are thieves."
İngilizce:
At length when he had furnished them forth with provisions (suitable) for them, he put the drinking cup into his brother's saddle-bag. Then shouted out a crier: "O ye (in) the caravan! behold! ye are thieves, without doubt!"
Azerbaycanca:
(Yusif) onların yüklərini hazırlatdığı vaxt qardaşının yükünün içinə bir su qabı (piyalə) qoydu. (Karvan yola düşdükdən) sonra (arxalarınca) bir carçı: “Ey karvan əhli! Siz, həqiqətən, oğrusunuz!” – deyə haray çəkdi.
Süleyman Ateş:
Onların yüklerini hazırlatırken su tasını (öz) kardeşinin yükünün içine koydu. (Kervan hareket ettikten) sonra bir ünleyici şöyle seslendi: "Ey kervan, siz hırsızlarsınız!"
Diyanet Vakfı:
(Yusuf) onların yükünü hazırladığı zaman maşrabayı kardeşinin yükü içine koydu! (Kafile hareket ettikten) sonra bir tellal: Ey kafile! Siz hırsızsınız! diye seslendi.
Erhan Aktaş:
Yüklerini yükletirken su kabını öz kardeşinin yükü içine koydurttu. Sonra bir çağırıcı: “Ey kervancılar! Siz hırsız kimselersiniz.” diye seslendi.
Kral Fahd:
(Yusuf) onların yükünü hazırladığı zaman bir su kabını kardeşinin yükü içine koydu! (Kafile hareket ettikten) sonra bir tellal: Ey kafile! Siz hırsızsınız! diye seslendi.
Hasan Basri Çantay:
Vaktaki (Yuusuf) onların (zahire) yüklerini hazırladı. Su kabını öz kardeşinin yükü içine koydu! Sonra bir münâdî (arkalarından) şöyle bağırdı: «Ey kaafile (durun), siz seksiz şübhesiz hırsızlarsınız»!.
Muhammed Esed:
Ve (sonra) onların yüklerini yükletirken (Kral´ın) su kabını (küçük) kardeşinin denkleri arasına koydurttu. Ve (böylece onlar, bundan habersiz, şehirden ayrılırken) bir çığırtkan: "Ey kervancılar!" diye bağırdı, "Meğer ne hırsızlarmışsınız siz!"
Gültekin Onan:
Erzak yüklerini kendilerine hazırlayınca da, su kabını kardeşinin yükü içine bıraktı, sonra bir münadi (şöyle) seslendi: "
Ali Fikri Yavuz:
Yûsuf, kardeşlerinin zahire yüklerini hazırlayınca, su tasını kardeşinin (Bünyamin’in) yükü içine koydu. Sonra (kâfile yola koyulduktan sonra arkalarından) bir münadî şöyle çağırdı: “- Ey kafile, durun! Muhakkak siz hırsızlarsınız.”
Portekizce:
E quando lhes forneceu as provisões, colocou uma ânfora no alforje do seu irmão; logo um arauto gritou: Ó caravaneiros,sois uns ladrões!
İsveççe:
När [Josef] såg till att de fick sin proviant [för återfärden] lade han [kungens] dryckesbägare i sin broders packficka. Och [när de var på väg ut ur staden hejdades de av] en utropare som ropade till dem: "Ni där i karavanen! Ni har gjort er skyldiga till stöld!"
Farsça:
پس هنگامی که بارشان را آماده کرد، آبخوری [پادشاه] را در بار برادرش گذاشت. سپس ندا دهنده ای بانگ زد: ای کاروان! یقیناً شما دزد هستید!
Kürtçe:
جـا کـاتێک کـەڕێـکی خسـتن و ئەوەی ویستیـان پێی دان ئاوخۆری (پێوانەکەی) مەلیکی خستە ناو باری براکەی پاشان جاڕچیەک جاڕیدا ئەی کاروانەکە بەڕاسـتی ئێـوە دزن
Özbekçe:
Уларнинг жиҳозларини ҳозирлаган пайтда, инисининг юкига бир сув идишни солиб қўйди. Сўнгра жарчи: «Эй карвондагилар, сизлар ўғридирсизлар», деб жар солди. (Яъни, Юсуф (а. с.) оға-иниларининг жиҳозларини ҳозирлаётган ходимларига айтиб, кичик укасининг юкига бир сув идиш қўштириб қўйдилар. Улар жўнаб кетганларидан сўнг, орқаларидан бир одам юбориб, уларни ўғриликда айблади.)
Malayca:
Maka ketika ia membekalkan mereka dengan bekalan makan (yang mencukupi keperluan) mereka, lalu ia meletakkan bijana minuman raja di kenderaan saudaranya (Bunyamin), kemudian menyeru seorang penyeru:" Wahai orang-orang kafilah ini, sesungguhnya kamu adalah pencuri ".
Arnavutça:
Dhe pasi i furnizoi me ushqimin e nevojshëm, shtini një gotë (të çmueshme) në ngarkesën e vëllait të vet, e pastaj një thërritës thirri: “O karavan, ju me të vërtetë jeni vjedhësa!”
Bulgarca:
И когато им даде техния товар, той сложи царската чаша във вързопа на своя брат. После един глашатай прогласи: “Ей, хора от [кервана], вие сте крадци.”
Sırpça:
И пошто их намири потребном храном, стави пехар у товар свога брата, а после један гласник поче да узвикује: „О каравано, ви сте, заиста, крадљивци!“
Çekçe:
A když je opatřil zásobami, umístil pohár do sedla bratra svého a potom dal rozhlásit hlasatelem: 'Lidé karavany, vy jste věru zloději!'
Urduca:
جب یوسفؑ ان بھائیوں کا سامان لدوانے لگا تو اس نے اپنے بھائی کے سامان میں اپنا پیالہ رکھ دیا پھر ایک پکارنے والے نے پکار کر کہا "اے قافلے والو، تم لو گ چور ہو"
Tacikçe:
Чун борҳояшонро муҳайё кард, ҷомро дар бори бародар ниҳод. Он гоҳ мунодӣ (садодиҳанда) садо дод: «Эй корвониён, шумо дуздонед».
Tatarca:
Агаларының нәрсәләрен хәзерләгәч, ягъни ашлыкларын үлчәп дөяләргә йөкләгәч Йусуф, Биняминнең йөгенә бер алтын савытны яшереп куйдырды вә шул хәлдә юлга чыгып киттеләр, соңра Йусуфның хезмәтчеләреннән берсе артларыннан барып: "Ий кәрван кешеләре! Сез патшаның савытын урлагансыз", – дип кычкырды.
Endonezyaca:
Maka tatkala telah disiapkan untuk mereka bahan makanan mereka, Yusuf memasukkan piala (tempat minum) ke dalam karung saudaranya. Kemudian berteriaklah seseorang yang menyerukan: "Hai kafilah, sesungguhnya kamu adalah orang-orang yang mencuri".
Amharca:
ዕቃቸውንም ባዘጋጀላቸው ጊዜ፤ ዋንጫይቱን በወንድሙ ዕቃ ውስጥ አደረገ፡፡ ከዚያም «እናንተ ባለ ግመሎች ሆይ! እናንተ በእርግጥ ሌቦች ናችሁ ሲል ጠሪ ተጣራ፡፡»
Tamilce:
ஆக, அவர்களுக்கு அவர்களுடைய பொருள்களை அவர் தயார்படுத்தி கொடுத்தபோது தன் சகோதரனின் சுமையில் (அளப்பதற்கு பயன்படுத்தப்படுகின்ற) குவளையை வைத்து விட்டார். பிறகு, ஓர் அறிவிப்பாளர் “ஓ! (தானிய) சுமைகளை ஏற்றி செல்லும் பயணக் கூட்டத்தார்களே! நிச்சயமாக நீங்கள் திருடர்கள்தான்” என்று அறிவித்தார்.
Korece:
그가 그들에게 필요한 곡식 을 채워주며 그의 형제 벤자민의 안장에는 금주전자를 넣었더라 그런 후 너희 대상은 도둑이 아닌가라고 소리치는 사람이 있었으매
Vietnamca:
Sau khi đã chuẩn bị đủ lượng thóc (như đã hứa) cho họ, (Yusuf) bỏ dụng cụ lường thóc (bằng vàng) vào túi hành lý của đứa em ruột, rồi cho một người hô hoán: “Hỡi đoàn lữ khách, các người thực sự là những tên trộm.”
Ayet Linkleri: